İHANET |TAMAMLANDI|

By YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... More

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 34.BÖLÜM

59.4K 2.8K 547
By YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z  💙

Çisem'den

Kapının arkasından usulca çıkıp Asaf'ın karşısına geçtim. Gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. Az önceki söylediklerinin gerçeklik payı taşımadığını hatta bahsi geçen kişin ben olduğumu net bir şekilde anlamama rağmen ben değilde başka birisinin olduğunu duymak istiyordum.

"Bana o bahsettiğin kişinin ben olmadığımı söyle." Sesim baharın ayazında kalmış gibi kaskatı ve donuk çıkmıştı. Titriyordum. Avuç içlerim karıncalanıyordu. Pantolonuma sertçe sürttüm. Tahriş olması umrumda değildi.

"Ben aşağı insem iyi olacak."

Sadece bir an için Naz'a baktım. Başka bir şey söylemeden arkasını döndü ve kısa bir süre içinde gözden kaybolup, beni sessizliğini koruyan ve böyle yaparak delirmem için elime bir dolu nedenler veren adamla yalnız bıraktı.

"Duydukl-"

"Ne duyduysan doğru."

Tek cümlelik bir cevap...

Beni şoka uğratıp afallamama sebep olan, dilimi lala çeviren ve beynimi allak bullak eden bir cevap...

Bir umut ben değilimdir diye beslediğim umudumu yok eden, o hazmedilmesi güç olan cevap...

Şimdi ona ne söylemeliydim? Aklıma üşüşen binlerce soru kocaman bir nedeni doğururken eksik puzzle parçalarının birleşmesiyle soru işaretleri yavaş yavaş zihnimde yok oluyordu.

Bakışları, imalı konuşmaları... Şimdi her şey daha net ve kabul edilmesi daha zordu.

Bu gerçeği nasıl kabullenebilirdim?

Geri geri ilerledim. "Bu yüzden..." diye fısıltıyla konuştum.

Beni duyduğundan şüpheliydim ben bile kendimi zor duymuştum. 

"İzin ver anlatayım."

"Anlatma!"

Üzerime doğru geliyordu. "Beni bir defa dinle."

Elimi durması için kaldırdım. "Sakın yaklaşma bana. Seni dinlemeyeceğim tamam mı? Söyleyeceğin hiçbir şey düşüncelerimi değiştirmeye yetmeyecek çünkü. Bundan sonra ne sesini duymaya tahammülüm var ne de açıklama yapmanı dinleyecek sabrım!" Başımı iki yana salladım.

Bunun açıklaması olamazdı, bunun bir izahı olamazdı. Onun hakkında düşündüğüm tüm iyimser düşüncelerim paramparça olmuş ve dört bir yana dağılmıştı.

Karşıma ansızın çıkması, birine en ihtiyaç duyduğum anlarda bir şekilde onu karşımda bulmam, burnumun dibine kadar girip evimin yanına yerleşmesi, tüm her şey sadece bunun için miydi?

"Seni bir daha çevremde dahi görmek istemiyorum anlıyor musun beni? İstemiyorum!" Parmağımı uyarıyla salladım.

"Yargısız infaz yapıyorsun! Önce beni dinleyeceksin!" Baskın gür sesi yüksek çıkıyordu.

"Seni dinlemek zorunda falan değilim ben anlamıyor musun? Şimdi dönüp arkamı gideceğim ve se-"

"Dinlemeden gitmene izin vereceğimi sanıyor musun gerçekten?" Anlamadığım bir hızda kollarımdan tutup beni kendine çekti.

Odalardan birisine sokulduğumu fark etmemle, "Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdım. Kolumu elinden kurtarıp odanın ortasına yürüdüm ve kapıyı kapatıp kilitleyen adama şaşkınlıkla bakakaldım.

"Sen saçmalıyorsun..."

"Evet haklısın, saçmalıyorum. Ama bana bunu yaptıran genellikle sen oluyorsun."

İma ettiği şeyle gözlerimi inanılmaz bir hızda kaçırıp, yüzümü başka bir tarafa çevirdim.

Hiçbir şey duymak istemiyordum, söyleyeceklerini de dinlemek istemiyordum ayrıca yüzünü de görmek istemiyordum. Tek istediğim buradan gitmekti. Sadece gitmek...

"Nereden başlamamı istersin?" Kapıyı bir çırpıda kilitleyip anahtarı ustalıkla cebine attı.

"Hiçbir yerden başlamanı istemiyorum! Bırak beni, sadece gitmek istiyorum!" Dişlerimin arasından öfkeyle tısladım.

"Hayır!"

Kollarını göğsünde kavuşturup karşıma geçerek insanı hipnotize eden ve ardından ayazda kalmış gibi üşümesine sebep olan soğuk yeşillerini gözlerime dikti. Bundan hiç olmadığım kadar rahatsızlık duydum.

