İHANET |TAMAMLANDI|

By YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... More

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 58. BÖLÜM

60K 2.5K 369
By YamurTaslak

Bayramınız kutlu olsun canımlar.

S e v i l i y o r s u n u z 💙

Çisem’ den

Büyük salon gelen evin sahipleriyle daha kalabalık ve daha canlı görünüyordu. Naz'ın yüzünden gülücükler eksik olmuyordu ki, anne ve babasının yanından ayrılmayarak onları ne kadar özlediğini ve geldiklerine ne kadar mutlu olduğunu gösteriyordu. Ateş ise dedesinin peşini bir saniye olsun bırakmıyor, sorular sorup duruyor dedesi ise hiç sıkılmadan cevap veriyordu. Asaf’ta çok mutlu görünüyordu. Araya uzun bir zaman girdiği özlem dolu gözlerden ve tebessümün eksik olmadığı  yüzlerinden belli oluyordu. Yabancı yüzleri garipseyen kızımsa oldukça sessizdi. Sadece izliyor ve gözlemliyordu.

Aralarına katılmaya çalışsam da yeni tanıdığım bu insanların arasında kendimi tuhaf ve gergin hissetmeme engel olamıyordum. Çekindiğim için, nasıl hareket edeceğim ve nasıl yaklaşmam gerektiği hakkında hiç bir fikrimin olmaması çok kötüydü. Tatlı insanlardı, samimi ve sıcak kanlılardı, kabul ediyordum ama bu yine de beni rahatlatmaya yetmiyor daha rahat hareket etmemi sağlamıyordu. Asaf'ın annesinin bakışları sürekli üzerimdeydi. Rahatsız edici değildi, kendince karakterim hakkında fikir edinmeye çalıştığı çok belliydi. Onu yadırgamıyordum aksine anladığımı söyleye bilirdim. Oğlunun evleneceği kadını gözlemleriyle tanımaya çalışıyordu, genelde benimde insanlar hakkında fikir edinmek için yaptığım gibi yapıyor gözlemliyordu, yani en azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Bakışların da herhangi bir tuhaflık veya hoşuma gitmeyecek türden bir ifadeye rastlamamıştım.

Asaf babasını ve amcasını alarak çalışma odasına çıkarttığında peşlerinden Naz’da, “Birazdan geliriz,” diyerek annesini bahçeye çıkartmıştı. Tülay Hanımla yalnız kaldığımız an olmuştu sohbet etmeye çalışmak dışında bize yönelik bir şey söylememiş Asaf'la aramızda geçenleri veya buna benzer herhangi  bir soru sormamıştı. Asaf'ın onlara ne anlattığını, ne kadarını anlattığını, bilmediğim için bu tarz sorularının beni sıkıştıracağı su götürmez bir gerçekti. Sormamış olması benim açımdan rahatlatıcı olmuştu. Eğer sormuş olsaydı yalan söylemeyeceğimi biliyordum. Neyse ki düşündüğüm gibi olmamış Asaf'ın ailesi gerek tavırları gerekse hareketleri ve asillikleriyle sevdiğim adamın anne ve babası olduklarını bir kere daha göstermişlerdi.

Naz’ın gülümseyerek bana doğru geldiğini gördüğüm de, Naz'ı görüp sakinliğini bozan kızımı zapt etmeye çalıştım. Ellerini ona uzatıp çırpınıyordu. Naz Yosun’un istediğini anlayıp kucağımdan alarak yanımda ki boşluğa oturdu.

“Rahat ol Çisem çok gergin görünüyorsun,” dedi.

“Çünkü gerginim ailenizle ilk defa karşı karşıya geldim, yeni tanıştım çok normal değil mi?”

“Elbette normal,”

Aklıma takılan bir sonraki sorumu yönelttim, “Beni sevdiler mi, sevmediler mi, emin değilim.” Naz beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. Yüzünde sakin bir ifade vardı. “Sevdiler, seni tanıyan herkes sever sanki aksi mümkünmüş gibi.”

“Öyle mi dersin?”

“İnan bana eğer düşündüğüm gibi değil de senin korktuğun gibi olsaydı tepkileri  çok daha farklı olurdu. En basitinden gelmezlerdi. Çisem senin için geldiler seni görmek ve tanımak için kötü düşünmeni gerektirecek hiçbir şey yok.” Derin bir nefes verirken Naz'ın elini tutup sıktım.

“Bunu duymak iyi geldi, içimi birazda olsa rahatlattın.”

“İşte şöyle rahatla tedirgin olacağın hiçbir şey yok.. Ben biraz şu küçük kızla oynayayım baksana şunun şebekliklerine.” Naz'ın ilgisini çekmek için yüzünü şekilden şekle sokan kızım sonunda istediğini almış olmanın verdiği mutlulukla ellerini çırpmaya başladı. Kollarımı göğsümde birleştirip geriye yaslandım. Naz Yosun'u alıp annesi ve yengesinin yanına götürdüğün de onları izledim. Kızıma olan yaklaşımlarını elbette merak ediyordum. Asaf ve Naz gibi benimseyecekler miydi?

Yosun yeni tanıştığı yabancılara ürkek bakışlar atarak kollarını Naz'ın boynuna dolayıp dudak bükmüştü. Tülay Hanım sevmek için uzattığı elini gülerek geri çekerken, “Tamam güzel kız ağlama ellemiyorum.” Dedi.

“Naz seni seviyor kızım sana alışmış,”

“Bende onu seviyorum yenge,” Yosun yüzünü Naz'ın boynuyla omzunun arasında ki boşluğa gömdü. Canan Hanım anlamadığım bir hüzünle kızına bakıyordu. Buna bir anlam verememiştim ama üzerinde de durmadım.

“Çok güzel tatlı bir çocuk Allah bağışlasın,” bunu bana söylediğini anladığımda hafif bir tebessümle, “Amin.” Dedim.

Tülay Hanım ve Canan Hanım dinlenmek için yukarıya çıktıklarında Naz'la oynarken uykuya dalan kızımı odasına yatırarak mutfağa inip akşam yemeğini hazırlamak için Naz’la birlikte  kolları sıvadık. Çalışanlara çok yanlış bir zamanda izin verilmişti, yine de benim için sorun değildi ev işlerini yapmak her ne kadar yorucu olsa da sevdiğim bir şeydi. Naz'ın da yardımıyla birden fazla çeşit yemek çıkartmış her şeyi çabucak hazırlamıştık.

Hazır olan yemeklerin ardından beraber sofrayı kurduk. Naz masanın son eksikliklerini  götürürken bende bardak tepsisini elime aldım. Tam arkamı dönecekken aniden belime dolanan kollarla korkuyla yerimden sıçradım. Ani hareketimle tepsinin dengesini kaybettiğimde bardaklar şangırdayarak tepsiye devrilmişti son anda kontrolü sağlayabilmiş bardak dolu tepsiyi düşürüp olağanca dikkatleri buraya çekmediğim için mutlu olmuştum.

“Korkuttun beni.”

“Korkma güzelim benim,” Asaf dudağını boynuma bastırıp boyun çukuruma doğru güldü. “Neden sessizce yaklaşıyorsun bardakları düşürüp kırabilirdim.” Tepsiyi tezgaha bırakıp kollarının arasında döndüm. “Zaten çok gerginim,” dedim nefesimi seslice bırakarak. “Birde üstüne sen geriyorsun.” Çenemi tutup yukarıya kaldırırken yüzünü yüzüme yaklaştırdı, gözlerine belirsizlikle bakıyordum.

“Gergin olmanı gerektirecek bir şey yok rahat ol,” Gözlerim mutfağın kapısına kaydı. Her an  birisi girebilir ve bizi bu şekilde görebilir endişesini taşıyordum. Rahatlamamı söylüyorlardı bunun o kadar kolay olmayacağını anlamıyorlardı.

“Denediğime emin olabilirsin. Hani sen benden bahsetmişsin ya ailene ne söyledin? Ne anlattın, yani ne biliyorlar? Alpars-" Dudağını dudağımın üzerine örterek sözümün devamını getirmeme engel oldu. Erkeksi tadı damağıma  bulaşıp iştahımı açarken saatler sonra ilk kez bana gerçekten nefes alıyormuşum gibi hissettirmeyi başarmıştı. Geri çekildiğinde hangi ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi araladım.

“Sakin ol.” Yüzümü avuçladı. “Bilmeleri gerektiği kadarını biliyorlar. Ne fazla, ne eksik takılma buna. Kararlarıma saygı duyar ve yanımda olurlar. Sorgulamaz veya yargılamazlar çünkü yanlış bir şey yapmayacağımı bilir bana güvenirler.”

“Ya bende onlar için sadece saygı duydukları bir kararsam?” Gülerek başını iki yana salladı. 

