28 | yakın ve uzak

1K 117 557
                                    

6337 kelimeyle yine kendi rekorumuzu kırdık 🤔

Buyrun, doya doya okuyun ^^

BÖLÜM 28 | YAKIN VE UZAK

GÜNÜMÜZ - Jennie'den

Lisa mutfaktan Rosé için aldığı içecekle döndüğünde sincabım sadece bizim fark edebileceğimiz sıkıntılı bir ifadeyle yanımda oturmaya devam ediyordu. Lisa'ya teşekkür edip kokteylden birkaç yudum aldı.

"Alexandra, Jisoo'nun çok sevdiği arkadaşlarındandır- Uzun süre görüşmediler sanırım, ondan..." diye bir açıklama yaptı Lisa. Rosé'nin düşen modunu yükseltmeye çalışıyordu.

Rosé, "Ben gideyim artık." diye ayaklandığı sırada Jisoo masaya geri döndü. Gergin görünüyordu, bakışları boştu ama Rosé'ye döndüğünde gözlerinde bir duygu değişimi gördüm. Tanımlamak zordu.

"Gidiyor musun? Seni bırakayım." deyip masadaki eşyalarını topladı. Rosé cevap vermedi, bana döndü ve sıkıca sarıldı. Dyan'ı uzunca öptü ve Lisa'ya da sarıldıktan sonra Jisoo'yla birlikte çıktılar.

Onları seyrettikten sonra Lisa'ya döndüm, büzdüğü dudaklarıyla arkalarından bakıyordu. Bakışlarımı üzerinde hissedince o da bana döndü, kısa bir gülümseme verdi. Daha sonra Dyanne'i kucağına alıp onunla ilgilenmeye başladı.

İnanılmaz yorgun hissediyordum. Uçak yolculuğu ne kadar konforlu da olsa, döner dönmez iş başı yapmak beni yormuştu. Ansızın gelişen planları, sürprizleri ve belirsizlikleri hiç sevmeyen bana bir komplo gibiydi sanki bugün. Gerçekten çok stresli hissediyordum.

Düşünceli bir şekilde saçlarımı geriye doğru tararken Lisa'nın sesiyle kendime geldim.

"Yapmamız gereken bir şey kaldı mı?" diye sordu tatlı bir sesle. Dyan omzunda uykuya dalmak üzereydi. Başımı hızlıca iki yana salladım.

"Yok, hayır. Gerisini Jackson halleder." dedim.

"Öyleyse sizi eve bırakayım?" dedi sorar bir tonda.

Reddedemezdim çünkü arabam burada değildi. Ayrıca Dyan'i çok özlediğini biliyordum, bir araba yolculuğu kadar vakti olması iyi olurdu.

Onayladım, kabanımı alıp onlar da hazır olunca çıktık restorandan. Arabaya yaklaştığımızda Dy'i kucağıma aldım, koltuğuna oturttum. Daha sonra Lisa'nın yanına geçtim.

"Rosé ve Jisoo nasıl gitti ki? Sadece senin arabanla gelmişsiniz." dedim. Aklım gerçekten ikisinde kalmıştı.

"Biraz yürüyerek konuşmak iyi gelir ikisine de." dedi Lisa arabayı çalıştırırken.

Olabilirdi, Jisoo'nun evi uzak sayılmazdı buraya Rosé'nin aksine. Belki oradan arabayı alıp, Jisoo bırakabilirdi onu eve. Tabii, Rosé buna izin verir miydi bilmiyorum.

GÜNÜMÜZ - Jisoo'dan

Jennie'nin restoranından çıktığımızda Roseanne benden birkaç adım önde yürüyordu. Ben de ona yetişmek için pek çaba harcamıyor, arkasından onu takip ediyordum. Geldiğimizin aksine şu anda biraz daha sessizdi. Sessiz bir Roseanne, karşılaşması zor bir manzaraydı. Bilirsiniz, o her zaman neşeli, cıvıl cıvıl olan biridir. Sessizlik ona uygun bir şey değil.

Gözlerim onun üzerinde gezinirken ellerim cebimde peşinden gidiyordum. Daha fazla geride durmadan bir iki adım atarak hemen yanına vardım. Yan gözle bana baktı ama bir şey demedi.

23 | jenlisaWhere stories live. Discover now