6.8

43.6K 2.9K 845
                                    


***

3 Hafta Sonra

Dibinde oturduğum pencereden dışarısını izlerken bir kez daha ofladım. Egemen'i yoğun bakım ünitesine almalarının üzerinden tam tamına üç hafta geçmişti. Bu geçen üç hafta içinde bir şey değişmemişti çünkü Egemen hâlâ solunum için desteğe ihtiyaç duyuyordu. Annem ise Egemen'e kıyasla oldukça iyidi. Yani fiziksel olarak iyidi. Doğum yaptıktan üç gün sonra hastaneden taburcu olmuştu.

Gerçi taburcu olmuş olması onun için bir şey değiştirememişti çünkü babam ve o, bir an bile hastaneden ayrılmamıştı. Aynı şeyin bizim için de geçerli olduğunu söyleyebilirdim. Okuldan çıkar çıkmaz direkt hastaneye geliyorduk. Geceleri ise eve geri dönüyorduk. Aslında bize kalsa okula bile gitmez burada öylece durup beklerdik ama annem ve babam buna izin vermiyordu. Biz de o yüzden okula gitmek zorunda kalıyorduk.

"Ben, geldim."

Aniden Alperen'in sesini duymak beni korkuturken hızla arkama döndüm. Şu an saat sabahın sekiziydi ve o tüm enerjisiyle karşımda dikiliyordu. Gülümseyerek yanıma oturunca sandalyede ona doğru döndüm. "Hoş geldin." dedim ardından. Bir şey demeden oturduğum sandalyeyi kendine doğru çekip beni kollarının arasına aldı. Ellerim anında beline giderken iyice ona doğru yanaştım.

Alperen, bu üç hafta içerisinde bizi asla yalnız bırakmamıştı. Ne zaman hastaneye gelsem o da hemen ardımdan gelmiş ve her seferinde moralimi yüksek tutmaya çalışmıştı. Hatta sadece benim değil Buse'nin de moralini yüksek tutmaya çalışıp onunla da aynı benimle ilgilendiği gibi ilgilenmişti.

"Bugün Pazar. Yatıp uyusaydın keşke."

"İçim rahat etmezdi."

Cümlesi karşısında tebessüm ederken yavaşça geri çekildim ondan. "Bir şeyler yedin mi?" diye sordu önüme düşen saçlarımı geriye doğru iterken. "Yemedim." Aldığı cevapla kaşları bir anlığına çatılır gibi olsa da hemen gevşedi yüzü. Son zamanlarda ne yiyip ne içtiğimi aynı bir ebeveyn gibi kontrol ediyor ve bir öğün atlatmama bile izin vermiyordu.

"O hâlde senin için bir şeyler alıp geleceğim." diyerek oturduğu yerden kalktı. "Sen de güzelce yiyeceksin."

Son cümlesini de söyleyip yanımdan ayrılınca oturduğum yerde arkama yaslandım. O sıra kantin kapısından içeri giren Buse çarptı gözüme. Beni fark ettiğinde adımlarını direkt bu tarafa doğru yönlendirip kısa süre içinde yanıma geldi. Bakışlarım onu takip ederken karşımda duran sandalyeyi oflayarak çekip oturdu.

"Çok sıkıldım artık beklemekten." dedi ellerini yanaklarına yaslarken. "Üç haftadır bekliyoruz ama kimseden ses seda yok. Bu durum daha ne kadar sürecek?"

"Buse, Egemen'in durumunu biliyorsun. O makinelere ihtiyaç duymadığı an çıkıp gideceğiz işte buradan. Az daha sabret."

"İyi de abla o anın ne zaman olduğunu bilmiyoruz ki." dedi sıkıntıyla. "Hâl böyle olunca da beklemek canımı sıkıyor."

"Tamam ama bunu her seferinde dile getirmene gerek yok." Sesim istemsiz bir şekilde yüksek çıkınca kaşlarını çatarak baktı bana. "İyi de bana neden kızıyorsun şimdi?" diye sordu sinirle. "Kötü bir şey mi dedim sanki?" Göz devirdim. O, her seferinde beklemekten sıkıldığını dile getirince babam ve annem bir şey yapamadığı için daha çok kötü hissediyordu.

"Hemen kız zaten." dedi kendi kendine. "Sanki bir şey dedik."

"Ya Buse ben sana kızmadım ki. Bir anlığına öyle yüksek çıktı sesim. Abartma lütfen."

"Tamam ya sus."

"Of ya uğraşamam valla seninle." derken çektim bakışlarımı ondan. Saçma bir alınganlık yapıyordu şu an. "Uğraş diyen yok zaten." Ona tam cevap verecekken Alperen'in yanımıza gelmesiyle diyemedim. Yanımda duran sandalyeye oturduktan sonra tepside duran bir tabağı benim bir tabağı da Buse'nin önüne koydu.

GÜZEL KIZ |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin