İHANET |TAMAMLANDI|

Oleh YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... Lebih Banyak

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 57.BÖLÜM

56K 2.5K 182
Oleh YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z 💙

Çisem'den

Onu sıkkın ve düşünceli görmek benimde canımı sıkıyordu. Ulaştığını sandığı anda kaçmayı her başardıkların da onurunun kırıldığını hissediyordu o bunu söylemese de ben anlıyordum. Asaf çok güçlü bir adamdı. Elinin uzanamayacağı, isteyipte yapamayacağı, ulaşmayı isteyipte ulaşamayacağı şey yoktu ama Alparslan ve Nizam olacak adamın da şeytandan bir farkı yoktu. Asaf'ın kaçmaların da veya hala yakalanamamış olmaların da  bir suçu yoktu. Ona bunun aksi olduğunu, sadece şansın onlardan yana olduğunu, bunun da bir yere kadar gideceğini söylesemde,  Asaf buna benim baktığım pencereden bakmıyordu. Beni dinliyordu söylediklerime kulak veriyordu ama tüm bunlar kendini suçlamaya devam ettiği gerçeğini değiştirmiyordu. Bu kadar yaklaşıp eli boş dönmek, onurunu zedelediği gibi öfkesini de katlamaktan başka bir işe yaramıyordu.

Hayatımızı lekeleyen o iki kara leke temizlenmediği sürece tam anlamıyla huzur bulamayacağımızı biliyordum. Hep bir huzursuzluk olacaktı dışarda olmaları her açıdan sakıncalıydı. Ne Nizam, Asaf onun görünmeyen yüzünü ortaya çıkartıp var olduğunu sandığı itibarını, tehditle şantajla  kazandığı saygınlığını, hilelerle var ettiği ve insanlardan çalarak büyüttüğü şirketini yok ettiği için, Asaf'ın peşini bırakıp teslim olmaya niyetliydi. Nede Alparslan ona göre karısını elinden aldığı gibi tüm malını mülkünü de elinden alarak onu beş parasız bırakan Asaf'tan öcünü almadan, benden de Asaf'ı seçtiğim için sözde çok düşündüğü kızını bana karşı kullanmayı düşünmekten vazgeçip peşimizi bırakırdı.

Bize yaklaşacak kadar aptal olmadıklarını düşünmek istiyordum. Öfkeli ve nefret dolulardı.  Akıllarında ne vardı ne gibi bir plan yaptıklarını bilmiyordum ama Ateş'ten kaçarken Ateş'e yaklaşmayacaklarını bunun onların sonu olacağını benim gibi onlarında bildiklerine emindim. Başımı iki yana sallayarak ruh boğucu düşünceleri zihnimden uzaklaştırma çalıştım. Benim Asaf'la konuşup kendisini suçlamasına izin vermemem gerekiyordu. Ben ne kadar izin vermesem de bunun böyle olmayacağını elbette biliyordum yinede elimden geleni yapmak ona düşündüğü şeyin aksine olduğuna inandırmak istiyordum. Onlar hakkın da konuşmam hoşuna gitmiyor, düşünmeme bile izin vermiyordu. Bunu benim huzurum için istiyordu düşündükçe huzurumun kaçacağını biliyordu. Asaf kendinden önce beni düşünen bir adamdı. Bende onun beni düşündüğü gibi düşünüyor, onlar yüzünden kendine yüklenmesini istemediğim için elimden geleni yapmak onu buna ikna etmek istiyordum.

Düşüncelerimin arasından şakağıma bırakılan sıcak öpücükle sıyrıldım. Başımı yukarıya kaldırıp baktığım da arkamda duran Asaf'ı yeni fark ettim. Ne zamandır oradaydı? Hiç bir fikrim yoktu.

“Dalmışsın?” Sesi tonsuz çıkmıştı bakışları sıcak olsada yüz ifadesinden ne düşündüğü ne hissettiği pek anlaşılmıyordu.

“Ne düşünüyorsun?”

“Hiç,” dedim.

“Hiç?”

“Ne düşündüğümü tahmin edersin,” diye itiraf ettim yüzünü incelerken. Göz altları dün gece hiç uyumadığını alanen gösteriyordu. Sabah kalktığımda da yanımda değil onu çalışma odasında dosyaların arasına gömülmüş sanki aklındakileri uzaklaştırmak ister gibi harıl harıl çalışırken bulmuştum. Bu bana tüm gece o odada olup uyanık kaldığını gösteriyordu.

“Kafana hiç bir şey takmanı istemediğimi biliyorsun,” dedi nefesini seslice bırakırken.

“Biliyorum.”

“O halde dediğimi yapmalısın.” Elinde yeni fark ettiğim pasta tabağına göz attım, ağır hareketlerle çatalı onun için yaptığım pastaya batırıp büyük bir parça aldı. Arkamdan dolanarak yanıma gelip oturdu büyük lokmayı ağzına aldı. Çiğnedi ve kısa sürede yuttu. Beğendiğini yerken yüzünde oluşan ifadeden anlamış bunun beni mutlu etmesine izin vermiştim.

“Bana pasta yapmışsın.” Sesinin tonu yaz günü esintisini anımsatıyordu. Okşayıcı ve iç gıdıklayıcıydı. “Benim için.”

“Evet beğendin mi?”

“Çok. Eğer bilseydim o lanet toplantı da bulunmak yerine burada senin yanında olur benim için yaptığın hazırlığın keyfini çıkartırdım. Böylelikle çabanda boşa gitmemiş olurdu.” Dilini alt dudağının üzerinde gezdirdi. “Üzgün olduğumu bilmelisin bunu telafi edeceğim.” Koltukta kayarak iyice ona yaklaştım. Çenemi omzuna dayayıp bakışlarımı yüzüne kaldırdım. Kolunu belimden geçirdi parmaklarının baskısını tenimde hissettim, baş parmakları bulunduğu noktayı okşuyordu.