"Hayır mı?"

"İzle o zaman." Meydan okudum.

"Kilitli."

Unuttuğumu sandığı husustan beni uyarmak istemiş olmalıydı, kendince...

Ayaklarıma hareket komutu verdim. Yanından hızla geçip kapıya ulaştım. Kilitli olması sesimi kapının diğer tarafında kalanlara, en önemlisi de abime duyuramayacağım anlamına gelmezdi. Beni izlediğini biliyordum. "Abi!"

Belimin iki kenarından geçen kollar kapıya dayanırken olanı hayal aleminden izlermiş gibi izlemekle kaldım. Beni bedeniyle kapı arasında sıkıştırmış hafif sırtıma temas eden göğsü ve saç diplerime vuran sıcak nefesiyle soluğumu kesmeyi başarmıştı. Gözlerim ardına kadar açılmış afallamışlık dört bir yanımı sarmıştı. Varla yok arası olan teması sırtıma yapışan göğsüyle kendini tamamen hissettirir olmuştu.

"Ellerini üzerimden çek. Çabuk!" Sesim titriyordu.

Bu adam ne yaptığını sanıyordu Allah aşkına?

Tenim öfkeden ve temasından alev almıştı yanıyordu.

"Kaçmadan beni dinleyeceksin..." Kapıya yaslı olan ellerinden biri yere indi.

Oluşan ufacık boşluktan kaçmak için hamle yaptığımda boşta kalan eliyle belimi kavradı. Tüm bedenim titredi.

"Elini oradan çek!"

Duymadı. "Sormadan beni dinleyeceksin..."

"Uzak dur..."

Dinlemedi.
Artık ağlama derecesine gelmiştim. Bana neden bunu yapıyordu? İstemiyordum işte, onu duymak, bilmek, öğrenmek, sevgisini aşkını hissetmek istemiyordum. Ben bu saatten sonra hiçbir şeyi bilmek istemiyordum.

"Sorgulamadan beni dinleyeceksin..."

"Asaf lütfen!"

"Beni dinlemeni istiyorum sadece. Bunu yapamaz mısın?"

"Asaf... Lütfen daha da zorlaştırma."

"Lütfen..."

Yalvarır tonda çıkan sesinin beni etkilemesine izin vermek istemesemde başımı olumlu anlamda sallarken buldum kendimi.

"Tamam... Ama sadece iki dakika." Bir yanım tüm gerçeğin en ufak detayına kadar duymak isterken diğer taraftan bunu deli gibi reddetmek istiyordum. Duyacaklarımdan yada duyduklarımı kaldıramamaktan korkuyordum.

Ellerini omuzlarıma yerleştirip beni kendine çevirdi.

Dokunuşlarından rahatsız olduğumu yüz ifademle ona belirtmek isterken uzaklaşmaya çalıştım.

Ellerini, kollarımdan çekip havaya kaldırdı. "Dokunmuyorum."

Geçmem için kenarıya çekilip yol verdi. Sırtımı kapıdan ayırıp boşluktan sıyrılarak odanın bir diğer köşesine geçtim. Çalışma odasına benzer bir odadaydık.

"En başından anlatacağım her şeyi. Her şeyi..."

Sesini duymamla gözlerim onu buldu. Kalçasını çalışma masasına dayamış elleriyle de masanın kenarından tutuyordu. "Bunları anlatmak benim için çok zor, o yüzden sözümü kesme sadece beni dinle."

Bunu yapabilirdim. Ne anlatacaksa hemen anlatmalıydı, daha fazla onunla aynı ortamda kalıpta nefes alabileceğimi sanmıyordum. Bu da benim için çok zordu.

"Tamam mı?"

Başımı belli belirsiz salladım.

"Sana karşılaştığımız ilk anı anlatmıştım."

Evet, hatırlıyordum.

Başını sol omzuna hafifçe yatırdı. Yüzündeki tüm bariyerler inmiş gözlerinde gördüğüm parıltılar tüm çıplaklığıyla gözlerimin önüne serilmişti. Bu bakışlar ara sıra yakaladığım bakışlarla aynı ifadeyi taşıyordu. O zamanlar anlamıyor bir anlam yükleyemiyordum ama şimdi bakışlarındaki bu ifadenin neyi beslediğini öğrenmiştim. Ne ifade ettiğini de öyle.

"Beni etkilemiştin. Onun öncesinde iş için gelen ben artık seni görebilmek umuduyla gelir olmuştum. İçime yavaş yavaş işledin zehir gibi her yerime yayıldın bir anda her şeyim oldun ben sana içimde güzel bir yer açtım seni oraya yerleştirdim ve bundan bir an bile pişmanlık duymadım."

