Sosyetik Güzel

By eyuhikayeleri

435K 22.8K 1.9K

/ Tamamlandı - Düzenlenecek / Romantizm #2 - 14.07.2020 - Romantizm #5 - 14.06.2020 - "Ya beyaz atlı prensi... More

Sosyetik Güzel - 1. Bölüm
Sosyetik Güzel - 2. Bölüm
Sosyetik Güzel - 3. Bölüm
Sosyetik Güzel - 4. Bölüm
Sosyetik Güzel - 5. Bölüm
Sosyetik Güzel - 6. Bölüm
Sosyetik Güzel - 7. Bölüm
Sosyetik Güzel - 8. Bölüm
Sosyetik Güzel - 9. Bölüm
Sosyetik Güzel - 10. Bölüm
Sosyetik Güzel - 11. Bölüm
Sosyetik Güzel - 12. Bölüm
Sosyetik Güzel - 13. Bölüm
Sosyetik Güzel - 14. Bölüm
Sosyetik Güzel - 15. Bölüm
Sosyetik Güzel - 16. Bölüm
Sosyetik Güzel- 17. Bölüm
Sosyetik Güzel - 18. Bölüm
Sosyetik Güzel - 19. Bölüm
Sosyetik Güzel - 20. Bölüm
Sosyetik Güzel - 21. Bölüm
Sosyetik Güzel - 22. Bölüm
Sosyetik Güzel - 23. Bölüm
Sosyetik Güzel - 25. Bölüm
Sosyetik Güzel - 26. Bölüm
Sosyetik Güzel - 27. Bölüm
Sosyetik Güzel - 28. Bölüm
Sosyetik Güzel - 29. Bölüm
Sosyetik Güzel - 30. Bölüm
Sosyetik Güzel - 31. Bölüm
Sosyetik Güzel - 32. Bölüm
Sosyetik Güzel - 33. Bölüm
Sosyetik Güzel - 34. Bölüm
Sosyetik Güzel -35. Bölüm
Sosyetik Güzel - 36. Bölüm
Sosyetik Güzel - 37. Bölüm
Sosyetik Güzel - 38. Bölüm
Sosyetik Güzel - 39. Bölüm
Sosyetik Güzel - 40. Bölüm
Sosyetik Güzel - 41. Bölüm
Sosyetik Güzel - 42. Bölüm
Sosyetik Güzel - 43. Bölüm
Sosyetik Güzel - 44.Bölüm
Sosyetik Güzel - 45. Bölüm
Sosyetik Güzel - 46. Bölüm
Sosyetik Güzel - 47. Bölüm
Sosyetik Güzel - 48. Bölüm
Sosyetik Güzel - 49. Bölüm / FİNAL 1. Part
Sosyetik Güzel - 49. Bölüm / FİNAL 2. Part
Final
***Özel Bölüm - 1***
***Özel Bölüm - 2***

Sosyetik Güzel - 24. Bölüm

6.9K 422 15
By eyuhikayeleri

Bu bölümü yazması benim için biraz zor oldu ama sonun becerebildim galiba.

Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Bu daha başlangıç!

:) Keyifli okumalar! 

***

 O gün Erkan'ın elinden Giray'ı zor kurtardık. Neye bu kadar sinir olduğunu anlayamamıştım ama büyük ihtimalle Alice'e olan tavrı onu sinirlendirmişti. Erkan direk beni uyardı. "Bu lavuk bir daha buraya gelmeyecek, istemiyorum onu etrafımda." dedi.

"Arkadaşıma ithamlarında haklı olabilirsin ama yine de sözlerine dikkat et." dedim.

"Ne itici bir arkadaş, sevimsiz..."

