İHANET |TAMAMLANDI|

By YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... More

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 38.BÖLÜM

51.2K 3K 2.1K
By YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z 💙

Çisem'den

El birliğiyle sofrayı kaldırmış bulaşıkları makineye dizip mutfağı da toparlamıştık.

"Ceylan, çayın suyunu koy kızım!"

"Tamam anne!" Ceylan makineyi çalıştırıp çayın suyunu koydu.

Ben de bankonun üzerinde kalan birkaç şeyi el çabukluğu ile buzdolabına koydum. Tüm bu süre zarfında Ceylan'ın gözleri benim üzerimdeydi, bu rahatsız edici değil merak uyandırıcıydı. Neden bana bu kadar dikkatli baktığını anlamıyordum.

En sonunda dayanamayarak Ceylan'a dönüp, "Bir sorun mu var? “diye sordum.

Omuz silkti. "Aslında var mı, yok mu bilmiyorum. Çok sakinsin."

Ne söylemeye çalıştığını anlamıyordum. Kaşlarım çatıldı. "Nasıl olmam gerekiyor, anlamadım?"

Dudaklarını büzdü. Tüm ilgisi tabağa koyduğu mini keklerdeydi. "Ela, Alparslan'la yine birlikte olduğunu söyledi." Sesi belli belirsiz çıkıyordu, sanırsam tepkimden çekiniyordu.

Elimi susması için kaldırdım. Gözleri bende değil de önündeki işe odaklı olduğu için görmemişti. "Ne hisset-"

"Ceylan lütfen, konuşmak istemiyorum," dedim sert bir sesle.

"Bilmek istiyorum, ne düşünüyorsun ne hissediyorsun benimle de paylaş."

"Ne hissetmem gerekiyor Ceylan, acı mı? Artık canımı yakabilecek kadar önemli değil. Kalp kırıklığı mı? Hayır, artık kalbimi kırabilecek güçte de değil. Adı geçtiğinde huzurum kaçıyor moralim bozuluyor, adam sıfatını dahi alamayacak olan adamı hayatıma aldığıma bin pişman olduğum düşüncesi pekişiyor ve çileden çıkacak kadar öfkeleniyorum. Seni seviyorum diyip aynı hayatı tekrar eden yalancı ve karaktersiz mahlukatın teki, hepsi bu. Alparslan'ın bana hissettirdiği tek şey bu, aslında Alparslan bu işte. Şu an onu konuşurken bile nefes tüketiyorum. Buna değmez anlıyor musun? Onun için harcadığım nefese dahi değmez!"

"Evet anlıyorum. Ondan bahsederken bile sesine bulanan öfkeyi, gözlerindeki nefreti, yüzünde beliren tiksinç ifadeyi görebiliyorum."

"İçimde delicesine bir öfke, dilimin ucunda ölümüne nefretim... Midemi bulandırıyor, midemi bulandırıyorlar." Yüzümü buruşturdum. "Gerçekten şunları konuşmayı bırakabilir miyiz? İkisi hakkında tek bir kelime bile konuşmak istemiyorum, gündemimiz olacak kadar önemli kişilikler değiller. Pisliklerinde boğulsunlar ve en önemlisi benden ve çocuğumdan uzak dursunlar." Suyu açıp ellerimi ıslattım ellerimi ensene ve boynuma sürdüm.

"Tamam, susuyorum..."

"Susmanı istemiyorum, sadece onları konuşalım istemiyorum beni anladığını umuyorum. Kolay değil içim ne kadar günlük güneşlikse onların isminin geçtiği yerde kara bulut olup çöküyorlar üstüme, boğulacak gibi oluyorum nefes almam güçleşiyor."

"Biliyorum ve anlıyorum seni. Bir daha bu konu açılmayacak söz veriyorum. Her neyse bizim bir sürü işimiz var ve bir yerden başlamamız gerekiyor, yarına çok güzel düşüncelerim var. Bunun için de öncelikle ufak bir organize işimiz olacak." Ceylan'ın şen sesi, boğucu karamsarlığa bulanan havayı anında dağıtırken nefes aldığımı hissedebildim.