“Hayır değilsin bak ben hayatıma aldığım hiç bir kadını ailemle tanıştırmadım, tanıştırmak istemedim onlarda bunu istemediler. Senin farklı olduğunu benim kalbime sahip olduğunu biliyorlar. Çünkü onlara aşık olduğum evlenmek istediğim kadın dedim. Senin için buradalar güzelim, zamanla seni tanıdıkça seveceklerini biliyorum.”

Saçma bir şekilde takıldığım nokta bitmiş, gitmiş,  geçmişte kalmış, hayatına giren kadınlardı. Bir zamanlar Asaf'a sahip olan o şanslı kadınlar...

Dişlerimi alt dudağıma geçirdim kıskançlığın içimde hiç beklenmedik bir anda yavaş yavaş kabardığını hissettiğim de bunu şaşkınlıkla karşıladım. Asaf'a belli edip diline düşmemek için çok çaba sarf etmem gerekecekti. Onu gerçek anlamda ilk defa kıskandığımı hissediyordum. Gözlerimi şüphe çekecek bir hızda kaçırdım. Diğer yandan da Asaf'ın ailesi hakkında söyledikleri içime su serpmeye yetmişti. Asaf'ın kalbinde olan kadını benimsiyor ve kabul ediyorlardı kararına saygı duymak dışında onlarda bunu destekliyordu. İsteniyordum bildikleri şeye rağmen kabul ediliyordum. Buna bu kadar düşünmem aile konusunda şansız olmamdan kaynaklanıyordu. İstenmeyeceğimi düşündüğüm içindi tedirginliğim.

“Ne oldu?” Asaf'ın sorusu üzerine bakışlarımı ona çevirdim. “Yüzün düştü,” Omuz silktim. “Hiç dalmışım bir an.”

“Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi? Ne oldu söyle.”

“Hiç dedim ya,” sesim beklediğimden çok daha asabi çıkmıştı. Asaf içim de yaşadığım kıskançlığı bilmediği için tavrımı yanlış anlaya bilirdi. Bunu düşündüğüm de kendimi toparlayarak gülümsemeye çalıştım. “Hadi bırak beni şu tepsiyi götüreyim herkes içerde biz burada ayıp olacak. Ayrıca ailenin yanında bu kadar rahat olamayız biliyorsun. ”

“Karım olacak kadınsın kimsenin farklı bir gözle bakacağını düşünmüyorum sende düşünme.”

“Bu pek mümkün değil. Hakkımda iyi şeyler düşüneceklerine olan inancımı kaybetmek istemem.” Asaf'ın kısılmış dikkatle beni süzen bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordum.
Geçmişte kalmış kadınları kıskanmam hiç normal değildi. Hala içimde kıskançlık tohumları yeşermeye devam ediyordu. Sadece dillendirmesiyle bile içim içimi yediğine inanmakta güçlük çekiyordum. Ah bu çok aptalcaydı. Durduk yere ufacık bir şeyden kıskanmak nereden çıkmıştı ki?

“Araya mesafe koymayı düşünüyorsan yanıldığını söylemekten zevk duyarım güzelim.” Önüme düşen bir tutam saçı alıp geriye attı.

“Hiçte bile ben olması gerekeni söylüyorum. ” Kaşlarımı çattım. “Hadi bırak beni içeriye gitmem lazım.”

“Daha konuşmamız bitmedi.” Gözlerim sinirle kısıldı. “Ah öyle mi? Yoksa geçmişte kalmış aşkların hakkında yeterince bilgi vermediğini düşündün de onları mı anlatacaksın bana? Yok ben almayayım.”

“Anlamadım?” Asaf'ın yüzü şekilden şekle girdi, bir şeylerin farkına yeni vardığında salondan bile duyulacak seste gür bir kahkaha atıp beni kollarının arasına çekip sıkıca sarıldı.

“Sessiz ol.” Dedim hala gülmeye devam eden adamı uyararak. Uyarımı dikkate aldığını pek söyleyemezdim ki hala gülmeye devam ediyordu. Gülüşünün hemen ardından beni kollarına almadan önce  yanağında beliren gamzesini görmüştüm. Eğer kolları tarafından kuşatılmamış olsaydım dudaklarımı içimi eriten çukura bastırmamak için hiçbir  sebep görmüyordum. O da benimdi o çukur da benimdi.

“Sen beni kıskandın,” dedi gerçeği özgürce dile getirerek.

“Hayır!” İnanmayacağını bilsem de itiraz ettim.

“Kıskandın.”

“Hayır!”

“Kıskandın.”

“Hayır dedim ya!”

“Tamam kıskanmadın,”

“Evet kıskandım,” Söylediğim şeyi işitince gözlerim irileşti. ”Ne, hayır kıskanmadım.” Kendimi ne güzelde ele vermiştim öyle. Asaf elbette inanmadı.

“Beni kıskanman çok güzel ama kıskanmana sebep olan şey saçma.” Gözlerimi devirdim.

“Saçma veya değil.”

“Benimkisi sadece bir örnekti, buna takılıp kıskanacağını hiç düşünmezdim ama hoşuma gitmedi de diyemem.” Omzuna vurdum. “Birde hoşuma gitti diyorsun ya,”

“Yalan mı söylememi tercih ederdin?” sessiz kaldım. Başımı hafif bir açıyla arkaya atarak yüzünü görmeye çalıştım. Bu kadar uzun olması bir çok anlamda iyiyken, böyle anlarda kötü oluyordu. Yine de şikayet edemezdim.

“Onları kıskanmana gerek yok tamam beni her zaman kıskanabilirsin, bunu asla sorun yapmam ama senin bir bakışının bile yüreğimde hissettirdiklerini hissettiremeyen geçmişime ait parçalara takılmanı da istemem.” Tüm gardım o an düşmüş içime güneş doğmuş gibi içim sıcacık olmuştu. Beni çok güzel seviyordu. Kollarımı boynuna dolayıp kocaman gülümsedim.

“Sen nasıl konuşacağını bilen bir adamsın ağzın iyi laf yapıyor beni yine kandırdın.” Dedim yalandan asabi bir ses tonuyla konuşarak.

“Yakışıklıyım da,”

“Eh,”  Dilimi alt dudağımın üzerinden geçirip söyleyeceğim şeyin Asaf’ta nasıl bir etki yaratacağını gözlerimle görmek isteyerek geri çekildim. “Bir Jason Statham kadar olamasan da sende fena sayılmazsın.” Keyifli havası ağzımdan çıkan isimle anında bozulurken gülmemek için kendimi zor tuttum.

“Sende mi Çisem?” dedi bezgin ve sert bir ses tonuyla. Kıkırtılarımın arasından, “Ne bende mi?” diye sordum. Asaf'ın kıskançlığı yüzünden ve gözlerinin renginin değişiminden çok net okunuyordu. “Beni kışkırtma, bir sen bir Naz ne bu adama olan hayranlığınız? Adam kel!”

Gözlerim hafifçe irileşti. “Kellik ona ayrı bir hava katıyor itiraf et çok karizmatik bir adam hem biz seviyoruz sevmememiz için bir sebep yok.” Yanaklarının dalgalanmasından dişlerini sıktığını anladım.

“Sevmeniz içinde bir sebep yok.”

“Biz yine de seviyoruz,” üstüne gittim.

“Adamın iyiliği için sevmeyin güzelim. Hem onun iyiliği için hem de benim iyiliğim için.”

“Bölüyorum ama içerden bekleniyorsunuz.” Tam zamanın da gelen Naz'a kocaman gülümsedim. Naz ortamda ki negatif enerjiyi hissetmiş gibi şüphe dolu gözlerini ikimize dikti, ne olduğunu anlamaya çalışarak bize bakıyordu. Asaf sinirden kuduruyordu bunu da saklamayı düşünmüyordu. Asaf kollarını ansızın benden ayırıp bir adım uzaklaştı. Kapının girişinde duran Naz'a uyarıyla parmağını sallayarak, “Eve o adamın filmlerini sokan sensin,” dedi ona tuhaf bakışlar atan Naz'a. Naz Asaf'ı işaret ederek, “Ne oluyor buna?” diye sordu.

Omuz silktim. “Ağır dozda Statham verdim sanırım ölçüyü biraz fazla kaçırdım.”

“Kudurmuş bu resmen,”

“Biraz sonra o CD'leri gözünün önünde parçalarken seni göreceğim Naz Hanım.” Yanından geçen Asaf'ın koluna yapışıp, “Öyle bir şey yapmayacaksın.” Diye hayretle soludu. Asaf omzunun üzerinden bana siyahi yeşile çalan irisleriyle bir bakış atıp sonra Naz'a döndü.

“Yapacağım.” Dedi üstüne basarak. Kimse yapmayacağından şüphe edemezdi.

“Önce cesedimi çiğnemen gerekiyor biliyorsun değil mi?”