'Sen önce kendine bak.' dememek için kendimi zor tuttum. Onunla kavga etmemek için, "Bundan sonra gelmez." diye konuşmayı kestirip attım. Onunla son konuşmamız bu olmuştu. Bütün hafta boyunca onunla konuşmamayı sürdürdüm. O da sonraki iki üç uğramadı. Hafta çabucak akıp geçmişti ve cuma gününe gelmiştik bile. Hiç olmadığım kadar yorgundum. Nevi'nin beni zorla beslemeleri olmasa yemek yemiyor ve eve gider gitmez uyuyordum. Günlerdir buraya gelmek, eve gitmek ve uyumak dışında yaptığım tek bir şey yoktu. Alice ile son iki günümüz kalmıştı. Erkan ile daha altı ayımız vardı. Akşama doğru boş tabakları topluyor ve Alice'e veriyordum ki Erkan'ın önündeki tabağı da boş bulunup aldım. Tabağı çekerken başını elindeki telefondan kaldırıp tabağı kavrayan parmaklarıma baktı. Tabağı aldım ve tepsiye yerleştirdim.

"Yüzüğün nerede?" diye sordu. O sorana kadar fark etmediğimden bakışlarım elime kaydı. En son ne zaman taktığımı düşündüm. Sabah banyoya girmeden önce çıkartmış ve sonra da takmayı unutmuştum. "Unutmuşum." dedim. Elimdekileri tezgâhın üzerine bırakırken "Öyle mi?" dedi imalı imalı. Sanki çok ciddi bir meseleymiş gibi.

Omuz silktim, "Sanki bir önemi var." Bir anda boş bulunmuştum ve ağzımdan çıkıvermişti. Haksız da sayılmazdım. "Haklısın, o zaman ben niye enayi gibi takıyorum." diyerek sağ yüzük parmağını hava kaldırdı. Hâlâ parmağında olmasına şaşırmıştım, onun benden daha çabuk unutacağını düşünmüştüm oysa.

"Sonuçta tüm gün kafedeyim o anlamda söylemiştim." dedim bıkkınca ve arka tarafa gitmek için başımı çevirdim. İçimdeki derin mutsuzluk günden güne artıyordu. Anlamlandıramadığım bir sıkıntı beni boğuyordu sanki. "Lara," diye seslendi arkamdan.

Saçlarımı savurarak başımı ona doğru çevirdim. "Efendim?"

"Sen iyi misin?" diye sordu. Bakışları endişeli duruyordu ve beni inceler gibiydi. "İyiyim." dedim başımı sallayarak. Aslında iyi olmadığımı anlamasına şaşırmıştım. İyi değildim. Günden güne kafamda dönen düşünceler, yalnızlık beni boğuyordu. Hayatımın kontrolü ellerimin arasından kayıp gidiyor gibiydi. Beni anlayacak tek bir insan bile çevremde yokken kendi yalnızlığımda boğuluyordum. Kendi yalanlarımla gün içinde ayakta kalmaya çalışıyordum. Kendimi geceleri internette alışveriş sitelerinde gezerken buluyordum. Hiç yapmadığım bir şey değildi ama her defasında o kartın yetersiz bakiye vereceği korkusuyla yaşıyordum. Arkadaşım olarak gördüğüm insanların artık başka insanlarla mutlu anlarını sosyal medya hesaplarından görüyordum. Dahası tanımadığım insanların hakkımda çıkarttığı dedikoduları şaşkınlıkla okuyordum. Hakkımda hamile ve o yüzden hemen nişanlandı dedikodusu bile çıkartmışlardı. Annemin intiharı yavaş yavaş anonim hesaplardan duyuluyordu. Ben tek başıma bunların üstesinden nasıl geleceğimi düşünürken ailem tatildeydi.

"Değilsin." dedi büyük bir anlayışla.

Elimdeki tepsiyi sıkıca tuttum. "İyiyim!" dedim. "Hem neden kötü olacakmışım ki?" bu sözleri söylerken bile güçlü olamadığımı fark ettim. Günlerdir içimde tuttuklarımla kendi kendimi yiyip bitiriyordum. Hiçbiri yetmezmiş gibi aklıma Erkan geliyordu, hep Alice'in aklıma girmesiydi. Amerika'nın oyunları gibi üzerime oynuyor günde en az iki üç defa onu beynime işliyordu. Bunu bilerek yaptığına emindim ve başarılı oluyordu da.

"Bilmem, anlatmak ister misin?" diye sordu.

