İHANET |TAMAMLANDI|

By YamurTaslak

4.4M 168K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... More

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 19.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 26.BÖLÜM

72.4K 2.6K 702
By YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z ! 💙

Asaf'tan

Yapacağım hiç bir şey tam olarak beni tatmin etmeyecekti içimdeki öfkenin dinmek yerine harlanması bunun bir göstergesiyken gözlerimi beni bu duruma getiren adama dikip nefret ve tiksintiyle karışık baktım. Onu öldürmek istiyordum. Bunu yapabilirdim onu öldürebilirdim ama o buna değer miydi? Hiç sanmıyordum.

Omzumu duvardan ayırıp karanlığa boğulmuş köşeden çıktım ağır adımlarla yürüyüp karşısına geçtim. Boş depoda yankı uyandıran adım seslerim sertti.

Tepesinde duran lambanın ışığı yüzüne vuruyordu. Yüzünü gördüğümde dişlerimi sıkıp burnumdan sesli soluklar alıp vermeye başladım. Adam sıfatına nail olamayacak leş... Gırtlağını sıkmak soluğunu kesmek istiyordum. Avuçlarımın arasında zayıflayan nabzının sonlara dem vuruşunu düşünmek bile tahmin edemeyeceğim zevki avuçlarımın arasına bırakıyordu. Bu tehlikeliydi. Bu çok tehlikeliydi onu öldürmek istiyor olmam bana istediğim şeyleri vad ederken aynı zamanda da misliyle alacağı gerçeğini saklamak yerine tüm çıplaklığıyla yüzüme vurguluyordu. Onu öldürmem için bir sebep öldürmemem için iki sebebim vardı ve ikinci şıkkın ağır basması benim gibi bir adamın elini kolunu bağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.

Anlamsızca çıkarttığı seslere odaklandım. İçinden çekip alabildiğim tek kelime, 'Çisem' olurken burun kemerimi sıkıp sakinleşmek adına gözlerimi kapatırken ayağımı sertçe zemine vuruyordum.

İşe yaramıyordu.

İçimdeki öfkeyi dindire bilmek adına deponun başından sonuna kadar yürüyüp seri adımlarla geriye dönüp engelleyemediğim öfkeme yenik düşerek yumruğumu yüzüne geçirdim. Sandalye gürültüyle yere devrilmiş beraberinde onuda götürmüştü. Acı dolu inlemesi öfkemi beslerken dudağımın bir köşesi bu halinden tatmin olarak kıvrıldı.

"Şerefsiz." dedi acı dolu bir sesle.

Zavallıydı.

"Anlamını biliyor musun?" Ellerimi dizlerime koyup belimi bükerek yüzüne doğru eğildim. Cevap yoktu. "Kullandığın kelimenin anlamını biliyor musun?" Tekrar sordum yine cevap yoktu. "Biliyor musun?" Güldüm bu daha çok tehlikeli bir yılanın çıkardığı tıslama sesi gibi çıkmıştı. "Şeref kelimesinden bir haber olan senin bunu bana söylüyor olman sencede fazla komik değil mi?" Yüzüne biraz daha eğildim pençelerimi ensesine geçirip sıktım. Parmak uçlarım etine gömülmüştü biraz daha buna devam edersem derisini yarıp içeriye gireceklerdi. Bu benim için sorun değildi.

"Zavallısın Alparslan. Bu zavallı hayatın benim avuçlarımın içinde. İstersem nefes alırsın istersem nefesini keserim istersem bir böcekten farkın bile kalmaz hiç olursun." Var olan gerçeği kavraması için her bir kelimin üzerine vurgu yaparak konuşuyordum

"Hiç sanmıyorum."

"Neyine güvendiğini merek etmiyor değilim," Kaşlarımı çatarken gerilen yüz ifadesinin altında fink atan duyguları analiz etmem zor olmuyordu. "Sanırım bu bir tür deli cesareti göstergesi. Peki biliyor musun sonları nasıl oluyor?"

"Seni orosbu çocuğu siktiğimin pi-" devamını getirmesine izin vermediğim kelimeleri boğazına ip gibi dolarken yumruğumu yüzüne geçirdim boş depoda eko yaparak kulaklarımı tırmalayan inlemeleri tırnağını kıran kadın cırlamalarından farksızdı benim için.

"Devam et seni öldürmem için bir çok neden ver bana hadi durma!" Dişlerimin arasından öfkeyle tısladım. Bedenimde harlanan ateşin varlığı kendini en güçlü şekilde hissettirirken bundan nasibini alacak olan oydu.

Ağzındaki kanı yere tükürdü. "Puşt!" Yakalarından tutup ayağa kaldırdım.

"Konuşmak kolaydır önemli olan icraat. İcraata dökemeyeceğin lafların arkasına sığınmak seni adam yapmayacak olsaydın zaten başka bir adama ait olan kadına dokunmazdın!" Yüzüne karşı hınçla bağırdım. Kanlı dişlerini göstermekten çekinmeyerek kahkaha attı. Elimin altındaki yakasını daha sert tutarak biran önce sinir bozucu kahkahasını kesmesi için sarstım.

"Beynini siktiğim gülüyorsun öyle mi? Seni yeterince hırpalamadım mı ben? Söyle canına mı susadın?"

"İşte tüm mesele bu." Gülmeye devam ediyordu. "Zoruna gitti değil mi? Sana ait olan kadına dokunmam onunla sevişmiş olmam seni değilde beni istemesi. Hadi itiraf et kadınını koynuma almam seni çıldırtıyor Asaf. Sana anlatma mı ister misin altımda nasıl-"

Karnına tekme atmamla soluğu kesilirken geriye doğru düşüp iki büklüm oldu. "Ağzını siktiğimin köpeği. Karşıma geçip birde anlatıyor musun? Bu ne cesaret orosbu çocuğu!" Ayağımı boynuna bastırdım. İrice açtığı gözlerini gözlerime dikti nefes almaya muhtaç gibi görünüyordu. "Seni böcek gibi ezerim." Kurtulmak adına girdiği girişimler boşunaydı. "İşe yaramaz hayatına son veririm benimle sakın oynama!" Kurtuluşunun ben izin vermediğim müddetçe imkansız olduğu gerçeğiyle yüzleşirken hareketleri duraksadı. Nefesi kesilmişti. "Beni sakı kışkırtma seni yok ederim! Duyuyor musun beni?" Homurtular yükseldi 'evet' olarak algılayıp ayağımı çekip ondan uzaklaştım.

Öksürüklerinin arasından, "Hiç bir şey yapamazsın bana tek yapacağın şey bu olur." Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Öyle mi dersin? Tamam." Gözlerimi üzerinden ayırmadan karanlık kesimde gizlenmiş adamlarımdan birisini çağırdım.

"Nusret kağıt kalem!"

"Buyurun efendim." Elimi arkaya uzattım. Kağıdı avucumun içinde sıkarak dizlerimi büküp yanına çömeldim. Kağıdı beton zemine koyup kalemi sert bir hareketle alması için uzattım.

"İmzala!" Cılız ışığın yansıması kağıdın üzerine düşüyor yazıları gölge gibi gösterdiği için aydınlatma yetersiz kalıyordu ne kadar okumaya çalışırsa çalışsın başarısız olacaktı bunu anlaya bilmesi için öncelikle bir beyine sahip olması gerekiyordu ki onda bulunduğuna emin değildim. Hangi sağlıklı bir beyine sahip olan insan bana bulaşmayı isterdi ki? Cevap çok basitti. Alparslan gibi beyinsizler.

"Ne olduğunu bilmediğim şeyi imzalayacak kadar aptal mıyım? Asla onu imzalamam." Dirseğimi diz kapağıma yaslayıp burun kemerimi sıktım.

"İmzalamaz mısın?"

"İmzalamam bunu yapacak kadar aptal değilim." Halbuki bende tam tersini düşünüyordum.

"Diretmen aptallık olur bunu sana er yada geç imzalatacağım zaten. Bu süreci kısaltıp en az zararla atlatmak senin elinde eğer kurtulmak istiyorsan tabi. Şimdi imzala şunu daha fazla seninle vakit kaybetmek istemiyorum yeterince zamanımı çaldın."

"Beni daha burada ne kadar tutabilirsin ki? O ne olduğunu bilmediğim şeyi asla imzalamayacağım bana bunu yaptıramazsın."

"Emin misin?"

"Yaptıramayacaksın!"

"Öyle mi?" Belimden çıkarttığım silahın emniyet kemerini açarak şakağına dayadım. "Hala aynı düşüncede misin?"

"Kesinlikle."

"İmzalayacaksın diyorsam ikiletmeyeceksin aksi halde elimi kanına bulamak zorunda kalacağım." Sesim buz gibi çıkıyordu.

"Beni mi öldüreceksin? Tamam hiç durma öldür hadi ama şu gerçeğide unutma bunun hesabını karıma verirsin beni sana teslim etmiş olması ölmemi isteyeceği anlamına gelmez. Şu an benden nefret ediyor ama aynı şekilde de seviyor. Sevdiği adamın öldürülmesi hiç hoşuna gitmeyecektir buna emin olabilirsin."

"Sevgisinin arkasına sığınıp canını kurtarmayı amaçlayacak kadar zavallısın. Sana olan sevgisini kullanmaktan çekinmeyecek kadar şerefsizsin Çisem gibi bir kadını hak etmiyorsun."

Bu adam başlı başlına kusurken onun gibi kusursuz bir kadın nasıl olurda bu adamla birlikte olup kusurlarının onun kusursuzluğunda gizlemesine izin verebilirdi. Bunu hiç bir zaman anlamayacaktım.

"Sakın bir daha karımın adını ağzına alma!"

"Buna ben karar veririm!"

"Bana bak ne olursa olsun o beni seviyor. Er yada geç affedecek ortada seni ilgilendiren bir konu yok karımdan uzak dur bur daha adını ağzına alma."

"Yaklaşmak gibi bir derdim yok istesem de buna engel olacak pozisyonda olmazsın." Kalemi parmaklarının arasına sıkıştırıp tutturdum. "Şimdi ben beynini dağıtmadan önce şunu imzala bir daha tekrar etmeyeceğim." Silahın ucuyla şakağına baskı uygulayarak itekledim.

"İmzala!"

"İmzaladıktan sonra beni öldürmeyeceğini nereden bileceğim?"

"Bilmeyeceksin. İmzalamadığın her saniye sabrımın nasıl sonlarına geldiğini bilmeni sağlayabilirim ama. Bunu ister misin yoksa beni yormadan imzalar mısın?" Yüzünden akıp geçen korkuyu görebiliyordum. Kalemi güçsüz parmaklarının arasına aldı parmağımla gösterdiğim yere imzasını attı.

Kağıdı üçe katlayıp cebime koydum. "Güzel."

"Ne imzaladığımı söyle bana!" Ayağa kalkıp ona tepeden baktım.

"Merak mı ediyorsun?" Alayla konuştum. Hali içler acısıydı gerçek şuydu ki olması gereken yer tam olarak bu noktaydı.

"Benimle oynuyorsun?"

"Beynine silah dayamak işe yaramış ha."

"Söyle neydi o ne imzaladım ben?"

"Büyütülecek bir şey değildi. Sadece şirketinin yasal sahibi benim artık. Özet geçmemi isteyecek olursan üzerindekilerden başka hiç bir şeyin kalmadı sana tavsiyem onlara sahip çık."

"Ne yaptın lan sen bunu nasıl yaparsın bu imkansız!" Kalkmaya çalıştı ama başarısız oldu.

"İmkansız sözcüğü beni teğet geçiyor."

"Olamaz!"

"Olmazları oldurmakta üstüme kimseyi tanımam. Bunu da öğrenmiş oldun."

"Bunu senin yanına bırakmam sahip olduklarımdan vazgeçmem elimdekileri almana izin vermeyeceğim."

"Benden alabildiğin tek şey seni bu hale getirdi akıllı ol. Benim olana bana ait olana elini uzatacağın zaman bir değil bin kere düşün. Bu kez bu kadar kolay kurtulamazsın o eli kökünden kopartırım. Soyunu sopuna katar hayatını sikerim senin." Arkamda duran adamlarıma, "Götürüp annesinin kapısının önüme bırakın." deyip oradan uzaklaştım.

Çisem'den

Ceylan'ın mırıldandığı şarkıyla mayıştığımı hissettim. Ses tınısı çok rahatlatıcıydı.

Şaraptan bir yudum alıp sırtımı yastığa yasladım. Başımı geriye doğru bırakırken gözlerimi usulca yumup Ceylan'ın rahatlatıcı sesinin etkisiyle gevşedim.

Son günlerde ne kadar sakin ve huzurlu olduğumu düşündüm. Sadece kızımla ilgileniyor yaşadığım kötü günleri geride bırakmayı amaçlayarak hafızamdan silinmesi için her şeyimi verebileceğim o anları unutmaya çalışıyordum bu biraz zor olsa da büyük bir kısmını başardığım gerçekti. Bana bu konuda yardım eden Ceylan ve kızımın yanımda oluşları koşulsuz şartsız bahşettikleri sevgileriydi.

Planlarımı yapmıştım. Kendime yalanlardan, aşktan ve ihanetten uzak kendimi sadece kızıma adayabileceğim yeni bir yol çiziyordum. Başlangıç olarak uzun zamandır boşladığım okula gitmeye başlamıştım fakat bu henüz bana ihtiyacı olan Yosun'la zor oluyordu. İkinci bir alternatif kafe açmayı düşünüyordum işimi seviyordum insanlara bir şeyler öğretmek hoşuma gidiyordu lakin kendimi düşünerek değil de kızıma hangi işi yaparsam daha fazla zaman ayırabilirim ve daha iyi bakabilirim diye düşünerek hareket etmek istiyordum. Önceliğim her zaman kızım olacaktı onun huzuru ve mutluluğu bu her şeyden çok daha önemliydi benim için. Böyle düşününce kafe işi her açıdan daha cazip geliyordu. Ev konusu ise çok karışıktı. Bir türlü çözümlenemiyordu. Bu konuyu her açtığım da Ceylan tarafından geri püskürtülüyordum onunla yaşamam konusunda oldukça ısrarcıydı ama ben onunla hem fikir değildim. Ceylan'a yük olmak en son isteyeceğim şeydi her şeyden önce onun bir hayatı vardı elbette özelide olacaktı buna engel olmaya hakkım yoktu. Ev ev üstüne olur muydu? Olmazdı. Ne kadar diretirse diretsin fikrim değişmeyecekti.

"Çisem?" Ceylan'ın sesini duyduğum da gözlerimi aralayıp başımı kaldırdım. Gözlerim baygın gözlerine takılırken, "Hı?" diye bir ses çıkarttım. "Yine dalmışsın ne düşünüyorsun?" diye sordu. Sesi yalpalıyordu. Kalan son yudumuda alıp boşalan bardağı masaya bıraktım. "Hiç her zamanki şeyler işte." Omuz silktim. Diğer eliyle müziğin sesini açarken bir yandan da bardağımı dolduruyordu. Yüzünde oluşan ifadeden bana söylemek istediği bir şeyin olduğunu fakat dile getirmekte zorlandığını dudaklarını ısırışından anlıyordum.