“Kolumu bırakmazsan birazdan olacak olan o.”  Naz aldığı uyarıyla Asaf'ın kolunu bıraktı. Asaf ikimize de ters bir bakış atıp hışımla mutfaktan çıktı. Arkasından istediğimi elde etmenin vermiş olduğu bir keyif ve aynı zamanda ufak bir şaşkınlıkla bakıyordum. Basit bir film aktörünü bu kadar kıskanacağını bilemezdim. Bence ödeşmiştik.

“Delirmiş bu. Kıskançlıktan gözü dönmüş.” Naz'ın bakışları beni buldu. “Her zaman kıskançlığı bu kadar tutkulu olmaz konu sen olunca her şeyi en uç noktalarda yaşıyor. Olan benim Jason ‘uma oluyor bu hiç adil değil.” Devrilen bardakları düzeltip tepsiyi aldım. Naz'la salona geçtiğimizde Asaf'ın delice bakan gözleri bizi buldu. Naz çığlık atarak salonun ortasına Asaf'ın yanına koştu.

“Şaka yapıyorsun sanmıştım!”

“Sen benim şaka yaptığımı ne zaman gördün?”

“Sakın o seriye dokunma toplasan on dakika bile yer almıyor, bak çok ciddiyim bırak onları yoksa sağ dalağına tekmeyi yersin.” Gülmemek için dişlerimi dudaklarıma geçirdim.

“Çocuklar ne yapıyorsunuz Asaf oğlum orada ne yaptığını öğrenebilir miyim?” Salona yeni gelen Tülay Hanım Asaf'a anlamsız bakışlar atıyordu. Asaf'ın babası ve ailenin geri kalan üyeleri yüzlerinde hafif bir tebessümle ikisini izliyordu. Bu sahneye alışkın oldukları hallerinden belli oluyordu.

“O ayağının ufacık bir mesafeyle bile havaya kalktığını görürsem bak ben sana ne yapıyorum. Sen ve senin tipsiz kel adamın artık çok fazla oldunuz!”  Asaf söylediği gibi Naz’ın CD'lerini kırıyordu hem de çıldırmış bir şekilde. “Bunu çok daha önce yapmalıydım. Hadi sen seviyorsun benim kadınımın gözüne niye sokuyorsun.” Kadınım kelimesini herkesin içinde bu kadar yüksek sesle söylemesi renkten renge girmeme neden olmuştu.

“Demiyorsun kıskanıyorum adama laf ediyorsun. Hayır bak o olmaz,” CD'yi iki taraftan tutup Naz'ın gözlerinin önünde ikiye ayırdı.

“Kalbimi söksen bu kadar canım yanmazdı.”

Asaf Naz'ın dokunmamasını söylediği seriyi de kırıp salonun ortasına dağıttıktan sonra gözle görülür bir rahatlamayla masada ki yerine geçip oturdu. Ayakta masanın yanında öylece kalmış şaşkınlıkla Asaf'a bakıyordum. Gözlerinde bir uyarı vardı anlamamı ister gibi bakıyordu. Anlamıştım. Bir daha Asaf'ı kıskandırmamayı aklımın bir köşesine not etmiştim. Bu haliyle ne kadar ateşli olursa olsun zararı bana değil benim yüzümden Naz'a olmuştu. Gözlerimi Asaf'tan kaçırıp Naz'a çevirdim. Öfkeyle yerdeki parçaları toplayarak Asaf'a bakıyordu. Başımı iki yana salladım. Sonunun böyle olacağını tahmin edemezdim.

“Hadi bırak onları gel kızım,” Naz annesini duymazdan gelerek toplama işine devam ediyordu.

Tepsiyi masaya bırakıp bardaklara suları doldurdum. Doldurduğum bardakları önlerine bıraktım, Ender Beyle göz göze geldiğimizde tebessüm ettim.

“Teşekkür ederim kızım.”

“Rica ederim.”  Kalan son bardağı  Asaf'ın önüne bırakmak için hareket ettiğim de sakin olmaya çalıştım, geri geri giden adımlarımı ona doğru atıp hemen yanında duraksadım. Eğilip bardağını önüne bıraktım. Kulağımın arkasında sıcak nefesinin buğusunu hissettiğim de tüm tüylerim diken diken olmuş içim ürpermişti. Bunu bilerek yaptığına emindim.

Başımı çevirip Asaf'a baktığım da tek kaşını havaya kaldırmış beni izlediğini gördüm. Yeni bir meydan okuma için beni kışkırtıyordu yada bana bu gece olacakların önden spoisini veriyordu. Her ikisi de olasıydı. Bunu fazla düşünmek istemiyordum hal ve hareketlerimle dikkat çekmemeye çalışarak masada benim için ayrılan yere Asaf'ın hemen karşısına oturdum. Yosun'u kontrol etmediğim aklıma geldiğin de oturduğum gibi tekrardan yerimden kalktım. Asaf, “Nereye?” diye sorduğun da, “Yosun'a bakacağım.” Diye cevap verdim. Tülay Hanım, “Az önce yukarıdaydım sesini duyduğumu sanıp baktım uyuyordu canım.” Dedi.

“Ah teşekkür ederim." Dedim yerime otururken. Asaf'a baktığım da annesine gülümseyerek baktığını gördüm. Tıpkı benim gibi. Asaf onu izlediğimi hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdi. Dudağının sol köşesi bir tık daha yukarıya kıvrılırken göz kırptı. Kalp ritmimi düzene sokmaya çalışmak adına bir şey yapmadım üzerimde bıraktığı etki hoşuma gidiyordu.

Sessiz sessiz masanın diğer ucunda elinde ki tabletten bir şey izleyerek tabağındakileri atıştıran Ateş'e göz attım.  Naz’ın etrafına öfke titreşimleri yayarak gelmesiyle yemek başlamıştı. Sessizlik içinde geçen yemek Naz'ın Asaf'a sataşması ile gürültülü bir hal almıştı, Asaf'ın karşılık vermesi alevlendirmiş sonunda sinirden deliye dönen Naz’ın bu defa babasından yana olan Ateş'le giriştiği sözlü tartışma masada kahkaha tufanı yaramıştı. Her şeye rağmen güzeldi kalabalık masada yemek yemenin tadı ise bir başkaydı bunu keyifli kılansa sevdiğim adamın inkar edilemez varlığıydı.

🌹🌹

Şu son bir kaç gün dolu dolu geçmişti. Hayatımda geçirdiğim en keyifli günlerden ibaret olduklarını söyleyebilirdim. Asaf’ın anne ve babasına karşı duyduğum çekingenlik Tülay Abla ve Ender Abinin yaklaşımları sayesinde kırılmıştı. Onlar böyleyken kendimi geriye çekmem olası değildi. Artık daha rahattım,gece yaptığımız sohbetlerin tadını ise hiç bir şeye değişmezdim. Canan Ablanın espritüel  karakteri ve taklit yeteneği ile oldukça sempatik ve komik bir kadın olduğunu söyleyebilirdim. Naz’ın görünüş olarak annesine karakter açısından babasına daha çok benzediğini gözlemlemiştim. Tülay Abla genel anlamda sessiz ve güler yüzlü bir kadındı, tatlı dilliydi. Çok ağır başlı ve asildi. Yaşına rağmen eskimeyen güzelliği insanda hayranlık uyandıracak cinstendi. Hem kendisi hem de sıcacık şefkati... Dün gece bahçede söyledikleri aklıma geldiğinde gülümsemeden edemedim.

Elimi tutmuş samimi mavi gözlerini gözlerime dikerek, ‘Oğlum seni seviyor senin de bakışlarından oğluma duyduğun sevgiyi net bir şekilde görebiliyorum. Bunun kıymetini bilmelisiniz işte bu yüzden bizim için ne olmuş ne olmamış önemli değil, önemli olan sizlerin mutluluğu. Bir anne evladının mutluluğundan başka ne ister ki? Sende bir annesin beni anlayacağını biliyorum. Ayrıca torunum senin gibi bir kadının yanında büyüyeceği için gözüm arkada kalmayacak onlara iyi bakacağına Ateş’e gerçek bir anne olup koruyup kollayacağına inanıyorum Çisem.’ Demişti. Yüzünde ki samimiyetten gözlerinde ki ifadeden bana bu konuda güvendiklerini anlıyordum. Güvenlerini ve inançlarını boşa çıkartmayacaktım...

Hazırlığım bittiğinde son bir kez aynadan kendime baktım. Diz hizama gelen açık mavi, dekoltesi varla yok arası, ip askılı hafif bir elbise tercih etmiştim. Saçlarımın dalgasını düzelterek geriye atıp omuzlarımı açığa çıkarttım. Parmaklarımı saç diplerime daldırıp dağıtarak sol tarafıma attım. Böyle daha hoş görünüyordu. Rujumu uçuk pembe tonlarında tercih etmiştim. Göz makyajımı da çok hafif tutmuş istediğim gibi  sadeliği yakalamıştım. İşaret parmağımla kaşlarımı düzeltip çantama uzandım. Sadece telefonumu alarak içine koydum.