"Anlatacaklarımın senin için bir önemini olacağını zannetmiyorum." dedim pes eder gibi. Bana bir sürü nasihatte bulunacaktı. "Onu nereden çıkarttın?"

"Benim derdim, o bahsettiğin derdinin yanında hiç kalıyor olmalı da ondan. Ayrıca bir de nasihat dinleyecek havamda değilim." dedim. İkimiz arasındaki mesafe hangi ara kapandı bilmiyorum ama benden birkaç adım uzaktaydı. Gözlerinde hüzün vardı. "Bakma öyle dediğime iyi dert dinlerim." dedi çarpık bir gülüşle.

Bana öyle bakarken hem içten hem de sevimli duruyordu. Küçük, tüylü bir köpek yavrusu gibi... Alice'e gösterdiği tarafını bana açmış gibiydi. Geçen günkü kahvaltıdaki gibiydi tavırları. Biraz düşündüm ve tarttım. Hayatımdaki tüm gelişmelerden haberi olan tek kişi o değil miydi? Bir şeyler daha paylaşmanın ne zararı olabilirdi ki? "Bağırmak yok ama." diye önceden uyardım.

Gülümsedi. "Sen de bazen adamı delirtiyorsun, be kızım!" dedi, suratımı buruşturdum. CV'sine baksanız kültür akacak adam kıro kıro konuşuyordu. Gözlerimi devirdim. "Şimdiden başladın."

Ağzına hayali bir fermuar çekti. "Tamam tamam, bu akşam seni dinleyeceğim." dedi. Ondaki bu değişim biraz tuhaf gelse de başımı salladım. Mutfağa döndüğümde, girişte bizi gizli gizli izleyen Alice'i gördüm. Bu değişimin baş mimarı ondan başkası olamazdı. Mutfağa girdiğim anda Alice'i kolundan tuttum ve yanıma çektim. Sanki konuştuklarımızı duymamış gibi boş boş suratıma bakıyordu.

"Ne yapıyorsun sen, Alice?" dedim.

"Parfe yapıyorum, sen?"

Sorumun bu olmadığını gayet iyi bilmesine rağmen salağa yatıyordu. "Onu sormadığımı biliyorsun." dedim.

"Ne var, birbirinize şans vermenizi sağlıyorum. Bunda kötü ne var, hem arkadaş olarak da görüşebilirsiniz. Niyet sizin niyetiniz sonuçta," sonra da sessizce söylenerek ekledi. "İnşallah niyeti bozarsınız!"

"Nereden çıktı bu şimdi?" diye sordum, kaşlarım çatılmıştı. Kaş çatmaktan alnımda çizgi çıkacaktı bunlar yüzünden.

"Sana söylemiştim. Ben sizin olacağınızı düşünüyorum ve bunun için de savaşacağım." dedi. Hâlâ bunun nerden çıktığını söylememişti. Erkan'la benim burada kalmam üzerine iddiaya girmişti, yine öyle saçma sapan bir iddia ise bu sefer bozulurdum. "Bir iddia mı yoksa?" dediğimde Alice hemen inkâra etti. "Hayır, asla... Böyle bir konuda iddia mı olur? Aşk olsun Lara, sadece bir kez Erkan'ı tanı. Bana hak vereceksin." Bu çabasına anlam verememiştim.

"Bunun altında bir iş varmış gibi geliyor ama..." yakında çıkardı kokusu.

***

O akşam Alice erken çıktı ve biz de Erkan'la baş başa kaldık. Onunla ne konuşacağımı, nasıl konuşacağımı hâlâ bilmiyordum. Elinde kahve fincanlarıyla gelene kadar her zamanki masasında oturdum ve bekledim. Şirin kahve fincanlarından birini önüme bıraktığında "Teşekkür ederim ama kahve içmiyorum." dedim. Fincanı biraz ileri iterek, anlayamamıştı. "Neden ki?" diye sordu.

"Selülit yapıyor da ondan." dedim, doğruca söyledim.