Onun ağzından bunları duymak... Ne yapacağımı bilmeyerek gözlerimi yere indirdim. Yüzüne bakmak istemiyordum çünkü tüm bu olanlar çok tuhaftı. Ailemin dostu olarak tanıdığım ve şimdi ise beni sevdiğini söyleyen adamın aşk itirafı beni duygu karmaşasına itiyordu. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.

"Yüzüme bak," dedi ve ben bakmadım.

"Yüzüme bakar mısın?" diye tekerrür etti ve ben yine bakmadım.

"Gözlerini görmem gerekiyor."

Başımı kaldırdım, mavilerimi yeşillerine bırakırken aynı zamanda ona da istediğini de vermiş oldum.

İstediğini almanın hazzıyla anlatmaya kaldığı yerden devam etti. "Seni her şeyden çok istedim. 'Bana ilk kez kadın görmüş gibi bakıyorsun,' demiştin. İlk gördüğüm değil ama farklı bir gözle baktığım ilk kadındın. Ta ki bu istek bana ait olamayacak kadar başkasına ait olduğunu öğrenene kadar geçerli olmuştu. Öğrendiğim zaman bu durumun bende yarattığı depremi bilemezsin, nasıl hissettirdiğini tahmin bile edemezsin. Sevdiğim kadın başka bir adama aitti ve onu seviyordu. O adam için babasına kafa tuttu karşı çıktı onu ne kadar sevdiğini haykırdı tüm olumsuzluklara rağmen babasına rağmen ailesini karşısına aldı onları sildi ve o adamın elini tutup gitti."

Her şeyi biliyordu. Alparslan için yaptığım tüm delilikleri, bir erkek için yaptığım aptallığı ve aptallıkları biliyordu. Yüreğimin ortasına yerleşen ağırlık ciğerlerimi sıkıştırdı. Aldığım nefesi hissedemez oldum. Göz yaşlarım önümü bulanıklaştırmış olsa dahi Asaf’ın yüzünden geçen ifadeleri net bir şekilde görüyordum. Keder, acı, hayal kırıklığı...

"Sen gittin. Peki bana ne oldu? Bunun olacağını hisseden bir yanım, buna inanmak istemeyen diğer yanım ve haklı çıkan sol tarafım yaşarken; cehennemi yaşatan sevdiğim kadın beni fark etmeden öldürdü. Öldürdüğün yerden yaşamaya devam ettim. Sen başka bir adama aittin, unutmayı istedim bunun için bir çok şey yaptım, yine de vazgeçemedim kolayca silip atabileceğim basit bir sevdaya tutulmadım çünkü. Eğer birini gerçekten sevdiysen, onun için her türlü fedakarlığı göze almışsın demektir. Kendinden vazgeçmeyi bile, ben de kendimden vazgeçip kendimi de sana kattım."
"Sus! Nolur devam etme." Sesim ağlamaklı çıkıyordu.

"Gözüm hep üzerinde oldu, attığın her adımdan haberim oldu. Seni izledim, sizi izledim belki yanlıştı ama bu kimin umrundaydı ki? İyi olduğunu bilmek görmek bile nefes alabilmem için yeterdi, benim sadece buna ihtiyacım vardı.”

Ayakta duramayacağımı anladığımda olduğum yere çöküp sırtımı duvara yasladım.

Duyduklarım ruhuma mızrak gibi saplanmış canımı fazlasıyla yakmıştı ve ben yere düşen bir cam vazo gibi milyon parçaya dağılmıştım.

Asaf'ın acısını, ona bilmeden yaşattığım azabın sancısını nasıl telafi edebilirdim ki? Ben böyle olmasını istemezdim, beni böylesine seven adamın canı yansın istemezdim.

Yüzümü dizlerime gömdüm. Göz yaşlarım sert kumaşa dağıldı. Ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum ama işe yaradığı pek söylenilmezdi.
"Sonra ise evleneceğinizi öğrendim..." Güldü bu gülüş onun yaralarının üzerini kapatan maskeydi.

Başımı kaldırmadım. Yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Kollarımı dizlerimin etrafına sıkıca doladım.

"Sanırım bu benim kaderimdi."

Adım sesleri kulağıma ilişti. Yüzüm dizlerimin arasında saklıydı.

"Oradaydım Çisem. Sen o adama, 'Evet,' derken de onun karısı olurken de ona olan sevgini haykırırken de ben hep oradaydım senin peşinde silik bir gölgeydim, belki de bir hiçtim." 

Hıçkırdım. Sesi azap gibi çıkıyordu ama daha çok bana azap çektirdiğinden haberi yoktu.

"Sana olan aşkım sadece bana değil karıma da en büyük zararı verdi."

Yüzümü sakladığım yerden çıkarttım. Göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken duyduğum kelimeyi teyit etmek için, "Karın mı?" diye sordum. "Sen evliydin ve evliyken bana aşık olduğunu mu söylemek istiyorsun?"