Odanın kapısının usulca açıldığını duyduğum da duruşumu bozmadan işime devam ettim. Zeminde çıkan topuk sesine eş zamanlı aynaya düşen yansımadan gelenin Naz olduğunu gördüm. Şaşkınlığımı saklama gereği duymadan bedenimi ona doğru çevirdim.

“Vay canına!”

Kendinden emin güçlü duruşuna tercih ettiği elbise ona vahşi ve seksi bir hava katmıştı.  Gündelik kot ve tişörtten başka bir şey giyinmeyen kadın, derin yırtmaçlı ve göğüs dekolteli vücudunun kıvrımlarını ortaya çıkartan kan kırmızısı uzun bir elbise giymişti. Kalçalarına kadar uzanan gür siyah saçları su dalgasıydı, yan kısımlardan iri iki örgü yapılmış arkada birleştirilmişti ki çok hoş göründüğünü itiraf etmeliydim. Tek kelimeyle harika görünüyordu. Onu izlemeye öyle dalmıştım ki burnumun ucuna kadar girdiğini ismimi zikir etmesiyle fark edebilmiştim.

“Hazırlanmışsın,”

“Ben hazırım ama sen,” elinden tutup bir tur kendi etrafında döndürdüm . “Çok güzel olmuşsun, saçlarına bayıldım ve elbisene.” Ufak bir tebessüm sundu. “İstediğimiz kadar güzel olmaya çalışalım yanında sönük kalıyoruz Çisem Hanım.” Gözlerimi devirdim. “Hadi oradan kim kimin yanında sönük kaldı acaba aynaya bir bak istersen?” Boyu benden daha uzundu, vücudu daha şekilli ve benden çok daha esmerdi. Her erkeğin başını döndürebilecek  bir kadındı.

“Hiçte bile, sen kendini çok hafife alıyorsun. Sen her zaman her haliyle parlayanlardansın,”

“Abart abart.”

“Abartmıyorum gerçekler bunlar. Hadi çıkalım mı?”

“Asaf henüz gelmedi arasak mı?”

“Ben az önce aradım şirkette işleri uzamış o direkt  restorana geçecek biz çıkalım abimi beklersek çok geç kalırız, o da geçmemizi söyledi zaten.” dedi. Hak vererek başımı tamam anlamında salladım. Naz koluma girdi. Hafif aralık kapıyı iterek alanı açtı. Odadan çıkıp uzun holü aramızda oluşan tuhaf sessizlik eşliğinde yürüdük.

“Çıkmadan önce bir çocuklara bakayım, Yosun bu gün çok huysuzdu ağlayıp durdu.” Kolundan çıktım, Naz'ın aksi yönüne ilerleyecekken Naz kolumu tutarak beni durdu.

“Baktım ben Zehra’yla birlikte oynuyorlardı keyfide yerindeydi. Eğer şimdi seni görürlerse peşini bırakmazlar o yüzden görünmeni hiç tavsiye etmem.” Kararsızlık içinde kalmış bir Naz'a birde onların odalarının olduğu kata çıkan merdivenlere bakıyordum. Bakmazsam aklım kalırdı ama beni görürlerse de  bırakmazlardı.

“Haklısın ben sık sık arar kontrol ederim artık.”

“Evet öyle yaparız.”  Basamakları Naz önde ben arkasında indik. Merdivenlerin bitişinde elinde çanta ve ceketlerimizle bekleyen Melike’nin elinden eşyalarımızı alıp ceketlerimizi giyindik. Kış neredeyse gelmiş sayılırdı havalar oldukça serindi.

Ortamda ki sessizliği algıladığım da öğlenden beri görmediğim Tülay Ablaların yokluğunu yeni fark ediyordum. “Annenler nerede?” diye sordum önümü iliklerken. Saçlarımı ceketin içinden kurtarıp kabaran yerleri elimle düzelterek bıraktım. 

“Onlar baya oldu çıkalı,”

“Beraber gitmeyecek miydik?”

“Arkadaşlarıyla buluşacaklardı gelmişken uğramadık kimse bırakmayalım diyorlar. Belki de onlar geçmiştir,” anladığımı belirten bir mırıltı çıkarttım. Naz Melike'ye bir şeyler tembihledikten sonra ki ne söylediğini duyamamıştım yanıma geldiğin de evden çıktık. Bahçenin açıklık alanına getirilen büyük kırmızı arabaya doğru yürüdük. Naz sürücü koltuğuna geçti yanına oturduğum da arabayı çalıştırdı. Naz'ın arabası harekete geçer geçmez iki büyük arabalardan birisi önümüzden çıkmış diğer araba da arkamızda kalarak bizi ortalarına almıştı. Yarı yola kadar bu şekilde gitmiştik Naz bu durumdan sıkıldığını göstermek ister gibi gaza basıp iki arabayı da geçerek arkasına aldı.

“Kemerini tak,” Alelacele kemerimi takıp gözlerimi Naz'a çevirdim. “Çok hızlı gitmiyor musun?” Hızdan dolayı puslu gözüken yola bakmaya cesaret edemiyordum.

“Henüz değil.” Dedi keyifle gülerek.

“Şaka yapıyorsun?” Omuz silkti.

“Yapıyor muyum, yapmıyor muyum görmek ister misin?” elimi havaya kaldırıp salladım. “Yok yok kesinlikle istemem.”

Naz'ın kullandığı arabaya ilk defa binmiştim ve bunun son olacağına da emindim. Arabayı zeminde yağ gibi kaydırıyor tehlikeyle dans ediyordu resmen. Hız limitine bakmaya bile cesaret edememiş ama içimden ettiğim dualarla tek parça halinde arabadan inmeyi dilemiştim.

Araba büyük gösterişli bir restoranın önünde durduğun da anca derin bir nefes alabilmiştim. Emniyet kemerimi çözdüm biran önce kendimi arabadan dışarı atmak istiyordum. Naz'ın kullandığı arabaya binmek tam bir hataydı kesinlikle bu hataya bir kez daha düşmeyeceğime yemin edebilirdim.
Naz, “Sen git ben arabayı park edip geliyorum.” dediğinde, “Tamam.” deyip kapıyı açıp arabadan indim. “Şuradan gireceksin,” eliyle gösterdiği yere bakıp başımı salladım. Neden ön taraftan değil de arka taraftan girmemi söylediğini  anlamasam da sormadım. Arabanın kapısını kapatıp Naz'ın gösterdiği yere doğru yürümeye başladım. Burnuma dolan denizin kokusu ve dalgaların kayalara çarpan hırçın sesi gevşememi sağlamıştı. Hava serindi ama atmosfer içimi ısıtacak kadar sıcaktı.

Restorandın arka tarafına dolandım. Tek giriş yönü, bulunduğum yerin yan tarafında kalan uzun dar merdivenler olmalıydı. O tarafa doğru yaklaştığım basamaklara serpilmiş beyaz, pembe ve kırmızı olmak üzere rengarenk gül yapraklarını gördüm. Kaşlarım anlamsızlıkla çatıldı, etrafıma bakınarak ilk basamağa tereddütle adımımı attım. Naz geleceğini söylemiş olmasına rağmen hala ortalarda yoktu. Onu bekleyip beklememek arasında kaldığım sırada gitmemi söylediğini hatırlayarak basamakları bir bir arşınladım.

Geniş boydan boya cam olan kapıyı itip içeriye girdim. Ortamdaki sessizlik hemen dikkatimi çekmişti ve hemen ardından içerde hiç kimsenin olmadığını fark ettim. Bomboş ve bir o kadarda göz doldurucuydu. Yanlış mı geldim diye düşünürken etrafı inceliyordum. Yerde, camın dip kenarların da küçüklü büyüklü mumlar vardı. Bir kaç tane yüksek masa ve ortasında su dolu camdan fanuslar vardı içinde de küçük mumlar yüzüyordu. Dikkat ettiğim bir diğer detay ise ufak masaların hemen karşısında büyük bir masa olduğuydu. Üzerinde sade beyaz bir örtü vardı ucu yere kadar sarkıyordu. Ortasında koca bir kırmızı gül demeti hemen göze çarpıyordu.

Tam olarak ne olduğunu anlamış sayılmazdım. Yemek için gelmiş bizimkilerle karşılaşmayı beklerken çok daha farklı şeylerle karşılaşmıştım. Bir şeyleri anlamlandırmaya çalıştığım esnada arkamdan birisinin omzuma dokunduğunu hissettim hızla arkama döndüm. Bir dizinin üzerine çöken Asaf'ı elinde tek taş yüzükle gördüğüm de afallayarak bir adım geri gittim.

Neler oluyordu?

Ben daha ağzımı açıp bir şey söyleyemeden Asaf, “Çisem'im...” dedi. Gözlerinin yeşili gülüyordu. “Bu soruyu sana bir kere sormuştum şimdi yine soruyorum. Benimle hemen, şimdi, burada evlenip ömrümün ebedi anlamı olur musun?” dedi. Hayatımın sürprizini yaşıyordum. Çünkü böyle bir şeyi beklemiyordum. Bu benim beklemediğim ama hayranlık ve büyük bir mutlulukla karşılayabileceğim türde bir sürprizdi.