Güldü ve elindeki dumanı tüten, sıcak kahveden bir yudum aldı. Kendimi bir randevuya gelmiş gibi hissediyordum ama aşırı gergindim. Hayatımda en son böyle gergin olduğum zaman on yedi yaşındayken bir dergide fotoğraf çekimini kabul ettiğim zamandı. Babamın karşısına geçip bunu nasıl söyleyeceğimi düşünüp durmuştum saatlerce, babama basit bir fotoğraf çekimi değil de bikini çekimi olduğunu bile söylemeden bana kızmıştı. "Bizim ailemizin böyle saçma sapan reklamlara ihtiyacı yok." demişti. Ne kadar kızsam da özlemiştim onları, hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştık. Mutlaka günün bir öğününde beraber olurduk.

"Anlat." dedi.

Bu kadar çabuk konuya girmesini beklemiyordum. Doğruca sorulunca da ne diyeceğimi bilemedim ve önümdeki kahve fincanıyla oynamaya başladım. Kimseye derdimi dosdoğru anlatan bir insan değildim o yüzden nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Onun yerine ben ona sordum. "Sen anlat," dedim.

"Nasihat dinlemek istemediğini hatırlıyorum."

"O zaman nasihatsız anlat." dedim ben de.

O sabah konuştukları kişi, Alice'in sürekli 'Erkan mutlu olmayı hak ediyor' demeleri, birinin varlığını garantiliyordu ama bu bahsi geçen kişi kimdi? Neden Erkan'da bu kadar derin yaralara sebep olmuştu? Belki de onun derdi söylediği gibi benimkinden büyükse kendi derdimi unuturdum. "Dinliyorum," dedim, tek kolumu masasının üzerine koydum ve başımı çeneme yaslayarak dinleme pozisyonuna geçtim. Duruşunu dikleştirdi ve üzerindeki gri tişörtü çekiştirdi. Anlatacağı şeyin düşüncesiyle bile yüzü düşmüştü, gözleri buğulanmıştı.

"Anlatmak istemiyorsan sorun yok." dedim onun bu halini görünce. Beni nasıl bir hikâyenin beklediğini bilmeden.

Alt dudağını dişledi ve başını olumsuz anlamda salladı. "Bugün," dedi. "İkimiz arasındaki buzları eritmenin günü olsun ve ben de her şeyi sana anlatayım. Neden böyle aksi, lanet, huysuz bir adam olduğumu..." seçtiği kelimeler doğruydu ama kendine haksızlık ediyormuş gibi hissettirdi. Uzandım ve boştaki elimle elini tuttum. Sanki ona destek olabilecekmişim gibi, oysa ben kimdim ki? Elini çekmedi ve öyle yüzüme baktı.

Yemyeşil gözleri, yağmurda ıslanmış çimen gibi duruyordu. Boştaki eliyle gözlerini ovuşturdu. "Sana birinden bahsetmiştim hatırlıyor musun? Sevdiğin birini geri getiremezsin diye. Ben dört sene önce hayatımın aşkını kaybettim. Hem de saçma sapan bir zayıflama sevdasından, sana da bu yüzden kızıyorum. Çünkü o salak modacıların uydurduğu kalıplara girmek için kendinizi kaybediyorsunuz."

İtiraz edeceğim sırada beni susturdu. "Sağlıklı yaşam bilmem ne saçmalığı değil mi? Onun ucu, dengeyi kuramazsan sağlığa dayanmıyor be güzelim. Önce yemekten kesiyorsun, sürekli kendini spora veriyorsun, daha fazlası daha fazlası gözünü kör ediyor insanın. Ben bunlara bir bir şahit oldum. Yaşadım. Gereksiz yere başlayan bir güzellik yarışması macerası sevdiğim kadını benden alıp götürdü."

Huzursuzca elini sakalında gezdirdi. "Sana kızıyorum çünkü aynısı sende de olacak diye korkuyorum!" diye itirafta bulundu. Yaptığı itiraflarla sarsıldım. Kendimi geriye doğru sandalyeme bıraktım. Onun o içli anlatışı yüreğime dokunmuştu. Hâlâ o kadını özlediği gözlerinden okunuyordu. "Ama ben bilmiyorum... Lara. Kendime engel olamıyorum. Ondan beri ilk defa birine karşı bir şeyler hissettim."