"Evli değildim. Ondan önce sen vardın o senden sonra düştüğüm bir hataydı. Onunla evlenmemde en büyük etken ise hamile kalmış olmasıydı. Yeliz benimle evlenirken seni de biliyordu sana olan aşkımı da, ona bir daha dokunmayacağımı da her şeyi doğacak çocuğum için yapacağımı da bile bile kabul etti. Beni tamamıyla bu şekilde kabul etti. Başlarda bazı şeyleri sorun etmiyordu ama sonralardan benden çok daha farklı beklentileri olmaya başladı lakin ben her daim sözlerimin arkasında durdum ama o kaldıramadı. Kıskançlığının, hırslarının ve öfkesinin kurbanı oldu."

Kurbanı oldu?

"Nasıl öldü?" Bu soruyu sormaktan kendimi alıkoyamadım.

"Bunu bilmek zorunda değilsin. Çünkü seni tanıyorum kendini suçlayacaksın."
"Ama istiyorum, kendimi suçlayacak dahi olsam bilmek istiyorum."

"Senin suçun değildi."

"Söyle Asaf."

"İntihar etti..."

Ellerimle ağzımı kapattım ve hıçkırıklarımı oraya gömdüm. Bu dolaylı olarak benim suçum olmuyor muydu? Mahvetmediğim birisi birileri kalmış mıydı? Asaf'a hayatı zindan etmiş, Ateş'in annesiz kalmasına bir nevi ben neden olmuştum. Omuzlarıma çöken ağırlıkla iki büklüm oldum. Bu kadarını beklemiyordum, bunları beklemiyordum. Yok ettiğim hayatların faturası çok ağır gelmişti. Belki de yaşadıklarım mahvettiğim hayatların bedeliydi.

"Seni tanıyorum sakın kendini suçlamaya kalkma o beni cezalandırmak için yaptı. Tüm bu olanlar senin değil, benim suçum."

Bir insan nasıl ölümüyle bir hayatı bir canı cezalandırmak için çocuğunu annesiz bırakmayı göze alabilirdi? Yine de bu hissettiğim suçluluk duygusunu yok etmeyecekti.

Duvardan destek alarak ayağa kalktım. "Karın biliyordu, Naz biliyor. Başka kim biliyor?"

"Neyi?"

"Tüm bunları yani beni sevdiğini." Beni sevdiğini...
Hiç tereddüt etmeden, "Ailen, onlarda her şeyi biliyor," dedi.

"Ailem de biliyor..." Başımı salladım. Ne diyebilirdim ki?

"Gidebilir miyim artık? Bitti mi?" Hala ağlıyordum.

Adım seslerinin bana doğru yaklaştığını seçebiliyordum.

"Ağlama," dedi. Sesi acı çekiyormuş gibi çıkıyordu. Elleri yüzüme uzandı, geri çekildim. "Ağlamanı istemiyorum."

Burnumu çektim.

"Ağlamana dayanamıyorum, yapma."

Elimin tersiyle gözaltlarımı yanaklarımı sildim.

"Konuşma böyle."

"Döktüğün tüm gözyaşlarının sebebi benim." İşaret parmağını yanağıma uzatıp usulca kayan gözyaşımın yolunu işgal etti ve kuş tüyünü anımsatan dokunuşuyla silip, "Buna sebep olduğum için kendimden nefret ediyorum. Ağlamandan da nefret ediyorum. Sen üzüldüğünde taş taş üzerinde bırakmak istemiyorum. Biliyorum, tüm bunlar çok hastalıklı ama seni üzen ben bile olsam bir cezam olmalı."

Dudaklarımı ısırdım. Bir adım geri çekildim.

"Gitmek istiyorum," diye direttim.

Kocaman odada sadece o ve ben. Sözleri, dokunuşu, bakışları... Boğulduğumu hissediyordum nefes almaya ihtiyacım vardı.

Kapıda dönen kilit sesini duydum. Başımı o tarafa çevirdim. Kapıyı açmıştı. Bakışlarıyla, 'Gidebilirsin,' diyordu.

Bunu dile döktü. "Gidebilirsin."

Ayaklarım uçarcasına o tarafa ilerledi. Yanından geçtiğim adama bakamadım. Gözlerimi kaçırdım. Kendimi uzun hole attım. Ardı ardına derin nefesler alıp verdim.

Duvara yaslanmış Naz'la abimi fark ettiğimde bir süre ifadesiz gözlerle ikisini izledim. Arkamdan çıkan adamın varlığıyla titrerken, "Birbirimizden bir şey saklamayız biz derken kardeşinden birçok şey sakladın Cem. Bunu bile bile her daim bizi yanyana getirmeye çalıştın," dedim. "Bir süre seni görmek istemiyorum."

"Çisem bekle..."

Bir şey söylemesine izin vermeden sırtımı dönüp merdivenlere ilerledim.

"Rahat bırak onu." Asaf, Cem’i durdurdu.

