İHANET |TAMAMLANDI|

By YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... More

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 49.BÖLÜM

56.3K 2.6K 438
By YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z 💙

Çisem'den

Kahvaltı Ateş'le Naz'ın ufak çaplı yiyeceksin yemeyeceğim tartışmasıyla geçmişti, keyifliydi. Asaf'sa, sabah erkenden çıktığı için kahvaltıya kalamamıştı. Yine devamlı düşüncelerimin ona kaydığını fark ettiğimde bu onu özlediğimi de fark etmemi sağlamıştı. Bu nasıl mümkün olabiliyordu? Resmen görmediğim her an onu düşünüyor ve özlüyordum. Duygularım değişiyordu bunun farkındaydım.

Telefonumun mesaj geldiğini belirten bildirim sesini duyduğumda Yosun'u koltuğa bırakıp orta sehpanın üzerindeki telefonuma uzandım. İçimi bir sıkıntı kaplamıştı. Alparslan mı acaba diye düşünürken ekranı açtığımda mesajın Asaf'tan geldiğini gördüm. Böyle bir şey beklemediğim için bu beni heyecanlandırmış, Alparslan'ın olmaması ise rahatlatmıştı. Daha fazla onunla uğraşmak istemiyordum önüme bakıp Asaf'la mutlu olmak istiyordum.

Asaf:

Seni bu kadar az görüyor olmak gerçekten beni deli ediyor. Gözlerimi her kapattığımda gözümün önüne gelen güzel yüzün, kızaran yanakların, o büyük mavi gözlerin, dün gece ismimi haykırırken kıvrılan o dudakların... Seni özlüyorum çok fazla.

Ağzım ufak bir o şeklini alırken yanaklarımın yandığını hissettim. Unutmamın imkansız olduğu dün gecenin şehvetli anıları zihnime sinsice yuvarlandı, bununla birlikte yerimde rahatsızca kıvranırken ne yapacağımı bilemeyerek saçlarımı düzelttim. Asaf'ın yazdıkları iki duyguyu birden tattırırken kalbim ritmini şaşırmış deli gibi çarpıyordu. Elimin tersiyle yüzümü yelledim.

Seni özlüyorum demişti!

Utancım kaybolurken sırıtmaya başladım. Benim onu özlediğim gibi beni özlediğini bilmek güzeldi.

Naz'ın dikkatli bakışlarının üzerimde dolandığını hissettiğimde gülümsemem yüzümden yavaşca silindi. Göz ucuyla Naz'a baktım. Ne var gibisinden göz kırptığında omuz silktim. "Hiç."

Başını salladı. Alt dudağıma dişlerimi geçirip gülümsememi bastırmaya çalıştım. Naz'ın ima dolu bakışları çekinmeme neden oluyordu.

Boğazımı temizledim. Elim ekranın üzerinde ne yazsam diye düşünürken beni utandırmasın cezasını vermek isteyen oyunbaz tarafımı dinlemek istiyordum.

'Ben de seni, yani sanırım yokluğunu fark etmiyorum aslında.'

Yazdığıma sırıtıyordum. Ekranı kapatıp telefonu yanıma bıraktım. Mesajı okuduktan sonraki yüz ifadesini deli gibi merak etsemde az çok vereceği tepkiyi tahmin edebiliyordum ve bu keyif vericiydi. Ne yazacağını merakla bekliyordum.

"Hava çok güzel hala, yüzmek istiyorum! Havuza girelim mi?"

Ateş'in sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Önüne gelen saçlarını başını yana sallayarak gözünün önünden çekmeye çalıştı. Bu hareketi yanaklarını ısırma isteği doğurmuştu bende.

"Bakarız halacım. "

"Ne zaman bakarsın?"

"Bilmiyorum, bakarız işte."

"Tamam da ne zaman bakarsın?"

"Canım ne zaman isterse o zaman bakarım Ateş. İşim var şu an görmüyor musun?"

"Görüyorum, televizyon izliyorsun."

"O zaman?"

"Bugün seninle hiç anlaşamıyoruz farkında mısın?"

"Neden acaba?"

"Senin yüzünden olabilir mi hala?"

"Beni sinirlendiriyorsun ama?"

"Sen hep sinirlisin zaten, yeni bir durum değil ki bu."

Bir Naz'a bir Ateş'e bakıyordum. Hızlarına yetişmem mümkün değildi. Sözlü dalaşmaları hız kesmeden devam etti.

"Halanla nasıl konuşman gerektiğini hâlâ öğrenemedin ve öğrenmemek konusunda da ısrar ediyorsun."

Naz haklıydı ama Ateş'te böyle bir çocuktu. Aralarındaki ilişkiye karışmak istemediğim için sessiz kalmayı tercih ettim.

"Öyle bir şey yapmıyorum."

"Biraz yaşıtların gibi olmayı denesen o kadar mutlu olurum ki."

Ateş oflayarak yanıma oturup başını koluma yasladı. Avuç içimi yanağına bastırdım. Diğer taraftan bacaklarıyla kalçamı tekmeleyen kızım öbür tarafımda bana yaslanmış elimle oynayan Ateş vardı. İçim kıpır kıpır oldu. Asaf'la evlenmeyi kabul etmiştim. Ateş'e de eğer isterse anne olmayı çok isterdim. Asaf nasıl kızımı oğlundan ayırt etmeyeceğini söylediyse bu benim için de geçerli olacaktı.

