Sosyetik Güzel

By eyuhikayeleri

437K 22.9K 1.9K

/ Tamamlandı - Düzenlenecek / Romantizm #2 - 14.07.2020 - Romantizm #5 - 14.06.2020 - "Ya beyaz atlı prensi... More

Sosyetik Güzel - 1. Bölüm
Sosyetik Güzel - 2. Bölüm
Sosyetik Güzel - 4. Bölüm
Sosyetik Güzel - 5. Bölüm
Sosyetik Güzel - 6. Bölüm
Sosyetik Güzel - 7. Bölüm
Sosyetik Güzel - 8. Bölüm
Sosyetik Güzel - 9. Bölüm
Sosyetik Güzel - 10. Bölüm
Sosyetik Güzel - 11. Bölüm
Sosyetik Güzel - 12. Bölüm
Sosyetik Güzel - 13. Bölüm
Sosyetik Güzel - 14. Bölüm
Sosyetik Güzel - 15. Bölüm
Sosyetik Güzel - 16. Bölüm
Sosyetik Güzel- 17. Bölüm
Sosyetik Güzel - 18. Bölüm
Sosyetik Güzel - 19. Bölüm
Sosyetik Güzel - 20. Bölüm
Sosyetik Güzel - 21. Bölüm
Sosyetik Güzel - 22. Bölüm
Sosyetik Güzel - 23. Bölüm
Sosyetik Güzel - 24. Bölüm
Sosyetik Güzel - 25. Bölüm
Sosyetik Güzel - 26. Bölüm
Sosyetik Güzel - 27. Bölüm
Sosyetik Güzel - 28. Bölüm
Sosyetik Güzel - 29. Bölüm
Sosyetik Güzel - 30. Bölüm
Sosyetik Güzel - 31. Bölüm
Sosyetik Güzel - 32. Bölüm
Sosyetik Güzel - 33. Bölüm
Sosyetik Güzel - 34. Bölüm
Sosyetik Güzel -35. Bölüm
Sosyetik Güzel - 36. Bölüm
Sosyetik Güzel - 37. Bölüm
Sosyetik Güzel - 38. Bölüm
Sosyetik Güzel - 39. Bölüm
Sosyetik Güzel - 40. Bölüm
Sosyetik Güzel - 41. Bölüm
Sosyetik Güzel - 42. Bölüm
Sosyetik Güzel - 43. Bölüm
Sosyetik Güzel - 44.Bölüm
Sosyetik Güzel - 45. Bölüm
Sosyetik Güzel - 46. Bölüm
Sosyetik Güzel - 47. Bölüm
Sosyetik Güzel - 48. Bölüm
Sosyetik Güzel - 49. Bölüm / FİNAL 1. Part
Sosyetik Güzel - 49. Bölüm / FİNAL 2. Part
Final
***Özel Bölüm - 1***
***Özel Bölüm - 2***

Sosyetik Güzel - 3. Bölüm

13.9K 515 86
By eyuhikayeleri

Meydada Lara'nın alışveriş merkezine giderkenki şıklığı var.

Keyifli okumalar!

***

O adam yemekte tam karşımda oturuyordu. Suratına çatalla patates püresi fırlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Bakışlarından onun da benden pek hoşlanmadığı anlaşılıyordu. Suratına bakarken olmayan iştahım sanki mümkünmüş gibi daha çok kapanmıştı. Bir de onun için mahzenden şarap açtırmıştık ama beyefendi su harici bir şey içmiyormuş. Bugün mü başladı bu alışkanlığı acaba? Bana da, ailemin yanında olmama rağmen, alkol yasaktı o yüzden suyumdan ufak bir yudum aldım. Babam adamı tanımak ister gibi sorular sormaya başlamıştı. Hemen konuya girmek istemediğinin farkındaydım ama bu adam da hiçbir şey anlatmıyordu ki, böyle bir sonuca varamayacağımızı anlamıştım. O yüzden "Senin ailen ne diyor bu konuya?" diye sordum elimin altındaki gümüş yemek bıçağıyla oynarken. Masada kimse benim konuşmamı beklemiyor olacak ki ben konuştuğumda herkes şaşkınca bana döndü. Erkan önce bana baktı sonra babama döndü ve sert bakışlarını biraz olsun yumuşatarak, "Ailemle görüşmüyorum." dedi.

"Niye?" diye atıldım.

"Ailevi bir mesele." diye kestirip atacağını düşündü.

"Biz de aileden sayılırız artık, müstakbel sahte nişanlım." dedim alaylı bir şekilde.

"Lara'cığım istersen Erkan Bey'i rahat bırakalım da yemeğini yesin." dedi babam kibarca beni uyararak. Omuz silktim. "Tüker ailesine, ailesini bilmediğimiz birini mi dahil edeceğiz babacığım?"

Babam sadece derin bir nefes aldı, orman kaçkını konuşmaya başladı. "Önemli değil. Annemi hiç tanımadım ben küçük yaştayken vefat etmiş. Babam da yakın bir zamanda öldü." Babasından bahsederken tiksinir gibiydi.

"Allah rahmet eylesin." dedi annemle babam aynı anda. Babamın gözlerindeki merakı ve daha çok da rahatlamayı görebiliyordum. "Bir de kardeşim var. O İzmir'de yaşıyor."

"Hmm..." dedim sadece. Masadaki herkes bana niye gıcık olmuş gibi bakıyordu ki? "Ne? Sadece müstakbel sahte nişanlımı tanıyorum. Merak ettiysen biz de gördüğün gibiyiz işte. Bu kadar." dedim sahte bir sevimlilikle.

"Allah size sabır versin" diye mırıldandı ve babam ona sessizce "Amin!" diyerek karşılık verdi. Dünkü adamla gözümün önünde beni çekiştiriyordu. Ben bunun hesabını sormasını bilirdim.

***

Yemekten sonra kahve için büyük salona geçtik. Orman kaçkını babamların yanında hareketleriyle tam bir İngiliz asilzadesi gibiydi. Babamlar ise sabahki terbiyesizliğini çoktan unutmuşlardı. Ortam gayet resmi, sıkıcı ve aşırı sıkıcıydı. Dışarı çıkmak, eğlenmek veya kızlarla buluşmak istiyordum. Burada ruh yaş ortalaması 95 olan insanlarla oturmak için fazla genç bir ruha sahiptim.

"Yakın zamanda bir basın açıklaması yaparız diye düşünüyorum ve sizin nişanınızı da böylelikle duyururuz. Çok fazla geciktirmeye gerek yok. 6 ay kadar nişanlı kalsanız yeterli sonrasında bir bahane buluruz." dedi annem.

Orman kaçkını ile aynı anda "6 ay mı?" dedik.

Onunla aynı fikirde olmak bile beni sinir etmişti. "Sürekli beraber olmak zorunda değilsiniz canım. Birkaç poz verirsiniz. Bir fotoğrafçı tutarız peşinize olmadı, o fotoğraflarınızı çekip basına verir. Bu kadar basit şekerim."

İkimizde rahat bir nefes almıştık. "Onun dışında dışarıdan kimsenin bunu bilmemesi gerekiyor. Kimseye güvenemeyiz ve bu süreçte ikinizin de başkası ile görüşmemesi gerekiyor. Saçma sapan bir aldatma haberi görmek istemiyorum." diye ekledi annem. Sanki babamla bunun üzerinde çokça düşünmüş gibilerdi. Mecbur ikimiz de onayladık. Onun dışında tüm akşam odada iş görüşmesi havası vardı. Tüm yapmamız gerekenler, hareketlerimiz, mimiklerimiz her şey bir kurguydu ve biz de karakterler gibi oynayacaktık. Tıpkı bir film veya dizi gibi tek farkı... Burada oynadığımız roldeki karakterler yine bizdik. Sahte bir romantik komedi...

Bunun üstesinden geleceğimden emindim daha önce de rol yapmak zorunda kaldığım olmuştu. Zor bir şey değildi. Ben kendime güveniyordum ama bu yanımdaki kültürlü orman kaçkınına pek de güvenemiyordum. Planlarımıza göre salı günü beraber ilk görüntülerimizi verecektik. Annem ve babam bir süreliğine baş başa görüşmemiz üzere bize yalnız bıraktı. Babam bu konuda çok isteksiz olsa da annem onu zorla çıkartmıştı. Birbirimizi tanımamız gerekiyormuş. Ben de onu bir an önce kaçırtmanın yollarını denemeye başladım.

Onlar odadan çıktığında bir süre derin bir sessizlik oldu. İkimizde konuşmaktan yana değildik. "Eee kültürlü orman kaçkını memnun musun halinden?" dedim.

Hafif güler gibi oldu ama hafifte sinirlenmiş gibiydi. "Hepsi senin başının altından çıktı sosyetik cadı." dedi. Onu ayıplar gibi baktım. "Bir hanımefendiye cadı demeye utanmıyor musun? Ayrıca ben o akşamı hatırlamıyorum bile belli ki kafamın yerinde olmamasından faydalanıp beni öpmüşsün."

Bu sefer şaşkınlıkla gerildi ve işaret parmağıyla kendini işaret etti. Lacivert ceketinin önünden gözüken beyaz tişörtünün altındaki kasları da böylece gerildi. "Ben mi? Ben öyle mi? Ben! Asıl bütün gece bana asılan sendin. Ayrıca ben senin hayatını kurtardım. O serseriler size uyuşturucu vermişti." Cümlenin sonunda kapıya bakarak sesini kıstı. Dediklerinde ciddi olamazdı öyle değil mi? Resmen suçu benim üzerime yıkmaya çalışıyordu.

"Yalan söylüyorsun!"

"Sana neden yalan söyleyeyim ki? Üstelik şu anda da senin kıçını kurtaran benim bilmem farkında mısın?"

"Terbiyesiz! Ayrıca sen beni öptün!"

"Sana o mekanın kamera kayıtlarını izlettirmek vardı da neyse! Git o kokoş arkadaşlarına sor, kim kimi öpmüş, kim kimin başını belaya sokmuş. Gerçi onların da kafa bir milyondu."

Hiçbir şey hatırlamadığım için kendimi savunamıyordum ve haklı çıkmasından çok korkuyordum. "Sen şuna senin güzelliğine dayanamadım da fırsattan istifade öptüm desene kısaca."

Suratını buruşturdu. "Öyle birine mi benziyorum?"

Şöyle bir tipini baştan aşağı süzdüm. "Yani, sayılır."

Öfkeyle ayağa fırladı. "Sana neden katlanıyorum ki, sosyetik cadı. Bundan sonra aile sorunlarını kendin hallet."

"Hahhaaayt gerçekler acı mı geldi? Güle güle orman kaçkını. Hallederiz herhalde sen daha Tüker ailesini tanıyamamışsın!"

Kapıya doğru yürümesini keyifle izledim. O gözden kaybolduğunda dış kapının gürültüyle çarptığını duydum. Kapının gürültüsüyle resmen oturduğum yerde sarsılmıştım. Orman kaçkını, ormanda kapıyı nereden görsün ki? Neyse şundan da kurtulduğumuza göre yeni bir plan yapabilirdik. Gürültüyü duyan bizimkiler yanıma geldi.

"Lara neler oluyor kızım?" diye sordu annem.

"Ormanına geri kaçtı galiba." dedim bilmiyormuş gibi.

'Yine ne işler çevirdin?' der gibi bakıyordu hepsi. Ben de en masum halimi takındım zaten masum, kanatsız bir melek sayılırdım.

"Lara!"

"Efendim babacığım?"

"Ya tüm kredi kartlarını iptal ettiririm ya da şu meseleyi halledersin. Artık çocuk değilsin." Babam gerçekten kızmış gözüküyordu. "O kaçtı, ben ne yapabilirim?"

"Öyle olsun. Eğer Erkan Bey aksini söylerse kartlarını unut." Klasik tehdit nasıl olsa asla gerçekleşmez diye düşünerek omuz silktim ve odama çıktım. Kafam birkaç gün daha rahattı. Bu mesele de hem belki unutulur giderdi. Tarihin tozlu sayfalarına karışırdı. Hem dünya üzerinde öpüşürken fotoğrafı olan tek biz değildik ya. Üzerimi değiştim ve tozpembe saten geceliğimi üzerime geçirdim. Sade makyajımı temizledikten sonra gece bakım kremlerimi sürdüm. Bugün de huzurlu bir şekilde güzellik uykusu çekebilirdim. Başucumdaki komodinin çekmesinden uyku bandımı çıkarttım ve kafama taktım. O adamın söyledikleri hala kulağımda çınlasa da sinirlerimi yatıştırmak için sakin bir nefes aldım. "İptal." "İptal." "İptal." Üç kez sesli söylediğimde sinirlerim yatışmıştı. Bu, seneler önce gittiğim bir psikoloğun yapmamı söylediği sinirlerimi yatıştırma yöntemiydi. Tüm olumsuz düşüncelerden böyle arınıyordum. Aklıma babamın kartlarımı iptal ettireceğini söylediği geldi, kim kızına böyle canice bir şey yapardı ki? Amacı göz korkutmaksa bile ona inanmıyordum, o bana kıyamazdı. Kızı dururken neden o adamın sözüne inanacaktı ki?

Uyumadan önce yarın yapacaklarımı düşündüm. Yarın sabah her zamanki gibi arkadaşlarımla buluşacak ve sinirlerimi yatıştırmak için alışveriş yapacaktım. Geri kalan her şeyi unutacaktım. Biraz alışverişin ve en yakın dostların unutturamayacağı hiçbir şey yoktu.

***

Sabah bebeksi bir uyku çekmenin huzuruyla uyandım. Uyku bandımı gözümden çıkarttığımda gün oldukça aydın gözüküyordu. Nevi beni uyandırmaya gelmemişti. Uzandığım yerde gerindim ve saate baktım. Daha 09.18'di ve saatin altında bir sürü bildirim vardı. Bu gayet normaldi. Genç, güzel ve sosyetik bir kadının her zaman meraklı takipçileri olurdu. Telefonu geri bırakıp uzandığım yerden kalktım. Kafamdaki uyku bandını çıkarttım ve üzerimi değişmek üzere yataktan çıktım.

Odamdan çıkıp merdivenlerden inene kadar bütün rutinlerim aynıydı. Ta ki bu saatte anne ve babamı evde bulunca kadar... Pazartesi günü bu saatte birinin çoktan işe diğerinin de vakıf toplantısına gitmesi gerekiyordu. İkisi de gayet sakin bir şekilde kahvelerini içiyordu.

"Günaydın! Siz niye hala evdesiniz?"

"Kızım kendi evimizde dururken senden izin mi alacağız?" dedi babam. "Hem daha müstakbel damat kutlamalarına hazır değilim." diyerek annem elindeki gazeteyi uzattı. Magazin ekinin ilk sayfasında orman kaçkının evimize girerken ki görüntüsü vardı. Manşet, 'MÜSTAKBEL DAMAT AİLE YEMEĞİNDE'

"Hasss..." devamını getirmeme gerek yok. "Lara! Bir hanımefendi küfür etmez."

"Ama hasss.... Bittik biz."

Nevi içeri geldi. "Lara Hanım kahvaltınızı hazırlıyorum." dedi. "İstemiyorum." dedim.

"Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilir o gerizekalı herif? Ve siz de buna dikkat etmediniz bravo." diyerek gazeteyi annemin kucağına bıraktım. İnanamıyordum. Böyle bir hata yaptığınıza inanamıyordum. "Ve Erkan Bey artık bu oyunun içinde olmak istemiyor." dedi babam, beni alaylı bir şekilde tebrik ediyordu.

"Aman istemezse istemesin. Ona mı kaldık?" umursamıyormuş gibi davranmaya çalıştım. Hem ben çıkıyorum.

"Şu durumda hiçbir yere gidemezsin Lara." Annem sanki küçük bir çocukmuşum gibi beni eve tıkıyordu. "İnsanlar dedikoduya aç, saçma sapan şeyi haber yapmak için yer arıyorlar. Bir de seni dışarda görürlerse rahat bırakmazlar görmüyor musun?"