“Telafi edecek bir şey yok gerçekten bu sorun değil bunu düşünme bile.” Yanağımı omzuna sürttüm. Her nefes alışımda içime dolan kokusuyla mayıştığımı hissediyordum. Burnunu saçlarımın arasına daldırıp derin iç çekişlerle nefes alıyordu.

“Hem sen kahvaltı yapmadan tatlı yiyorsun bu hiç sağlıklı değil,” dedim. Masada bize katılmıştı ama bir şeyler yemek yerine sert bir kahveyle eşlik etmişti.

“Öyle miymiş?” güldü.

“Evet.” Başımı yukarı kaldırdım yüz yüze geleceğimiz şekilde pozisyonumu değiştirmiştim. Soluğunu kirpiklerimin arasında hissedecek kadar ona yakın olmayı seviyordum. Koltuğun kenarına koyduğu tabaktan bir parça daha pasta aldığını gördüm. Kendisi yemek yerine bana uzattı, “Al bakalım.” Ağzıma uzattığı çatalın ucunda ki ufak pasta parçasını itiraz etmeden ağzıma alırken yukarı doğru kıvrılan dudaklarının kavisine gözlerim takıldı. Çok ufak bir gülümsemeydi, ama kalbimde ki etkisi büyük bir depremin sarsıntısı kadar şiddetliydi. Çok yakışıklı bir yüzü ve çok güzel gözleri vardı, ömrüm boyunca baksam sıkılmaz bir gün görmesem ölesiye özlerdim.

“Bana şöyle bakmaya devam edersen sana burada hemen şimdi sahip olurum biri görecekmiş düşünmem.” Ses tonu söylediğini yapacağını gösterir gibiydi. “Beni sakın sınama güzelim konu sen olunca sınır tanımayan bir adamım.” Kalp ritmim hızlanırken ağzım ufak bir o şeklini aldı ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum bana bu konu da bakışlarında ki ifade oldukça yardımcı olmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırarak bakışlarımı çenesine indirdim.

“Aslında ben konuşmak istiyordum,” sesim titremişti, boğazımı temizledim.

“Banada kaçıyormuşsun gibi geldi,” dedi muzırca gülümseyerek, eğlendiği apaçık ortaydı.

“Dün hakkında konuşacak mıyız?” diye sordum. Dudağında ki gülüşün solduğunu gördüğüm de sorduğuma pişman olmuştum, ama konuşmakta istiyordum onu bu konu da yalnız bırakmak niyetinde değildim. Asaf'a musallat olan sorunun bir parçası benim sorunumdu.

“Hayır bunu konuşmayacağız.” Dedi net bir ses tonuyla. Derin bir nefes alıp sıkıntıyla verdim. “Beceriksizliğim yeterince sinirimi bozuyor bunu birde dillendirmek daha beter hissettiriyor inan bana.”

Beceriksiz mi? Afalladım. “Hayır bu doğru değil.” Elimi yüzüne uzatıp çenesini sevdim.

“Kendine haksızlık ediyorsun.”

“Hayır gerçek bu güzelim.” Başımı hayır anlamında salladım. “Sana göre belki ama bana  göre değil. Kendine bu kadar yüklemeni istemiyorum.” Burnundan tıslar gibi nefes verdi. “Bunu kendine yediremediğini biliyorum ama sende bilmelisin ki bir gün mutlaka tökezleyecekler şimdi şans onlardan yana olsun.” Vücudunu tamamen benden tarafa çevirdi, kollarını uzatarak beni kendine çektiğin de hevesle benim için açtığı boşluğa girdim.

“Ben tökezleyecekleri günü bekleyemem o kadar sabırlı değilim biran önce o deliğe girmeliler anlıyorsun musun?”

“Bende bunu bekleyerek yaşamak istemiyorum ama yapacak bir şeyimiz olmadığı içinde sessizliğimi ve sakinliğimi korumaya çalışıyorum. Bu süreçte tek dileğim sevdiklerimin zarar görmemesi Asaf. Size bir şey olmadığı sürece o günün gelmesini de bekleyebilirim.” Yüz kasları gerildi göz rengi koyulaşmıştı.

“Kimse kılınıza bile dokunmaya cürret edemez bana bu konu da güven.” Ah Asaf...  “Sana güveniyorum her konu da.” Dedim son kısma vurgu yaparak onun bunu söylerken neyi ima ettiğini anlamıştım.

“O halde neden lanet olası adamlar hakkettikleri yerde olmak yerin hala dışarda? En çok da içime oturan ne biliyor musun? Güvenini sarsıp durmam.” Sesi yüksek çıkmıyordu ama bağırsa bu kadar etkilemezdi. Gözlerimi sıkıca yumdum kendini hırpalaması doğru değildi.

“Böyle söyleme lütfen güvenimi sarstığın yok sana her şeyden herkesten çok güveniyorum, söylediklerini yapacağına inancım tam her şey her zaman istediğimiz gibi olamayabilir bunu sende biliyorsun. Bu yüzden kendine yüklenmekten vazgeç bu durum beni gerçekten çok üzüyor.” Dudaklarının arasından bıraktığı soluk yüzüme çarpıyordu. “Üzgünüm,” dedi, “Seni üzdüğüm için. Üzgünüm sana böyle hissettirdiğim için.” dudaklarını alnıma bastırdı. “Bunu sana yapmalarına izin verme,  amaçlarının ne olduğu çok açık değil mi seninle oyun oynuyorlar. Hiç düşündün mü?”

“Neyi?”