"Alparslan?" Adını duymamla yüzüm asılmıştı. "Onu mu düşünüyorsun? Merakta ediyor olabilirsin. Bilmiyorum çok dalıyorsun." İsmini duyduğum zamanlar da mutluluktan çıldıran kalbim şimdiyse nefret ve yoğun bir öfkeyle boğuluyordu.

"Merak etmiyorum." Dişlerimi dudaklarıma geçirdim. Burnumdan sesli bir soluk bırakıp, "Hayatım da olmadığı gibi düşüncelerimde de yeri yok. Benim düşündüğüm yeni hayatıma dair yaptığım planlamalar. İsmini anma bir daha duymak istemiyorum." Bu konudaki net tavrımı ortaya koydum.

"Al."

"Teşekkür ederim." Uzattığı bardağı alıp dudaklarımın arasına dayadım acı tadın boğazımı yakarak geçmesine izin verdim.

Alparslan'a hayatımda da düşüncelerimde de yer yoktu. Zihnimin ortasına düşen ses, 'Peki ya kalbin de' diye gerçeği yüzüme savurduğun da büyük bir yudum daha alıp sertçe yutkundum. Bakışlarım donuklaştı.

Uğruna her şeyini silip attığın kendinde dahil bir çok şeyini feda ettiğin o büyük aşkını bir çırpıda silmek... Zamanla bitecekti bunu biliyordum. Kalbimde ona dair en ufacık bir duygu kırıntısı bile kalmayacaktı.

Ceylan'ın inceleyici bakışları yüzümde dolanıyordu. Kabullenerek, "Tamam." Deyip ardından, "Sesi fazla mı açık? Yosun uyanmasın?" dedi. Avuç içlerimi çıplak kollarıma sürttüm.

"Uyanmasını gerektirecek kadar açık değil. Uyanmaz." Bacaklarını kalçasının altına alıp yüzünü tamamen bana döndü. "Tamam ozaman. Bu arada sana çapında çok iyi boşanma avukatı ayarladım unutturma da sonra kartını vereyim arayıp konuşursun." Gözlerim bir noktaya takılıp dalarken başımı aşağı yukarı salladım. "Çok iyi olur daha fazla ertelemek istemiyorum."

"Anlıyorum sen en iyisini bilirsin hep yanındaydım her zamanda yanında olacağım."

"Biliyorum bunun için sana minnettarım."

"Ne minneti arkadaşız biz. Ya Çisem bu hiç sade gitmiyor nerede benim muhteşem ikilim?" Kaşlarımı derinden çatarak, "Neyden bahsettiğini anlamadım." Dedim. Ceylan'ın arayışını izliyordum. Gözleri bir anda parladığın da, "İşte buldum sizi." Diyerek kıkırdadı. Muhteşem ikilim diye bahsettiği çilek ve çikolataydı onlara ulaşabilmek için oturduğu yerden kalkmadan sehpanın üzerine uzandı. Gerçekten en uçta düşecekmiş gibi duran şeylere oturduğu yerden uzanabileceğini sanacak kadar mı sarhoş olmuştu.

"Hadi be gelsenize."

"Düşeceksin Ceylan."

"Bir şey olmaz." demesine kalmadan sehpa ile koltuk arasındaki boşluğa sendeledi hızlı bir refleksle son anda koltuğa tutunmuştu. Gözlerimi devirdim, "Seni uyarmıştım. Bekle ben veririm." Ayaklarımı yere indirip oturur pozisyona geldim. Bardağımı bırakıp ayaklandım. Sehpanın etrafında dolanarak çilek tabağıyla çikolata sosunu kavrayıp Ceylan'ın kucağına bıraktım.

"Al bakalım."

"Teşekkür ederim canımcım." Hayali öpücük atarak gülümsedi. "Sende yesene şarapla harika gidiyor tatlı ve acının muazzam birleşimi dene bak." Çikolataya batırdığı çileği son anda kendi ağzına atmaktan vazgeçip bana uzattı. Gözlerim baygın bakan gözlerinde pembeleşen yanaklarında dolaştı. İstemiyorum desem de ısrar edecek ve onu bana yedirebilmek için elinden geleni ardına koymayacaktı. Dudaklarımın arasından bıraktığım nefesle ona uzanıp çileği dişlerimin arasına alıp ısırdım. Damağıma yayılan tatla ağzımdan beğeni dolu mırıltı döküldü.

"Güzel."

"Çilek çikolata ve şarap. Bu üçlüyü aşka benzetiyorum sence de öyle değiller mi?" İlginç benzetmeydi yinede bir şey söylemedim. "Görmüyor musun yoksa?" Benim gördüğüm tek şey Ceylan'ın çakır keyiften sarhoşluğa hangi ara geçiş yaptığıydı. Bu noktaya nasıl geldiğine hala anlam veremiyordum.

"Cevabımı alamadım?" Kollarımı göğsümde birleştirip sırtımı koltuğun koluna yasladım. "Ve cevabımı hala alamıyorum." diyerek kıkırdadı. Burnumun ucunu kaşırken gözlerimi bir an olsun Ceylan'dan ayırmıyordum. Kolunun altına hangi ara sıkıştırdığını fark edemediğim şişeyi daha yeni fark ettiğimde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Onu hangi ara aldın sen?" Güldü. "Sana diyorum çok dalıyorsun şurada ölüp gitsem seneye anca haberin olacak." Bardağını yere bırakıp şişenin ağzını dudaklarına dayayıp tepesine dikti. "Hop hop yavaş ol." Yerimden fırlayıp üzerine atıldım şişeyi kavrayıp elinden çekmeye çalıştım.

"Ya bırakır mısın?"

"Sen bırak." Başta vermemek için diretse de sonunda karşı koyamamıştı. "Yeter bu kadar içtiğin bence." Şişeyi ondan uzaklaştırdım.

"Ama ya oldu mu şimdi? En güzel yerinde reklamlar gibi neden girersin ki araya." Dudağının kenarından taşmış çenesine doğru akan kırmızılığı elinin tersiyle silip somurtarak bana baktı.

"Hiç bana öyle bakma." Şişeyi Ceylan'ın ulaşamayacağı bir yere koyup yerime oturdum. Ceylan ağlarmış gibi ses çıkartıp, "Çok kötüsün biliyorsun değil mi? Bak," Çilekle sosu gösterdi. "Garip bıraktın ayırdın onları mutlu musun? Boyunları büküldü hep senin yüzündeb." Serzenişine içten bir kahkaha atarak karşılık verdim.

"Konuşmuyorsun içmeme de izin vermiyorsun bana şarkı da söylemiyorsun!" diye yakındı. Kucağındaki kaseleri yere koydu.

"Biraz daha bağırmaya devam edersen kızımı uyandıracaksın. İşte ozaman sana harika şarkılar söylerim hatta sözü kendime müziği sana ait olur Ceylan." Cümlenin sonunda ki imamı anlamış olacakki dil çıkarttı.

"Sarhoş." Dedim gülerken.

"Çisem hadi bu sarhoşa şarkı söyle o güzel sesinle mayıştır beni yoksa sabaha kadar uyumayıp başını ütülerim."

"Çocuk musun sen?" Olumsuz bakışlarımın radarına takıldı. Omuz silkip dudaklarını küçük çocuk edasında büzdü. "Banane banane. Bana şarkı söyle hadi." Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. "Bir daha seninle içmeyeceğim."

"Hıhı görürsem söylerim kısa saçlı sarı bomba. Hadi artık söyleyecek misin?"