Ateş'e gerçek bir anne gibi yaklaşıp seveceğimi biliyordum, onu kızımdan ayırmazdım fakat kafama takılan şeyler de yok diyemezdim. Asaf'la birlikte olduğumuzu öğrendiğinde vereceği tepki ne olacaktı? Düşünmeden edemiyordum. Beni sevdiğini biliyordum ama babasıyla birlikte olmamı isteyecek kadar sevdiğinden emin değildim. Tek isteğim Ateş'in hiçbir şekilde üzülmemesiydi.

"Buna da söyleyebileceğiniz bir şey yok mu Ateş Bey?"

Küçük bedenini ileriye doğru atıp koltuktan atladı. Gözleri Naz'ın üzerindeydi ama bana konuşuyordu. "Halamla hiçbir zaman anlaşamayacak olmak ne kötü değil mi Çisem Abla?"

"O uzun dilin boyundan büyük cevaplar vermeye devam ettiği sürece anlaşamayacağız da."

Ateş yüzünü benden tarafa çevirip sadece bana hitaben konuşmaya devam etti. "Çisem Abla ben odama gideceğim babam gelene kadar da çıkmayacağım." Parmağıyla Naz'ı işaret edip, "Beni rahatsız etmesin ama sen edebilirsin," dedi.

Gülümserken Ateş'e uzanıp yanağını öptüm. Anlına düşen saçlarını geriye yatırdım.

"Ben yanımda olmanı istiyorum ama," dedim.

Ufak omuzlarını silkti. "Odama gideceğim daha fazla halamla aynı ortamda kalamam."

Naz, "Sebep?" diye araya girdi.

Ateş'in bana bakan yumuşak bakışları Naz'a kaydığında kısıldı. "Çünkü seni protesto ediyorum hala! Benimle ilgilenmiyorsun, istediğimi yapmıyorsun, beni dinlemiyorsun beni azarlıyorsun ve bana sürekli kızıyorsun! Hatta beni sevdiğinden bile şüpheliyim!"

Düşüncesi beni şaşırtmıştı aksine Naz, Ateş'e karşı çok ilgili ve sevgi dolu bir halaydı.

"Seni sevmediğimi de nereden çıkartıyorsun?"

Ateş'le Naz yeni bir tartışmanın içine tekrar girdiklerinde onları kendi hallerine bırakıp telefonuma baktım. Mesajın geldiğini gördüm.

Asaf:

Dün gece bana seni özledim diyen kadının şimdi aksini iddia etmesinin altında yatan sebebi merak etmiyorum desem yalan olur.

Gözünden hiçbir şey kaçmıyordu. Başımı olumsuz anlamda salladım.

'İnanmak istemediğin için seni suçlayamam tabii.' Hızlıca yazıp gönderdim.

Hemen av olmayacaktım. Telefonu sessize aldım. Onunla mesajlaşmak garip bir heyecan yaşatıyordu.

"Konuşma benimle, seni daha fazla dinlemek istemiyorum hala. Bahanelerini kendine sakla."

"Oraya gelirsem o dilini keserim Ateş."

"Kes tabii ama sonrasında babamın gazabını da unutma halacığım."

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.

"Baban senin halana karşılık verdiğini öğrendiğinde seni babanın gazabından kim kurtaracak acaba?"

Ufak omuzlarını silkti. "Babam bana bir şey yapmaz bunu bilmiyor musun?"

"Peki sen gittikçe şımarık çocuğun teki olduğunun farkında mısın? Babanın seninle güzel bir konuşma yapma zamanı gelmiş. Hayır sen şimdiden böyleysen birkaç sene sonraki halini düşünemiyorum ben."

"Ben şımarık değilim, sadece kendimi savunuyorum ve bu benim en doğal hakkım. Bu yüzden bana şımarık demeni kabul etmiyorum hala."

İşaret parmağımı alt dudağıma vurdum. Ateş'in asiliği, hemen her şeye parlaması, verdiği cevaplar ve hareketleri... Bu çocuk tanıdığım bir kişiye benziyordu. O da sabahtan beri didiştiği halasıydı. Ateş'i Naz'ın büyüttüğünü hesaba katarsak bu düşünce olası geliyordu.

"Sana benziyor," dedim düşünmeden.

Naz yüzünü buruşturdu. "Bu mu bana benziyor? Hiç sanmıyorum..." diye itiraz etti.

"Ben amcama benziyorum, halama benzeme kısmını hiç duymamış gibi yapmayı tercih ederim Çisem Abla."

"Öyle mi?" Gülümsüyordum.

"Evet. Amcamın izinden gidiyorum, büyüdüğümde onun gibi olacağım."

"Ateş, baban dışında kimseye benzeme birini örnek alacaksan sana en güzel örnek baban," diyip saçlarını okşadım. Göz ucuyla Naz'a baktım. Yüzünde oluşan soğuk ifadeyle iliklerime kadar üşüdüğümü hissettim. Yüzü kaskatı kesilmiş gözleri buz gibi bakıyordu. Abimin ismini duymasıyla değişen yüz ifadesi ismini bile duymaya tahammül edemediğini gösteriyordu. Abimin kırdığı ve üzdüğü bir kalp...