“Buna benzer kaç haber geldi görüldükleri iddia edilen yerlerde bulabildiniz mi? Hayır. Çünkü böyle  sanmanı istediler sen gidip bir şey bulamayınca da seni getirdikleri durumdan zevk aldılar. Yaklaşıp zarar veremiyorlar ama bu şekilde vermeleri  onlar için bir tehlike arz etmez.” Bu ihtimalde olasıydı. Her şeyi yaparlardı kim bilir akıllarından daha neler geçiyordu.

“İhtimallerle hareket edemem en ufak bir ipucu varsa dolu veya boş o ipin ucunu tutmam gerekiyor bunları konuşmayalım olur mu? Çok öfkeliyim hem kendime hem onlara kontrolümü kaybetmekten korkuyorum.”

Verdiği derin nefes saçlarımın arasına sızdı. Onu zorlamak istemiyordum sadece benimle konuşmasını kendi içinde kendi kendini yemesini istemediğim için benimle sıkıntısını paylaşsın istemiştim. Başımı tamam anlamında sallarken sıkıca ona sarıldım. Yüzümü boyun çukuruna gömüp huzur vadisinde soluklandım. Ense kökümde ki saçlarımı nazikçe okşuyordu. “Sana bir şeyler hazırlamamı ister misin? Hiç bir şey yemedin.” Yüzüm boynuna gömülü olduğu için sesim boğuk çıkmıştı.

“Böyle bu şekilde kollarımın arasında kalman dışında istediğim hiç bir şey yok.” Dudaklarımı boynunun sıcak derisine bastırdım. “Hım çok masum bir istek sanırım bunu başarabilirim.” Benim de istediğini istemek dışında istediğim başka bir şey yoktu. İsteğine memnuniyetle uyardım, ona sıkıca sarılır istediği karşılığı büyük bir aşkla verirdim.

“Bana bu kadar dikkat etmen ve düşünmen çok hoşuma gidiyor. Sen tarafından tattığım her duygunun müptelası oluyorum. Sevdiğim kadın tarafından sevilmek ve düşünülmek, muazzam bir tat. Sen mükemmel bir kadınsın.”

“Sen beni sevdiğin için mükemmelim.” Başını olumsuz anlamda salladı. “Senin mükemmel olmak için bana ihtiyacın yok ama benim tamamlana bilmem için sana ihtiyacım var.”

“Sözlerin kalbimi seviyor yine,” dedim.  Dudağını çeneme bastırıp yumuşak bir öpücük bıraktı. “Hımm,” Dudaklarının usulca yukarıya kaymaya başlamasıyla soluğumu tuttum. Dudaklarının geçtiği yerlerde bıraktığı kor beni ona yakıyordu.

Dudakları eksik yapboz parçasını bulmuş gibi dudaklarıma oturdu. Öpmeden sadece durdu ve soluklandı. Aralık dudaklarımın arasından sızan soluğu soluğuma karışıp nefesim oluyordu. Ağzını açıp beni içine çekecekken zeminden gelen adım sesleriyle bir rüyadan uyanır gibi irkildim. Kulağıma çalınan seslerden çocukların ve Zehra'nın olduğunu anlayarak hızla Asaf'tan uzaklaştım. Bu şekilde yakalanmak hiç hoşuma gitmezdi.

“Zehra,” dedim,  Asaf hoşnutsuzluğunu göstermek ister gibi homurdandı. Onun bu haline gülmekten kendimi alıkoyamadım.

“Ciddiyim seni kendime bağlayacağım ben izin vermediğim sürece de o ipi kopartamayacaksın.” Kirpiklerimi kırpıştırdım.

“İşime gelmeyeceğini söyleyemem.”

Gözlerini kıstı, “Gel beni sevmekten delirt diyorsun?”

“Bunu odamızda istemekten geri durmayacağımı söylüyorum.” Göz kırptım. “Ama şimdi değil,”  Dilini alt dudağının üzerinde gezdirirken yüzüne insanın içini titreten bir tebessüm yerleşti. Vahşi erkeksi ve yakışıklı...

“Öyle olsun.” Uzaktan öpücük attım.

Salona ilk giren Zehra ve Yosun oldu. Ayağa kalkıp Zehra’ya doğru ilerledim kızımı kucağıma alırken gözlerim Ateş'i arıyordu.

“Ateş nerede?”

“Bahçeye köpeğine bakmaya çıktı Çisem Hanım.”

Başımı anladığımı belirtircesine salladım. Zehra başka bir şey söylemeden çekilecekti ki Asaf, “İki gün izinlisin Zehra.” Dedi. Zehra sanki bunu duymayı bekliyormuş gibi gülümseyip, “Teşekkür ederim Asaf Bey. Ne zaman çıkabilirim?” diye sordu.

“İstediğin zaman. Çıkmadan önce Ateş'e içeri girmesini istediğimi söyler misin?”

“Tamam Asaf Bey.” Zehra sessizce salondan çıktı. Yere inmek için bacaklarını karnıma vurarak çırpınan kızımı göğsüme bastırıp hareket etmesini kısıtladım.

“Uslu dur annecim.”  Asaf'ın yanına oturdum. Asaf ben sormadan, “Uzun zamandır izin kullanmıyordu ben bir şey söylemeden izin istemeyeceğini de biliyorum biraz dinlensin.” Dedi.

“İyi düşünmüşsün çok yorulmuştu.”

Baktığı çocuk birken iki olmuştu. Kızımın bakımını fazla üzerine yıkmamaya çalışsam da Asaf’ın isteği üzerine Zehra’ya izin veriyordum, bana bu konuda çok yardımı dokunuyor hatta daha fazlasını yaparak gece gündüz ilgileniyordu. Eskiden olsa başımı kaşıyacak kendime bakacak zamanım olmazdı ama şimdi Zehra’nın sayesinde kendime bu zamanı yaratabiliyordum her şeyden önce eskisi kadar sağlıksız görünmüyordum.