"Kaçışım mümkünse hayır." Başını yastığa koyup ayaklarını üstüme bırakarak boylu boyunca uzandı. Ellerini yanaklarının altına alıp gözlerini kapattı. "Bekliyorum." mırıltıyla homurdandı. Dudaklarımın arasından sesli bir soluk bırakarak geriye yaslandım. Ayaklarımı sehpanın üzerine uzatıp kollarımı göğsümde birleştirdim.

Söyleyeceğim şarkıyı düşünmeye başladım. Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından ceylan ayağıyla bacağımı dürterek, "Bu gün söylemeyi düşünüyor musun?" dedi. Bacağına canını yakmayacak şekilde vurdum. Cevabımı dudaklarımın arasına tüneyen şarkıyı mırıldanmaya başlayarak verdim.

Sevgilim beni kaybettin artık

Kalbimden aşkını söküp attın

Gönlünde kime istersen yer

Mutluluk gölgende kalsın

Gözlerim kapandı. Başımı sağ omzumun üzerine doğru yatırdım ve şarkıyı söylemeye devam ettim.

Geçmişe ait hiç bir şey konuşma

İnsanım hata ederim yanılırım

Ben artık senin hiç bir şeyin değilim

Seninle aşk gözümde kalsın

Yalanı dolanıyla

Zararı ziyanıyla

Kapandı aşk bir sayfa daha

Severek unuturum

Yeniden aşık olurum

Severim ama güvenemem ki

Yalanı dolanıyla

Zararı ziyanıyla

Kapandı aşk bir sayfa daha

Severek unuturum

Yeniden aşık olurum

Severim ama güvenemem ki

Sevgilim seninle benden bıktım

Sıfırdan başlamak hazin tekrar

Ne yarsın ne dostsun ne arkadaşsın

Beni kendimden çıkarmışsın

Dudaklarımın arasından dökülen kelimeler dilimde kırbaç yemiş etkisi yaratıyor oluşan acı ruhuma sızarak daha hissedilir daha kalpten söylememe neden oluyordu. Şarkının içinde kayboluyor cümlelerde kendimi buluyordum.

Sevgilim gerçek şu benim değilsin

Söz bitmiş gözlerin terki diyarında

Sen aşktın sığındığım sakin limandın

Bu gemi çök su aldı batsın

Yalanı dolanıyla

Zararı ziyanıyla

Kapandı aşk bir sayfa daha

Severek unuturum

Yeniden aşık olurum

Severim ama güvenemem ki

Ağladığını belli eden burun çekişini duyduğumda gözlerimi araladım. Başımı Ceylan'dan tarafa çevirip gözlerinin altında parlayan yaşlarını elinin tersiyle silişini şarkının son sözlerini tamamlayarak izledim.

Yalanı dolanıyla

Zararı ziyanıyla

Kapandı aşk bir sayfa daha

Severek unuturum

Yeniden aşık olurum

Severim ama güvenemem ki

"Neden ağlıyorsun? O kadar kötü mü söyledim?" Diye takıldım. Ayaklarını üzerimden çekip yere indirerek yattığı yerden kalktı şimdi yan yana oturuyorduk. "Çok içten hissederek söyledin dayanamadım sanırım." Güldüm. "Bunun için mi ağladın yani?" Bir süre gözlerimin içine baktı. Dilinin ucuna gelen cümleleri dile getirmeye çekiniyor gibi görünüyordu. Hoşuma gitmeyecek şeyler olduğunu anlamam zor olmadı. Bakışlarımı önüme çektim ve belirli bir noktaya bakmaya başladım.

"Şimdi söylesem biliyorum kızacaksın o yüzden ne sen sor nede beni cevap vermek zorunda bırak." Başımı belli belirsiz salladım. "Mantıklı." Gözlerimi diktiğim noktadan ayırmadan, "Yatalım mı artık?" dedim.

"Harika olur başım dönüyor zaten bilemiyorum aslında salonda dönüyor olabilir depremde oluyor olabilir her şey olabilir."

"Seç uçmuşsun." Kıkırdadım. "Yardım edeyim ister misin?"

"Sarhoş muyum ben?" dediğinde onu baştan ayağa süzdüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Görünen köy kılavuz ister mi?" Gözlerini devirdi.

"Neyse ben yatıyorum o zaman sana iyi geceler."

"İyi geceler kısa saçlı sarı bomba." Ağzında kelimeleri ezerek geveledi. Saçlarımı kestiğimden buyana bana sürekli bu şekilde hitap ediyordu. Bir noktadan sonra yüz buruşturmalık bir hale gelmişti.
"Bana bir daha şöyle dersen seninde saçlarını keserim Ceylan." Gözlerini irice açtı kendini geriye atarak benden uzaklaştı. "Kelle kesen kör hasan mı oldun sen kuzum?"

"Birisi boğazını gırtlaklıyormuş gibi konuşuyorsun Ceylan alkol sana yaramıyor." Ayağa kalktım.

"Neşekkür nederim niltifat nediyorsun nisem." Komik bir şiveyle konuşup fazladan 'n' harfi kullanması sevimliydi. Gülmekle yetindim. "Yatıyorum ben sende daha fazla oturma yat uyu bence."

"Gönül isterdi ki sabaha kadar seni delirteyim ama işte naparsın."

"Hiç bulaşma tatlım zararlı çıkarsın."

"Bende seni seviyorum Çisem 'im ama canımı daha çok."

"Zevk zevk."

Adımlarımı salonun çıkışına yönelttim. O esnada çalan telefonumla oflayarak gerisin geriye döndüm.

"Bu saatte kim arıyor acaba? Ve benim sesi var görüntüsü yok telefonum nerede?" Ceylan az önce yattığım yere uzanıp yastığın arasından sadece ucu görünen telefonumu alıp bana uzattı. Ekranda gördüğüm isimle kaşlarım çatılırken açıp kulağıma tuttum.

"Abi?" dedim sorgulayıcı ses tonumla. Saat on ikiyi geçiyordu. Abimin bu saatte araması hayır mı yoksa şer miydi merak etmiştim.

"Uyandırdım mı?" diye sordu. Ceylan yalpalayarak önümden geçerken sadece dudaklarını oynatarak, 'Ben yatıyorum' dedi. Gözlerimi tamam anlamın da kırpıştırdım. "Yok yatmaya hazırlanıyordum bir şey mi oldu?" Hışırtılar duydum. "Hayır güzelim sorun yok. Bu gün işlerden fırsat bulup arayamadım seni. Nasılsın?"

"İyi olmaya çalışıyorum ya sen?"

"Beni bırak önemli olan sensin. Söyle bakalım dikkat ediyorsun değil mi? Fazla dışarı da çıkmıyorsun?" Görmeyeceğini bilsemde gözlerimi devirdim. " Peşime taktığın adamlar seni yeterince bilgilendirmiyorlar mı abi?"

"Hadi be nasıl anladın? O kadar da dikkat etmeleri gerektiğini söylemiştim. Onları yeterince uyarmadığı mı fark ettim bak şimdi."

"Fark edilmeyecek gibi değil ki. On nedir?"

"Umarım geri çekmemi istemeyeceksindir."

"Seni anlıyorum beni korumaya çalışıyorsun ama buna gerek yok sana söylemiştim kendi başımın çaresine bakabilirim." Topuzumdan gözlerimin önüne firar eden bir kaç tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Beni anladığını düşünmüyorum Çisem. O adamı hala bulamadım görünen o ki yurt dışına falan topukladı ama bu demek değil ki adamlarımı peşinden çekeceğim."

"Korkup kaçmıştır halbuki onu parmaklımlar ardında görmeyi ne çok isterdim sana ve Ceylan'a yaptığı cezasız kalmamalı." Sesimin rengi değişmişti. Kaçmış olması yiyeceği cezadan sadece geçici süreliğine kurtulmuş olması anlamına geliyordu tabi eğer gittiyse, yada gittiği yerden geri dönerse.