"Ne?" dedim bir anda. "Ne ne ne!"

"Evet, o gece sana diyemediğim tek gerçek bu! Alice, bana günlerce bunun için baskı yaptı ama ben hâlâ Ela'ya karşı kendimi suçlu hissediyorum. Ben bu duygu karmaşasından çok yoruldum! Bir aydır sürekli bunu düşünüyorum, niyetim seni kandırmak değildi. Ben, bunu kendime bile itiraf edemezken sana söyleyemezdim." dedi birden.

Gözlerimi ovuşturacaktım ama maskaramın dağılmasını istemediğim için sadece gözlerimi açıp kapattım. Karşımdaki adam neler söylüyordu böyle? Az önce tuttuğum elini cimcikledim. Tırnakladığımdan yerinden sıçradı. Acaba rüyada mıyım diye test etmek istemiştim. "Ne yapıyorsun, Lara!" dedi elini elimden kurtarmış ovuşturarak.

"Asıl sen ne yapıyorsun, neler söylüyorsun?"

"Ne söylüyorum, konuşmak istedim ve konuşuyoruz."

Haklıydı haklı olmasına ama benim kafam karışmıştı. Her şeyi o kadar parça parça anlatıyordu ki, gün içinde anlattıkları bir yapbozun parçaları gibiydi. Eğer parçaları doğru yerleştirirsem büyük resmi de görmüş olacaktım.

"Yanlış anlaşılmasın senden bir şey beklediğim falan yok. Sadece seni üzmek istemiyorum ve her defasında günün sonunda seni kırıyorum, farkındayım."

"Sen...senin kafana saksı mı düştü?"

"Bir saniye olsun ciddi olamaz mısın?" dedi ama burun delikleri genişlemiş, sinirlenmişti. Gözlerindeki yeşillikler alev alıyordu. "Özür dilerim, sadece seni tanıdığımdan beri hiç böyle değildin."

"Ben de bunu açıklamaya çalışıyorum ya kadın!" dedi sinirle. Tam olarak tanıdığım adama dönüşmüştü şimdi. Bu sefer bunu kendi çenemle becermiştim. Suçlu bir çocuk gibi ellerimi elbisemin eteğinde birleştirdim ve sesimi çıkartmadım. Hâlâ şaşkındım, kafam karışmıştı ve eğer anlattıklarından anladığım bir şey varsa o da... O gece yaşananların bir tesadüf olmadığıydı. Benim onu seçtiğimi söylemişti ama resmen o beni seçmişti. Ondan sonrasının olmasına da o izin vermişti.

Sessizce yutkundum. Hah, bir de bu gece benim sorunlarımdan konuşacaktık, sorunlarıma bir yenisi daha eklemişti. Anlattıklarını zihnimden geçirdim. Benim ölesiye zayıflamak gibi bir merakım yoktu. Bir zamanlar yaşadığım aptalca bir deneyim olmuştu ama artık öyle değildim. Tam ergenliğe girdiğim dönemde farkında olmadan kilo almıştım ve o dönemde kilomu o kadar çok kafama takmıştım ki kendimi kusturtarak zayıflatacağıma inanmıştım. İlk denemelerimde sırf kustuğum için midem bulanır olmuştu. Bu her güne dönmüştü. Her gece yatmadan önce... Her öğüne dönüşmeden ailem fark etmiş ve müdahale etmişti. Onlar olmasa ne hâlde olurdum acaba? Sağlıklı yaşam serüvenim o zaman başlamıştı. Dikkat etmeye çalışmam artık kontrollere ve sonra da alışkanlığa dönüşmüştü.

"Sen de aynısını yaptın değil mi?" diye sordu sanki zihnimi okur gibi.

"Ergenlik zamanlarımda ama o zamandan beri sağlıklı yaşıyorum. Senin o bağırdığın çağırdığın gibi bir durum yok. Yiyeceğim şeyler belli ve onların dışındakileri artık midemin kabul edeceğini zannetmiyorum." Aradan neredeyse yedi sene geçmişti. Onun ne hissettiğini asla anlayamazdım, kız arkadaşınınkini belki anlayabilirdim ama birini bu şekilde kaybetmek... Gözlerinin önünde günden güne eridiğini görmek... Bana annemin intiharını hatırlattı. Bu da onun gibiydi aslında bir nevi intihardı. Eve gidince anneme ne kadar kızgın olsam da onu arayacaktım. Bu tatilin onun psikolojisi için olduğuna emindim.