"Herkese benze ama ona benzeme, sakın benzeme."

Naz'ın tonsuz çıkan kısık sesini sadece ben duymuş olmalıydım ki Ateş'in tüm ilgisi ona bir şeyler anlatmaya çalışan kızımdaydı. Yosun'un yanına yaklaşıp yanağını öptü. "Ben odama çıkacağım, seni burada tek bırakacağım için üzgünüm ama sakın halama gülme onunla konuşma tamam mı? Yoksa sana da küserim."

Yosun'a da uyarısını yaparak koltuğa tırmanıp küçük kollarını boynuma dolayarak yanağımı öptü. "Sen de konuşma onunla Çisem Abla küs halama tamam mı?"

Başımı aşağı yukarı sallarken gülüyordum. "Tamam küseceğim, konuşmayacağım ben de."

"Sus Ateş."

"Ben seninle konuşmuyorum."

"Çokta umrumdaydı!"

"Umrunda olmadığı için konuşuyorsun zaten."

"Ama sen çok fazla oldun!" Naz'ın ayaklanmasıyla Ateş koltuktan atlayıp koşarak merdivenlere gitti. Naz arkasından, "Yavaş!" diye bağırdı. Ateş'in, "Konuşma benimle," diye karşılık vermesi kahkaha atmama sebep oldu.

"Hey Allah'ım sabır ver!" Naz kalktığı yere kendini bıraktı. "Bu çocukla bazen gerçekten baş edemiyorum, hatta bazen değil hiç baş edemiyorum." Gözlerini kendi halinde takılan kızıma dikti. "Senin de o pabuç dilliyi dinlemeyeceğini umuyorum minik kuş. Yoksa bir daha sana bakmam, masal falan da anlatmam," diye tehdit etti.

Naz'ın kızıma olan yaklaşımı Ateş'le ilgilendiği gibi Yosun'la da ilgileniyor olması çok hoşuma gidiyordu. Sanki ona böyle olmadığını göstermek ister gibi ellerini Naz'a uzatan kızım onu almasını istiyordu.

"Sana gelmek istiyor." Gözümü kızımdan ayırmıyordum. Başını kaldırmaya çalışıyordu. Gün geçtikte büyüdüğünü görmek buna şahit olmak muazzam bir duyguydu. Büyüyüp genç bir kız olacağı zaman da gelecekti. Nasıl olur, kime benzer, huyu suyu, karakteri... Bunları bazen düşünmüyor değildim belki mükemmel olmayacaktı ama onu en iyi şekilde yetiştirmek için çabalayacaktım.

"Sen beni mi istiyorsun? Çisem onu bana uzatır mısın?"

Koltuk altlarından tutup havaya kaldırdım. Burnumu boynuna dayayıp derin bir nefes çektim. "Mis kokulu kızım."

Yosun'u Naz'ın kollarının arasına uzattım. Naz'a gider gitmez sevinç nidaları atan kızıma ağzım açık bakakaldım.

"Seni seviyor." Gerçeği dile getirdim, bunu söylememe gerek bile yoktu aslında. Yosun'un Naz'a olan sevgisi her şekilde kendini belli ediyordu.

"Ben de onu seviyorum. Küçük sırdaşım o benim öyle değil mi?"

Yerime oturup onları uzaktan izlemeye başladım. Yosun'un Naz'a olan bağlılığı beni şaşırtıyordu son zamanlarda birlikte vakit geçirmeleri birbirlerini tanımalarına ve sevmelerine sebep olmuştu bu gidişle kızım Naz'ın peşini bırakmayacağa benziyordu. Tatlı kıkırdaması salona doldu sesinin sevimliliğine hayran olmamak elde değildi. Naz saçlarını tutup yüzüne değdirdikçe gülüyordu. Çocukları seviyordu.

Arada kontrol ettiğim gibi yine mesaj gelip gelmediğini kontrol etmek istediğimde geç geldiğini düşündüğüm mesajın gelmiş olduğunu görerek mesajı açtım.

Asaf:

Beni özlemediğine inanma mı beklemiyorsun heralde?

Bu kadar erken av olmayı beklemiyordum ne kadar kurnaz bir adam olduğunu hesaba katmayı unutmak tamamen beynimi meşgul eden onun suçuydu. Pes ettim.

'Tamam. Çünkü beni utandırdın. Dün geceyle ilgi bir imada daha bulunup beni utandırmaya devam edersen seninle konuşmayacağım.'

Belki çocukcaydı ama tehditimin işe yarayacağını düşünmek istiyordum. İçten içe güldüm.

Asaf:

Beni kendinden mahrum bırakacak kadar acımasız olduğunu mu söylüyorsun bana? Bilmediğin bir şey var ben daha acımasızım güzelim. Beni kendinden mahrum edersen ortalığı ateşe veririm ve kendimi de içine atarım.

Naz'ın bir an burada olduğunu unutarak kahkaha attım. Elimi ağzıma kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Parmaklarım ekranın üzerinde kayarken hala gülüyordum.

'Sen Asaf Güçlü, çok fena bir adamsın.' yazıp beklemeden gönderdim.

Asaf:

Gerçek bu sana yapamayacağım şeyleri söylemiyorum ben oldukça ciddiyim.