"Sen düşünme bunları ben halledeceğim."

"Düşünmem gereken çok daha önemli konularım var zaten." Parmaklarımla anlıma baskı uyguladım. "Çisem o konuyu da tekrar konuşacağız seninle ama yarın için senden bir şey istemem gerekiyor." dediğinde meraklanmıştım. "Nedir?"

"Yarın Ateş'in doğum günü büyük ihtimalle orada olamayacağım."

"Bunun benimle ilgisi nedir?"

"Önemli bir iş için yurt dışında olacağım bu yüzden beni temsilen senin oraya gitmeni istiyorum. Gidebilir misin?"

"İşlerim var abi ev bakmam gerekiyor daha avukatla konuşacağım hem biliyorsun benim orada işim yok."

"Güzelim Ateş seni de çağırmıştı. Gitsen bir şey kaybetmezsin işlerini bir sonraki günde halledebilirsin." Derin bir nefes alıp gözlerimi tavana diktim. "Erteleyemem bu yüzden kusura bakma gitmeyeceğim." kesin bir dille reddettim.

"Sebep?"

"Durumun farkında değilsin sanırım sen. Asaf'ın evinde işim yok benim."

"Her şeyin farkındayım sadece o yönden düşündüğün için rahatsızlık duyuyorsun ama Asaf bizim her şeyden önce aile dostumuz kardeşten farksız benim için. Hem söyle bana Ateş'in üzülmesini ister misin? Seni çağırdıysa sevmiş demektir." Kaşlarım çatıldı. "Elbette istemem ama gitmedim diye üzülecekte değil."

"Neden inat ediyorsun anlamıyorum?"

"Sen neden gitmem için bu kadar diretiyorsun bende bunu anlamıyorum belki biraz daha açık konuşursan seni anlayabilirim."

Odanın kapısı hafif aralıktı başımı o aralıktan uzatıp Yosun'a baktım. Uyuyordu. Sessizce arkama dönüp parmak uçlarımda yürüyerek salona geçtim.

"Evet cevap verecek misin?" Abimden hala cevap alamamıştım.

"Benim gitmemem onu kıracak ama eğer sen orada olursan bu durumu ufak bir küskünlükle atlatabilirim. Anlıyor musun?" Neden bu kadar ısrar ediyordu anlamış değildim. Gitsem ne olacak gitmesem ne olacaktı?

"Çisem gidecek misin?" Gözlerimi sabır dilenircesine kapattım. "Babamların gelme ihtimalleri yüzde kaç?" diye sordum.

"Gelmeyecekler."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Babamın katılması gereken ihale var annemi biliyorsun zaten babamsız adım atmaz. Öyle bir şey olsa neden senden gitmeni isteyeyim güzelim?"

"Doğru." Dişlerimi alt dudağıma geçirdim.

"Ne diyorsun?"

"Hayır geçerli mi?"

"Hayır." Güldüğünü duydum.

"O zaman neden soruyorsun."

"Adetten."

"Gece gece çok komiksin abi."

"Gidecek misin onu söyle?"

"Ay hala soruyorsun! Gideceğim işte ama bir daha bu tür zorlamalarla bana diretme yaparsan bozuşuruz abi."

"Babama bu kadar benzemesen kanka bile olabilirdik." Diye dalga geçtiğinde gülmeden edemedim. "Acayip güldüm."

"Her zaman güzelim her zaman. Ben seni daha fazla tutmayayım yarın yine ararım."

"Tamam. İyi geceler."

"Sana da."

Telefonu avucumun içine hapsettim. İstemediğim halde o doğum gününe abim tarafından zorla gönderiliyordum. Asaf'la yüz yüze gelmek şu an için istemediğim bir durumken buna mecbur bırakılmak düşüncesizlik değildi de neydi?

🌹🌹

Gelmemeliydim ama bunun aksine tam olarak buradaydım. Geri dönebilirdim lakin abime tamam demişken bunu yapamayacağımı çok iyi biliyordum.

Derin bir nefes aldım. Ayağımın dibindeki kutuyu bacağımla sabit tutmaya çalışırken gözümü kızımdan ayırmadan zili çaldım. Sanırım vazgeçip dönmek için artık çok geçti. Kapı ikinci kez çalmama gerek kalmadan açıldığın da sıkıntıyla dudaklarımı dişlemeye başlamıştım. Burada olmaktan hoşlanmıyordum. Bunun en büyük sebebiyse Ela'ya ait izlerin olduğuna adım kadar emin olmamdı. Yapabilsem onun nefes aldığı şehri bile terk ederdim.

"Hoş geldiniz."

Geçen seferki çalışanın aksine karşımda duran kadın oldukça gençti. Eliyle içeriye geçmemi işaret ettiğinde kutuyu almak için eğildim. Benden önce davrandı. "Ben hallederim lütfen siz içeri geçin."

"Teşekkürler." İçeriye girdim sanki ilk kez görüyormuşum gibi etrafı inceliyordum bundan vazgeçerek bakışlarımı başka tarafa kaçırdım. Kulağıma gelen hafif ve eğlenceli müziğin sesini duyabiliyordum.

Abim yokken burada olmak...Yüzümdeki memnuniyetsizliği silmem gerektiğini biliyordum ve bunun için elimden geleni yapmaya çalıştım. Ne kadar başarılı olduğum ise muammaydı.

Salona adımımı attım. Rengarenk süslemeler araba figürlü sevimli balonlarla süslenmiş solan çok güzel görünüyordu.

Gözlemlerim hediye konusunda tam on ikiden vurduğumu söylüyordu.

Bir müddet etrafı inceledim bir doğum günü partisine göre ortam oldukça ruhsuzdu. Naz ve iki kadın sohbet ederlerken Asaf'ta aynı şekilde karşısına aldığı üç adamla hararetli bir konuşma içindeydi. Gözlerim büyüklerden çok çocuk arasa da Ateş'ten başka çocuğa rastlamadı. En azından bir kaç arkadaşı olsun gelebilirdi diye düşünmeme sebep olan boşluk bir köşede somurtarak oturan Ateş'i gördüğümde beni hüzne boğmuştu. Arkadaşı mı yoktu? Vardı da gelmek mi istememişlerdi? Yoksa ben mi erken gelmiştim? İhtimaller çoktu cevap verecek yoktu.

"Çisem abla gelmiş!" Ateş'in gözleri beni bulduğun da yüzünde ki somurtkanlığın azıcıkta olsa yok olduğunu gördüm. Buna sebep olmak beni mutlu etmişti. Gelirken ki isteksizliğim Ateş'in halini görmemle yok olurken yüzüme yerleştirdiğim içten tebessümümle onu karşıladım.

"Babam gelmeyeceğini söylemişti." Kollarını çekinerek belime doladı. Bu beni gülümsetmişti. Yosun'u tek elimle göğsüme bastırdım diğer boşta kalan elimi de Ateş'e sarıp gülümseyerek, "Geldim. Mutlu mu oldun?"

"Evet çok! İyi ki geldin az kalsın sıkıntıdan patlayacaktım." Kollarını belimden çekip karşıma geçti. Gözlerim biran bize doğru gelen Asaf'a takıldığın da bakışlarımı çekerek Ateş'e çevirdim. "Gerçekten bende o elektriği girer girmez aldım. Arkadaşların falan gelmediler mi?" Bunu sormamla dudaklarını büzdü. "Hayır. Benim hiç arkadaşım yok." Ne söylemem gerektiğini bilemediğim için dudaklarımı bir kaç kez araladım en sonunda konuşamadan kapattım. Ne söyleyebilirdim ki?