Boğazımı temizledim. "Ne konuda anlamadım. Neyi organize edeceksin?"

Hazırladığı tabağı masaya bıraktı.

"Daha yeni yemek yedin onları yiyebilecek misin?” diye sordum.

"İş üzerindeyken atıştırmayı seviyorum." Dudaklarını sarkıttı. "Daha iyi odaklanabilmemi sağlıyorlar. Ben hemen geliyorum, beni burada bekle."

"Bir yere gittiğim yok."

Mutfaktan koşar adımlarla çıktı ve aynı hızla geri döndü. Kolunun altındaki diz üstü bilgisayarı masanın üzerine bırakıp oturdu. Tabakları kendine doğru çekip yer açtı. Yanındaki sandalyeyi çekip, "Gel buraya," diyerek yanına oturmamı işaret etti.

Elimi küçük havlu yardımıyla kuruladım ve gösterdiği yere oturdum. "Ne yapacağız şimdi?"

"Bir saniye..."

Parmakları takip edemediğim bir hızda klavyenin üzerinde gezinip bir yerlere girdi ardı ardına birkaç sayfa açıldığında ne için olduğunu anladım.

"Eşyalarını seçelim hadi!" dedi, heyecanlı bir sesle ellerini birbirlerine çırparak.

Kaşımın üzerini kaşıdım. Tokadan kurtulup enseme dökülen saç tutamlarım tenimi gıdıklıyordu. "Buradan mı?" Saçlarımı açıp yeniden topladım.

"Sen ne sanmıştın, mağazaya gidip bakacağımızı mı? Öylesi uğraş verici, zaman kaybından başka bir şey değil. İnternetten seçmek daha mantıklı, ben de eşyalarımı bu siteden seçmiştim. Hem harika değiller mi? Bence öyleler."

Ekranı kendime doğru çevirdim. "Pekala... Bir bakalım o zaman." Aşağılara doğru indim. Önce koltuk takımlarına bakmak istiyordum.

Ceylan ne düşündüğümü anlamış olacak ki kategorilere ayrılmış kısımdan bir kutuya tıkladı ve karşıma birden fazla seçenek çıktı.

"Bu çok güzel değil mi? Benim favorim salonuma sığsaydı eğer bunu almayı çok istemiştim." Gösterdiği koltuk takımına baktım. Koyu yeşildi halkalar halindeki gri çemberlerin içinde lila renginde çiçek desenleri vardı. Minderleri büyük tek renk yeşildi ortalarında ise iri parlak taşlar vardı. Güzeldi, asil bir havası vardı ama pek benlik değildi. Salonuma da uyacağını pek düşünmüyordum, duvarlar ve yerler fazlasıyla açık renkti böyle bir yere de açık tonlarda bir şeyler giderdi. Ben her şeyin birbirine uygun olmasını tercih ederdim. Ceylan'ın tercihi olan koltuk daha çok kalabalık bir ailenin kullanabileceği türdendi, ben daha şık ve sportif istiyordum. Renk bakımından ise toz pembe, beyaz ve mavi tonlarda olmalıydı. İşte benim istediğim şey tam olarak buydu. Ferahlık ve aydınlık...
"Şu nasıl bir baksana?"

"Hangisi?"

İşaret parmağımı ekrana beğendiğim salon takımının üzerine koydum. Açık griydi, beyaz, toz pembe ve duman renginde büyüklü küçüklü minderleri vardı. Rahat gözüküyordu kafamdaki modeli tam olarak bulduğumu söyleyebilirdim.

"İşte bu çok hoş değil mi?"

Burun kıvırdı. "Fazla sade gibi sanki çok basit duruyor," dedi. Sesinden de beğenmediği anlaşılıyordu.

"Gösterişi sevmiyorum, bu benim çok hoşuma gitti. Rengi olsun, tarzı olsun veya sadeliği olsun." Fiyatı da çok uygundu.

"Bir sürü seçenek var hemen karar verme, biraz daha bakmanı tavsiye ederim."

"Gerek yok, ben bunu istiyorum."

"Önemli olan senin beğenmen eğer bunu istiyorsan tamamdır."