'Öyle mi? O halde o ateşte seni yalnız bırakmayacak kadar sana karıştığımı bilmen gerekiyor. Beni yakmak istemezsin diye düşünüyorum.'

Yazdığımı sorgulamayıp okumadan anın heyecanıyla atmıştım. Yazdığım şeyi ve anlamını sonradan kavradığımda oturduğum yere utançtan gömülmek istedim. Öyle ki bu seninle yanmayı göze alacak kadar sendeyim seninle karıştım bir bütünüz anlamını taşıyan ve içinde birçok anlamı daha barındıran bir cümleydi. Bunu gerçekten yazmış mıydım? Ah yazmış olamazdım ne yazık ki ekrandan bana sırıtan kelimeler gerçek olduğunu yüzüme acımasızca vuruyordu. Aradan fazla bir zaman geçmeden cevap geldi. Utançla inledim.

Asaf:

Sen beni öldüreceksin bana bunu senden uzakta olduğum bir anda söylediğine inanamıyorum. Tüm işimi toplantılarımı iptal etmeli ve hemen yanına gelmeli o güzel dudaklarını öpmeliyim.

Yutkunmaya çalıştım. Asaf söz konusu olduğunda söylediğinin arkasında duracağına emindim.

'Mantıklı düşün lütfen.'

Asaf:

Mantığım söz konusu sen olduğunda devre dışı kalıyor. Tek odak noktam sen oluyorsun bunun için beni suçlayabilir misin?

'Buradayım bir yere gittiğim yok seni bekliyorum.'

"Annenin ağzı kulaklarına varıyor değil mi acaba neden halacığım sen söyle." Naz'ın kurduğu cümlenin sonunda ki 'Hala' kelimesini duyduğumda bakışlarımı Naz'a çevirdim. Bu hiç mi hiç beklemediğim bir şeydi bunun beni fazlasıyla şaşırttığını söyleyebilirdim. Naz ne yaptığını ona dik dik bakmamla fark ederken omuzlarını dikleştirip yerinden doğruldu.

"Rahatsız mı oldun? Onu gerçekten öyle gördüğüm içi-"

Elimi havada salladım. "Hayır, hayır. Ben kesinlikle rahatsız olmadım aksine çok şaşırdım," diye konuştum hızlıca. Yanlış anlamasını istemiyordum.

"Neden?" Kaşları çatıldı.

"Kızımı bu kadar sahiplenmeni beklemiyordum." Gerçeği itiraf ettim.

Başını anladığını belirtmek ister gibi salladığında, "Seni anlıyorum ama sen Asaf'ın aile kuracağı kadınsın ve Yosun senin kızın yani oda bizim aileden oluyor elbette sahipleneceğim seveceğim koruyacağım yanında olacağım bunları yadırgama alış. Ateş neyse Yosun'da benim için o artık sadece benim için değil abim için de öyle."

Titrekçe gülümsedim. Biraz daha konuşmaya devam ederse ağlayabilirdim. O kadar iyi ve yüce bir kalbe sahiplerdi ki kendimi çok şanslı hissediyordum. Kızım kendi öz dedesi tarafından bile dışlanmışken Naz'ın ve Asaf'ın kızımı böylesi sahiplenmeleri beni afallatıyor ve aynı zamanda babamın vicdanını sorgulatıyordu. Kızım babası yüzünden bir kez daha dışlanmayacaktı...

Naz tek kaşını kaldırdı onu dikkatle izleyen Yosun'a bakarak, "Sonunda kendime benzetebileceğim bir kız yiğenim var," diyip göz kırptı, ortamdaki duygusal havayı dağıtmaya çalıştığını anlamıştım.

"Kızımı kendine mi benzetmeyi planlıyorsun Naz?"

"Hayır desem yalan olur."

Yalandan ciddiyetle, "Kızımı rahat bırak bu dünyaya iki Naz fazla gelir," diye konuştum.

"Bunu göreceğiz Çisem." Meydan okudu. Naz'la vakit geçirmeye devam ettiği sürece sonunda olacak olan buydu ama şikayetim olduğunu söyleyemezdim.

Avucumda ışığı yanıp sönen telefonuma ilgim kayarken Naz'ın bakışlarının kadrajı altında mesajı açtım.

Asaf:

Beni getirdiğin hali görebiliyor musun? Kendimi yeni yetmeler gibi hissediyorum bunu başaran sensin nasıl yapıyorsun anlamıyorum ama hoşuma gittiğini inkar edemem. Seninle farklı bir soluk nasıl aksi olabilir?

Başımı avucumun içine yaslayıp mesajı birkaç kere okudum. Alt dudağımı dişleyerek iç çektim. Onun bana yaptıklarının benim ona hissettirdiklerimden pek bir farkı yoktu. O nasıl hissediyorsa bende öyle hissediyordum. İkimiz birbirimizi yeni bulmuş yeni bir soluk içinde birbirimizin keyfini çıkartıyorduk ama bende oluşan değişiklikler göz ardı edilemeyecek kadar büyüktü.

'Yapmam dediğim olmaz dediğim ihtimal dahi vermediğim şeyleri seninle yaptım. Kesinlikle pişman değilim. Ördüğüm duvarlarımı yıktın tek tek peki sen bunu nasıl başardın?'

Asaf:

Sadece sevdim güzelim.