Basamakları hızlıca indim. Uzunca bir süre kendime gelecek gibi durmuyordum öğrendiklerimi kolayca sindiremeyecektim.

Salona geçtim. Yosun'u yabancı bir kadının kucağında gördüm. Ellerimi uzatıp kızımı aldım. Uzatılan çantamı da alarak dış kapıya ilerledim. Bir daha buraya gelmeyecek, Asaf'ın karşısına çıkmayacak, kendimi onlar için tamamen silikleştirecektim...

🌹🌹

Yosun'u Ceylan'a verip kendimi odaya kapatmıştım. Asaf'ın itirafını unutamıyordum sesi hala kulaklarımda yankılanıyor susmuyordu.

Yataktan kalkıp camın önüne geçtim. Nefes alamadığımı hissederek camı açıp ardına kadar dayadım. Yüzündeki kederi sesindeki hüznü gözlerindeki o ifadeyi nasıl unutacağımı bilmiyordum. Bir insanı bu derece yaraladığımı da bilmiyordum.

Odanın kapısı birden aralandı. Omzumun üzerinden gelene baktığımda Ceylan'ı görmemle bakışlarımı çekip dışarıya çevirdim.

"Kendini odalara kapattın. Avukat arayıp dava gününü bildirdi, birde şu mevzu bahis olan görüntüleri biran önce ulaştırman gerektiğini söyledi, dosyaya mı ne eklemesi gerekiyormuş. Seni aramış ama telefonun kapalıymış, iyi ki benim numaramı vermişsin."

"Ne zaman?" Ses tonum alabildiğine durağan ve ifadesizdi.

"10 Ağustos'ta saat 11.20'de 4. Asliye Mahkemesi'ndeymiş."

Başımı salladım. Şu an bunu düşünecek durum da değildim. Kendimi iyi hissettiğim de pek söylenilmezdi. Karmakarıştım.

"Sana ne oldu?" diye sordu şüpheyle.

"Hiçbir şey." Ona yalan söylemeyi sevmediğim halde yalan söyledim.

"Seni iyi tanıyorum. Yüzünden düşen bin parça, bir şey olmuş söyle hadi."

Gözlerim ani bir hızla doldu. Ellerimle yüzümü kapattım.

"Hey hey hey. Noluyor?" Bileklerimden tutup ellerimi yüzümden çekti. "Neden ağlıyorsun?"

Hıçkırdım.

"Beni korkutuyorsun Çisem."
"Asaf," diye fısıldadım sancılı bir tonlamayla. İsmi ilk kez bu kadar dilimi yakarak damağımda kesik izleri bırakarak dökülmüştü.

"Ne olmuş Asaf'a?"

Her şeyi her ayrıntısıyla anlattım anlatırken hissettiğim duygu karmaşasının içinde boğulacağımı anladığım anlardaysa susup soluklandım.

"Şoktayım." İlk tepkisi bu olmuştu. "Ne söyleyebilirim bu konuda ya da ne söylenir hiç bilmiyorum."

Gözaltlarımı kuruladım. "Bende bilemedim ilk duyduğumda çok öfkelendim ama itirafı öfkemi derin bir üzüntüye bıraktı. Böyle olsun istemezdim, ben onu üzmek istemezdim Ceylan."

"Bunca yıl seni sevmiş hiç vazgeçmemiş. Asaf gibi bir adam tarafından sevilmek na-" 

Devamını getirmesine izin vermedim. "Daha fazla irdelemeyip konuyu kapatalım mı? Zaten aklımdan çıkmıyor dile getirdikçe daha da kötü oluyorum."

Elimi sıktı. "Tamam, tamam sen yeter ki iyi ol ve ağlama."

Başımı salladım. Camın yanından ayrıldım ve banyoya yöneldim.

Ceylan bir şey oldu sanıp ayağa kalkınca elimle durdurup, "Sen burada bekle, ben hemen geliyorum," dedim.

Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki aksimle göz göze geldiğimde ise şoka girdim. Ne ara bu kadar dağılmıştım ben? Beyaz tenim bir ton daha açılmış gözlerimin beyazı kan çanağı gibi olmuştu. Yüzümü ve ellerimi kurulayıp odaya geçtim.

"Senden bir şey isteyeceğim. O eve gidip Asaf'tan görüntüleri alır mısın? Ben bir daha onunla yüz yüze gelebileceğimi sanmıyorum."

"Tabii ki ama sen de kendini toparla artık. En azından Yosun için olur mu?"

"Deneyeceğim. Yosun nerede?"

"Annemin yanında."

"Bu halde annenin karşısına çıkamam, soru kaldıracak durumda değilim. Yosun'u yanıma getirir misin?" dedim.

"Sen uzan, ben başının ağrıdığını söylerim annem de Yosun'la ilgilenir."

Buna minnettar olurdum. Sözsel cevap vermek yerine yatağa uzandım.