Salon dışında diğer odalar için olan mobilyaları Ceylan'la beraber seçmiştik daha doğrusu ben seçmiştim ve o da onaylamıştı. Müzik dersi vereceğimi düşündüğüm oda için birkaç müzik aleti ve piyano da seçmiştim. İki tane de tekli koltuk. Tam bir oda gibi olacaktı ama aynı zamanda da müzik yapmak için rahat bir ortam olacaktı, buna emindim. Yatak odamın mobilyalarını ise mavi ve beyaz ağırlıklı seçmiştim. Mutfağımda aynı şekilde mavi ve beyaz ağırlıklı olacaktı. En çok eğlendiğimiz kısım ise Yosun'un mobilyalarını seçerkendi. Sevimli oyuncuklar, cıvıl cıvıl perdeler, beşiği ve şirin dolabı.

"Evet, bu da halloldu. Mobilyalar en geç üç-dört gün içinde gelir."

"Bu kadar çabuk mu? Evin temizliği o zamana kadar bitmiş olurmu ki? Henüz bir temizlikçi ayarlamadık."

Ceylan geriye yaslanıp yüzündeki sırıtışla gerim gerim gerildi.

Yüzünü işaret ettim. "Bu ifadeyi biliyorum. Söylesene, aklında ne var senin?"

İşaret parmağını dişlerinin arasına alıp ısırdı. Hareketlerini sabırla izliyor analiz etmeye çalışıyordum.

"Bu gizemli havalar... Ne planlıyorsun sen?"

"Emin ol güzel şeyler planlıyorum, güzel şeyler..."

"Sence de bilmem gerekmiyor mu?"
"Temizlik için ekstra masraf yapmana gerek olduğunu düşünmüyorum, bu yüzden de bir çözüm yolu düşündüm. Evi bizim kızlarla toplanıp temizleyelim diyorum. Ne dersin?"

Bu fikirden hoşlandığımı belirtmek istercesine gülümsedim çünkü bu hayatımda duyup duyabileceğim en mantıklı fikirdi. "Güzel olur aslında. Başkalarının yaptığı temizliğe güvenmiyorum zaten illa ki elim değmeli ancak bu şekilde içime siner."

"Hem temizlik için vereceğin para da cebine kalmış olur, ilerde ihtiyacın olacak."

“Para önemli değil ama bir bakıma bu da doğru. Peki sen kimleri düşünüyorsun? Bizim kızlar dedin, ayrıca 'Kimin evini temizleyeceğiz?' diye sorarlarsa onlara ne söyleyeceksin? Kimse boşanacağımı bilsin istemiyorum."

"O iş bende merak etme. Begüm'ü arayacağım, biliyorsun temizlik manyağı işimize yarar. Kader de olur biraz çatlak ama onundan elinden her iş gelir, Nuray'ı muhakkak çağırmalıyız enerjisini saçma sapan şeylere harcayacağına bize yardım etsin. Son olarak Cansel, onu da almalıyız geçen konuştuk nişanlısıyla yüzükleri atmışlar depresyondaydı aklı meşgul olur en azından."

"Ne zaman nişanlanmıştı ki o?"

Elini 'Ohoo!' anlamında salladı.  İçlerinden samimi olduğum iki kişi vardı Begüm ve Kader diğer ikisi ise Ceylan'ın yakın arkadaşlarıydı ama onları da tanıyordum. Mesela Cansel arabesk güzeli eğlenceli bir kız olduğunu hatırlıyordum, hatırladığım bir diğer şey ise çenesinin fazla düşük olduğuydu ama yine de bu sevimli olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Görüşmeyeli epey uzun zaman olmuştu. Doğumumun ardından gelen sıkıntılar beni arkadaş çevremden ve sosyal hayatımdan tamamen kopartmıştı.

"Uzun zaman oldu, en son doğumumdan sonra görüşmüştük. İşleri düştü arıyorlar demelerini istemem."