“Sen,”

“Sadece cevap ver güzelim.” Yüzümde beliren ve yavaşça genişleyen tebessümle, bir nefeste ve tüm kararlılığımla, “Evet!” dedim. “Seninle evlenirim.” Asaf cevabımla birlikte derin bir nefes aldı. Asaf sol elime yüzüğü takıp ayağa kalktı.

“İşte bu vuhuu!” Beni kollarının arasına aldığı sırada arkamızda alkış tufanı koptu, Ceylan üzerimize doğru konfetiyi patlatıp çılgınlar gibi tezahürat yaparak alkışladı. Asaf'tan ayrılıp yüzümü ufak kalabalık topluluğuna çevirdim. Tülay Abla, Enver abi, Ender abi ve Canan Abla, Abim. Tanımadığım bir kaç yüz ve tanıdığım Asaf'ın bir kaç arkadaşı bunlardan birisi de Derin'di oda buradaydı. Ceylan alkışlamaya devam ederken sırıtarak yanıma geldi, ince kollarını boynuma dolayıp sıkıca sarıldı. Yanımda birisinin varlığını daha hissettiğim de bunun Naz olduğunu gördüm.

“Her şeyden haberdardınız?" Ceylan, “Elbette.” Dediğin de Naz olumlu anlamda başını salladı. Tabii ki haberdarlardı. Ceylan elimi tutup beni aksi yöne çekiştirirken, "Gelinini hemen hazırlayıp sana teslim edeceğiz enişte,” dedi. Ceylan’a anlamsız bir bakış fırlattım. Sürpriz yeterince büyük ve anlamlıydı şimdi sırada ne vardı?

“Beni nereye götürdüğünüzü sorabilir miyim?”

“Seni nikahına hazırlayacağız,” Ceylan beni bir odaya sokarken. Naz arkamızdan girip kapıyı kapattı. Naz iki kapaklı bir dolabın kapağını hızla açıp içinden göz kamaştırıcı bir gelinlik çıkarttı. Ağzım ufak bir o şeklini alırken kızlara şaşkınlıkla baka kaldım. Bana gelinlik giydirmeyi düşünüyor olamazlardı değil mi?

“Nasıl ama?”

Çok güzeldi. Çok çok güzeldi...

“Gelinlik mi giyeceğim?” Ceylan ortaya atılıp Naz'ın elinden gelinliği aldı. “Tabii ki giyeceksin bu senin düğünün elbiseyle evet demeyi düşünüyorsan hemen kafandan bu düşünceyi silip at ve üzerindekileri çıkartıp gelinliğini giy,” Naz elinde beyaz stiletto  ayakkabılarla geldi.

“Bunları da giy.” Ayakkabıları elime tutuşturdu.

“Hayatımda yaşayıp yaşayabileceğim en tuhaf nikahlardan birisini yaşıyorum.”

“Hadi hadi oyalanma. Şurada giyine bilirsin gel benimle.”

“İkiniz ateşkes mi ilan ettiniz yoksa dost olmaya mı karar verdiniz?”

“Bu söylediğini duymamış gibi yapacağım.”

“Arkadaşım olacak en son insansın bu kadar kasma Ceylan.”

“Çok üzüldüm.”

“Tamam susun beni sorduğuma pişman etmeyin.” Ceylan'ın yönlendirdiği odanın içindeki başka bir odaya geçtim. Ceylan çıkmadan önce, “İstersen yardım edeyim?” diye teklif etti.

“Bunu yaptığınıza hala inanamıyorum. Sen çık ben hallederim.”

“Biz seni bekliyoruz acele et,” Ceylan kapıyı kapatıp gittiğinde elime tutuşturdukları gelinliği havaya kaldırıp inceledim. İp askılı ve dantelliydi uzunca bir kuyruğu vardı. Modeli de çok hoşuma gitmişti abartılı değildi sade bir şıklığı vardı.

Üzerimdekileri hızlıca çıkartıp kırıştırmamaya özen göstererek gelinliği giyindim.

“İnanamıyorum,” başımı iki yana salladım. Gerçekten şu anın gerçekleştiğine inanmakta güçlük çekiyordum. Odada ayna olmadığı için nasıl göründüğümü bilmiyordum. Yıllar sonra yeniden gelinlik giyinmek tuhaftı bana kendimi çok tuhaf hissettirmek dışında bambaşka duygularda hissettiriyordu. Mesela her şey ilk defa bu kadar doğru geliyordu. Kapıyı açıp  odadan çıktığım da Naz ve Ceylan'la burun buruna geldim.

“Hey!” elimi kalbimin üzerine koydum.

“Muhteşem ötesi!” Beğenisini ilk dile getiren Ceylan olmuştu. Başımı uzatıp Naz'ın arkasında kalan boy aynasından nasıl göründüğümü görmeye çalıştım.

Ceylan ağzı iki karış açık beğeniler yağdırmaya devam ediyordu.

Naz, “Çok yakışmış mükemmel görünüyorsun!”

Ceylan, “Ne kadar güzel göründüğüne bir bakar mısın?” diyerek elimden tutup beni  aynanın önüne çekti. Naz'da diğer tarafıma geçtiğin de üçümüzde aynada ki aksime bakıyorduk. Naz Askılarının arkasını düzeltirken Ceylan’da saçlarımı düzeltiyordu. Ben ise görünüşüme inanamayarak bakıyordum. Güzel ve farklı olmuştum. Kendimi ilk defa beğenmiş bunu da açık yüreklilikle itiraf ediyordum. Gelinlik vücuduma tam oturmuştu belden aşağısı balık modeli gelen gelinliğin kuyruğu bir metreden uzundu ama asla kaba durmuyordu. Daha çok asil görünüyordu.

“Saçları böyle çok güzel dokunmayalım,” dedi Naz yüzümü incelerken.  “Makyajı da güzel  görünüyor,”

Ceylan, “Rujunun rengi biraz pasif kalmış koyu bir ton tercih edebiliriz ne dersin?” diye sorduğun da, “Gerek yok bu renk güzel.” Diye cevap verdim. Başını tamam anlamında salladı.

“Bütün her şeyi siz beraber mi hazırladınız?”  Naz, “Evet.” Dedi kısaca. İkisinin birbirlerine tahammülleri bile olmazken nasıl oldu da birbirlerinin boğazlarına çökmeden aynı iş içinde beraber çalışabildiklerini merak etmeden duramıyordum. O anları gözümde canlandırmaya çalışmam dahi yetersiz kalıyordu. Neyse ki birisinden birisi birbirini öldürmeden bir şeyleri yapmayı başarmışlardı. Hem bunca şey hangi ara ayarlanıp hazırlanmıştı bilmiyordum tek bildiğim Asaf'ın isteyip de yapamayacağı, yaptıramayacağı şey olmamasıydı.

“Daha sonra detayları sizden alacağım ama şimdi bu günün tadını çıkartmak istiyorum.”

“Çok doğru bir düşünce. Hazır görünüyorsun ben Asaf'a haber veriyorum.”  Naz odadan çıktıktan sonra bakışlarımı Ceylan’a çevirdim. Gözlerinde mutlulukla karışmış bir hüzün vardı. Elimi tuttu ve sıktı. Ondan güç aldım heyecanlıydım ve bayılmamak için kendimi zor tutuyordum. Çok geçmeden kapı açıldı ve içeriye uzun boyu ve tüm yakışıklılığıyla Asaf girdi. Kalbim boğazım da tam soluk borumda atıyordu. Ceylan yanımdan uzaklaşarak Asaf'a yer verdi. Asaf iki uzun adımda yanıma gelip bir adım ötemde durdu ellerimi tutup gözlerini üzerimde gezdirdi. O gözlerde hayranlık, sahiplenme, aşk her şey vardı.

“Çok güzelsin.” Dedi derin bir sesle. “Nefesimi kestin. Beyazlar içinde melek gibi olmuşsun.” Gece mavisi takım elbisesiyle o da çok yakışıklı görünüyordu.

“Sende fena sayılmazsın,” başını iki yana sallayarak güldü. “Tüm bunlar senin planındı değil mi?” diye sordum.

“Evet.”

“Bunun olduğuna inanamıyorum biz şimdi  evleniyor muyuz Asaf?” Yüzümü avuçlarının arasına alıp yüzünü yüzüme  yaklaştırdı. Burnunu burnuma sürterken, “Seni anın varlığına inandırmak için biran önce o deftere imzaları atmalıyız o halde. Çıkalım mı?”

“Bayılırsam beni tut.” Attığı erkeksi kahkahası bir an için nefesimi kesti. Kalbim daha ne kadar hızlı atabilirdi bilmiyordum. Göğsümü terk edip özgürlüğüne kavuşacak olmasından korkuyordum.

