40 | énouement

1.1K 102 413
                                    

BÖLÜM 40| ÉNOUEMENT

GÜNÜMÜZ - Jisoo'dan

"Gözlerindeki bu parıltıyı kim geri verdi sana?" diye sordu.

O an gülüşüm daha da genişledi, göz kapaklarım kısıldı,, yüzümde aptal denecek bir gülümseme vardı biliyorum. Çünkü bana bunu sadece gözümün önüne gelen kadın yaptırabiliyor.

Roseanne.

Ji-woon'un sorusuna bir cevap vermedim. Ama yavaşça oturduğum yerden doğruldum,

"Kendine iyi bak, Ji-woon." dedim samimi bir tonla. Gözlerinde hüzün gördüğüme eminim ama bunu umursamadım. Ondan bir cevap beklemeden de kalktım masadan.

Hâlâ çatık kaşlar ve kızgın bir ifadeyle bana bakan Jen'in yanına doğru yürüdüm. İfadesinde ve tavrında bir değişiklik yoktu. Vardığımda kolumu tezgaha yasladım.

"Naber, Jennie?" diye sordum gülümseyerek. Ama o gülümsemedi. Peki, tabii ki sana da açıklama yapacaktım canım dostum.

"Ji-woon," dedim, daha sonra bakışlarımı az önce oturduğum masaya yönelttim. Ji-woon gitmişti. Jen'e doğru döndüm yeniden,

"Görüşmek istemişti." dedim. Jen, sağ kaşını kaldırıp başını salladı. Bu hareketine gülümsedim. Elimi omzunun üzerine koydum hafifçe,

"Neler oluyor?" diye sordum. "Seni kızdıracak bir şey yaptım da haberim mi yok?" Cümlemin sonunda hâlâ gülümsüyordum.

Jen, başını önündeki defterden ayırıp gözlerimin içine baktı. Bu an o kadar uzun sürdü ki, bir gariplik olduğunu anlamamak aptallık olurdu. Evet, bir gariplik vardı. Ama neydi?

Gözlerime bakmaya devam ederken hiçbir şey söylemedi. Sadece başını sağa sola sallayıp önündeki deftere bakmaya geri döndü.

Bu durum kaşlarımı çatmama neden olmuştu. "Ne oldu, Jen?" diye sordum bir kez daha. Ama bu kez daha ciddi bir tonla.

Jen bakışlarını yine defterden ayırdı, gözlerinde bir duygu vardı ve bu öfke değildi. Hayır, öfke diye tanımlamak doğru olmazdı. Kırgınlık? Kırıklık? Hayal kırıklığı?

Lisa'yla sorunlar mı yaşıyorlardı yeniden?

Adımlarımı hızlıca tezgahın arkasına, yani onun yanına doğru yönelttim. İki elimi de kollarının üzerine koydum,

"Anlatabilirsin." dedim. "Sorun ne?"

Jen bir süre daha sessiz kaldıktan sonra kollarını yavaşça ellerimin arasından çekti. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi ama bu küçük bir gülümsemeydi.

"Sonra konuşalım mı Jisoo?" dedi buz gibi bir sesle. Şaşkın bir ifadeyle dudaklarımı büzüp onu süzdüm. Ama fikri ve tavrı değişmemişti.

"Peki." demek zorunda kaldım. "Nasıl istersen."

Nezaketen bir kez daha gülümsedi, sanırım bu "Artık, git." anlamına geliyordu. Buna ne kadar üzülsem de saygı duymam gerektiğini düşündüm, anlaşılan şu an konuşmaya hazır hissetmiyordu.

Çıkışa doğru adımlamadan önce, "Görüşürüz." dedim.

GÜNÜMÜZ - Lisa'dan

Zeya'nın kliniğindeyim. Bu artık son görüşmemiz ve iyi bir vedayı hak ediyoruz diye düşünüyorum.

Sabah uyandığımda Ruby'i yine yanımda bulamamıştım. Bir gün önceki gibi güzel bir kahvaltı bizi bekliyor sandım ama aşağı indiğimde evde kimse yoktu. Dy bile. Hemen Ruby'i aradım, bana bugün erken çıktıklarını, beni uykumu bölmek istemediği için kaldırmadığını söyledi.

23 | jenlisaWhere stories live. Discover now