"Hoş geldin geleceğini tahmin etmiyordum şaşırttın." Asaf'ın oldukça yakında gelen sesiyle bir an irkildim. "Ya evet şaşırtmayı severim."

"Hoşgeldin."

"Hoş buldum." Gözlerimi Ateş'ten ayırmıyordum. "Hadi gel." Ateş elimi tutup salonun ortasına çekiştirdiğinde selam veren Naz ve diğerlerine mesafeli tavrımdan ödüm vermeden karşılık verdim. Bu yapı meselesiydi sıcak kanlı kadın olduğum söylenemezdi. Yosun'u koltuğa yatırıp ayak ucuna oturdum. Herkes geldiğim ilk zamanki monoton hallerine dönerken bende Ateş'in Yosun'u sevişini dudaklarıma sinen tebessümle izliyordum. Onları izlemek dönen sıkıcı muhabbete katılmaktan daha eğlenceliydi.

Yosun'un Ateş'e verdiği sevimli tepkilere gülmeden edemiyordum. Ateş küçük dudaklarını göbeğine bastırdığın da Yosun'un attığı çığlık 'Bu ses bu küçük bedenden mi çıktı' dedirtecek cinstendi.

"Hala baksana çok tatlı." Yanıma oturduğunu yeni farkına vardığım Naz başını yanımdan uzatıp Ateş'e baktı. Ateş'i gülerken görmek onu mutlu etmişe benziyordu. "Evet canım çok tatlı ama fazla sıkma olur mu?" Ateş başını salladı.

"Bir şey içmek ister misin?" Naz'a baktım. "Hayır teşekkür ederim." diyerek kibarca reddettim.

"İçseydin bir şeyler."

"Fazla kalmayacağım zaten." Gülümsemeye çalıştım. İki kaşını da havaya kaldırdı. "Seni buraya Cem gönderdi değil mi?" diye sordu beklemediğim bir anda.

"Bu kanıya nereden vardın?"

"Onun tarafından gönderildiğin çok belli oluyor."

"İnkar etmeyeceğim. Evet buraya gelmemi Cem istedi ama buraya geldiğim de Ateşi," Salondaki kasvetli havayı işaret ettim, "Bu boğucu ortamda bir köşeye sinmiş gördüğüm de gelirken ki isteksizliğim yok oldu."

"Seni anlıyorum sanırım "

"Neyi anlıyorsun?"

"Neden gelmek istemediğini. Bizi tam olarak tanımıyorsun Cem'in aksine senin için yabancıyız yanımızda kendini rahatsız hissediyor olmalısın?" Cevap vermedim. Ama söylediklerinde sonuna kadar haklıydı. Başımı diğer tarafa çevirdim. Gözlerimin radarına Ateş takılmıştı. "Hiç arkadaşı olmadığını söyledi neden?" Belki de bunu sorarak haddimi aşıyordum. "Sana olan tutumuna aldanma anlaşılması zor bir çocuktur Ateş. Bu yüzden de pek arkadaşı yoktur." Söylediği gibi bana gösterdiği kadarıyla çok sıcak kanlı bir çocuk gibi görünüyordu.

"Hiç mi yok?"

"Hayır hiç yok."

"Aslında biliyor musun böyle olmasında annesizliğin de büyük payı var. Asaf onun için her ikiside olmaya çalışıyor ama babanın yeri ayrı annenin yeri apayrı oluyor. Anne eksikliği onun asi tarafı." Doğru duyup duyduğumdan emin olmak için tiz bir sesle, "Annesizlik?" diye sorusunu tekrar ettim. Annesizlik derken neyi kastediyordu? Gözleri Ateş'in üzerindeydi siyah gözlerinden geçen şefkat ve hüzün net görünüyordu. "Ateş annesi vefat ettiğinde çok küçüktü. Bunları bana neden anlatıyorsun diye soracak olursan yaş günü kutlamalarında somurtarak oturan yeğenimin yüzünü güldürebildiğin için ne kadar güzel bir şeye sebep olduğunu bil diye. Burada olman gerçekten onu mutlu etti. Cem'e teşekkür edeceğim." Benim aksime güldü.
Gözlerim yanıyordu. Eğer kendimi tutmazsam herkesin içinde hıçkırarak ağlayabilirdim. Annesi o çok küçükken ölmüştü ve onun küçücük kalbi bunun acısını biliyor yokluğunu çekiyor özlemini duyuyordu. Bazen ben bile annemin özlemine dayanamayacak raddeye geldiğimde ne kadar kötü olurken Ateş'i düşünemiyordum. O daha çok küçüktü. Burnumun direği sızım sızım sızlarken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Başımı yere eğip gözlerimi yumdum. Kirpiklerim birbirine girmişti.

"İyi misin? Sana bunları üzülmen için anlatmamıştım." Sesimin çıkabileceğinden pek emin değildim. "İyiyim ben." Sertçe yutkundum. Sesim çok güçsüz çıkmıştı.

"Hala bak elimi tutuyor." Ateş'in heyecanlı çıkan neşe dolu sesini duyduğumda ona baktım. Varlığına tutunacak bir çok zaman ihtiyaç duyabileceği bir annesi yoktu fakat onu her şeyden koruyup kollaya bilecek güce sahip babası vardı. Yinede bu Ateş'in daha anne çocuğu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Yüreğimden Ateş'e doğru akıp giden şefkat onu kollarının arasına alıp sarılmak istiyordu. Burnumu sessizce çektim.

"Ben bir bardak su alabilir miyim?" Naz ayağa kalktı. "Tamam şimdi getirtiyorum." Yanımdan uzaklaştı. Arkasından gidene kadar bakarken yüzümden dolaşan keskin bakışların ürpertisini hissederek o gözlerin sahibine çevirdim gözlerimi. Kaşlarını çatmış soğuk yeşillerinin içinde fink atan sorgu dolu bakışlar yüzümü inceliyordu. Gözlerini benden ayırmadan arkadaşlarına bir şeyler söyleyip ayağa kalktı. Yanıma geleceğini anladığım ayağa kalktım. Ateş başını kaldırıp bana baktı. "Yanından ayrılma tamam mı canım, ben lavobaya gideceğim hemen dönerim."

"Tamam." Asaf'tan kaçmıyordum sadece onunla şu an konuşmak istemiyordum.

"Tamam."

Adımlarımı hızlandırıp ilerlemeye başladım. Salondan çıkmış tam derin bir nefes alacağım derken kolumu tutan ellerle duraksamak zorunda kalmıştım. Kim olduğunu biliyordum. İsteksizce ona döndüm. "Ne oldu sana? Naz canını sıkacak bir şey mi söyledi?" Kolumu elinden kurtardım. Sert gözleriyle yüzümü inceliyordu. "Bunu nereden çıkarttın bilmiyorum ama ben sadece lavobaya gidiyordum."

"Neden yalan söylediğini hissediyorum o zaman." Tek kaşı beni sorgular gibi havaya kalktı. Ellerimi birbirine bağlayıp sakin olmak adına gözlerimi açıp kapattım. "Beni başkalarıyla karıştırma yalan söylemem ben." Yinede sesimin sert ve yüksek çıkmasına engel olamadım.

"Söylüyorsun demedim öyle olduğunu hissediyorum dedim."

"İkiside aynı kapıya çıkıyor."

"Bunu kastetmemiştim ama."

"İyi tamam."

"Naz sana ne söyledi bilmiyorum her ne söylediyse yüzünden düşen bin parça." Anlımı kaşıdım. "Hiç bir şey söylemedi. Sadece konuşuyorduk."

"Emin misin?" İnanmışa benzemiyordu ama inanıp inanmaması umrumda bile değildi. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmek istiyordum.