“Merak etme,” Elimi tutup güç verircesine sıktı. Beraberinde beni odadan çıkarttı. Kısa mesafeli yolu kat ettikten sonra görüş alanımıza giren misafirlerin Ateş'in, “Geliyorlar,” uyarısıyla bizi fark etmeleri üzerine büyük bir alkış koptu. “İnanmıyorum çocuklarda burada.” Zehra’nın kucağın da duran kızımı gördüm.

“Evet.” Asaf'a sıkıca tutunuyordum. Tüm gözlerin üzerimde olması beni geriyordu ama başımı çevirip sevdiğim adamın gözlerine baktığımda sakinleştiğimi hissediyordum. Sade şekilde süslenmiş nikah masasına doğru yürüyorduk. Memur gelmiş yerine oturmuş bizi bekliyordu. Ben benim için ayrılan yere otururken Asaf yanıma oturdu. Memurun şahitleri çağırmasıyla gözlerimi kalabalığa diktim. Kim gelecek diye merakla gözlerken iki tanıdık sima öne çıktı. Görünen o ki Asaf'ın şahidi Derin benim şahidim ise Ceylandı. Abime baktım gülümseyerek bana bakıyordu, Tülay Abla'ya ve ailenin geri kalan üyelerine teker teker baktım. Hepsi gülümsüyordu.  Derin ve Ceylan'da yerlerini aldıktan sonra Memur konuşmasına başladı bundan sonrasını hayal meyal duyuyor gibiydim.

“Siz Çisem Erkuran Hanımefendi Asaf Güçlü Beyefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?” Gözlerimi Asaf'a çevirdim, bana gerçek aşkı tattıran, kendimi değerli hissettiren, kalbimi kırmaktan deli gibi korkan ve beni gerçekten seven adama bakıyordum. İçini görüyordum içine içine işlemek onunla bir olmak istiyordum. Asaf'ın güzel yüzünü izlerken dilimden güçlü bir, “Evet.” döküldü.

“Siz Asaf Güçlü Çisem Erkuran Hanımefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?” Gözlerimi gözlerine tutsak kılmıştı. Dudağının sol köşesi keyifle yukarıya kıvrıldı.

“Evet!” Alkış sesleri güçlüydü ama Asaf'ın kulağıma fısıldadığı cümleleri bastıracak kadar değildi.

“Son nefesimi verene kadar...” dedi. Son nefesini verinceye kadar onun olacak, onu sevecek, nefesin de soluklanacak kadına.

“Sizlerde şahitlik eder misiniz?” Önce Ceylan sonra Derin, “Evet.” Demişlerdi. İmzalar atıldı memur son sözlerini tamamladı bana verdiği aile cüzdanının ardından tebriklerini sunup gitti. Şimdi evli bir kadındım ama bu kez her şey çok daha farklı geliyordu.

Tülay Ablaya sarıldım, Ender Abinin babacan sarılışının üzerimde yarattığı etki büyük olmuştu. Ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. En büyük eksikliğim anne baba dediğim insanların en mutlu günümde yanımda olmamalarıydı, olmayı bırak Asaf’ın anne babası gibi çocuklarının mutluluğuyla mutlu olmak yerine o mutluluğa çomak sokuyorlardı. Kendimi abimin kollarına bıraktığım da gözümden kayan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim. Onun burada yanımda olması da yeterdi.

“Çok mutlu ol kardeşim. Güzel yüzünden gülücüklerin hiç eksilmesin. Asaf’ın sana gözü gibi bakıp koruyup kollayacağına inanıyorum.” Dudaklarımı yanağına bastırdım. “Her zaman yanında olacağım bunu sakın unutma.”

“Teşekkür ederim Abi.” Abimden ayrılır ayrılmaz burnunu çekerek kollarıma atlayan Ceylan'la geriye sendeledim. Kollarımı beline sıkıca doladım.

“Ağlıyor musun sen?”

“Hayır ağlamıyorum gözüme biraz sen kaçtın.” Burnunu çekti. “Hep mutlu ol çok mutlu ol. Asaf çok farklı bir adam seni üzmez, kırmaz, kendi canını yakar sana bir şey olmasına izin vermez. Ben buna şahit oldum gözlerimle gördüm ve inandım.”

“Biliyorum teşekkür ederim Ceylan.”

“Canım arkadaşım sen mutluluğu sonuna kadar hak ediyorsun.”

“Sende öyle.”  Geri çekildim. Yüzünü sevip gözyaşlarını sildim. Arkamı döndüğüm de bu defa Naz'la karşılaştım.

“Ailemize uzun zaman önce girdin ama asıl şimdi hoş geldin. Sana her halükarda görümcelik yapacağımı unutma.” Dedi gülerek beni kollarına alırken. Sarılışına aynı samimiyette karşılık verdim.

Keyifli havayla, “Unutmam.” Dedim.  Hayatın bana verdiği diğer bir şeyde Naz ve dostluğu olmuştu.

Her şey hayal bir o kadarda gerçek gibi geliyordu. Yanımıza gelen Ateş babasına sonra bana sarılmıştı. Tebrik merasiminden dolayı ilgilenemediğim kızımı Zehra’nın kucağından alacakken Ceylan beni durdurup, “Dans edeceksiniz daha.” Dedi. Uzanıp kızımı öptüm.

“Anne birazdan gelecek meleğim.” Asaf elini belime dolayıp beni ortaya çektiğinde ona ayak uydurdum. Gözlerimi gözlerine kurşunladım. Melodinin duygusal sesi usulca kulaklarımıza sızdığında havaya kalkan eline elimi bıraktım. Parmaklarını belime bastırdı bulundukları yeri hafifçe okşarken vücudumu vücuduna çekti. Alnını alnıma dayadı, sıcak nefesi dudaklarıma vuruyordu.

“Çisem Güçlü!” dedi derinden gelen erkeksi sesiyle. “Benim kadınım.” Burnunun ucunu burnuma sürttü. “İşte şimdi tamam olduk.” Dedi. Dudağını alnıma bastırırken.

“Tamam olduk.” Dedim.

“Yıllarım yaralarını seninle sarıyor,”

“Yaraları açan bendim,” Keşkelerimin başında her zaman Asaf gelecekti. Keşke daha önce fark edip onunla olsaydım. Keşke hayatıma giren tek erkek o olsaydı. Keşke beni seven canını bu kadar yakıp onu yaralamasaydım. Keşke, keşke, keşke...

“Saranda sen oldun.”

“Seni seviyorum.” Fısıltıyla konuştum.

“Seni canıma katarak seviyorum.” Elimi elinden çekip boynuna doladım yüzümü boyun çukuruna gizleyip orada derin bir soluk çektim. Müzik bitmiş ve ardından başka bir şarkı başlamıştı. Bu şarkıyı biliyordum, seviyordum şarkı seçimlerini Ceylan'ın yaptığını anlamak zor değildi.

Hafifçe sallanmaya devam ederken Asaf'ın saçlarımı okşadığını hissettim. Başımı geri çektiğim de alnını alnıma dayayarak gözlerini kapattı. Çok şey yaşamış, yıpranmış, hor görülüp, küçümsenmiştim ama simdi hiç olmadığım kadar kendimi değerli hissediyordum mutluydum.

Derince iç çektim. "Esmer bir akşam vakti senle yeniden doğdum benden çaldıkları unut dedikleri, kaybettiğim kaderi buldum."  Şarkının devamını mırıldandım. Asaf' geri çekildi. Yüzünde tuhaf bir ifade gözlerin de ağır titreşimler vardı.

"Devam et," dedi. Gülümsedim.

“Dünyanın yükünü yazsalar payıma,
dost düşman bir olup çıksa da yoluma,
vazgeçmem senden yine de ben aşkla yürürüm ateşe yeter ki sen ellerimden tut.”
Sadece onun duyabileceği bir şekilde söylüyordum.

"Sesini seviyorum lütfen söyle." Elimi kaldırıp yüzüne koydum. Parmaklarım şakağında çenesine yol izlerken gözlerimi gözlerinden ayırmadan ona istediğini verdim.

"Dünyanın yükünü yazsalar payıma dost düşman bir olup çıksa da yoluma vazgeçmem senden yine de,
ben aşkla yürürüm ateşe yeter ki sen ellerimden tut." Elimi kavrayıp ağzına yaklaştırdı. Elimin üzerini öptü.

Bir şeyin aramıza girip bizi birbirimizden ayırmasıyla ufak bir şaşkınlık yaşadık. Başımı aşağı eğip de baktığım da bunun Ateş olduğunu gördüm.

“Ateş?”

“Oğlum ne yapıyorsun?”

“Bende Çisem Ablayla dans etmek istiyorum.”

“Bekleseydin,” Asaf asabi bir ses tonuyla konuşuyordu.

“Bekleyemem baba.” Ateş'in ellerini tuttum. “Duydun Asaf bekleyemez izin verirsen bu yakışıklıyla dans etmek istiyorum.”