Gözlerimi yumdum. Kaybettiğim tebessümler o hayatıma girdiğinden beri yüzümden eksik olmuyordu. Bu mutluluğu bana veren oydu. Kendimi onunla hiç olmadığım kadar güvende, mutlu ve huzurlu hissediyordum.

'Hep sev...'

Asaf:

Son nefesime kadar...

İşte bunu duymak her şeye bedeldi ve her şeye değerdi.

••

Sehpaya bırakılan kahvenin kokusu burnuma dolduğunda uzun zamandır içmediğim için özlediğimi fark ettim tek sorun kahveleri getiren kadının ortaya yaydığı negatif enerjiydi ve bu durum o kahveyi içme isteğini bende yok ediyordu. Naz kahvesini uzanıp eline aldı.

"Naz hanım su borularında bir arıza var."

"Ne sorunu?"

"Sızıntı var, su sızdırıyor efendim yeni değil dünden beri böyle."

"Bunu şimdi mi söylüyorsun?"

"Özür dilerim efendim, dün biraz kötüydüm aklımdan tamamen çıkmış."

"Bahane istemiyorum sakın bir daha olmasın. Ekipleri arayın gelsin baksın."

"Leyla aradı fakat biz Selen'le mutfak alışverişi için dışarı çıkmak zorundayız."

"Ustalarla kim ilgilenecek? Hem Serpil nerede genelde mutfak alışverişini o yapar?"

"Bugün izinli ama Leyla evde kalacak."

"Melike nerede?"

"Asaf Bey'in bugün için alınması tembih edilen takım elbiselerini almak için kuru temizlemeye gidecek. Dilerseniz ben evde kalabilirim."

"Planı bozmayın ama erken dönmeye çalışın. Akşam yemeğini Leyla yetiştiremez. Benim de birkaç elbisem var onları da ver Melike'ye götürsün. Dönerken de Sevil'e uğrasın birkaç paket var alsın onları."

"Tamam Naz Hanım."

"Başka bir isteğiniz var mı?"

"Ateş'e kurabiyeyle süt çıkar sevdiği keklerden de koy iki dilim fazla değil."

"Peki Naz Hanım."

"Siz de hemen çıkın geç kalmayın." Elini ileri geri iki defa sallayarak, "Çekilebilirsin Zümrüt," dedi. Adı Zümrüt'tü demek.

Giden kadının arkasından baktım. Omzunun üzerinden bizden tarafa bir bakış attığında gözlerimiz buluştu. Bakışlarını aceleyle çekip seri adımlarla salondan çıkıp gözden kayboldu. Yosun başını göğsüme vurduğunda gözden kaybolan kadının arkasından bakmayı kesip kızıma yoğunlaştım. Ellerini arkaya atıp saçlarımı tutmaya çalışırken ağzıyla çenemi kavramaya çalışıyordu aynı zamanda. Kızımla uğraşırken diğer taraftan da televizyona bakıyordum. Naz'ın açtığı başrolünde ise Jason Statham'ın oynadığı aksiyon filmini izliyorduk. Beğendiğim bir oyuncunun olduğu film dikkatimi çekmiş ve fazlasıyla beğenimi kazanmıştı.

"Adam oyunculuğunun hakkını veriyor gerçekten. Hiçbir film şu adamın filmlerini izlediğim zevki vermiyor farklı bir havası var."

"Ben de seviyorum. Sen sanırım aksiyon filmlerini seviyorsun Jason 'un filmleri genelde aksiyon ağırlıklı oluyor."

"Evet romantizm veya komedi benim tarzım değil vıcık vıcık aşk komedi bayıyor. Genel olarak aksiyon izlemeyi seviyorum."

"Aralarında izlenmeye değer romantik filmlerde oluyor haklarını yemeyelim."

"Orası öyle tabii ama ben sevmiyorum, işte o yüzden pek izlemeyi de tercih etmiyorum."

Önyargılı bir yaklaşımdı. Değer mi değmez mi, güzel mi, değil mi izlemeden karar veremezdik. Buna ancak izledikten sonra 'Aaaa evet bak bu izlenmeye değermiş' ya da aksini o zaman söyleyebilirdik.

Naz tabaktan bir kurabiye alıp yerken bakışlarımı ondan çekip kızıma çevirdim. Naz'ın elindeki kurabiyeye gözünü dikmiş yalanarak bakıyordu. Yanaklarını kavrayıp öptüm. "Ondan mı istiyorsun?" Ayaklarını birbirine çırparak çığlık attı. "Ama henüz çok erken anneciğim. Onlardan yiyebilmen için o dişlerin fazlasıyla çıkması ve senin de büyümüş olman gerekiyor." Yanağını yanağıma yasladı. Küçük bedenini kollarımın arasına sıkıştırıp saçlarının arasına dudağımı bastırdım. Başını omzuma düşürdü. Küçük kırmızı dudakları açılıp esnediğinde uykusunun geldiğini vurgulayan kırmızı gözleri ona eşlik ediyordu.

"Uykun gelmiş senin." Kucağımda yatar pozisyona getirdim. Yanımda duran emziğini alıp ağzına verdim. Tatlı homurtular çıkartarak emerek yüzünü göğsüme bastırdı. Kucağımda hafifçe sallayarak ayağa kalktım.

Naz gözlerini ekrandan ayırmadan, "Nereye?" diye sordu.