"Saçmalama, öyle bir şey söylemezler sen çocuklu bir kadınsın zamanının çoğu kızınla geçiyor, anlayacaklardır. Ben birazdan hepsini tek tek arayıp organize edeceğim. Sabahta erkenden çıkarız." Ceylan yerinden kalkıp ocağa yaklaştı. Çayı demleyip dinlenmesi için kenarı bıraktı.
"Çay içer misin?"

"Hayır canım, teşekkür ederim. Yosun... Onu ne yapacağız? Yanımda götüremem, perişan olur."

"Annem ne güne duruyor? O bakar."

"Ayıp oluyor artık kadına. Buraya kafa dinlemeye geldi ama sürekli ona bırakıyoruz, böyle bir zorunluluğu yok."

Koluma vurdu. "Yine saçmalıyorsun. Yosun'la uğraşmak annemi mutlu ediyor görmüyor musun? Menopoza girmemiş olsa bana kardeş bile yapabilecek potansiyelde duruyor. Bu konuda rahat ol."

Telefonumun çalması konuşmamızı bıçak gibi kesmişti. Tüm odağım ısrarla çalmaya devam eden telefonumdaydı. Huzursuz oldum. Telefonum her çaldığında bu şekilde tedirgin ve huzursuz oluyordum. İki seçenek vardı arayan ya abimdi ya da Alparslan. Birkaç saat önce abimle beraber olduğumuzu düşünecek olursam ilk seçeneği hızla eledim. İkinci seçenek Alparslan'dı, bu en güçlü olan ihtimaldi.

"Bakmayacak mısın?"

Cevap vermedim. Uzanıp telefonu elime aldım. Ekrana baktığımda yanılmadığımı gördüm. Bu kez de farklı bir numaradan arıyordu. Aramayı meşgule verip diğer numaralara yaptığım gibi engelledim. Pes etmeyecekti...

"Neden açmıyorsun, yoksa Asaf mıydı arayan?"

Asaf'ın ismini duymak nefesimin bir anlık teklemesine neden oldu. Tenime ucu yanık iğne batırılıyormuş gibi anlık irkintilere de sebep oluyordu. Üzerimde bıraktığı bu etki hoşuma gitmiyordu. Tek bir dokunuşu hiç yaşanmaması gereken ve itirafı tüm bunlar birleşince böyle hissetmeme neden oluyordu.

"Hu hu Çisem?"

Ceylan'ın sesiyle irkildim, oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Elimin hangi ara dudaklarımın üzerinde duraksadığını bilmiyordum. Elimi ateşe dokunmuşum gibi hızla çekip dizimin üzerine koyup yumruk haline getirip sıktım.

Lanet olsun! Aklıma girmesine beynimi bulandırmasına izin vermemem gerekiyordu.

"Rengin benzin attı."
"Yok bir şeyim, iyiyim ben. Arayan Alparslan'dı," dedim dalgın bir sesle.

"Arıyor mu seni? Benimki de soru, tabii ki arıyor yoksa başka türlü seni nasıl huzursuz edecek?"

"Evet ama umursamıyorum, zaten yanıma yaklaşamıyor ancak böyle arar durur başka bir halt da yapamaz.”"

"Bu kadar çabuk vazgeçeceğini düşünmüyorduk zaten. Sakın açma telefonlarını muhatapta olma şu adi köpekle. Yüzsüz şey ne olacak!"

"Açmayı biran bile düşünmedim zaten."

İkimizde aynı anda ayaklandık.

"Duruşmaya da fazla bir şey kalmadı zaten şu adamdan kurtulacağın için o kadar seviniyorum ki. Her neyse ben kızları arayıp yarına plan yapmamalarını çünkü çok ulvi bir görev için toplanacağımızın bilgisini vereyim. Sen anneme çay götürürsün değil mi?"

"Götürürüm tabii."

Yanağımdan sulu bir öpücük çalıp ışık hızında kayboldu. Bir bardak çay doldurup yanına iki şeker koyarak salona geçtim.

Filiz Abla her zamanki gibi Yosun'la ilgileniyordu. O geldiğinden beridir üzerimdeki yükün biraz olsun kalktığı bir gerçekti. Bir saat ilgilenmesi bile bana yetiyordu. Filiz Abla, anneannesinden veya babaannesinden görmediği şefkati ve ilgiyi kızıma gösteriyordu. Bu çok güzeldi, aynı zamanda kalp burkucu bir durumdu. Kalbi zifire bulanmış kadından zaten hiçbir şey beklemiyordum, ne ilgi ne şefkat ne  de sevgi, hiçbir şey... O kadının oğlundan başkasına güzel duygular beslemeyeceğini biliyordum. Annem, işte bu nokta beni kedere boğan kısım oluyordu.

İç çektim, bardağı Filiz Abla'ya uzatıp, "Afiyet olsun," dedim.

"Sağol kızım."

Yosun'u kucağıma alıp Filiz Abla'nın yanına oturdum. Kızımla artık yeterince vakit geçiremediğimin hissine kapılıyordum. Onu çok mu boşluyordum? Emin değildim. Başının tepesine dudaklarımı bastırdım. Teni fazla mı sıcaktı yoksa bana mı öyle geliyordu? Yanaklarını kavrayıp bu kez dudaklarımı anlına bastırdım. "Ateşi mi var yoksa bana mı öyle geliyor?"

"Çok hafif var ama korkulacak bir seviyede değil. Diş çıkartıyor kızım, çok normal."

Başımı belli belirsiz salladım. Yükselirse ılık bir duşa sokardım, en olmadı hastaneye götürürdüm.

"Seninki yine iyi, Ceylan'ın diş çıkarması ömrümden birkaç yılı alıp götürmüştü. Öyle huysuzdu ki durmadan ağlardı bir türlü de susturamazdık."

Güldüm. Ceylan demişken o neredeydi? Ortalarda gözükmüyordu. Muhtemelen odasındaydı.

"Çisem o aşağıdaki adamlar kim kızım, bir bilginiz var mı? Soracağım soracağım unutuyorum. Apartmanın önünden ayrılmıyorlar, gece gündüz oradalar dikkatimi çektiler."

Filiz Abla’nın sorusuyla biran ne söyleyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım. Dikkatini çekmesi çok normaldi. Dikkat çekmeyecek gibi değillerdi ki. İri yarı ürkütücü tipli adamlar yedi yirmi dört orada dikiliyorlardı. Ben olsam benimde dikkatimi çekerlerdi, emin olduğum şey bina sakinlerinin de dikkatlerini çekmiş olmalarıydı.

Sessiz kalmaya devam edersem daha fazla işkilleneceğini biliyordum ama doğruyu da söyleyemezdim. "Bilmiyorum Filiz Abla, hiçbir bilgim yok." Yalan söylemekten nefret ediyordum ama yalan söylemeye mecbur kalmaktan nefret ediyordum.

"Tamam kızım."

Filiz Abla'nın, 'Tamam kızım.' diyip o adamların neden orada olduğunu sorgulamayı bırakacağını sanmıyordum. Kim olduklarını, neci olduklarını kurcalar ve bir şekilde de öğrenirdi hatta gidip onlara bile sorabilirdi. Onlarda benim ismimi verirler ve beni zor duruma düşürürlerdi. Buna bir çare bulmam gerekiyordu. Gitmelerinden yanaydım ama bunu istemeyen bir tarafım da vardı. Belki arka tarafta görünmeyen bir kesimde işlerine devam etmelerini isteyebilirdim, evet bunu isteyebilirdim. Önemli olan beni dinleyecekler miydi? Onlar Asaf'ın adamıydı! Emirlerini ondan alırlardı, tek umudum beni dinleyip Asaf'la yüz göz etmemeleri olacaktı eğer isteğimin aksine davranırlarsa Asaf'la konuşmaktan başka çarem kalmayacaktı ki ben bunu istemiyordum. Onu görmemekte kararlıydım.

**

Saatlerdir ortalarda olmayan Ceylan'ın merakına düşmüştüm. Yosun'u kalktığım yere yatırıp eline oyuncağını verdim. Ateşini kontrol ettim, neyse ki yoktu.

"Abla ben bir Ceylan'a bakayım, hemen geliyorum."

"Tamam kuzum."