“Müsaade sizin olsun bakalım.” Ne kadar sinir olduğunu göstermeye çalışsa da eğlendiği çok açıktı. Asaf gözlerini bizden ayırmadan yanımızdan ayrıldı. Ateş'le aynı hizaya gelebilmek için eğildim. Küçük kollarını boynuma doladı.

“Çisem Abla melekler gibi olmuşsun.” Dedi ileri geri sallanıyordu.

“Teşekkür ederim sende çok yakışıklı olmuşsun.”

“Sence Ceylan’da beğenmiş midir?” Gözlerini arkamda bir noktaya dikip oraya dikkatle bakmaya başladı. Baktığı yöne bakışlarımı çevirdiğim de Abimle Ceylan'ın sarmaş dolaş dans ettiklerini gördüm.

“Amcamdan dolayı beni fark ettiğini sanmıyorum. Biliyor musun amcam Ceylan'la dans etmeme izin vermedi.” Gözlerimi tekrardan Ateş'e çevirdim. Üzgün ve öfkeli görünüyordu onlara bakarken.

“Öyle mi?”

“Evet.”

“Sen merak etme ben size bir dans ayarlarım.” Burnunun ucuna işaret parmağımla dokundum.

“Gerçekten mi?” mavi gözleri irice açıldı.

“Gerçekten “

“Yaşasın! Çok teşekkür ederim.”

Asaf'ın hemen bir kaç adım ötemizde Yosun'la dans ettiğini gördüm. Gördüğüm tablo karşısında hayranlıkla iç çektim. Çok tatlı ve sevimli görünüyorlardı. Bunun böyle olduğunu düşünen sadece ben değildim. Tülay Abla'da yüzünde eşsiz bir gülümsemeyle oğlunu izliyordu.

Yosun başını arkaya atmış Asaf boynuna burnunu sürterek kahkaha atmasına neden oluyordu. Asaf yanımıza geldiğin de bize kısa bir bakış attı. Ateş'i kucağıma alıp ayağa kalktım.

“Annecim sen dans mı ediyorsun?” Uzanıp kızımı öptüm. Asaf tek kaşını kaldırarak, “Kıskandın mı yoksa?” diye sordu. Gözlerimi devirdim. “Kıskançlıktan ölüyorum şu an.” Ateş yanağını yanağıma dayayıp babasıyla Yosun'a baktı.

“Ben Ceylan'ı kıskanıyorum.” Kıkırdadım.

“Sende ki Ceylan aşkına bir anlam veremiyorum oğlum?”

“Aşka anlam verilmez baba çünkü aşkın mantığı yoktur. Mantığı olmayan şeyde anlam ne arasın? Her neyse bu konuda çok dertliyim bir dans bile edemedik.” Ateş'in bilmiş hallerine alıştığım için artık şaşırmıyordum. Ateş Asaf'ın ters bakışlarını görmezden gelerek kolunu babasına uzatıp boynuna doladı. Bende boşta kalan kolumu kızımın bedenine sardım. “Şimdi biz dörtlü aile dansı yapalım.” Kıkırdayarak dudaklarımı Ateş'in saçlarının arasına bastırdım. Gözlerimi yukarı kaldırıp Asaf'a baktığım da gözlerim gözlerini mıknatıs gibi çekmişti. Hisleri yüzünden ve güzel gözlerinden satır satır okunuyordu. Benim gibi diye düşündüm. Mutluluğumu gizlemiyordum her hareketimle bunu gösteriyordum. Çünkü tarifsiz hisler içinde bocalıyordum. Mutluluğumun tarifi yoktu kendimi Asaf'la birlikte yeniden doğmuş gibi hissediyordum.

🌹🌹

Gecenin ilerleyen saatlerinde Derin'le Asaf'ın arasında oluşan hareketlenmeyi  uzaktan izliyordum aceleyle dışarı çıkmaları arkalarından abim ve polis olduklarını öğrendiğim iki diğer adamın da çıkması beni tedirgin edip iyice merakımı uyandırmıştı. Naz'ın da benimle aynı hisleri paylaştığını dışarıya düşünceli gözlerle bakmasından anlayabiliyordum. Kucağımda uyuya kalan kızımı Zehra’ya teslim edip üzerini ceketimle örttükten sonra Naz’ın yanına gittim. Varlığımı fark ettiğinde bakışlarını bana çevirdi.

“Neler oluyor dersin?” diye sordum Asaf’la Abimi görmeye çalışarak.

“Emin değilim ama bir şeyler olduğu belli.”

“Asaf'ın yanına gideceğim.” Kolumu tutup, “Bekle.” Dedi. Omzunun üzerinden Canan Ablaların olduğu tarafa baktı. “Dikkat çekmeden çıkalım şüphelenmesinler.”

“Tamam,” dedim Naz'a hak vererek. Omzumun üzerinden Ceylan’a göz attım. Ateş'le oynuyordu. Yokluğumuzu fark etmeyecek kadar kendini kaptırmış görünüyordu. Misafirlerde kendi aralarında sohbet halindeydi kimse yokluğumuzu fark edecek gibi durmuyordu. Naz,” Gel,” diyerek beni bir yere çekiştirdi. Dışarı çıktığımız da soğuk havanın açıkta kalan yerlerime çarpmasıyla titredim. Basamakları hızla inip etrafımıza bakınmaya başladık.

“Nerede bunlar?” Diye sorduğum esnada hemen bir kaç metre ötede duran ışığın zor aydınlattığı kısımda karanlık siluetlerini gördüm.

“Şuradalar galiba.” Uzak tenha köşedelerdi. Naz'ın koluna girip Asaf'ları gördüğüm yere doğru çekiştirdim. Bizi ilk fark eden abim oldu. Asaf ve Derin biraz daha ileride telefon görüşmesi yapıyorlardı. Hararetli konuşmalarından yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu anlaşıyordu.

“Ne yapıyorsunuz siz burada?”

Naz, “Neler oluyor siz önce onu söyleyin. Yeni bir gelişme mi var?” Asaf beni hala fark etmemişti yanına gitmek yerine burada durup beklemeyi tercih ettim.

Abim, “Nizam yakalanmış,” dediğin de nefesimi tutarak abime baktım. Peki ya Alparslan? Abim ne düşündüğümü anlamış gibi, “Alparslan kaçmayı başarmış şerefsizin dö-" 

Arkamızdan gelen güçlü adım seslerinin yankısı abimin sözünü bıçak gibi kesmişti. Başımı çevirip arkama baktığım da karanlığın yüzünü gizlediği karanlıklara bürünmüş bir siluet gördüm. Yaklaştıkça netleşen yüzü bir adım geri atmama neden oldu.

“Alparslan!” Nefret, öfke, tiksinti ve itiraf edemesem de korku sesim bir çok duyguyu barındırıyordu.

“Sen!”

“Aptal cesaretini alkışlamak istiyorum ancak senin gibi salaklar eceline kendi ayaklarıyla giderler.”

Asaf'ın  beni arkasına alışını boş gözlerle izledim. Abim Naz'ı kolundan tutup yanına çekerken sivil giyimli iki polis ellerini beline atıp silahlarını çıkarttılar. Ortamın havası bir anda değişmiş buz kesmişti. Buraya nasıl gelebiliyordu? Kafasında neler vardı?

“Beni arıyordunuz bende sizi fazla uğraştırmak istemedim. Kötü mü yaptım?” alayla sordu. Gevşekliği sinir bozucuydu. Öfkeyle dişlerimi sıktım.

“Hem buralardaydım eski karımın nikahı olduğunu duyunca da gelip bir bakayım dedim. İtiraf etmeliyim hayatımda izlediğim en boktan şeydi.” Dedi elinde parlayan metal şeyi gün yüzüne çıkartıp gözüme sokmak ister gibi üzerimize doğru sallarken.

“Bizim düğünümüzde daha mutluydun Çisem. Ağzın kulaklarında mutluluğunu haykırıp durmuştun. Bu adamın yanında çok yapmacık ve yavansın, seni tamamlayan bendim, sen benim yanımda olduğun kadar  hiç kimsenin yanında mutlu olamazsın. Ah keşke bunu çok daha önce fark edebilseydin.”

“Sen hastasın!”

Asaf, “Seni öldürmem için beni mi kışkırtmaya çalışıyorsun, yoksa kendi aptallığını uydurduğun saçma salak düşüncelere inandırmaya çalışarak sabote etmeye mi çalışıyorsun. Sen aciz bir adamsın aynı zamanda korkaksın. Elinde ki silahı güç sanan ve ondan güç alan yüreksiz herifin tekisin.” Dedi bir adım öne çıktı. Asaf'ın koluna yapıştım.

“Silah sende güç sende öyle mi Alparslan? Gücün silahta değil yürekte olduğunu bilemeyecek kadar beyinsiz bir adamsın.” Alparslan’ın hareketleri Asaf'ın kurduğu her cümleyle değişim göstermeye başlamıştı. Burnundan soluyordu. Namlunun ucunu Asaf'a doğrulttu.

