26 | sergi

1.1K 113 476
                                    

5686 kelimeyle rekorumuzu kırdığımız bölüm oldu.

İyi okumalar ^^

BÖLÜM 26 | SERGİ

GÜNÜMÜZ - Lisa'dan

Sabah uyandığımda içimde mutlulukla karışık öfke, hüzün ve heyecan vardı. Böyle günlere uyandınız mı bilmiyorum. Bu belki de, benim problemim- Zeya'yla konuşmam gerekebilirdi. Nedenini biliyordum aslında.

Mutluydum, çünkü evimde uyanmıştım. Öfkeliydim çünkü dün gece, -gece- Chloé, Ruby'e mesaj atmıştı, heyecanlıydım çünkü bugün Ruby'le Thomas'ın arkadaşının sergisine gidecektik.

Öfkem ağır mı basıyordu? Evet. Yüzümü asıyor muydum? Evet. Kaşlarım? Çatık.

Bazen nefes alamıyorum. Tüm hissettiklerimden dolayı.

Alice bunun bol değişimli ve sancılı bir süreç olacağını söylemişti ama bu bir iyi, bir tek hamleyle yıkılacak mutluluk beni yüzüstü asfalta yapışmışım gibi hissettiriyor.

Tanrım, direnmeye çalışıyorum. Kendime kafa tutuyorum resmen. Gerçi kendim kim? Bilmiyorum. Zeya bana hatırlatmaya çalışıyor. Tüm bu kara bulutu ortadan kaldırdığımızda ben bene geri dönecekmişim.

Ama ben,, ben kimim bilmiyorum.

Beni sabahın yedisinde aileme kahvaltı hazırlamak için doğrulduğum yatağa bir çivi gibi çakan, hareket etmeme izin vermeyen, gözlerimi yaşlarla dolduran şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Kaygı mı? Korku mu? Depresyon mu? Yaşadıklarımı mı hazmedemiyorum? Tüm bu çaresizlik, yetersizlik ve kötülük karşısında hâlâ iyi şeyler için umut etmek mi yordu beni? Ne için uyuyamıyorum ya da yaşayamıyorum? Nedir zor gelen? Kendi kendime vurduğum ketin sebebi nedir? Bazen içimde hiç istek yok. En kıymetlilerimin bile kıymetini yitirdiği bir noktada, hiçliğin içimden geçip tüm zihnimi hapsetmesini seyrediyorum.

Hiç mi kıymeti yok güzel şeylerin? Kendim, neden bu kadar karamsar bakmaya mecbursun? Benimle daha ne kadar savaşacaksın?

Yoksa ben gerçekten bu muyum? Gerçekten hiçliğin tüm anlamlarını düşüncelerinde ve yaşamında barındıran, öyle sorumsuz, öyle mutsuz, öyle beklentisiz olan gerçek ben miyim?

Öyleyse, beni bu kelimeleri yazmaya iten ve bir şeylerin yanlış tezahür ettiğini gören, kim? İçimde durmadan çatışan ikililik, gerçek değil mi? Biri "kalk" derken, diğeri "otur" diyorsa ve "otur" diyen beni bu kadar etkisi altına alabiliyorsa, gerçek ben o muyum?

Kavramlarım ve anlamlarım karıştı. Kendine karşı böylesine "dik başlı" duran biriyle konuşmaya çalışmaktan yorgunum. Bazen ikna edemiyorum onu.

Yine de kendimi sürüyerek çıktım yataktan. Duşa girmek için soyundum, bu kez aynadaki yansımamla konuşmadım. Hızlı bir şekilde yıkandım ve çıktım. Ruby ve Dy birazdan uyanırdı, beni böyle görmelerini istemezdim.

O yüzden çabaladım, zorladım kendimi ve iyi hissetmek için bir şeyler aradım. Kısık sesle birkaç şarkı dinledim, olabilecek en kazasız şekilde kahvaltıyı hazırladım, iyimser düşünmeye çalıştım.

Modumu biraz yükseltebilsem de Chloé meselesi aklımdan çıkmıyordu- O kadın nasıl oluyordu da gece vakti Ruby'e mesaj atabiliyordu? Neden? Nasıl? Ve kim olarak?

Kuruntular düşüncelerimi sararken Dy'in eşofmanıma asılıp "Kucak~" diye sayıklaması beni kendime getirdi. Onu kucağıma alırken Ruby'nin de mutfağa doğru girdiğini gördüm.

"Günaydın." dedim gülümseyerek. O sadece başını salladı.

Dy'i sandalyesine oturttum. Ruby de geldiğinde kahvaltıya başladık. Aslında hiçbir şey yiyesim yoktu, konuşmak istiyordum ama konuşamıyordum da, bugün gerçekten önceki günlerden kötü hissediyordum. Önümdekilerle oyalanırken Ruby'e,

23 | jenlisaWhere stories live. Discover now