"Senin adına üzüldüm." diyebildim.

"Üzül diye anlatmadım, sadece kendine dikkat et."

"Ediyorum." diye iç çektim.

Aramızda derin bir sessizlik oldu. Şimdi itiraf zamanı bana gelmişti.

Ona bakmadan konuştum. "Şu ara hayatımın bir daha eskisi gibi olmayacağını hissediyorum ve değişime hazır değilim." Birine bunu itiraf etmek sırtımdaki yükü hafifletmişti. "Çocukluğumdan beri yaşadığım rutinler bir anda altüst oldu ve yanımda kimse yok." dedim, gözlerim aramızdaki masanın ortasında duran çiçeklere takılmıştı. Ona bakarsam ona anlatıyormuş gibi olacaktım ama böyle durursam sadece konuşuyor olacaktım. Birine kendini anlatmak amma da zormuş. Hele de seni hiç tanımayan birine...

"Farkındayım." dedi duruşunu dikleştirdi. "Ama sen güçlüsün." diye ekledi.

Başımı kaldırdım ve "Ben güçlü falan değilim, görmüyor musun?" dedim bıkkınca. Bana sürekli bunu söyleyip duruyordu. "Beni tanımıyorsun bile ama sürekli bana güçlüsün deyip duruyorsun! Ben güçlü falan değilim, ben yoruldum. Ben bıktım. Ben eski hayatımı geri istiyorum! Arkadaşlarımı, ailemi, evimi, o dertsiz tasasız zamanlarımı geri istiyorum. Ben artık yalanlarda boğulmak ve insanlara ne anlatacağım diye düşünmek istemiyorum!" Bir anda içimdeki her şeyi dökmenin etkisiyle sakinleştim. Sıklaşan soluklarım normale dönene kadar derin nefes aldım verdim. Bir anda oturduğu yerden hışımla kalktı ve beni de bileğimden tuttuğu gibi kaldırdı. Ani hareketiyle yerimden savrularak kalktım. "Nereye!" diye soramadan beni kapıya kadar sürükledi. "Nereye?" diye sorabildim kapıya geldiğimizde. Topuklularımın üzerinde ona yetişmem çok zordu. "Seni bir yere götüreceğim." Onu anlamıştım ama asıl istediğim cevabı alamamıştım. Kafeden çıkmadan önce "Çantam?" diyebildim.

"Bekle alıp geliyorum." dedi ve bir hışımla onu almaya gitti.

***

Arabaya bindiğimizde kafamda nereye gideceğimize dair bir fikir yoktu. Arabayı hoyrat hareketlerle çalıştırdı ve ara sokakta gaza bastı. Ara sokaklardan çıkarken ona baktım. Hareketleri sert ve duruşu serseriydi. Onun neden bu kadar boş vermiş olduğunu daha iyi anlıyordum. Dünyanın en tehlikeli insanı kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlardır sözü doğruydu ve anlaşılan Erkan'ın artık bu dünyada kaybedeceği bir şeyi yoktu.

Köprüye yaklaştığımızda trafik artmaya başlamıştı. İstanbul'da trafik olmayan bir saat dilimi mevcut muydu acaba? Yanımızdan akıp geçen trafiği izlerken köprünün üzerine geldiğimizde Erkan tavandaki camı araladı. "Bağır!" dedi bağırarak.

"Anlamadım!" dedim uğultudan dedikleri kulağıma yanlış gelmiş olmalıydı.

"Bağır!" diye tekrar etti. "Boğaza dök içindekileri!"

Boş boş suratına baktım ama o gayet ciddi duruyordu. Diğer camları da açtı ve arabayı en sağ şeride çekti. Böylelikle artık yanımızda kimse yoktu. Işıl ışıl parlayan İstanbul gecesinden başka...