"Odaya..." Fısıltıyla konuşmuştum.

Gözlerini ekrandan ayırıp bizden tarafa baktığında Yosun'un uyukladığını gördü. Kaşlarını havalandırıp dudağını ısırdı. "Uyudu mu?" diye o da fısıltıyla konuştu.

"Uyuyacak ben odaya yatırıp geliyorum."

Başını tamam anlamında sallayıp filmine geri döndü. Basamakları çıkarken çalan kapının evi inleten zil sesini duydum. Sesle gözlerini aralayan kızımın yüzünü okşadım gözlerini dokunuşumla birlikte tekrardan kapattı. Bir süredir kaldığım odaya ilerledim. Aralık kapıyı dirseğimle iterek açtım. Odaya girip Yosun'u yatağa usulca yatırdım. Bırakmamla uyanan kızımın yanına uzanıp sırtını okşamaya başladım. Bunu yapmamı çok seviyordu.

On dakika belki de daha fazla süredir sırtını okşayıp dalmasını bekledim. Daldığına emin olduktan sonra yataktan kalkıp yanlarına iki büyük yastık koydum. Bacaklarına ince bir çarşaf örttüm. Geri çekilmeden önce burnunun ucunu öptüm.

"Şu taraftan." Kapının ardından gelen Naz'ın sesini duydum ve yataktan yavaşca kalktım. Lavaboya girip ihtiyaçlarımı giderdikten sonra çıkıp kapıyı sessizlikle kapattım. Yosun'a göz ucuyla baktığımda mışıl mışıl uyuduğunu görmek yüzümde tebessüm oluşmasına neden oldu. Omzumun üzerinden kızıma bakarak ilerlerken çarptığım bedenle geri doğru sendeledim. Kim olduğuna bakmak için önüme dönecekken ağzımı kapatan elle gözlerim yerinden fırlayacakmış gibi irileşti. Ellerimi elinin üzerine kapatıp itmeye çabaladım. Bedenimi kapının arkası duvar dibine sürükledi. Kapıyı ayağıyla sessizce kapattı. Neler olduğunu kavramaya çalışıyordum.

Kimdi bu?

"Sssh karşı koymaya çalışma yoksa patronun söylediklerini kulak ardı edip canını yakmak zorunda kalacağım." Bir eli ağzımın üzerinde sesimi çıkartmamı engellerken diğer eliyle bileklerimi kavrayıp arkamda birleştirdi. Hareket etme alanım tamamen kısıtlanmıştı.

Çırpındım. Kulağımın dibinde hissettiğim sıcak solukla kalbim korkudan göğüs kafesimi yarıp çıkacakmış gibi atıyordu. Ayağımı geriye doğru atıp arkamda duran adama vurmaya çalıştım. Odanın kapısı açıldı. Bir umut Naz'dır diye düşünürken tamirci kılığında yabancı iri yarı bir adam girdi içeri.

Gözlerim kısıldı.

Bu yüz bana neden bu kadar tanıdık geliyor diye düşünürken beynimde yanan ampulle bu adamı Alparslan'ın yanında iki defa gördüğümü anımsadım. Asaf'ın vurulduğu gece ve adliyede. Bir kere gördüğüm yüzü kolay kolay unutmazdım.

'Hayır!' diye çığlık çığlığa bağıran ruhum arkamdaki adamın sözlerini kavradığında dehşete düştü.

"Çocuğu al hemen kadını zapt edemiyorum."

Kızımı alacaklardı! Zeminin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Başım döndü.

Kızım için buradalardı. Bu gerçek beynime balyoz gibi indiğinde deli gibi çırpınmaya beni tutan ellerden kurtulmaya çalıştım. Kızıma ulaşıp kucağına alan adamı gördüğümde çığlık attım. Çığlığım ağzımı kapatan elin baskısıyla savuşturuldu. Ciğerlerim sıkıştı hiçbir şey yapamadan çaresizce kızımı benden çalmalarına göz yumuyordum.

Ayaklarımı savurmaya devam ettim. Elinden kurtulmaya çalıştım ve çalıştıkça gücü karşısında zayıf düştüm. Tekmelerim fayda etmiyordu sesim çıkmıyordu hareket edemiyor çaresiz çırpınışlarla kurtulmaya çalışıyordum. İzin veremezdim. Öleceğimi bilsem bile kızımı onlara veremezdim götüremezlerdi buna göz yumamazdım.

"Bunu ne yapacağım ben şimdi?"

"Ne yapacağını biliyorsun ama dikkat et sakın sesi çıkmasın. Ben çocuğu çıkartmaya çalışacağım Murat'ın aşağıda işi bitmiştir." Arkamda duran adam onaylayıcı bir homurtu çıkarttı.

Kızımı kaybetme düşüncesi dört bir yanımı sarıp kılıcını kalbime savururken gelen ani bir güçle ellerimi tutuşundan kurtarıp tırnaklarımı elinin üzerine geçirdim. Anlık acıyla irkildiğinde eli gevşedi. Dişlerimi avuç içine geçirip ısırdım. Ağzıma gelen iğrenç tat midemi alt üst etti. Acıyla inleyerek elini kendi çekip beni serbest bırakmak zorunda kaldı.

"Tut şu kadını!"