“Peki diğer çalışanlar?” diye sordum merakla. Onların sadece dün için izinli olduğunu bu gün ise geleceklerini düşünüyordum fakat saat ikiyi geçmiş olmasına rağmen hala gelmemişlerdi.

“Onlarda aynı şekilde hafta sonuna kadar izinli. Bende şirkete gitmeyip sizinle evde olacağım. Biraz baş başa kalıp vakit geçirelim istedim.” Neden tüm çalışanlara izin verdiğini şimdi daha iyi anlıyordum.

“Sen ben çocuklar çok güzel olacak.” Kocaman gülümsedim.

“İstersen dışarıda da bir şeyler yapabiliriz?”

“Bu gün evde olalım Ateş'e de sorarız eğer isterse yarın dışarda bir şeyler yapabiliriz.”

“Olur güzelim.”

Asaf ayağa kalkıp ünitenin rafından kumandayı alarak gerisin geri gelip eski yerine oturdu. Asaf izleyecek bir şeyler ararken bende Yosun'u ortamıza oturtmuş onunla oynamaya çalışıyordum ama kızımın aklı benimle oyun oynamakta değil Asaf’taydı. Kendini yana doğru yuvarladı. Asaf başını çevirip tişörtünün kolunu çekiştiren Yosun'a tatlı bir gülücük bahşederek başını öptü.

Sadece tek bir öpücükle yetinmek istemeyen kızım kucağına alsın diye huysuzlanmaya başladı. Asaf ne istediğini anladığında, “Gel,” diyerek kucağına aldı. Huysuz mırıltıları keyif mırıldanmalarına dönmüş Asaf'ın kucağında kıpır kıpır yer edinmeye çalışıyordu. Küçük başını geniş omzuna koyup gözlerini televizyona dikti.

“İyi mi böyle küçük kız.” Yosun çığlık atar gibi gülerek Asaf'ın yanağını seven parmağını yakaladı. Asaf parmağını tutan elini öptü. Yosun duruşunu değiştirip yan döndü elini Asaf'ın yüzüne uzattı, yanağından boynuna kayan eli orada öylece boynuna sarılır vaziyette kaldı. İkimizde Yosun'u izliyorduk. Asaf’ın gözlerinde bir babanın küçük kızını izlerken ki şefkati ve sahiplenişi vardı. Kanından değildi belki ama o bunu önemsemiyordu çünkü o kızıma kalpten bağlanıyor, işte buda kan bağını önemsiz kılıyordu.

Yosun'un da farklı olduğunu söyleyemezdim Asaf'ı sevdiğini verdiği tepkilerden, onu gördüğü zaman heyecanlanmasından, benden önce ona gitmek istemesinden, Asaf’a gidince onu bırakmak istemeyişinden anlayabiliyordum. Anladığım bir şey daha varsa o da kızım için Asaf onun babasıydı, çünkü kızım öz babası olan adamı tanıyamamıştı Alparslan buna izin vermemişti. Her şeyi, herkesi, tüm nefretini ve bencilliğini bir kenarı bırakıp kızı için düzelebilir, baba olabilirdi. Ama o bunu istemediğini yaptığı saçmalıklarla göstermiş hala da göstermeye devam ediyordu. Sadece beni değil o ona iyi gelebilecek tek şeyi kızını da kaybetmişti.

Başımı avuç içime yaslayıp Asaf'la Yosun'u izlemeye başladım. Onları izlemek benim en büyük zevkimdi. Baba kız gibi duruşları kalbimi eritiyordu. Zamanla birbirlerine güçlü bir şekilde bağlanışları ilk zaman ki tereddütlerimi tamamen yıkmıştı. Asaf'ın kızıma olan sevgisi görülmeyecek gibi değildi her hareketin de büyük bir sahiplenme ve bağlılık vardı. Yosun'u oğlundan ayırmıyordu ikisine verdiği her şey eşitti. Bu benim içinde böyleydi. Yosun ne ise Ateş'te benim için oydu. Annesizliği çok küçük yaşta öğrenmiş çocuğun eksikliğini giderebilmek için  elimden geleni yapıyordum. Bir kızım vardı şimdi birde oğlum olmuştu. Canım bir yanacakken artık iki kez yanacak, bir kez korkarken iki kez korkacak, bir adım atarken iki adım birden atacaktım. Korkularım, tedirginliklerim, umutlarım ve sevinçlerim Ateş ve Yosun içindi artık.

Telefonumun melodisi yankılanmaya başladığında irkilerek bakışlarımı kızımla Asaf'tan ayırdım. Usulca ayağa kalkıp telefonumu bıraktığım yere yemek masasına doğru yürümeye başladım. O sırada salona giren Ateş koşturarak yanımdan geçerken saçlarına dokunup karıştırdım.

Israrla çalmaya devam eden telefonu alıp ekrana baktığım da arayan kişinin Ceylan olduğunu gördüm. Aramayı cevaplandırıp kulağıma tutarken bahçeye bakan büyük cama doğru ilermeye başladım. Salonda en sevdiğim köşe  burası ve kış bahçesiydi.

“Sarı civcivim ne yapıyorsun bakalım?” Omzumu cama yasladım. Gözlerim sürekli Naz'ın iri kırmızı güllerinin etkileyici güzelliğine takılıyordu. Çok sağlıklı ve bakımlılardı. 

“Bildiğin şeyler sen?”

“Okuldayım çıkacağım birazdan. Sana çok acilinden bir şey sormam gerekiyor.” Dediğin de biraz merakla, “Sor?” Dedim.

“Beyaz örtüye kırmızı gül mü? Yoksa turuncu örtüye pembe orkide mi? Sen hangisini tercih ederdin?” Kaşlarım çatıldı. Soruda ki mantığı da sorunun kendisi kadar anlamadığım bir gerçekti.

“Hadi Çisem,”

Cevap vereceğim sırada ahizenin ardından gelen farklı bir sesin, “Ne yapıyorsun sen kapat şu telefonu!” dediğini duydum bu ses Ceylan'ın naif sesinin aksine keskin bir okadar da tanıdıktı. O ses tekrar Ceylan'a seslendi, bu sesin sahibinin Naz olduğuna neredeyse adım kadar emin olduğumu söyleyebilirdim. Bu kez fısıltı şeklinde konuşuyordu ne söylediğini tam olarak anlamasam da onun Naz olduğunu ama bir yandan da ikisinin bir araya gelmeyeceğini ben dışında bir araya gelmelerinin ne gibi bir sebebi olabileceğini düşünüyordum. Bunun pek bir mantıklı yanı yoktu. “Naz mı o?” diye sordum Ceylan'ın sorusunu es geçerek.

Bir süre sustu öyle ki telefonu kapattığını bile düşünmüştüm bir zaman sonra telaşlı ve şüphe uyandırıcı bir ses tonuyla, “Ne Naz mı?” diye haykırdı gelen öğürme sesine eş olarak, “Midemi bulandırdın resmen ne işim var benim o buz dolabıyla? Hakaret etsen bu kadar zoruma gitmezdi.” Diye parlaması da şüphemi arttırmaya yetmişti. “Yanındayken zor dayanıyorum zaten ne işim olur benim onunla?” Gözlerim karşımda Ceylan varmış gibi şüpheli bir ifadeyle kısıldı. Ceylan'ı bir çok kez yalan söylerken görmüştüm hiç bu kadar saçmaladığını hatırlamıyordum. Bir şeyler karıştırdığını anlamıştım ama fazla üzerinde durmak istemedim, nasıl olsa inkar edecekti kendimi yormama değmezdi.

“Hadi soruma cevap ver sen,” yanaklarımı şişirdim.

“Kim için ve ne için soruyorsun?”

“Kimse için değil sarışın bombam sadece bir fikir alışıverişi gibi düşün.” ‘Hımm’ diye bir ses çıkarttım.

“Kırmızı gül.” Dedim kısaca.

“Emin misin?” Gözlerimi devirdim.

“Evet,”

“Son kararın mı?” Yine o ses arkadan Ceylan'ı azarladı.

“Evet,” diye tekrar ettim.

“Tamamdır sonra yine ararım seni.” Cevap vermeme izin vermeden alal acele telefonu  yüzüme kapattı. “Sende bir şeyler var ama elbet çıkar yakında kokusu.”  Telefonu cebime sıkıştırdım. Bulunduğum camın kenarından ayrılıp salonun bölmesine geçtim. İlerlerken sessiz sakin duran ikiliye göz ucuyla baktım ve dikkatlerini çekerek onları neyin sus pus ettiğine bakmak için ekranı görmeye çalıştım. Gözlerini ayırmadan televizyona bakıyorlardı. Büyük ihtimalle Asaf sevdikleri animasyon filmlerden birisini açmıştı. Boş olan tek yere Ateş'in yanına otururken, “Ceylan'dı.” Dedim beni izleyen Asaf’ı bilgilendirmek amacıyla.

“Ceylan mı? Bana selam falan söylemeni istemedi mi?” diye sordu Ateş babasının bakışlarını üzerine çekerken. Asaf oğluna onu anlamaya çalışırmış gibi bakıyordu Ateş'in gözüde kulağı da bendeydi.

“Çok meşguldü sanırım söylemeyi unuttuğunu düşünüyorum.” Ateş yüzünü astı, “Ben onu unutuyor muyum o beni unutuyor? Demek ki beni yeterince sevmiyor.” Diye hayıflandı. “Artık onunla konuşmayacağım,” omuz silkti. “Değerimi bilen başka aşklar bulacağım.”

“Başka aşklar?” Asaf'ın yönelttiği soruyla Ateş'in gözleri yuvalarından çıkacak kadar irileşti. Babasının burada olduğunu bir an için unutmuş olmalıydı.

“Arkadaşlar demek istedim baba.”

“Arkadaşlar demek istedin?”

“Evet babacım.”

“Seninle çok işim var oğlum çok.” Asaf başını iki yana sallayarak bakışlarını ekrana çevirdi. Ateş elini ağzına kapatarak gözlerini irileştirdi. Saçlarını karıştırdım. Bu çocuk iflah olmaz bir çapkına dönüşüyordu şimdi böyleyse ilerisini düşünemiyordum.

Ateş başını dizime koyup ilgisini tekrar ekrana yöneltti ve bir süre sonrada dalıp gitti. Elimi yumuşak saçlarının arasına daldırıp okşadım. Asaf'ın bakışlarının yoğunluğunu yüzümde hissedebiliyordum başımı ondan tarafa çevirip baktığım da yanılmadığımı gördüm. Yüzünde hayranlıkla karışık huzurlu bir ifade vardı. Tutmam için uzattığı elini gördüğüm de elimi uzatıp tuttum. Avucunun arasında küçücük kalan elimi sıkıca tutarak ağzına yaklaştırdı, dudaklarını elimin üzerine bastırdı ve elimi bırakmayıp sıkıca tutmaya devam etti.