Cılız bir sesle bağırdım.

"Böyle değil, daha gür!" dediğinde tekrar etmem için elini havada salladı. Bu adam gerçekten deliydi. Rüzgârdan saçlarım sağa sola savrulurken dediğini yaptım. "Daha gür!" diye emretti ve boğazım acıyana kadar içimdekileri kustum. Araba köprüden çıktığında camların hepsini kapatmıştı ve ben dağılmış hâldeydim. Saçımı başımı düzeltirken gülmeye başladım. "Sen delisin, biliyorsun değil mi?"

"İyi geldiğini inkâr etme bana." Sanki bunu daha önce defalarca yapmış gibi konuşmuştu. Yüzündeki muzip ifadeden yaptığı anlaşılıyordu.

Kendimi hafiflemiş hissediyordum. Arkama yaslandım ve yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamadım. Bu adam kesinlikle beni de kendi gibi delirtecekti, bunu şimdiden hissediyordum ya da belki de ben de onun kadar deliydim.

***

Eve dönerken ikimiz de konuşmadık. Aramızda sessiz bir anlaşma var gibiydi. Konuşurken aklıma takılan sorulardan birini sorabilirdim. Ona ilk zamanlar beni beğendiğini ima ettiğimde nasıl da kızmıştı? Demek ki haklı olduğumdandı. O kaba saba soğuk konuşmaları, alttan alttan bakışları, aldığı buket, beni kendine çekip öpmesi... Bu dengesiz tavırlarının hepsi bir anda gözümün önüne geldi. Yediğim rüzgârdan beynime oksijen gitmişti resmen. Bunu nasıl daha önce görememiştim, belki de görmek istememiştim. Onun hep benim gibi hissettiğini düşünmüş, irdelememiştim. "Anladım."

"Neyi?"

Sorusuyla sesli düşündüğümü fark ettim. Bir elimle ağzımı kapattım ama çok geç kalmıştım. Bakışlarım ona kaydı. Kaşları çatılmış, benden bir cevap bekliyordu. Bakışları tekrardan yola kaydığında bile suratındaki ifade aynıydı. "Hiç." diyebildim.

"Hiçi mi anladın?"

Levent tarafına döndüğünde itiraz ettim. Hem konuyu değiştirmeye bahanem olmuştu. "Önce seni bıraksaydık."

Omuz silkti. "Ben metroyla dönerim, sıkıntı yok." diye teklifimi kestirip attı. Mis gibi arabayla gitmek varken neden şu taşıtı kullanıyordu ki? Israr etmedim, sanki konuşursam eski Erkan'la konuşacakmış gibi hissediyorum. Bugün değişmişken hiç eski ayarlarına döndürmek istemiyordum. Kafamı cama yasladım ve camdan dışarıyı seyrettim. Az önceki konuyu unuttuğumuzu düşünmüştüm ama aksine "Neyi anladığını hâlâ söylemedin?" diye hatırlattı. Unutsa şaşardım.

Derin bir iç çektim. "Seni!"

"Ha, sen beni mi düşünüyordun?"

Bakışlarımı dışarıdan çekip ona çevirdim. Yüzündeki hafif alaylı tebessüm, yaptığım gafın eseriydi. Tebrik ederim Lara, günün kazananı iken kaybedeni olmayı becerdin.

***

Yorumlarınızı bekliyorum. 

Continue Reading

You'll Also Like

6.3K 222 10
Hiç annenizi çaresizken gördünüz mü? hiç kardeşinizin karnını doyuramadığınız oldu mu? peki ya hiç birini 5 yıl sevdiniz mi?
731K 8.5K 34
"Bu saatten sonra yer mekan fark etmez yüzbaşım." Yetişkin içerik !
49.7K 3.5K 10
。⁠◕Bu his çok tuhaftı onlar benim gerçek ailemdi ama bir o kadarda uzaklardı...◕⁠。
20.6K 2.4K 36
Birbirine delice aşık bir çift... Akabinde aşklarını taçlanıracak bir evlilik... Kısa sürede başlayıp, sonu gelmeyen tatsızlıklar.. Kapanış, boşanma...