Asaf'a zarar gelecek korkusunu iliklerime kadar hissederken önüne geçmeye çalıştım.

Derin, “Silahını atıp teslim ol.” Diye bağırdı. Diğer iki adama baktığımda birisinin Derin'in yanında durduğunu diğerinin Alparslan'ın arkasına dolandığını gördüm.

“Silahını at.” Alparslan onları duymuyordu.

“Bu sefer kaçamayacaksın yaptıklarının bedelini ödeyeceksin.”

“Dedi başkasının karısına göz diken, yetmeyip boşanmasının üzerinden yıl geçmeden o kadını nikahına alan adam.” Silahın ucuyla beni işaret ettiğinde Asaf elini arkaya atarak beni gövdesine saklamaya çalıştı. “Ona gözünün ucu bile değmeyecek.”

Asaf'ı duymazdan gelerek, “Çok güzel olmuşsun,” dedi. Akli dengesinin yerinde olmadığı o kadar belli oluyordu ki neredeyse onun için üzülecektim. Neredeyse...

“Kaçamayacaksın Alparslan bunu biliyorsun böyle olmak zorunda değil.”

“Ben her şeyi göze alarak geldim. Mutlu olmanıza izin vereceğimi sanmıyordunuz değil mi? Benim olmadın onunla da olamayacaksın buna izin vermeyeceğim.”

“Yine boş konuşuyorsun,”

“Artık hayatımızdan defolup gitsen nasıl olur?” dedi Naz. “Gündemi fazla meşgul ediyorsun. Yettin arttık sen!”

Alparslan Abime, ”Abisi sende bir şeyler söylemeyecek misin? Seni çok sessiz gördüm dayar döşerdin hayırdır?” dedi. Abim kendine zorlukla hakim oluyormuş gibi burnundan soluyarak, “Senin ecdadının yedi sülalesini gelmişini geçmişini üst üste katar-"

“Evet evet devamını tahmin edebiliyorum.” Güldü. Ruh hastası manyak.

“Her neyse şimdi herkes susuyor ben konuşacağım.” Gözleri benim üzerimde namlunun ucunu Asaf'a doğrultulmuştu. Yüreğim panik ve korkuyla çarpıyordu. En mutlu günümü yine kabusa çevirmeyi başarıyordu. Yaptığı şey hep buydu. Mutluluğumu bozmak, huzurumu kaçırmak. Bildiği başka bir şey yoktu.

“Sen,” dedi. Başını yana doğru eğdi. Asaf’ın önüne geçmeye çalıştım. “Arkamda kal!” Asaf'ın kayalara çarpan hırçın dalgaları aratmayan sesi kalbime çarparak durmamı sağladı.

“Sen Çisem ihanetimin bedelini bana çok ağır ödettin. Kızımı çaldın aylardır yüzünü göstermedin, sen kızımı benden çaldığın gibi ondanda babasını aldın. Beni değil kızıma bu adamı baba olarak layık gördün.”

“Böyle olmasını sen istedin ben bir şey yapmadım. Şu haline baksana sen benim kızımı hakkediyor  musun? Sen baba olmayı hak ediyor musun?”

“Ben onun babasıyım bunu değiştiremezsiniz. Ne yaparsanız yapın damarlarında taşıdığı benim kanım olacak. Ve sen bana ölsem dahi unutamayacağım bir sahne izlettin, bana kötü diyorsun ama sen benden daha kötü ve daha acımasızsınız intikamını güzel aldın, bende senden o çok sevdiğin adamı alacağım. Onu gözlerinin önünde öldüreceğim tıpkı senin bana yaptığın gibi işte o zaman ödeşmiş olacağız. Benim soluğuma karşılık senin kalbin. Benim sonuma karşılık Asaf'ın nefesi.” Başımı iki yana sallıyordum. Bunu yapamazdı. Buna izin vermezdim.

“Beni mi öldüreceksin durma öldür.”

“Seni son kez uyarıyorum silahını bırak ellerini yukarıya kaldır. Yoksa müdahale etmek zorunda kalacağım.”

“Sakın aptalca bir şey yapayım deme!”

“Yapılacak en aptalca şey bu adamla evlenmendi sen onu da yaptın şimdi gelip bana aptalca bir şey  yapma diyorsun.” Kahkaha attı. “Komiksin. Bu yapacağım en doğru şey olacak inan bana bu adamı öldürmeden biz eski biz olamayız.”

“Hala biz diyor. Buraya gel sana bizi göstereyim.”

“Hayır!”

“Abi!”

“Silahını hemen bırak!” Alparslan kendinden emin bir şekilde Asaf'ın kalbini nişan aldı. Asaf kollarıyla beni arkasında zapt etmeye çalışırken aynı şeyi abim Naz için yapıyordu bıraksa biliyordum ki benim bir an bile düşünmeden yapacağım şeyi yapıp kendisini Asaf’a siper edecekti.

Asaf dimdik ve korkusuzdu. Alparslan Asaf'ın karşısında tam bir zavallıydı.

“Güle güle Asaf!” kollarımı Asaf'ın bedenine sarıp yüzümü koluna yasladım. “Arkada kalanları sakın düşünme karınla yakından ilgileneceğim.” Silahın o uğursuz sesini duydum. Bir kere değil iki kere ardı ardına.

Dejavu...

Gözlerimi açmaya korksam da titreye titreye araladım. Bakışlarımı Asaf'ın yan profiline çevirdim. Gözlerimde biriken yaşlar görüş alanımı bozuyordu. Hala ayaktaydı, vurulduğuna dair bir iz yoktu. Karanlık gözlerle karşıya bakması beni de oraya bakmaya zorladı. Başımı az önce Alparslan’ın durduğu yere çevirdim. Bedeni kaskatı kesilmiş gözleri bomboş bakıyordu. Silah tutan eli titriyordu. Vücudu öne doğru büküldü, silahı elinden düşerken elini ensesine götürdü. Elini çekip avuç içini dolduran şeye baktı o sırada  dizlerinin üstüne düşmüştü. Silahın uğursuz sesiz tekrardan duyuldu bir  kurşun daha Alparslan'a isabet etmişti. Çığlık atmamak için elimi ağzıma kapattım.

“Başka bir noktadan müdahale var efendim!”

“Hemen gidip bakın!”

Bir adım geriye doğru sendeledim.  Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken gözlerim boş bir ifadeyle yere düşen Alparslan'ı izliyordu. Asaf bedenini benden tarafa çevirip önüme geçerken beni kollarına alıp yüzümü diğer tarafa çevirdi.

“Kim bu?”

“Kim ateş ediyor?”

“Emin değilim Asaf çocuklar  bakmaya gittiler. Burası güvenli değil içeri geçin.”

Asaf beni götürmek için elinden geleni yapsa da durduğum yerden bir adım bile hareket ettirememişti. Ortalık bir anda kalabalıklaşmıştı. Silah sesini duyup dışarıya akın eden davetlilerin sesleri kulağıma uğultu şeklinde geliyordu. Alparslan'ın sadece ayağını görebiliyordum. Kıpırdamıyordu. Arkamdan birisinin sarıldığını hissettim.

“Çisem canım bakma oraya!” 

Asaf'ın, “Çocukları hemen eve götürün anne sizde,” diye bağırışını, Ender Abinin neler olduğunu anlamaya çalışırken sorduğu soruları, birisinin, “Ambulansı arayın!” deyişini, adının Fırat olduğunu öğrendiğim adamın Alparslan'a müdahale edişini görmüş, Naz'ın ve Ceylan'ın bana bir şeyler söylediğini ise belli belirsiz duyuyordum.

  “Ölmüş mü?” Diye sordu birisi.

“Nabız alamıyorum.”  Başımı olayın kalbine çevirdim şimdi yerde yatan adamı daha net görebiliyordum. Tıpkı bir ölü gibi hareketsiz öylece yatıyordu. Kimden geldiği belli olmayan üç kurşun yemişti. Nefes alıyorsa şayet bu bile mucize sayılırdı.

Gözümden firar eden bir damla çeneme doğru inerken bir başka yaş onu takip etti.

‘Alparslan kendini getirdiğin hale bak istediğin son bu muydu?’

Sonunuz olmaya geldim derken kendi sonundan olmuştu...

İnstagram: yagmurtaslakk

Hatalar varsa  görmezden gelmeyi deneyin, daha sonra ilgileneceğim. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. 🤪

                          FİNALE SON 2 BÖLÜM

Continue Reading

You'll Also Like

GELECEK By VeraHare

General Fiction

111K 5.5K 16
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

113K 5.4K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
329K 20.5K 23
Pembe, uzun straplez elbisesinin içinde, narin boynundaki hediye edilmiş inci kolyesiyle indi merdivenlerden. Merdivenlerin aşağısında, elini korkulu...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.6M 100K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...