Ceylan'ın odasının önüne geldiğimde kıkırtılar duydum. Eğlenir gibi değil de cilveleşir gibiydi. Gözlerimi devirdim. Kiminle konuştuğunu az çok tahmin edebiliyordum, beni aramadan önce Ceylan'ı aramak istemiş olmalıydı. Hayır kıskanmıyordum, bu durum hala tuhaf geliyordu ve kolay kolay alışabileceğimi de sanmıyordum. Kapısını tıklatıp yerim deyindeyse cevap bile vermesini beklemeden içeriye daldım bu normalde olsa asla yapmayacağım bir hareketti. Arkamdan kapıyı yavaşca kapattım. Kulağında telefon kalakalmış komik bir şekilde bedeninin yarısı yataktan sarkmış tepetaklak duruyordu. İrice açılmış gözleri doğrudan bana bakıyordu. Başımı istem dışı ters çevirdim onu düz görmeyi amaçlayarak saçma sapan şekle sokmaya çalışıyordum. Boynuma giren sancıyla saçmaladığımı anlayıp duruşumu düzelttim. Ensemi ovaladım, gerçekten acımıştı.

"Ne yapıyorsun sen?" Kaşlarım çatık, sesim biraz sert ve sorgulayıcı çıkmıştı. Yanlış anlayıp anlamayacağını umursayacak durumda değildim, boynum gerçekten acıyordu.

"Ciddi ciddi basıldım! Seni ararım sonra konuşuruz." Telefonu alalacale kapattı.

"Neden kapattın? Kapatmasaydın keşke."

Gözlerini hızla kaçırdı. Boynuna kadar kızardığını görebiliyordum. "Sonra şeyle şey yaparız biz."

Benimle abimi rahatça konuşamıyordu. Onu anlıyordum, çekiniyordu.

"Kulağa tuhaf geliyor." Omzumu kapıya yaslayıp kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Seninle konuşmak daha da tuhaf," dedi. Haklıydı.

"En büyük aşklar nefretle başlar derler, gerçekten de doğruymuş," dediğimde yataktan fırladı. Ani kalkışı başımı döndürmüştü.

"Ben ondan nefret etmiyordum ki, hem biz aşık falan da değiliz, sadece..."

"Hoşlanıyorsunuz." Cümlesinin devamını getirdim.

Başını aşağı yukarı salladı. Konuşmak istediğim konuyu şu an açmamdan daha doğru biran olamazdı. Naz'ı, abimin Naz'a olan yaklaşımını Naz'ın abime olan duygularını bilmeliydi. "Konu açılmışken seninle konuşmak istediğim bir şey var, aranızdaki şeyi, siz her ne diyorsanız, etkilenme hoşlanma ilerletmeden önce bilmen gerektiğini düşünüyorum. Bu beni bir kadın olarak rahatsız ediyor."

Yüzünde oluşan rahatsızlık ifadesini kolayca okuyabiliyordum.

"Abinle konuşmamdan rahatsız mı oluyorsun? Eğer öyleyse söyleyebilirsin, sen benim için daha önemlisin."

"Sana söylediklerimden bunu mu anladın gerçekten? Ceylan ben size karışamam, bu sizin hayatınız sadece ufak uyarılarda bulunabilirim o kadar. Gerisi beni değil ikinizi ilgilendirir. Senin mutlu olmanı çok istiyorum biliyorsun ama doğru kişiyle."

Yüzü anlamsız bir ifadeyle kasıldı. "Cem doğru insan değil mi benim için?"

"Emin değilim, buna cevap vermek için çok erken sanırım."

Yatağın üzerinde bağdaş kurdu. Sırtımı kapıdan ayırıp adımlarımı yatağa çevirdim. Yanına oturdum.

"O zaman nedir?"

"Naz'ı biliyorsun değil mi?"

"Soğuk nevaleyi mi diyorsun? Asaf’ın kuzeni olan hani. Ne olmuş ona?"