Kapı hafifçe çekildi.

Gözlerimi kapattım. Belki biraz uyursam toparlayabilirdim. Ellerimi yanağımın altına yerleştirip diz kapaklarımı karnıma kadar çekerek cenin pozisyonunu aldım. Şakaklarıma giren hafif ağrılar şiddetlenmeden önce uyumak istiyordum. Zihnim tamamen Asaf'la doluyken tekrar onu düşünmeye başlamadan önce uyumak zordu.

Uzun bir sürenin ardından bilincim tamamen uykuya teslim olurken bile aklımda olan tek şey Asaf'tı. Kedere boğulan yeşilleri...

🌹🌹

Gözlerimi şiddetli baş ağrısıyla araladım. Elimi anlıma koyup sırt üstü döndüm. Parmaklarımı şakaklarımın üzerine yerleştirip baskı uyguladım. Etrafa kulak vermemle kulağıma ulaşan saf bir sessizlik oldu, ev sessizdi neredeyse çıt bile çıkmıyordu.

Yattığım yerden doğruldum, kalkmamla beraber ağrı boynumdan beynime bıçak gibi saplanmıştı. Yüzümü buruşturdum. Bir ilaç alsam hiç fena olmayacaktı.

Zor bela ayağa kalkıp odadan çıktım. Salonda kimseyi göremedim. Yosun'un sesi soluğu da çıkmıyordu. Mutfağa yaklaştıkça fısıltı gibi çıkan sesleri ayırt edebildim. Aralık kapıyı itip içeriye girdim. Abimle Ceylan'ın karşılıklı oturmuş kahve içmelerini beklediğim pek söylenilmezdi. Ceylan beni gördüğünde gülümsedi.

"Uyandın mı tatlım? Gel otur sana da bir kahve yapayım," dedi telaşlı sesle.

"Yosun nerede?" Gözlerim abimin üzerindeydi.

"Annem onu sitedeki parka götürdü. Sen uyurken baya ağlamış, annem de seni uyandırmak istememiş çıkmadan önce beni arayıp sordu, ben de sorun olmayacağını söyledim."

Başımı salladım lakin bu hareket ağrımı şiddetlendirdi. "İyi yapmış." İlaçların bulunduğu dolabı açıp bir tane ağrı kesici aldım. Dilimin ortasına koydum.

"Başın mı ağrıyor?"

Ağzımda ilaç olduğu için konuşamamıştım. Bir bardak çıkartıp dolaptan aldığım soğuk sudan koyarak iki yudum içip ilacı yuttum.

"Beynim çıkacak gibi." Ceylan'ın yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Abimin gözleri tüm bu süre zarfında üzerimde dolanıp durmuştu. Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. "Sen neden geldin?" Sesim mesafeli çıkıyordu.

"Rahatsız mı oldun?"
"Açık mı olayım? Evet. Bir süre yüzünü görmek istemediğimi söylemiştim. Neden dinlemiyorsun ki sanki?" Açık bir dille ona bunu söyledim.

"Hadi ama Çisem, bunu kalpten istemediğini biliyorum."

"Ben yeterince ciddiyim Cem."

"Bak Çisem..." Elimi tutmak için bir hamle yaptı.

Elimi geri çektim. "Beni ayakta uyuttunuz, hepiniz biliyordunuz ama bana söylemek yerine beni ona daha fazla iten sen oldun. Ne kadar acı çektiğine şahit olduğuna eminim bunu bilmene rağmen yaptığın şey... Ahhh, amacın neydi merak ediyorum."

"Bir amacım yoktu."

"Belki de Naz'la aynı amaçtaydın?"

"Başa dönecek olsaydık eğer o piçle değil de gerçekten seni hakeden birisiyle yani Asaf'la olmanı isterdim. En azından babamın onay vereceği bir ilişki olurdu, bizden ayrı düşmezdin araya küslükte girmezdi."

"Tabii ya babam! O bile biliyormuş." Sandalyeyi geriye itip ayaklandım.

"Git! Asaf'ın yanında ol bana gelme."

Cem güldü. "Onu düşünüyorsun. Daha çok öfkeli olursun sanıyordum."

Ona delirmiş gibi baktım. "Şimdi tüm mesele bu mu? Elbette onu düşünüyorum kimsenin benim yüzümden acı çekmesini istemem."

"Asaf güçlü bir adam, her konuda acısını da aşkını da dizginleyebilir veya başa çıkabilir. Ona bu şekilde yaklaşırsan bu onu her şeyden çok daha üzer. En iyisi kendi halinde kalması olacak. Zaten bir süre yanına kimseyi yaklaştırmaz, kimse de yanına yaklaşmaya cesaret edemez."

"Git Cem."

Son sözümü söyleyip mutfaktan çıkarak salona geçtim. Kendimi koltuğa bırakıp başımı geriye yaslayarak gözlerimi kapattım.

"Gitmiyorum, buradayım."

Gözlerimi açmadım bir şey de söylemedim. O her konuştuğunda duymazdan geldim. Soru sorduğunda görmezden gelip varlığını redderek susmaya devam ettim.

"Anlıyorum bana öfkelisin."

Bu neyi değiştirirdi?

"Benimle konuşmayacak mısın?"

Cevap vermedim.

"Tamam konuşma, nasılsa buradayım elbette konuşacaksın."

Cem'e umursamaz bir bakış attım.

"İstediğimi aldın mı? “Ceylan’a sordum.

"Evet aldım, çantamda."

"Yanında bonus olarakta Cem'i verdiler herhalde," dediğimde Cem gülerken Ceylan kızarıp bozararak yüzünü sakladı. Tepkileri fazla şüphe uyandırıcıydı ama ben şimdi bunu ele alamayacak kadar doluydum.

Abime bakmam gerektiğini söyleyen iç sesimi dinleyerek Cem'e baktım onun da yüzündeki farklı bir tebessümle Ceylan'ı izlediğini gördüm.
Pekâlâ... Cem ve Ceylan ikilisi ilginç bir hal almaya başlıyordu ve tabii ki Naz'ı da unutmamak gerekiyordu.

Başımı avuç içime dayayıp Cem'le Ceylan'ı izledim. Tutturdukları muhabbeti şaşkınlıklar içinde dinliyordum. Bu kadar konuşacak şeyi nereden buluyorlardı? Her şeyden önce bu samimiyet ne zaman kurulmuştu? Kesinlikle ortada dönen şeyler vardı. Bundan da her şeyden en son benim haberimin olduğu gibi yine aynı şey olacaktı.

Ceylan'ın ortalığı inleten kahkahasına abimin hayranlıkla bakarak karşılık verdiğine yemin edebilirdim. Onları izlemek bir nevi beni Asaf'tan uzaklaştırmıştı.

"Sen The Catch'i izledin mi?"

"Deli misin o diziye bayılırım! Benjamin'in yediği tüm haltlara rağmen ki seksiliği... O yaşına rağmen hem de!"

"Ben de aynı şekilde Alice'i düşünüyorum. Her şeye rağmen ayakta kalışı ve intikam alma isteği... Çisem'i hatırlatıyor.”

Sevdikleri dizeleri konuşacak konuma kadar gelmeleri şaşılasıydı...

"Senin gibi bir kadının böyle bir diziyi beğenip izlemesi ilginç doğrusu.”

"Feminist tarafımı uyandırma lütfen Cem!"

"Öyle olsun bakalım, çok bilinen bir dizi değil de ondan söylemiştim." Göz kırptı.

Ceylan kızaran yanaklarına çaktırmadan baskı uyguladı, gözlerini etrafta dolaştırdığı sırada benimle göz göze geldi. Yakalanmıştı. İfadesiz bir yüzle onları izliyordum. Tepki vermedim.

"Burada mı kalacaksın gerçekten?" Sorum abimeydi.

"Evet. Fazladan odanız vardır diye umuyorum."

"Var."

"Yok!"

Ceylan'la ikimiz aynı anda farklı cevaplar verdik. Ceylan omuz silkti. "Salonda da yatabilir."

"Evin sahibini duydun, kalıyorum."

Evin sahibi dünden hazır gibi duruyordu zaten. Filiz Abla gelene kadar onları dinlemiş Cem'in benimle konuşma çabalarını tepkisizliğimle geri püskürtmüştüm.

Filiz Abla abimi sevmiş bunu da her fırsatta dile getirmekten geri durmamıştı. Tutturdukları sohbet keyifle sürmüş Filiz Abla'nın biraz dinleneceğim diyip odasına çekilmesiyle Cem ve Ceylan arasında devam etmişti. Beni dahil etme çabaları her seferinde olumsuz olarak sonuçlanmış ve sonunda beni kendi halime bırakmayı tercih etmişlerdi.

"Bu kadar düşünme yoksa kafayı yersin."

Cem'i duymazdan geldim. Ceylan içecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitmişti. Şu bahsettikleri meşhur dizinin son sezonunu izleyeceklerdi.

"Ya ne yapayım? Her şeyi saklamada olan becerinle bana bir öneri verir misin?"

"Akışına bırak."

"Keşke akışına bırakabileceğim bir şey olsaydı, emin ol bunu en çok ben isterdim."

Uyuşan ayaklarımı kalçalarımın arasından kurtardım. Yosun'a bakmak için oradan ayrıldım. Aralık bıraktığım kapının arasından kızımı kontrol ettim. Yatağın ucuna gelmişti. Odaya girdim. Yastığı düzeltip uyandırmamaya çalışarak yatağın ortasına çektim küçük bedenini. Uyanır gibi olduysa da uyanmamıştı. Büzdüğü alt dudağını dayanamayıp sevdim. Mırıltılar eşliğinde diğer tarafa döndü.

"Uykucu Şirinem benim..."

Odadan sessizce çıkıp salona geçtim. Abim aynı yerinde oturuyordu. Elinde büyük bir tepsiyle gelen Ceylan elindekileri dikkatli bir şekilde ortadaki sehpaya bıraktı. Kola ve Ceylan'ın vazgeçilmez abur cuburları.

"Al canım."

Uzattığı içecek bardağını alıp, "Teşekkür ederim," dedim.

Cem'e de içeceğini uzatıp cips kasesinin ikisini de alıp ortalarına bıraktı. Bu tür şeylerle aram yoktu. Yesem de olurdu yemesem de olurdu ama genelde yememeyi tercih ediyordum.

Kolamdan bir yudum aldım. Ceylan bahsettiği diziyi açarken abimde telefondan bir şeylerle uğraşıyordu.


"Başlıyor."

Ceylan'ın uyarısıyla telefonu kapatıp cebine attı. Gözlerini ekrana çevirdi. Pür dikkat ekrana kilitlenmişlerdi. Nasıl bir şey olduğu konusunda merak etmiş bende onlara katılarak izlemeye başlamıştım lakin izlediğimden pek bir şey anladığım söylenilmezdi. Çok karışık kafa karıştırıcıydı.

"Efsane ya."

Ceylan'ın beğeni dolu mırıltılarına abim onaylar nitelikte homurtular çıkartıyordu. Yine onları izleme isteğiyle tutuştum ve bir zaman sonra ağzımdan çıkan, "Siz hangi ara bu kadar samimi oldunuz?" Sorusuna engel olamadım.

Ceylan bariz bir şekilde afallarken abim gayet sakindi. Kolasını sonuna kadar fondipleyip gözlerini bana dikti.

"Çok mu merak ediyorsun?"

"Soruyorum. Kızı evden kovdun sofraya oturtmadın demediğini bırakmadın ama şimdi? Değişen ne?"

"O zaman o zamanda kaldı. Samimiyet konusuna gelince sayende diyelim. Buralarda yokken haberci kuşum oldu kendileri."

Kaşlarım havalandı. "Demek haberci kuşun oldu?"

Ağzımız kulaklarımızda mesajlaşıp konuştuğumuz kişi demek ki Cem oluyordu. Ceylan'a dönüp, "Öyle mi arkadaşım?" diye imayla sordum.

Boğazını temizledi. "Vallahi ben suçsuzum. Abini biliyorsun ikna kabiliyeti oldukça yüksek hem benim olanlardan sonra hayır deme gibi bir lüksüm yoktu. Kendimi suçlu hissediyordum eğer istediğini yaparsam bu his geçer diye düşündüm."

"Daha arkamdan neler çevireceksiniz cidden bilmiyorum. Abim benden bir şeyler saklar, arkadaşım onun yancısı olur..."

Ceylan, "Ya Çisem..." diyecek olduğunda elimi boş ver anlamında salladım. "Nedense hiç şaşırmıyorum artık!" diye homurdandım. Cem'e baktığım da pis pis sırıtıyordu. Elime ilk geçen şeyi yüzüne fırlatma isteğiyle yanıp tutuştum.

"Neden gülüyorsun Cem?"

"Abiye ne oldu?"

“Biliyor musun senin adını Mavi Boncuk koydum." Bunu sadece o anlardı.

"Ne?"

"Mavi boncuk diyorum birden fazla kişiye dağıtmaktan vazgeç, bu hiç hoş değil."

Ceylan aval aval ikimize bakıyor ortada dönen şeyi anlamaya çalışıyordu. Cem'in ifadesi bozguna uğrarken göz ucuyla Ceylan'a baktı.

"Her neyse siz dizinizi izleyin izlerken de gizli kapaklı hakkımda konuşup plan proje yapın ben yatacağım. Ortağının yerini de sen yaparsın artık!"

Oradan hemen uzaklaştım. Kapıyı açtığım gibi aynı sessizlikle kapattım. Odanın ortasına yürüyüp parmak uçlarımda yatağa yaklaşıp üzerine tırmandım. Kızımın yanına kıvrılıp yüzümü ensesine gömdüm. Uyumak istiyordum bugünü düşünmeye başlamadan önce uyumak istiyordum. Çünkü uyku benim için tek kaçış yoluydu...

İnstagram:ihanetofficalpage \ yagmurtaslakk

Continue Reading

You'll Also Like

996K 54.4K 41
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
26.1K 1.5K 24
Kararlar neticesinde hiç istenmeyen hayatlara mahkûm edilmiş üç insan. Ronî, Miran ve Zêrav. Yedi yıllık evliliklerinde çocuk olması için çabalayan...
1M 56.8K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
1.9M 134K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...