Bakışlarım bu defa Asaf'ın göğsüne iyice kurulmuş kızıma kaydı, dilini dışarı çıkartıyor mırıldanarak dikkatini çeken animasyon karakterlerine bakıyordu. Bir tek Asaf'ın kucağında bu kadar sakin ve sessizdi çünkü Asaf sakinleştirici özelliğe sahip ilaç gibiydi annesine iyi geldiği gibi kızıma da iyi geliyordu. Ateş'in bizi fark edecek halde olmadığını bilmenin verdiği cesaretle uzanıp dudağını öptüm. Karşılık  vermesine izin vermeden geri çekildiğim için kaşlarını çatmıştı.

Ateş'i işaret ettim. Ateş'in biliyor olması yanında dilediğim gibi Asaf'a sarılıp samimi olup rahat davranabileceğim anlamına gelmiyordu. Psikolojisini düşündüğüm veya kıskanıp kendini kötü hissetmesini istemediğim için olabildiğince onun yanındayken Asaf'la aramıza mesafe koymaya çalışıyordum.

Asaf’ın durmayacağını bildiğim için de hızlı bir öpücük çalıp geri çekilmiştim. Asaf’ın haline gülmemek için elimi ağzıma bastırdım ama ensemi kavrayıp başımı kendine çeken adamla ne olduğumu şaşırırken dudaklarıma yapışmasıyla iyice afalladım. Bu kez ben karşılık veremeden tutkulu fakat yumuşak bir öpücük bırakıp dudaklarımı serbest bıraktı. Hangi ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi usulca açtım. Asaf'ın hınzırlıkla parlayan gözleriyle karşılaştığım da az önce onu bulan yarım kalmışlığın şimdi beni bulduğunu ve bu durumun hiçte hoş olmadığını Asaf'ın da bu durumdan memnun kalmadığımı fark edip eğlendiğini muzır ifadesinden anlayabiliyordum. Bana ders vermek için yapmış olsa bile erkeksi dudaklarının sıcaklığında erimek için kıvranıyor, acı çikolatayı anımsatan tadını damağıma bıraksın ve beni tekrar öpsün istiyordum.

Bahsettiğim şey buydu ben çekilmezsem o kendini kaybedip beni çıkması mümkün olmayan tutkunun pençesine çekecekti, o çekilmese ben ihtirasın ağına takılıp onu da beraberimde çekecektim. Yalnız olsak sorun yoktu ama çocuklar varken hoş olmazdı. Yosun'un dikkatinin dağılıp ara ara bize baktığını görüyordum bir şey anlamayacak kadar çok küçüktü, ama Ateş aklı her şeye eren zehir gibi bir çocuktu.

“Nasıl oluyormuş güzelim?” Asaf imayla göz kırptı.

“Göreceksin sen.” Başımı salladım. Nasıl göründüğümü bilmiyordum ama Asaf’ın attığı erkeksi kahkahayla onu memnun edecek kadar hırçın göründüğümü tahmin edebiliyordum.  Hiç beklemediği bir hamle yaparak dişlerimi eline geçirip onu ısırdım. Gülmesi tıslamaya dönüştü acımadığını biliyordum. Kolumdan çekerek yüzünü burun buruna geleceğimiz şekilde yüzüme  yaklaştırdı.

“Senin o ağzını varya,”

“Ee?”

“Yerim!” dedi fısıltıyla. Aniden yanağıma çarpan ufak darbeyle neye uğradığımı şaşırarak Yosun'a döndüm.

“Sen bana vurdun mu?” Asaf erkeksi bir kahkaha atarken Ateş'te babasına katılarak kıkırdıyordu. Ben ise kızımın bana tokat attığı gerçeğini sindirmeye çalışıyordum.

“Sen anneye resmen vurdun. Nankör çocuk.” Kınamayla  el çırparak gülen kızıma bakıyordum.

“Kızım bana yaptığını affetmedi.” Dedi Asaf. Kızım deyişi içimi okşuyordu.

“Evet kızın bana tokat attı.” Ateş başını dizimden kaldırıp koluma yasladı. İşaret parmağını Yosun’a doğru sallayarak, “Annelere vurulmaz çok ayıp.” Dedi.

“Annesi de beni ısırdı.” Dedi Asaf Ateş'e.

“Annesi de şimdi onun o tombul etlerini ısıracak bakalım onu benim elimden kim kurtaracak.”

“Ben varken biraz zor ama hadi gönlün kalmasın sen yine de dene.” Asaf çoktan ayağa kalkmış koltuktan uzaklaşmaya başlamıştı.

“Sen ne kadar komiksin bu gün ya şu hallerini bir kameraya falan alıp adamlarına mı izletsem ne yapsam. Minnoş patronlarını tanımak onlarında hakkı diye düşünüyorum sence?”

“Çisem, Çisem... Tehlikeli sularda yüzüyorsun güzelim.” Ateş ayağa fırlayıp koltuğun yastığını aldı. “Yastık savaşı!” diye bağırarak yastığı  bana fırlattı. İlk şoku atlatamadan ikinci şoku Ateş yaşatmıştı.

“Hangi ara yastık savaşına geçtik hem sen benden değil miydin?” İsyan ettim ayağa kalkıp üzerime gelen yastıklardan kaçmaya çalışarak.

“Üçe tek haksızlık bu!”

“Yosun daha çeyrek tam sayılmıyor Çisem Abla.”

“Çok mantıklı evet,” Elimi yüzüme siper ederek kaçmaya çalıştım son anda Asaf'ın attığı yastık tam yüzüme isabet ettiğinde çığlık attım.

“Teker teker gelin be!” İkinci bir yastık daha bu defa daha sert gelmişti yastığı tutmuş olmam yüzüme yememe engel olmamış sadece hızını azaltmıştı. Yastığı elimden bırakmadan diğer elimi yanağıma kapatıp olmayan rol yeteneğime baş vurdum.

“Bu gerçekten canımı yaktı.” Diye inlemeye başladım. Üzerime hücum eden yastıklar kesintiye uğradı.

“Gözüm kör oldum sanırım.” Evet Çisem biraz daha abart. Gözümden dert yanarken yanağımı tutmam da ayrı bir ironiydi. Ağlanacak halime gülesim gelmişti. Sıfır rol yeteneğimle Asaf'ı yanıma çekmeye çalıştığımı kendime hatırlatarak gülüşümü dişlerimi dilimin ucuna geçirerek bastırdım. “Asaf çok acıyor,” Başımı onlardan tarafa hafifçe çevirdim Asaf Yosun'u yere bırakıp iki uzun adımda yanıma gelip yüzümü avuçlamaya çalıştı. “Bir bakayım çok mu acıyor?” rolümü hakkıyla sürdürmeye devam ederken ağlak bir ses tonuyla, “Evet,” dedim. Sonra sinirlenerek, “Sen yaptın hep senin yüzünden!” dedim.

“Özür dilerim canını yakmak istemedim. Elini çek güzelim bakayım,”

“Bak tabii ya bak!” Avuçlarımın arasında sıkıca tuttuğum yastığı yüzüne geçirecekken ani bir reflekse yana kaçarak yastıktan kurtuldu.

“Ya hayır ya!”

“Seni düzenbaz!” Pes etmeyip yastıkla birlikte üzerine atladığım da birlikte yere düştük. “Seni küçük yalancı!” Asaf yerde onun üstünde ben.  Ateş el çırparak babasına  tezahürat yapıyordu.

“Hadi baba hadi göster ona gününü!”

“Bittin sen?” Asaf beni altına alıp üstüme çıktığında ne kadar başaramayacağımı bilsemde kurtulmaya çalıştım.

“Çekil üzerimden bak çok ciddiyim konuşmam seninle.”

“Sen numara yaptın öyle mi?”

“Sen bana yastık attın.”

“İyi birazdan ona dua edecek duruma geleceksin.”

“Ne?” Karnımı gıdıklamaya başladığın da çığlık atarak parmaklarımı bileklerine geçirip itmeye çalıştım. “As- Asaf yapma.” Katıla katıla gülüyordum. 

“Kızım buraya gelip bana yardım et.” Zemine saçılan saçlarımın üzerine küçük bir beden oturdu.

“Oğlum sende destek versen hiç fena olmaz.”

“Acımasızsınız.” Yosun heyecanla çığlıklar atarak saçlarımı çekiştirirken bir yandan da Asaf karnımı gıdıklıyordu. 

“Ah saçlarım, karnım bayılacağım şimdi  bırakın beni!” Bir yandan Asaf'a durması için yalvarıyor diğer yandan Yosun'u ona bir daha süt vermemekle tehdit ediyordum. Ateş son anda acımış olacak ki, “Hücum,” diye bağırarak Asaf'ın sırtına atladı.  Babasının sırtına küçük yumruklarını indirirken, “Hemen bırak Çisem Ablamı  dev saldırgan,” diye cıyakladı. 

“Sana destek ver dedim bana karşı ol demedim küçük adam.”

Ateş başını Asaf'ın omzunun üzerinden uzatıp, “Dayan Çisem Abla seni kurtaracağım.” Dedi.  Saçlarımı çeken kızıma mı, bayıltma derecesine getirene kadar beni gıdıklayan adama mı yanayım, yoksa babasının pençelerini üzerimden çekmek için kendini paralayan Ateş'in haline mi dertleneyim bilemiyordum.

Asaf’ı pes ettirecekken pes eden Ateş olmuştu nefes nefese sırtına yığıldı. Asaf son anda acımış olacak ki  gıdıklamayı kesmiş saçlarımın üzerinde oturan Yosun'u da alarak üzerimden kalkmıştı.

“Bu kadar yeter,”

“Sonun da insafa geldin ama ben insaflı olmayacağım seninle hesaplayacağız Asaf Bey.” Dedim soluk soluğa. Asaf imalı bir sırıtışla, “Her zaman güzelim” Diyerek göz kırptı. Elimi saçlarıma uzattım. Tiftik tiftik olmuştu. “Sende öyle Yosun Hanım anneye karşı savaş açmak ne demekmiş göreceksin. Sana bundan sonra süt yok, oyuncak yok, çizgi filmde yok. ”

“Ben elimden geleni yaptım Çisem Abla çok güçlülerdi.” Ateş'in yorgun sesini duyduğumda başımı biraz yana eğerek kollarını sıkıca babasının boynuna dolamış sırtında soluklandığını gördüm. Yosun Asaf'ın sırtında ki Ateş'e bakarak Asaf'ın kafasına tırmanmaya çalışıyordu. Yattığım yerden nefesimin düzene girmesini beklerken onları izliyordum. Cebimden zemine  düşen telefonumu fark ettiğim de hemen kamerayı açtım ve yattığım yerden bu anı ölümsüzleştirerek resimlerini çektim.

“Kapı çalıyor baba.” Ateş'in uyarısıyla kapının çaldığını duyabilmiştik.

Asaf Ateş'e, “Yere atla bakalım.” Dedi. Yattığım yerden hemen doğrulup üstümü başımı kabarmış saçlarımı düzelttim.

“Ben bakarım Naz gelmiştir.” Dedim.

Salondan çıkıp geniş hole geçtim. Kapının kulpunu tutup aşağı indirdim. Kapıyı kendime doğru çekip açtığım da karşımda gördüğüm yabancı yüzlerle bir an duraksadım. Yabancı ama bir o kadar da tanıdık gelmeleri çok tuhaftı. Onlar bana bakıyor ben onlara bakıyordum. İçlerinden uzun boylu naif yüzlü  sarışın kadının beni inceleyen bakışlarıyla gerildiğimi hissettim. İlk harekette ondan gelmişti. Bir adım öne çıktığın da kenarı çekilip yol verdim. İçeriye giren iki adam üç orta büyüklükteki valizi içeriye bırakıp çıktı.

Sarışın kadının arkasında kalan adam valizleri getiren adamlara bir şeyler söyledikten sonra içeriye girdi. Siyah gözleri beni merceğine alırken, “Merhaba kızım,” dedi tok bir sesle. Diğer çiftte onları takip ederek içeriye geçmişti.

Bunların kim olduğunu ve en önemlisi burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum ki yüzlerine daha dikkatli bakınca kim olabilecekleri hakkında zihnim bana yardım etmeye başlamıştı. Tanıdık gelmelerinin bir sebebi vardı, çünkü bu insanların resimleriyle dolu boydan boya bir duvar vardı salonda.

Asaf'ın Ailesi...

Zihnim çığlık çığlığa bu iki kelimeyi bağırıyordu.

Arkamdan gelen güçlü adım seslerinin Asaf'a ait olduğunu biliyordum omzumun üzerinden ona baktım. Kapının girişinde gördüğü suretlerle yüzünde özlem dolu bir gülümseme belirdi. Yeşilleri mücevher gibi parlıyordu. “Bu ne hoş süpriz.” Önce sarışın kadına ve daha sonra, “Baba” Diye hitap ettiği esmer yaşına göre oldukça karizmatik saçlarına düşmüş beyazların bile ayrı bir hava kattığı adama sarıldı. Ve son olarak Naz'ın anne babası olduğunu öğrendiğim çifte.

“Biz gelmesek sizin geleceğiniz yok oğlum.”

“İşlerden fırsat bulamıyoruz Amca.”

“Kızım nerede?” diye sordu Naz'ın  annesi.

“Arar çağırırım birazdan.”

Büyük bir şok yaşıyordum konuşamıyordum aval aval yüzlerine bakmaktan başka bir tepki veremiyordum.  Asaf'ın ailesi buradaydı. Hemen karşım da duruyorlardı! Asaf'ın annesi olduğunu öğrendiğim kadın güler bir yüzle bana yaklaşıp bir şeyler söyleyerek elini uzattığında bile sarsılmış bir ifadeyle yüzüne boş boş bakmaya devam etmiştim.

Sevdiğim adamın ailesi buradaydı değil koluma cimcik yüzüme tokat yesem kendime ancak gelirdim. Kuruntular, ve yığınla soru işaretleriyle gelen tedirginlik zihnimi kucaklarken üstümde ne yapacağını bilmeyen bir acemilik vardı. Ve aklımda tek soru. Ya beni oğullarına layık görüp istemez de irdelerlerse... Bu yabancısı olduğum bir durum sayılmazdı. Kadının havada bıraktığım elini fark ettiğim de yüzüm kızararak elimi alelacele eline uzatıp sıktım. Gülümsemeye çalıştım.

“Ben Tülay,” Dedi. Gözleri beni baştan aşağı süzdü ve son olarak yüzümde kaldı. Bende aynı şekilde onu inceliyordum. Uzun boyu ve ince yapısıyla çok zarif görünüyordu. Beyaz tenli ve sarışındı. Gözleri açık bir maviydi.

“Sen Çisem olmalısın.”

“Evet,” dedim sonunda konuşmayı başararak. Göz ucuyla Asaf’a bakıp gülümsedi. “Oğlum senden bahsetti. Gelme nedenimizden birisi de bu, oğlumun evlenmeyi düşündüğü kadını yakından tanımak isterim.” Tenim yanıyordu. Heyecandan dolayı bayılmaktan korkuyordum. Beni biliyorlardı çünkü Asaf ailesine benden evleneceğim kadın diye bahsetmişti. Peki ne kadarını biliyorlardı? Asaf onlara ne kadarından bahsetmişti? Her şeyi mi biliyorlardı? Bakışlarımı Asaf'a çevirdim. Kollarını göğsünde kavuşturmuş güven verici bir ifadeyle bana bakıyordu. O güvenden güç almaktan başka şansım yoktu.
Asaf’ın annesinden sonra babası, yengesi ve amcasıyla da kısaca tanışmıştım.

“İçeriye geçelim.” Asaf ailesini alarak salona geçtiğin de arkalarından ilerliyordum. Ateş Dedesi ve Babaannesini gördüğün de ayağa fırlamıştı.

“Dede! Dedem gelmiş, babaannem gelmiş!” Koşturarak dedesinin ve babaannesinin yanına gelip önce dedesine sonra babaannesine sarıldı. Yanlarından usulca geçip yerden kızımı aldım. Bir kızım olduğunu da biliyorlar mıydı? Biliyor olduklarını düşünüyordum. Geride durup onları izlemeye başladım. Hiç benim aileme benzemiyorlardı. En azından samimi oldukları yüzlerinden okunuyordu donuk değillerdi. Gülüşlerinde, bakışlarında, bir sıcaklık ve sevecenlik vardı. Onlar Asaf'ın ailesiydi benim anne ve babamla kıyaslanamazdı bile.

Bunu ilerleyen saatlerde onlarla daha yakından sohbet etme fırsatı bulduğum zaman anlamıştım...

İnstagram: yagmurtaslakk

Sona mı yaklaşıyoruz ne?

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın tatlımlar.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

789K 49.8K 57
Drako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerr...
120K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
186K 7.3K 55
Neden bence yardıma ihtiyacın olabilir hem kocalar ne için var karıcığım " dedi tırnağını ensemde gezdirip saçımı çekip bir tarafıma topladi şu an...
1.7M 104K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...