"Bir şey olmaz arabamla çıkarım. Hatta çıkıyorum. Adiós."

Kapıdan dışarı adımımı attığım anda temiz havayı hissetmek iyi gelmişti. Güneş tenimi o kadar güzel ısıtıyor ve hafif esen rüzgar öyle güzel tenimi yalıyordu ki dışarıda olmayı evdeki hapis hayatına tercih ederdim. Garajdaki arabamı aldıktan sonra arka çıkıştan çıktım. Önce Alara'yı sonra da Berna'yı aradım. İkisi de buluşmak için can atıyorlardı. Onlara her zaman ki gittiğimiz alışveriş merkezinde olacağımı söyledim. Dikkat çekmemek için sade giyinmiş ve siyah büyük güneş gözlüklerimi takmıştım. Sade şıklık tarzım değildi ama yine de ara sıra günlük olarak kullandığım bir kombindi.

Oraya gitmem yarım saati bulmamıştı ve kızlar da beni fazla bekletmeden gelmişlerdi. Klasik bir sarılma merasiminden sonra hepimiz kahvaltı tabağımızı söyledik. Asıl konuya Berna'nın açmasıyla girdik. "Ben artık çatlayacağım, o gece ne olduğunu hatırlayan var mı?"

"Hiçbir fikrim yok." dedi Alara.

Onlara orman kaçkını adamın söylediklerini söylemekle söylememek arasında kalmıştım. Berna, "Bu arada kaşla göz arasında kaptın sen de gül gibi herifi." dediğinde dayanamadım.

"Gül mü ondan gül dikeni bile olmaz. Ayrıca Erkan'ın dediğine göre o gece uyuşturucu verilmiş bize." dedim sessizce masanın ortasına doğru yaklaşarak. Kızların ikisi de aynı anda "NE?" diye çığlık attı. "Erkan kim ki?" dedi Berna. "Şu diken adam." diye hatırlattım.

"Ciddi misin? Yani emin miymiş?" dedi Alara hala sorgular gibiydi.

"Tabi ki emin değilim. O adama güvenmiyorum ama bunun başka bir açıklaması olamaz öyle değil mi? Hiçbirimiz, hiçbir şey hatırlamıyorsak üstelik." Daha sessiz konuşmaya başlamıştık ki garson kahvaltı servisine başladı. Hepimize bir yandan mantıklı gelirken bir yandan da inanması güç geliyordu. Berna, "Özür dilerim kızlar, sizi götürmemeliydim." dedi mahcup bir şekilde. Aslında içimden 'bence de keşke' desem de "Saçmalama, biz senin arkadaşlarınız hem tek başına olsan, Allah korusun başına bir şey gelebilirdi." diyen Alara'yı başımı sallayarak onayladım ve Berna'nın elini tuttum. "Arkadaşlar bugünler için." dedim.

Esas meseleyi kızlara anlatmakla anlatmamak arasında kalsam da kahvaltımıza başlamışken anlatmaya karar verdim. "Kızlar ben az kalsın nişanlanıyordum" dedim bir anda, yeşil çayımdan bir yudum alırken. Alara ağzındaki suyu püskürttü ve Berna da öksürük krizine girdi. Bu kadar şaşıracaklarını düşünmemiştim üstelik. "Hangi ara?" dedi Alara ağzının kenarlarını temizlerken.

"Kimle ve ne zaman? Bundan bizim neden haberimiz yok?" diye sordu Berna da bozulmuş gibi.

"Ya şu adamla, ama lütfen aramızda kalsın. Ailem şu magazin olayından rahatsız bu yüzden de sizden ricam bunun aramızda kalması. O adamla bir süre nişanlı kalacaktım. Sırf öylesine bir herifle öpüşmediğimi göstermek için ki bu saçmalık."

Kızlar şok üstüne şok yaşıyor gibiydiler. Onları bu kadar şaşırtacağımı düşünmemiştim. Biraz düşününce onlardan birinin başına da böyle bir şey gelse ben de şaşırırdım, bir yerde haklılardı. Alara ailemi geri kafalılıkla suçlarken, Berna şanslı olduğumu, adamın çok yakışıklı olduğunu söyleyip duruyordu. Kimlere laf anlatıyordum ki. Bir an önce kahvaltımızı sonlandırıp alışveriş bölümüne geçmek istiyordum. Onlara nasıl kurtulduğumu anlattıktan sonra birkaç dedikodu daha yaptık sonra da mekandan ayrıldık. Şu anlık her şey normal gidiyordu. İç çamaşır mağazalarından gezmeye başladık. Alışveriş benim için bir tutkuydu bir yaşam stiliydi. Alışveriş eşittir nefes almaktı. O renkler, o kumaşların yumuşaklığı, tenimi sarışı, o renklerin uyumu... Alışverişe aşıktım. Hayatımda bir sıralama yapsam birinci sıraya alışverişi ikinci sıraya ailemi ve üçüncü sıraya da arkadaşlarımı koyardım. Çünkü alışveriş hiçbir zaman sizi yalnız bırakmazdı, o hep sizi bir yerde bekleyen dosttur.

Geldiğimiz alışveriş merkezindeki çalışanlar bizi tanırdı. Ona göre ilgili davranırlardı ve gereksiz muhabbete girmezlerdi. Burayı o yüzden ayrıca seviyordum. Sonunda bu yüzyılda gördüğüm en güzel tulumu seçmiştim, yanında harika renkteki topuklu ayakkabılar ve tabi ki çanta... Hepsi bir uyum içerisinde alınmalıydı. Asla evdeki eşyalarımın şansına bırakamazdım. Kızlar ne alacakları konusunda kararsızken ben de kasaya gittim. Çantamdan cüzdanımı çıkardım ve ne kadar tuttuklarına bakmadan kartımı uzattım. Onları almak istiyordum. Onlar benim olmalıydı. O sırada yanıma Berna geldi.

"Sırf seninle pişti olmamak için o tulumu almıyorum." dedi.

"Önce ben gördüm. Önce görenindir." dedim her zamanki kendimden emin tavrımla. Bu sırada kasadaki kadına baktım. Şifremi girmem için pos cihazını bana uzattı. O tuşlara basmak benim için zafere giden bir yolda yürümek gibiydi. Kasadaki kadın pos cihazını bana ikinci kez uzattığında artık sıkılmaya başlamıştım. Ve üçüncü defa uzattığında kasadakilerin kendileri aralarında bir şeyler fısıldaştığını fark ettim.

"Ne oluyor orada?" diye sordum.

"Şey....Lara Hanım...Sanırım pos cihazımızda bir sorun var." dedi yakasında Kenan yazan adam. "Yani?" diye sordum. "Sizin sorununuz yüzünden ben tulumumdan olamam."

"Haklısınız ama kartınız yetersiz bakiye vermekte sürekli olarak."

"Ne? Bu... Bu imkansız! Bu benim hatam değil."

"Haklısınız. İsterseniz bir çekle de alışverişinizi teslim edebiliriz." Bu adam konuştukça kan beynime sıçrıyordu ve etraftaki herkes bana bakıyormuş gibi hissediyordum. İlk defa böyle bir rezillik başıma geliyordu. "Kartımı verin. Buradan hiçbir şey istemiyorum, bir daha asla buraya gelmeyeceğim!" sinirle adamın elindeki kartımı çektim ve arkama bile bakmadan mağazan çıktım. Utançtan yerin dibine girmiştim. Kızların peşimden geldiğini duydum. Gözlerim dolmuştu ki güneş gözlüğümü indirdim ve sakin gözükmeye çalıştım. Babam dediğini yapmış olamazdı öyle değil mi? Yapamazdı. Kızına bir orman kaçkını için kıyamazdı değil mi?

***

Yorumlarınızı bekliyorum...

Continue Reading

You'll Also Like

528K 27.6K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
599K 15.3K 28
Paylaşan: HmeyraHarman
537K 14.7K 41
Uzun zamandır platoniği olduğunuz çocuk abinizin en yakın arkadaşı çıksa ne olurdu ?
1.5M 93.5K 51
Soylu kanından gelen dört büyük yaratıktan nesli tükenen soydan geldiğini öğrenmesinin sonucu başına açılan olaylar...