"Na-" Sesimi duyurmak için ağzımı açtığım sırada hızla kendini toparlayan adam iri eliyle yüzümü kavrayıp sıktı. Belimden yakalayıp beni kendine çektiğinde yüzüme uyguladığı baskıyla acı dolu bir inilti koptu genzimden. Ayağımı savurduğumda kapıya çarptı, çıkan sesin duyulması için dua ettim.

"Aptallığı bırak işin ciddiyetinin farkında değil misin yakalanırsak canımıza okurlar! Ellerinden kurtulsak bile Nizam Bey bizi yaşatmaz."

"Sorun yok uzatma. Sen çocuğu çıkartmaya bak."

"En ufak bir hata bizi mahveder, dirimizi bu eve gömerler bunun bilincinde olarak hareket et." Kapı duvara çarpılarak açıldığında dolu dolu olan gözlerimi odanın girişinde duran kişiye çevirdim.

Sonunda gelen Naz'dı!

"Çok doğru söyledin dirinizi bilmem ama o çocuğu hemen bırakmazsan ölünüzle ilgili yapacağım harika planlarım olacak."

Elinde yeni fark ettiğim silahı tehdit edercesine karşısındaki adama doğrultmuştu. Adamın kucağında Yosun vardı. Naz'ın delice bir şey yapmayacağına ve dikkat edeceğine güvenmek istiyordum. Elinde tuttuğu şey basit bir şey değildi ve dolu olduğuna kalıbımı basardım. Bir silah daha çekildi. Kızımın silahlara bu kadar yakın olması çığlık çığlığa bağırma isteği uyandırıyordu. Naz'ın yüzünde oluşan tehlikeli özgüvene güvenmekten başka şansım yoktu. Kızımı götürmelerine izin vermezdi. Gözleri bir anlığına beni buldu. Gözlerinde gördüğüm ona güvenmemi isteyen parıltılardı.

"Sana çocuğu bırak dedim." Tekrar etti.

"Sen önce elindekini bırak."

"Anlaşma yapacak konumda mıyız sence?"

"Senin açından hayır. Kadın adamımın elinde ve çocuk bende."

"Zarar veremeyeceğinizi ikimiz de biliyoruz."

"Orası hiç belli olmaz."

"Çocuğu bırak tekrar etmeyeceğim." Dişlerinin arasından tısladı. Adamın etrafında temkinli adımlarla dönüyordu. Cama yaklaşıyordu amacını anladığımda ne yapmaya çalıştığını da fark ettim.

"Ne yapabilirsin ki?"

"Göstermekten memnuniyet duyacağıma emin olabilirsin." Gözlerimi kızıma çevirdim. Adam Naz'ın ne kadar ciddi olduğunu anlamış olacakki kızımı aldığı yere bıraktı.

"Çocuğu bıraktım sen de şimdi o silahı elinden bırak."

"Yataktan uzaklaş şu tarafa geç ya da vazgeçtim bana doğru gel." Aklında ne vardı?

Bir onlara bir kızıma bakıyordum. Bu adamın elinden kurtulmalıydım ama o kadar güçlüydü ki bunu başaramıyordum. Derin bir nefes almaya çalıştım. Yapabilirdim kızımı sarıp sarmalamak istiyorsam yapmalıydım. Ayağımı geriye atıp bacak arasına denk gelmesi için dua ettiğim tekmemi savurdum.

Acı bir inleme...

Tatmin ediciydi, sonunda serbestim.

"Allah'ın belası pislik." Öfkeyle bir tekme daha attım.

"Sürtük." Dizimi kırıp bacak arasına vurdum.

"Sen de şerefsizsin." Ensesinden kavrayıp sıkarak zemine itekledim.

Yatağa koşup Yosun'u kucağıma aldım. Sırtını okşadım. Ağlayışları iç çekişlere dönmüştü o kadar korkmuştu ki titriyordu. Onu sakinleştirmeye çalıştım. Yerden kalkmaya çalışan adamı gördüğümde karnına bir tekme daha atıp odanın bir köşesine gidip uzaklaştım. Kapının önünü kapattığı için çıkmam imkansızdı.

"Lanet olsun bir haltı beceremedin kalk yerden! Sen de hemen camdan uzaklaşıyorsun yoksa seni gebertirim belki buradan çıkamam ama buna sebep olan seni de peşimden sürüklemiş olurum."

"Ah çok korktum!"

"Lanet kadın senin etkisiz halde olman gerekiyordu her şeyi mahvediyorsun!" Naz'ın üzerine gitti.

"Evdeki hesap çarşıya uymadı ha? Sizin için büyük hayal kırıklığı olsa gerek..."

"Bana ba-"

Naz atik bir haraketle dibine kadar giren adamın bileğine tekme atıp silahı düşürmesine sebep oldu. Adam saldırı karşısında neye uğradığını şaşırmış gibi bir süre tepkisiz kaldı. Naz bunu lehine çevirip camdan dışarı ateş etti. Yosun'un kulaklarını kapattım. Çıkan ses dışarıdakilerin evde bir şeylerin yolunda gitmediğinin sinyalini vermek için yeterliydi. Bağırmak işe yaramazdı en etkili silah sesi olacaktı, Naz ise bunu düşünecek kadar kurnazdı. Üzerine atılan adamdan yana kayarak kurtuldu.

"Dikkat et," diye bağırdım. Karnına yediği yumrukla ağzı açılmış öne doğru bükülmüştü. Endişe dolu gözlerle Naz'a bakarken ismini haykırdım. Naz dizlerinin üzerine yere düştü. Saçları önüne dökülüp yüzünü kapattı. Nasıl olduğunu görmem gerekiyordu.

Yumruklarımı sıktım. Yanına gidemiyordum çünkü kucağımda bana muhtaç korkmuş ağlayan bir bebek vardı onu tehlikeye atamazdım ama Naz'ı da o adama bırakamazdım. Saçlarını kavrayıp geri sertçe çekiştirdi. Naz'ın acıdan kasılan yüzü açığa çıktı ama sesi çıkmıyordu.

"Seni öldüreyim mi şimdi?"

"Yapamayacağın şeylerin mavalasını okuma bana. Ayrıca az sonra öldürülmekten beter kim olacak göreceğiz." Diğer adamın toparlanmış olduğunu ve üzerime doğru geldiğini gördüğümde kızımı saklamaya çalıştım.

"Sakın yaklaşayım deme!"

Naz'ın sert sesi yankılandı. "Ondan uzak dur!"

"Hiç sanmıyorum."

Her şey saniyeler içinde oldu. Naz'a pençelerini geçiren adam Naz'ın ne yaptığını fark edemediğim darbesiyle yere yığılırken Naz yerden kaptığı silahı Yosun'u almak için direten adama doğrultup vurdu. Bacağını tutarak inleyen adam ayaklarımın dibine yığıldı.

"Uyarmıştım!" Bunu gerçekten yapmıştı. Gözünü bile kırpmadan vurmuştu. Kucağımda ağlamaktan kırmızıya dönen Yosun'un ağlamaları daha da şiddetlendi. Gözümü yerde acılar içinde bağıran adamdan ayıramıyordum ve kesinlikle ona acımıyordum ufak bir şaşkınlık yaşıyordum hepsi bu.

"Evime girdiniz bir çocuğu annesinden çalmaya kalktınız." Biri ensesini ovalayarak diğeri bacağını tutarak inliyordu. "En büyük cezanız abim geldikten sonra başlayacak ama siz şimdiden ötmeye başlarsanız güzel olur aksi taktirde beni sinirlendirmek istemezsiniz." Soğuk kanlılığı karşısında ne söylesem bilemiyordum. Yüzünde katıksız bir öfke umursamaz bir acımasızlık vardı.

"Evime nasıl girdiniz, size kim yardım etti? Söyleyin!" Naz telaşla odaya dolan adamlara, "Bu adamlar elini kolunu sallayarak buraya kadar girebiliyor peki siz ne yapıyordunuz uyuyor muydunuz!" diye bağırdı. "Evimize girip bize zarar vermeye kalkıyorlar ama kimsenin ruhu duymuyor! Öyle mi Medet söylesenize ne işe yarıyorsunuz siz?"

Yosun'u bu ortamdan uzaklaştırmak istiyordum.

"Bu yüzden mi para alıyorsunuz? Siz de bunun hesabını vereceksiniz beceriksizler, alın şu adamları."

"Birini daha kaçmaya çalışırken yakaladık Naz Hanım."

Ayağa kalkıp odadan kaçar gibi çıktım. Naz'ın sesini hala duyabiliyordum. Bu olanlara inanamıyordum. Buraya kadar girmişlerdi o kadar insanı atlatıp girmeyi başarmışlardı. Koridora çıktığımda duvar kenarına sinmiş ağlayan Ateş'i gördüm. Yanına yaklaştım başını kaldırıp beni gördüğünde ayağa fırladı kollarını belime dolayıp yüzünü karnıma yasladı. Bu hali içimi parçalamıştı.

"Gel." Elini tutup beraberimde onu da aşağı indirip mutfağa soktum. Kapıyı arkamızdan kapattım.

"Çisem Abla neler oluyor, halam nerede iyi mi?"

"İyi, bir şey yok korkma." Korkma diyordum ama en az onun kadar ben de korkmuştum. Beynim uyuşmuş gibi hissediyordum.

Kızımı kaçıracaklardı. Onu benden alacaklardı. Bunu anlayamazdım. Alparslan buna nasıl cürret edebildi? Bunu yapacak kadar delirmiş olmalıydı. Kızıma sıkıca sarılıp susturmaya çalıştım. Naz olmasaydı belki de kızım şimdi burada olmayacaktı ama Naz'ın gözünü kırpmadan adamı vurmasını da beklemiyordum. Onun bu yüzüne ilk kez şahit oluyordum. Eli silah tutan kadın olarak hiç düşünmemiştim gözünün bu kadar kara olduğunu da öyle.

Asaf'a ihtiyacım vardı yanımda olmasına korkumu dindirip beni sarıp sarmalamasına...

İnstagram: yagmurtaslakk

Continue Reading

You'll Also Like

UMUTSUZ By 🌙

General Fiction

3.3M 132K 56
Kapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih
GELECEK By VeraHare

General Fiction

135K 6.8K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
789K 49.8K 57
Drako Stone... Londra'daki çoğu kadın onu anlatmak için sadece "Stone" (taş) derdi. Ve bu; başkalarının, iyi ya da kötü, hakkında ne düşündüğünü zerr...
2.4M 106K 71
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...