Uyarı anlamında koluna vurdum. "Abim, Naz'ın ona karşı hisler beslediğini söyledi ve abim bunu bilmesine rağmen Naz'a umut verici şekilde yaklaşıyor. Ona bunu söyledim ama pek oralı olduğu söylenemez. Naz hareketlerimi yanlış yorumlamaz diyip geçiştirdi. Senin üzülmeni istemem. Naz'ı pek tanımam etmem ama o da bir kadın onun da üzülmesini istemem ama ben sanırım abimden emin olamıyorum." Onunla bu konuşmayı yapmak bana düşerdi. Bilipte susmak bana yakışmazdı. Doğru anı beklemiştim ve doğru anda da dile döktüğüme inanıyordum.

Ceylan çabuk kapılan bir kadındı, hoşlanmanın ilerisine gitmesi o kadar da uzak görünmüyordu. Her şeyden önce benim arkadaşımdı, iyiliğini düşünüyor üzüleceğini hissettiğim yerde onu uyarıyordum. Ceylan bir süre sessiz kaldı. Ne düşünüyordu, neden bir şey söylemiyordu bilmiyordum. Yüzünden ne hissettiğini anlamaya çalışmam da başarısızdı çünkü hiçbir şey okunmuyordu. Yüzünde koca bir belirsizlik vardı onun dışında da hiçbir şey yoktu.

Sanki hiçbir şey söylememişim gibi sanki hiç konuşmamışız gibi hareket ederek yataktan fırladı. Telefonunu aynalı masaya fırlattı. Hareketlerinden akan belirsiz huzursuzluğu hissettim.
"Kızları aradım, tamam dediler. Onlara evin adresini verdim, yarın sabah sekiz gibi orada olacaklar."

Böyle yaparak ne yapmaya çalışıyordu? Onu dikkatle izlediğimi fark ettiğinde gülümsedi, çalıştı desem daha doğru olurdu.

"Erken yatalım, sabah erken kalkacağız. Bu arada temizlik malzemelerini onlar getirecekler."

Üzerindekileri bir çırpıda çıkartıp geceliğini giyindi. Benden utanmazdı ama ben bu konuda onun kadar rahat davranamıyordum. Saçındaki tokayı çıkartıp topuzunu dağıttı. Yatağa gelip ince pikenin altına girdi. Bu sıcakta başına kadar çektiği örtüye bir anlam veremedim. Söylediklerim onu üzmüş müydü? Yoksa kırmış mıydı? Hiçbir şey anlaşılmıyordu ki.
"Orada nefes alabiliyor musun?" Çarşafın altında tortop olan ufacık bedenine dokundum.

"Evet!" Boğuk bir ses...

"Üzüldün mü peki?"

"Hayır. Neden üzüleyim ki? Aramızdaki şey o kadar da önemli değil basit bir hoşlanma sadece. Unuturum gider."

"Sana bunun için mi anlattım bunları? Bilmeni istedim, Cem'le konuş bu anlattıklarımı ona söyle mesafesini korusun çizgiyi çekmesini iste diye."

"Sanki ona karışmaya hakkım varmış gibi..."

"Elbette var. Senin sesin neden tuhaf çıkıyor?"

"Uykum geldi benim."

"Yalan söyleme bana." Üstündekini çekiştirdim, kene gibi yapıştığı için işlem başarısızdı.

"Doğru söylüyorum, bıraksana beni ya!"

"İnanayım mı? Çocuklar gibi mızmızlanıyorsun ayrıca, çık şunun altından."

"Hiçte bile. Uykum geldi, uyuyacağım ben."

"Yalancı!"

"Naz'da umrumda değil, Cem'in ona olan hareketleri de. Hiç takmadım yani üzülmedim de. Hayır kıskanmadım, Cem'i sevmiyorum zaten. Anlıyor musun?"

Dudaklarımı büzdüm. Üzüldüğünü biliyordum ama kendini daha fazla kaptırmadan önce bunu bilmesi gerektiğini de düşünüyordum. En azından Cem'le Ceylan konuşursa Naz'la arasına çizgi çekebilirdi.
"İnanayım mı buna?"

"İnan." 

Kalçasına hafifçe vurdum. "İnandım say o zaman. İyi uykular sana, ben çıkınca sen de şunun altından çık. Sıcaktan kalp krizi geçirmeni istemem."