"İzin verirsen lavaboya gideceğim."

"Tamam git." Gözlerim o sırada içeri giren tanıdık yüzlerin üzerinde duraksadığında olduğum yerde donup kaldım. Aldığım soluğun boğazıma takıldığını hissedebiliyordum ileriye gitmiyordu ulaşması gereken yere ulaşmıyordu.

Annem...

Babam...

Gerçek mi yoksa halüsinasyon mu görüyordum. Hayır hayal olamayacak kadar gerçek görünüyorlardı. Asaf'ın iki kolunu tutarak dön derip yerlerimizi değiştirdim. Benim olduğum yerde Asaf onun olduğu yerde ben duruyordum. Sırtım babamlara dönüktü beni göremezlerdi dikkatli bakarlarsa belki çok küçük bir ihtimal tanıyabilirlerdi.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Babamlar." Soluk soluğaydım kalbim göğüs kafesimi tekmeliyor burum buram hissettiğim özlem gözlerime yaşları dolduruyordu. Gözlerimi kırpıştırdım.
"Buradalar." Gözleri arkamda bir noktaya takıldı. "Neden bana geleceklerini söylemediniz?" Tedirgindim nasıl davranacağımı nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Korkuyordum çekiniyordum aynı zamanda onları görmemle birlikte duyumsadığım özlem inkar edilemez bir boyuttaydı... Ellerim ayaklarım tüm bedenim titriyordu kendime engel olmam mümkün değildi. Tüm duygularım birbirine karışmış beni büyük bir karmaşanın ortasına iterek savunmasız bırakırken kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyordum. Beni fark etmelerini istemediğim için sırtımı onlara çevirmiş Asaf'a sığınmıştım. Biraz daha yaklaşacak olursam göğsüne yapışmam kaçınılmaz olacaktı.

"Bilmiyordum çağırmıştım ama emin değildim senin geleceğinden de aynı şekilde."

Beynimde acil durum sireni gibi yanıp sönen kırmızı duman haznesi vardı. Okların ucu Cem'i gösteriyordu.

"Cem." dedim fısıltıyla. "Cem yaptı gelmeyeceklerini söyledi karşılaşalım diye beni oyuna getirdi inanmıyorum bunu nasıl yapar."

"Sakin ol öncelikle. Onlar senin ailen telaşın çok yersiz ve saçma."
Yersiz ve saçma mıydı?

"Beni reddeden ailem! Nasıl sakin olmamı söyleyebiliyorsun?"

"Ne olursa olsun onlar senin ailen. Sen kendin söylüyorsun bunu."

"Asaf benim buradan hemen gitmem lazım." Başımı olumsuz anlamda salladım. Bu hareketimle birlikte burnum gömleğine sürtünmüştü haddinden fazla olan yakınlığımızın yeni farkına vararak bir kaç adım gerileyip gıdıklanan burnumun ucunu işaret parmağımla kaşıdım bunu yaparken başımı kaldırıp Asaf'ın gözlerine baktım. "Yıllar sonra karşımdalar buradalar hiç bir şey olmamış gibi davranamam bunu yapamam yüzlerine bakamam. Beni henüz görmediler yardım et bana lütfen gitmek istiyorum." diye fısıltıyla konuştum. Son ana kadar Ateş'in yanında olmak istesemde kalmam imkansızdı.

"Kaçacaksın öyle mi?" Bakışları koyulaşmıştı. Gözlerim sert yüz hatlarında dolaşırken dudaklarımı birbirine bastırıp başımı aşağı yukarı salladım. Başka çarem var mıydı?

"Sana yardım edeceğim nereden çıkarttığını sorabilir miyim peki?"

"Etmeyecek misin yani?" Şaşkınlıkla yardım isteğimi reddeden Asaf'a bakıyordum.

"Hayır." Bu çok net olmuştu.

"Yardım etmek zorundasın."

"Böyle bir zorunluluğum olduğunu bilmiyordum."

"Senden beni anlamı ve yardım etmeni bekliyorum." Göz göze geldiğimizde nasıl davranacağımı ne söyleyeceğimi veya bir şey söyleyip söylemeyeceğimi bile bilmezken kendimi bana yabancıymışım gibi hissettirecekleri bakışlarının altında kıvranmak istemiyordum. Buna dayanabileceğimi sanmıyordum.

"Asaf!" Babamın sesini duyduğumda başımdan aşağı buzlu su dökülmüş gibi irkildim. Elimi deli gibi atan kalbimin üzerine bastırıp boğazıma oturan yumruyu yutkunmaya çalıştım. Asaf'ın dudağının kenarında oluşan kıvrılmayla kulağıma eğilişini donuk bir ifadeyle izledim. "Geç kaldın." Yanımdan geçip giderken omzuma temas eden omuzuyla olduğum yerde sendeledim. Bana yardım etmemiş ve burada öylece bırakmıştı onun bana bunu yaptığına inanamıyordum. Durduğum yerden hareket dahi edemiyordum. Nasıl kaçarım? Nasıl onlara görünmeden gidebilirim diye düşünürken Naz'ın, "Çisem," diye seslenmesiyle tüm çıkış yollarım ardına ardına çarparak kapanmıştı. Gözlerimi sıkıca yumdum. Göğsüm aldığım nefesten körük gibi inip kalkıyordu. Avuç içlerim sanki suyla yıkamışım gibi terden sırılsıklamdı. Sırtımda jilet keskinliğindeki dolaşan bakışları hissetmemek mümkün değildi. Naz tam önümde durduğunda gözleri arkama takıldı. Usulca ayaklarımın üzerinden dönüp yüzümü onlardan tarafa çevirdim onlara görünmeden gitmem neredeyse imkansızdı.

Annemin tedirginlik dolu bakışları babamın üzerindeydi. Annemi inceledim. Bıraktığım gibiydi hiç değismemişti. Yıllar ondan hiç bir şey eksiltmemiş aksine daha fazla güzelleştirmişti.

Babama baktım annemin aksine yıllar ondan bana göre bir çok şeyi alıp götürmüştü. Babamın soğuk bakışları benim üzerimdeydi oda tıpkı benim onu incelediğim gibi beni inceliyordu ama benim onu incelediğim gibi özlem dolu değildi.
Öylesine yabancı öylesine hissiz ve öylesine gaddar bakıyordu ki... Beklediğimin aksine bir durum olmamıştı. Annemin özlediğim mavi gözleri onların yansıması gibi olan gözlerimi bulduğunda tüm zincirlerimi kırıp reddedip etmeyeceğini umursamadan koşarak gidip sıkıca sarılmak istedim.

Yapamadım.

Yapamazdım.

"Bunun ne işi var burada!" Babamın benden bu diye bahsetmesi canımı yakmıştı. Asaf, "Olmaması için bir sebep yok abi. Ateş istedi oda geldi." Dedi. Babamın karşısında hem bu kadar saygılı hemde bu kadar güçlü duruyor olması beni şaşırtmıştı. Eğer Asaf'ın yerinde Cem olsaydı ve aynı şeyi o babama söyleseydi her çok farklı olabilirdi.

"Olmaması için bir çok sebep var Asaf. Neden burada ve oğlunu nereden tanıyor?"

"Bunlar burada konuşulacak şeyler değil içerde misafirlerim var." Ufak bir uyarıda bulundu. Ben ise sadece aralarında geçen diyalogları dinliyordum.

"Sergen lütfen şimdi sırası değil." Annemin o alışık olduğum naif sesini duyduğum da bir an geçmişe gider gibi olmuştum. Arkadaşlarımla dışarı çıkmak istediğim ve söz verdiğim halde eve geç döndüğüm gecelerde babama yakalanmam kaçınılmaz olurdu bana kızdığı zaman annem şimdi olduğu gibi araya girer tıpkı yine şimdi olduğu gibi benim için korktuğu zaman babama karşı kullandığı o ses tonunu kullanırdı.

"Ben gidecektim zaten." Sesimin titremesine engel olamadım.

Asaf, "Hayır gitmeyeceksin." dediğinde Naz, "Daha pastayı bile kesmedik Ateş çok üzülür gidersen." demişti.

"Neyse ne Gönderin şunu!" Hak etmeyen bir adam için aileni karşına alıp silebiliyorsan eğer sonuçları ne getirirse getirsin kabul etmekten başka çaren yoktu. Bende bunun bedelini ödüyordum ödemeye de devam edecektim.

"Evime gelmiş kimseyi kovmam ben bunu bilmen gerekir."

"Onu görmek zorunda değilim."

"Görmek istemezsen görmezsin abi. İçeri geçelim mi artık?" Babam Asaf'a sadece onun anlayabileceği bir manada baktı annem babamın koluna dokunup, "Asaf haklı. Bu gün Ateşin günü Sergen tatsızlık çıkmasın üzülmesini istemeyiz değil mi?" dedi. Babam bir süre yüzüme baktıktan sonra bir şey söylemedi annemin elini tutup yanına çekti. Önümden geçip gittiklerinde hala olduğum yerde duruyordum.

Cem bunu yaparak ne bekliyordu ki her şeyi unutup beni kollarının arasına almalarını mı? Birisinin koluma dokunduğu hissederek başımı elin sahibine çevirdim. Asaf. "Üzülme." Dedi gözlerimin içine bakıyordu. "Her şey zamanla düzelecektir." Gerçekten düzelecek miydi? Buna inanmak istiyordum.

🌹🌹

Salonun en uç kısmında onlardan olabildiğince uzak bir köşede oturuyordum. Ne kadar uzak olursam olayım kendimi bana yabancı gibi hissettirinen soğuk bakışları üzerimdeydi göremesemde hissedebiliyordum. Cesaret edip başımı yerden bile kaldıramıyorken daha ne kadar bu şekilde duracağımı bilmiyordum. Ateş için biraz daha kalabilirim diye kendimi zorlasam da daha fazla dayanabileceğim sanmıyordum.

'Sen güçlüsün' diyen iç sesim haklıydı. Güçlüydüm ama aldığım bakışlar gücümü kırabilecek güçteydi hal böyleyken nasıl güçlü kalabilirdim?

"Ağlıyor." Ateş'in sesiyle kendime gelirken, "Ne?" dedim bilinçsizce çıkan sesimle. Yosun'un sesini duymamla kucağıma alıp başını okşadım. Susmayınca ayağa kalktım.

"Tamam kızım." Sırtını sıvazladım.

"Her şey yolunda mı?" Sese arkamı dönünce Naz'la burun buruna geldim.

"Hayır. Sanırım gitsem iyi olacak Yosun durmayacağa benziyor." Ateş'in yüzü düşmüştü.
"Lütfen gitme." O böyle bakıp gitme derken gerçekten gitmek istemiyordum.

"Birazdan pastayı keseceğiz durmayacağından emin misin?" Yosun cevap verir gibi daha çok ağlamaya başladığında Naz burun kıvırarak, "Cevabımı aldım sanırım." dedi ardından gülümsedi. Yosun ortamda ki huzursuzluğu hissetmiş gibiydi merak edip yüzüne bile bakmayan Anneanne ve dedeye sahipti ama bu sorun değildi. Zaten sevmedikleri adamdan sildikleri kızlarından doğan çocuğa yakınlık beslemelerini sevmelerini beklemiyordum.

"Gitsem iyi olacak."

"Yaa!"

"Ateş yapma halacım." Ateş Naz'ın seslenmelerine kulak asmadan yanımızdan fırlayarak gitmişti. Arkasında üzüntüyle baktım.

"Sen onu düşünme. Ben onu hallederim anlayacaktır."

"Üzüldü. Gerçekten kalmak isterdim ama görüyorsun." Ateş'i üzen bendim bu hiç hoşuma gitmemişti.

"Sorun değil gelmek zorunda bile değildin ama geldin." Başımı eğip Yosun'a baktım ağlaması mırıltılara dönmüş göğsüme sokulmuş şimdi uyukluyordu.

"Ne oldu?" Asaf'ın sesini duydum. Omzumun üzerinden ona baktım. Yanımıza geldiğinde cevap ister gibi bir bana bir Naz'a baktı.

"Bebek huysuzlandı biraz."

"Ateş nerede?" Etrafına bakındı.

"Çisem gidecek diye küstü bahçeye gitmiştir."

"Gidiyor musun?" Bana bakıyordu şimdi. "Evet." dedim.

"Naz sen bir Ateş'e baksana."

"Olur." Sonra bana dönüp, "Görüşürüz Çisem." dedi.

"Görüşürüz." Gülümseme eylemini gerçekleştirmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Naz yanımızdan ayrıldığında rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım.

"Sen kaçıyorsun."

"Yok öyle bir şey."

" Söylesene sen böyle yaparsan onlarla aranı nasıl düzetmeyi düşünüyorsun?" Bunu her şeyden çok istediğimi bilemezdi.

"Hiç bir şey bilmiyorsun sadece bildiğini sanarak konuşuyorsun. Onlarla eskisi gibi olmak artık benim için sadece hayalden ibaret o yüzden karışma!" Sert tepki vermiştim daha sonra bundan pişmanlık duyacaktım.

"Haddini bil diyorsun anlıyorum. Ben sadece Cem'in seni düşünerek yaptığı bu şeyi boşa heba etme demek istemiştim. Bu fırsat bir daha eline geçemeye bilir."

"Eğer beni affedeceklerine dair en ufacık bir umut ışığı görseydim bu söylediğini yapardım ama yok. Eğer babamı tanıyorsan sende bunun olmayacağını çok iyi biliyorsun demektir." Soğuk bir ifadeyle beni dinliyordu.

"Daha fazla konuşmaya gerek yok gitmek istiyorum artık."

"Tamam sen nasıl istersen. Söyleyim seni gideceğin yere kadar bıraksınlar."

"İstemiyorum." Reddettim.

"Tamam." Israr etmedi.

"Ateş'e bu günü telafi edeceğimi söylersen sevinirim."

"Buna gerek yok." Aniden sertleşen sesine anlam veremezken bir anda değişen tavrı ve konuşma tarzıyla kendimi kötü hissetmiştim.

"Hoşçakal." Kenarıya çekilip yol verdi. Bakışlarımı yere indirdim ve hızlı adımlarla ilerledim. İşin en zor kısmı sanırım özlem duyduğum iki insanın yanından bir yabancı gibi geçip gitmek ve arkamda bırakmak olacaktı. Ben bunu zaten bir kez daha onları arkamda bırakıp giderken yapmamış mıydım? Yapmıştım. Yanlarından geçerken Annemin şefkat dolu bir ifadeyle Yosun'a baktığını görmüştüm. Belki babam yanında olmasaydı uzaktan bakmakla kalmayacaktı.

Kim bilir...

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.7M 103K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
351K 27.6K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
ALABORA By Ebru Çlmz

General Fiction

186K 7.3K 55
Neden bence yardıma ihtiyacın olabilir hem kocalar ne için var karıcığım " dedi tırnağını ensemde gezdirip saçımı çekip bir tarafıma topladi şu an...
1.6M 71.1K 43
© Tüm hakları saklıdır Bazen sadece onun sende bıraktığı izleri özlersin, her şarkıda ayrı bir hatıra saklıdır sanki; istesen de silemezsin...