Sessiz kaldı. Odadan çıkıp kapıyı usulca kapattım. Salona girdiğimde Yosun'un çoktan uyumuş olduğunu gördüm. Filiz Abla'ya baktığımda sanki izlediği kurgu değil de gerçekmiş gibi kendini diziye kaptırmış adeta onlarla birlikte yaşıyordu. Gülmeden edemedim. Yosun'u dikkatli bir şekilde kucağıma alıp göğsüme bastırdım.

"Filiz Abla ben yatıyorum, sana da iyi geceler." Fısıltıyla konuştum.

"Tamam, iyi geceler kızım."

Odaya geçtim. Yosun'u yatağa bırakıp üstümü çıkarttım. Telefonumun saatine bakıp şifonyerin üzerine bıraktım. Saat onu geçiyordu. Şortlu pijama takımımı giyinip kızımın yanına kıvrıldım. Henüz uykum yoktu. Uzun sayılabilecek bir süre boş boş duvarları tavanı pencereden görünen karanlık geceyi izledim.

Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum. Sırt üstü döndüm. Dudağıma yapışan saçımı ağzımdan çekmek isterken parmaklarım dudağıma değdiği anda garip bir irkintiyle sarsıldım. Yine aynı şey oluyordu. Aniden zihnime yuvarlanan görüntü nefesim kesecek güçte etkiye sahipti.  Huzursuzca yerimde döndüm. Tenimi ateş basmıştı. Bu şekilde de rahat değildim. Yarı oturur pozisyona geçip sırtımı yatağın başlığına dayadım. Böyle olmaması gerekiyordu. Dön dolaş aynı görüntü tekrara alınmış gibi zihnime tutsak kılınmış oynayıp duruyordu, bu çok can sıkıcıydı. O anı zihnimden silmem yaşanmamış olarak var saymam gerekiyordu ama bu mümkün olamıyordu. Aklıma düştüğünde kan akışımın tersine yuvarlanmaması nefesimin sekteye uğramaması kalbimin göğsümü yarıp dışarıya çıkacakmış gibi atmaması gerekiyordu. Bana ne yapıyordu bilmiyordum ama o ne yaptığını çok iyi biliyordu.

Oflayarak yataktan doğrulup ayağa fırladım. Bir an Yosun'un uyuduğunu unuttum, adımlarımla yerleri döve döve banyoya girip suyu açtım. Soğuk suyu yüzüme defalarca çarptım. Sanki işe yarayacakmış gibi... Suyu kapatıp doğruldum. Aynadan kendime baktım. Saçlarım yüzüme yapışmıştı. Çekmek gibi bir uğraşa düşmedim. Umrumda değillerdi. "Düşünmek istemiyorum, lanet olsun!"

Gözlerim dudaklarıma düştü. "Bu kadar takılmamalıyım..."  Elimin tersini dudaklarıma sertçe sürttüm sanki o anı silmek ister gibi, dudaklarıma değen yakıcı sıcaklığı söndürmek teninin tenime değdiğindeki o anın hissettirdiği kavurucu varlığını yok etmek ister gibi.

Peki başarılı oldum mu? Hayır!

Tenime örselenen o öpücük sanki hiçbir şey olmamış gibi orada kalmaya devam etti.

İnstagram: ihanetofficalpage \ yagmurtaslakk

Sizler bu bölümü okurken ben 39. Bölümü çoktan bitirmiş olacağım. Bölüm sınırı; 2000 oy 2000 yorum geçer geçmez yeni bölüm gelecek. Sizlere bağlı isterseniz bu gün bile gelebilir. 🙆

Continue Reading

You'll Also Like

ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

121K 5.6K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
ALABORA By Ebru Çlmz

General Fiction

186K 7.3K 55
Neden bence yardıma ihtiyacın olabilir hem kocalar ne için var karıcığım " dedi tırnağını ensemde gezdirip saçımı çekip bir tarafıma topladi şu an...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

143K 7.3K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
UMUTSUZ By 🌙

General Fiction

3.3M 132K 56
Kapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih