İHANET |TAMAMLANDI|

By YamurTaslak

4.4M 169K 33.6K

Güçlü, her şeyin üstesinden gelebilen, deneyimlediği kötü şeylere ve yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başa... More

TANITIM
İHANET GİRİŞ 2
İHANET 1.BÖLÜM
İHANET 2.BÖLÜM
İHANET 3.BÖLÜM
İHANET 4.BÖLÜM
İHANET 5.BÖLÜM
İHANET 6.BÖLÜM
İHANET 7.BÖLÜM
İHANET 8.BÖLÜM
İHANET 9.BÖLÜM
İHANET 10.BÖLÜM
İHANET 11.BÖLÜM
İHANET 12.BÖLÜM
İHANET 13.BÖLÜM
İHANET 14.BÖLÜM
İHANET 15.BÖLÜM
İHANET 16.BÖLÜM
İHANET 17.BÖLÜM
İHANET 18.BÖLÜM
İHANET 20.BÖLÜM
İHANET 21.BÖLÜM
İHANET 22.BÖLÜM
İHANET 23.BÖLÜM
İHANET 24.BÖLÜM
İHANET 25. BÖLÜM
İHANET 26.BÖLÜM
İHANET 27. BÖLÜM
İHANET 28.BÖLÜM
İHANET 29.BÖLÜM
İHANET 30.BÖLÜM
İHANET 31.BÖLÜM
İHANET 32.BÖLÜM
İHANET 33.BÖLÜM
İHANET 34.BÖLÜM
İHANET 35.BÖLÜM
İHANET 36.BÖLÜM
İHANET 37.BÖLÜM
İHANET 38.BÖLÜM
İHANET 39.BÖLÜM
İHANET 40.BÖLÜM
İHANET 41.BÖLÜM
İHANET 42.BÖLÜM
İHANET 43.BÖLÜM
İHANET 44. BÖLÜM
İHANET 45. BÖLÜM
İHANET 46.BÖLÜM
İHANET 47.BÖLÜM
İHANET 48.BÖLÜM
İHANET 49.BÖLÜM
İHANET 50.BÖLÜM
İHANET 51.BÖLÜM
İHANET 52.BÖLÜM
İHANET 53.BÖLÜM
İHANET 54.BÖLÜM
İHANET 55.BÖLÜM
İHANET 56.BÖLÜM
İHANET 57.BÖLÜM
İHANET 58. BÖLÜM
İHANET 59.BÖLÜM
İHANET 60.BÖLÜM |FİNAL|

İHANET 19.BÖLÜM

74K 2.4K 411
By YamurTaslak

S e v i l i y o r s u n u z 💙

Çisem'den

Kadına el kaldıran, hem psikolojik hemde bedenen şiddet uygulayan adam sıfatına dahi giremeyecek insan dışı varlıklardan nefret ediyordum. "Acizim demişti!" Asıl aciz olan güçlerinin eşit şartlarda olmadığını bildiği halde güçlerini sadece kadınlara yetirenler ve bununla övünenlerdi. Asıl acizlik buydu. Ceylan'ın bu halinden sorumlu olan Kerem denecek psikopatın ise yanına bunu bırakmamaya niyetliydim bir şekilde yaptığının hesabını verecekti.

"Ne oldu, neden yaptı diye sormayacak mısın?"

"Bunun nedeni olamaz. Hiç bir neden yaptığı şeyi açıklayamaz. Bu çok alçakça." Aralarında ne geçti ne oldu da Ceylan'a bunu yaptı bilmek istemiyordum ne olmuş olursa olsun yaptığı gerçeğini değiştiremezdi. Bu yüzden Neden veya niye yaptı sorusu anlamını bu noktadan sonra yitirmişti.

"Hayır sormayacağım sen anlatmak istersen anlatırsın. Biraz daha iyi misin?" Elini sıkıca tuttum her an yanında olduğumu hissetsin istiyordum. Onu o evde yalnız başına bırakamayacağım için ne kadar itiraz etsede bize gelmesi gerektiğine ikna edebilmiştim. Kerem'in Ceylan'a yaklaşıp tekrar zarar verme gibi bir girişime girişmeyeceğinden emin olamazdım. Onu orada bırakıp eve de dönemezdim. En doğrusu Ceylan'ın bir süre benimle kalması olacaktı bunu fazla uzatmadan bir süre bende kalmayı kabul etmesi işimi kolaylaştırmıştı. Onu sarıp sarmalayacak yaralarını iyileştirecektim. Her şeyden önce gözümün önünde olacak ve kimse arkadaşıma bir kez daha zarar veremeyecekti buna müsade etmeyecektim.

"İyiyim desem iyi mi olacağım?" Saçını yüzünden çekip kulağının arkasına sıkıştırdım. Gözlerim patlamış dudağında yer yer morlukların olduğu yüzünde kaşının üzerindeki yarıkta gezindi. Ne durumda olduğunu gördüğüm yüzünü işaret etti.

"Şu halime bak. Bir erkeğin peşine takılıp benliğimi unuttum, yaptıklarına aşkım için sustum, her şeyine boyun eğdim sırf sevgimden, beni sevdiği için değilde param için yanımda olduğunu bildiğim halde lades dedim. Tüm bu fırsatı ona veren benim kaybetmemek için kadınlık gururunu onurunu ayaklarının altına alanda. Bunu kendime yapan benim bu halimin tek sebebi benim. Söylesene Çisem ben nasıl iyi olabilirim?" Yüzünü yalayıp geçen acının gölgesi gözlerine vurmuştu. Ona ben sana o adamdan kurtul kendini o adamdan soyutla. Kendini bu kadar kaptırma ipleri eline verme paranla pulunla bir erkeği elinde tutmaya çalışarak kendini basitleştirme onu buna alıştırma demiştim demek istedim ama sırası değildi, ruh hali yeterince kötü durumdaydı. Köstek değil destek olmak istiyordum kendini kötü hissettirecek şekilde konuşmak veya suçlamak değil ki onu suçlamıyordum sadece bu konuda hata yapmıştı. "Hiş, konuşma böyle kendini suçlamada."

"Herkes hata yapabilir ve bunun sonunda ders alır tekrar etmez sende hata yaptığının farkındasın dersini de aldın tekrar etmeyeceksin önemli olanda bu. İyi olacaksın, yanında olacağım." Kollarını boynuma doladı. "İyiki varsın Çisem, iyiki varsın." Sırtını sıvazladım. "İyi ki varsın." Diye tekrar etti. "Her zaman." Gülümsemeye çalıştım bu eylemi gerçekleştirmek pudraların ardına sakladığım darbenin gerilip canımı yakmasına sebep oldu.

"Sen çok iyi bir arkadaşsın hep yanımdasın ben çok şanslıyım." Arkadaşlık bunu gerektirmez miydi iyi gününde kötü gününde yanında olmak mutluysa mutluluğuna ortak olup mutlu olmak, mutsuzsa onunla aynı şeyleri hissetmek ve kendini iyi hissetmesi için elinden geleni yapmak. Geriye çekilip gözlerinin altını sildi.

"Desteğin yanımda olman benim için o kadar önemli ki bilemezsin."

"Arkadaşımsın elbette yanında olacağım başka türlüsü mümkün olabilir mi?"

"Teşekkür ederim yanımda olduğun için herşey için."

"Teşekkür edilecek bir şey yok. Kendini toparlamaya bak. Sonra o adamdan şikayetçi olacağız tamam mı?" Gözlerini kaçırdı. Kaşlarım çatıldı. Bu kaçış niyeydi şimdi. "Tamam mı?" diye direttim. "Bana bir kaç gün ver olur mu? Ancak toparlanırım. Sonra istediğin gibi şikayetçi olacağım." Normal şartlarda olsa ertelememesi gerektiğini söyler ve itiraz etmesine izin vermeden tutar kolundan götürdüm lakin ayağa kalkacak hali bile yokken kabullenmekten başka çarem kalmıyordu.

"Ben istediğim için değil böyle olması gerektiği için en çokta senin için, sana yaptığını yanına kar bırakamazsın." Başını salladı.
"Biliyorum, bu sefer gerçekten ne yapacağımı da biliyorum."

"Görmek istediğim Ceylan bu. Bu durumu beraber halledeceğiz " Koluna destek verir gibi dokunup ayaklandım. "Sen yat biraz, bende bir Yosun'a bakayım sesi soluğu çıkmıyor."

"Dur bir saniye." Bileğimden tuttu. Endişe dolu gözleri sargılı elimi inceliyordu. "Ne oldu eline?" diye sorduğunda gözlerini gözlerime tırmandırdı. Sorun yok imajı vermeye çalışarak omuz silkip elime usulca çektim. "Ufak bir kaza, bardak kırıldı onu toplayım derken elimi kestim. Önemli bir şey yok. Her neyse hadi sen biraz yat dinlen olur mu?" Kendi sorunlarımla onu meşgul etmeye hakkım yoktu, bu yüzden olanlardan Ceylan'a bahsetmeyi düşünmüyordum. En azından şimdilik.

"Tamam." Başını belli belirsiz sallayıp yatma pozisyonunu aldı. İnce çarşafı üzerine örtüp odadan çıktım.
Aşağıdan gelen küçük bedenden çıktığı belli olan kahkaha sesleriyle basamakları hızla inip salona girdim.

"Noluyor?"

Alparslan Yosun'u havaya kaldırmış ağzıyla karnını gıdıklıyor tam bir baba aşığı olan kızım buna neredeyse kahkaha atıyordu. Hoşuna gittiği belliydi. Böylesi tatlı kahkahasına ilk kez şahit oluyordum ama bunu başaran ben değil babasıydı, attığı kahkaha bana değil babasınaydı. Kıskanmamak elde değildi. Gece gündüz bak doyur besle ama sana değil babasına gülsün. Öfkeyle nefesimi verdim böylelikle dikkatlerini çekmiş oldum. Karşılarına geçip oturdum.

"Ceylan nasıl oldu biraz daha iyi mi?"

"İyi olacak."

"Ne yapmayı düşünüyor peki?"

"Şu için hiç bir şey. Biraz toparlaması gerekiyor."

"Anlıyorum."

Yosun'u güldürmeye devam ediyordu. Beyaz teni gülmekten kırmızıya dönen kızımı gördüğümde, "Yeter Alparslan bayılacak." Dedim. Dudaklarını karnından çekip başını hafif yana eğerek beni görüş alanına aldı. Başımı ne var anlamında salladım, ona hala uzak ve bir o kadarda soğuktum. Kolay kolay düzelebileceğimize de inancım yoktu. Son bir kaç güne çok şey sığdırmış fazlaca sorun yaşamıştık. Yaşamaya da devam ediyorduk.

"Bize katılmak istemez misin?"

"Hayır istemem." Onunla gülüp eğlenemezdim. Onun bu kadar rahat olması ise sinirlerimi aşırı derecede bozuyor beni şaşkına uğratıyordu.

"Anne ne kadar sıkıcı değil mi?" Yosun'a hitaben konuşarak bana deyim yerindeyse taş atmıştı. Ben doğru yerde ve doğru zamanda eğlenmesini bilirdim ama bu kaosun ortasında ve bu durumdayken değil.

"Sevinmelisin o zaman." Kollarımı göğsümde birleştirdim. Gözlerimi gözlerine diktim. Tek kaşını sorgulayıcı şekilde havaya kaldırdı. "Neden sevinmeliyim?" Yüzünde oluşacak ifadeyi kıvrımlanacak tek bir hareketini kaçırmak istemiyor ve bu sebeple gözlerimi ondan ayırmıyordum.

Dudağımın kenarı neşeden uzak bir kıvrılmaya ev sahipliği yakarken, "Sıkıcı bulduğun ve sürekli şikayet ettiğin kadından yakın bir zamanda kurtulacağın için. Sencede sevinmen gereken bir konu değil mi?" dedim. Az önceki neşesinden eser kalmamıştı. Beni mutsuzluğa itip sonrada karşıma geçip neşeyle kahkahalar atamazdı ben buna izin vermezdim, sanki gelip günümü zehir eden, iftira atan annesi ve ona inanıp beni elin adamının yanında küçük düşüren o değilmiş gibi davranıyordu. Bendende olmamış gibi davranmamı bekleyemezdi. Yüz kasları gerilmiş siyah gözleri iyice kararmıştı. Gözlerini özetleyeceğim bir kelime olsaydı eğer bu kesinlikle karanlık bir kuyu gibi olurdu.

"Alınganlık yapıyorsun ve bu ayrılık konusunu bilmem kaçıncı kez dile getiriyorsun. Yapma bunu hoşuma gitmiyor."

"Elbette tabi alınganlık yapıyorum. Hadi ama ciddiyim buna sevinmen gerekir hiç bir şekilde memnun olmadığın ve seni istediğin şekilde tatmin edemeyen sorunlu kadından kurtulmak," ellerimi iki yana açıp öne eğildim. "Bir düşünsene rahat bir nefes alırsın."

"Çisem yapma ama sürekli söylediklerimi ısıtıp, ısıtıp önüme mi getireceksin? Anlamıyorum neden bir cümlemi bile bu kadar büyütüyorsun?" Çünkü sen bu kadar umursamaz davranırken sana katlanmakta zorluk çekiyorum. Yaptığın her hareket gözüme batıyor demek istesemde devamının geleceğini bildiğim ve Ceylan buradayken tartışmak istemediğim için susmayı tercih ettim.

"Bu konuyu kapatalım mı?"

"Açan sensin."

"Haklısın senin gibi umursamamam gerekiyordu sen kusuruma bakma benim olur mu?"

"Çisem-"

"Konuyu kapatalım Alparslan." Uzamaması ve sorgulamaması için geçiştirdim. Mutfağa gitmek için ayağa kalktım. "Ben gidip bir şeyler hazırlayacağım." Sırtımı ona döndüm. Yavaş adımlarla mutfağa ilerlerken kolumdaki elin varlığıyla durmak zorunda kaldım.

"Ne var?"

"Bak biliyorum öfkelisin, kırgınsın ve kızgınsın seni anlayabiliyorum ama beni sevmiyormuş gibi bakmanı davranmanı anlayamıyorum, tahammül edemiyor musun varlığıma bu kadar mı incittim seni?" Alayla güldüm. Bedenimi ona doğru çevirdim. "Birde bunu soruyor musun inanamıyorum sana. Sen beni incitmedin sen bana bunun daha beterini yaptın." Kırıkları toplanmayacak, toplansa bile onarılmayacak kadar çok kırıklarla doldurmuştu kalbimi.

"Çok pişman olduğumu söyledim. Söyle bana ne zaman son bulacak bu?" Bir kolu belimi sararken ses etmedim, "Söyle." Ucu bucağı olmayan dipsiz bir karanlık gibi olan gözlerine bakmakla yetindim. "Beni sevmiyorsun artık." Dedi bu kez. Sevgi kolayca sökülüp atılacak yada hemen unutulacak bir şey değildi ki, Alparslan onu artık sevmediğimi iddia ediyordu fakat bu konuda yanılıyordu. "Sevsen affedersin, böyle uzatmazsın." İşte tüm mesele buydu. Alparslan'ın bu asılsız iddiayı ortaya atmakla neyi kastettiğini ve neyi beklediğini şimdi çok daha iyi anlıyordum.

"Sevsem affederim öyle mi?"

"Evet."

"Seni seviyorum Alparslan bu yüzden seni affetmem gerekir değil mi?" Diye sordum. Vereceği cevabı az çok biliyordum yinede ondan bu saçmalığı tekrar duymak istedim.

"Aşk sevgi bunu gerektirmez mi?"

"Affetmeyi mi? Ne yaparsan yap sana olan sevgim seni affetmemi mi gerektirir bunu mu söylemek istiyorsun?" Yüzümün oldukça yakınında duran yüzüne yüzümü biraz daha yaklaştırdım.

"Belkide." Sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçerken belimdeki tutuşu sertleşmişti. Neyi amaçladığını tahmin etmek zor değildi.

"Sen ciddi misin?"

"Artık beni sevdiğini hissetmiyorum." Güldüm demek hissetmiyordu. "Sana seni sevmediğimi düşündürten veya böyle hissettiren nedir? Hatana karşı olan haklı duruşum mu? Eğer söylediklerini yiyip yutup kollarının arasına girip hiç bir şey olmamış gibi davransaydım o zamanda sevgimden şüphe edecek miydin? Ben söyleyeyim hayır!"

"Hadi ama bunu söylemek istemedim bu şekilde değil." Başımı hızla iki yana salladım. "Hayır tamda bunu söylemek istedin bunun başka bir açıklaması olamaz ve benden beklentin de tam olarak buydu."

"Bakışların değişiyor farklılaşıyorsun bana tahammülün bile yok bunu görüyorum. Her söylediğime bir şey buluyorsun tersliyorsun beni konuştuğuma pişman ediyorsun."

"Bunca şeyden sonra ne bekliyorsun bilmiyorum ama fark ettiğim ve hiç hoşuma gitmeyen bir şey var."

"Nedir o?"

"Aşkı ve sevgiyi bazı şeylere karşı kullanma düşüncen. Dile getirmek benim için ne kadar acı verici ve hayal kırıklığı bilemezsin. Sen sadece yediği onca hakareti hiçe sayıp, ne yaparsan yap umrumda değil seviyorum deyip olmamış var saymasını ve kollarına atılmasını istediğin bir kadın istiyorsun." Ben böyle olamazdım. Seviyorsan affedersin düşüncesi çok sağlıklı bir düşünce değildi.

"Hayır. Demek istediğim sen bir hata yapsan ben affederim kıyamam dayanamam sana bu kadar uzatmam,"

"Çünkü beni seviyorsun." Başını sallayarak onayladı. "Ama sen ve ben ikimiz aynı değiliz. Bana göre bu gurursuzluk anlıyor musun onursuzluk benim karakterime çok ters. Hiç bir şekilde aşkımın beni böylesine acınası durumun içine çekmesine gururumun önüme geçmesine izin vermem. Acizleştirmesine hiç mi hiç vermem. Seni seviyorum evet ama sırf beklediğin şekilde yaklaşmadığım kafanda kurguladığın oyuna dahil olamadığım için seni sevmediğimden şüphe duyuyorsan sen bilirsin bunun önüne geçemem. Kimseye kendimi ispatlamak gibi bir derdim de yok. Ben kendimi biliyorum duygularımı biliyorum önemli olanda bu sen ne düşünmek istiyorsan onu düşünmekte özgürsün. Şimdi izin verirsen mutfakta işlerim var." Belimi saran eli gevşedi. Kendimi geri çektim.

"Geri dönüşü imkansız olan bir hata yapsam beni hiç affetmeyeceksin seni tamamen kaybedeceğim?" Neden böyle bir şey sorduğuna anlam verememiştim. Gözleri boşluğa bakar gibiydi. Bana bakıyor ama görmüyordu.

"Ne demek istiyorsun?"

"Affetmeyeceksin." Kaşlarım anlamsızlıkla çatıldı. Sayıklıyordu ve arasından duyduğum çekip çıkardığım tek kelime buydu.

Beni affetmeyeceksin!

Neyi affetmeyecektim o kısmı anlayamamıştım. Aramızı açan hakaretlerini mi tavırlarını mı kastediyordu yoksa affetmeyeceğimden emin olduğu başka bir şey mi yapmıştı?

"Alparslan ne demek istiyorsun neyi affetmeyeceğim?" Sorum onu daldığı kuytudan çekip çıkarırken afallayarak "Ne? "diye sordu.

"Affetmeyeceksin diyordun? Hangisi için bunu söyledin yoksa bir şey mi yaptın?" İfadesi belirgin bir şekilde sekteye uğradı, bir süre gözlerime baktı, "Evet söyleyecek misin artık?" Saçlarını karıştırdı. "Ha bir şey yok. Yaptıklarımdan dolayı o şekilde konuştum." Başımı olumsuz anlamda salladım Geri adımlayarak aramıza mesafe koydum. "Öyleyse affetmeyeceğim konusunda haklısın." Cevap vermesini beklemeden onu ardımda bırakarak mutfağa girdim.

Dolaptan soğuk su çıkartıp bardağı doldurdum şişeyi dolaba geri koyup omzumu dolaba dayadım. Suyumdan iki yudum alıp kurumuş boğazımı ıslattım. Bir yudum daha aldım ve bu esnada sargı bezine bulanan kanı farkettim. Bardağı parmaklarımın ucunda tutup suyun altında çalkaladım ve makineye koydum.

"Kanamış."

Sandalyeyi çekip oturdum. Sargı bezimi yavaşca açmaya başladım. Kandan kirlenmiş bezi çöp kutusuna atıp tekrar yerime oturdum elimi inceledim. Dikişler sağlamdı ama dikişe ihtiyaç duyulmayan kısımlar zorlanmadan dolayı kanıyordu. Etrafta pamuk olmadığı için masanın üzerindeki peçetelikten peçete aldım kanayan yerlere hafifçe tampon yaptım. Elimi fazla zorladığımın bilincindeydim fakat bu konuda yapacak bir şeyim yoktu.

"Off." Mutfaktan çıktım, odamda sargı bezi olmalıydı. Yeni bir sargı beziyle elimi sarmam gerekiyordu.

"Ne oldu? Dikişlere mi bir şey olmuş?" Alparslan'ın telaşlı çıkan sesi kulaklarıma iliştiğinde çoktan basamakları yarılamıştım. Duyduğum adım seslerine omzumun üzerinden bakarak tepki verdim. Alparslan bir kaç adımda yanımda bitmişti elimi nazik hareketle tutarak avuç içimi inceliyordu. Bu ne hızdı böyle. Salonun bir ucunda duran adamın yanıma gelmesi saniyesini almamıştı.

"Dikişler açılmamış neyse ki ama zorlamışsın. Sana dikkat etmeni söylemiştim. Dikişler patlaya bilirdi."

"Önemli bir şey değil, sararım şimdi." Elimi kendime çektim ve dokunuşundan kurtuldum. Bu kez dirseğimden tutup beni çıktığım basamaklardan indirdi. "Ne yapıyorsun Alparslan?"

"Salonda gerekli malzemeler var boşuna yukarıya çıkmana gerek yok." Beni Yosun'un yattığı koltuğun ucuna oturtturdu. "Sen burada kal." Yaşam ünitesinin çekmecesinden sargı bezi ve bant alarak yanıma döndü. "Ben yapardım."

"Eline daha fazla zarar vermekten başka bir işe yaramaz. Bu yüzden en sağlıklısı benim yapmam olacak. Elini uzat bana güzelim." Sustum ve söylediğini yapıp işinin bitmesini bekledim. "Acıyor mu?"

"Hayır iyiyim ben devam et."

"Acıtırsam uyar."

"Alt tarafı saracaksın bu kadar abartma."

"Canın yansın istemiyorum."

"Dedi canımı en çok yakan adam." Sinirle homurdandı. Beş dakika sürecek bir işlem neden bu kadar uzun sürmüştü anlamış değildim.

"Yarına kadar biter mi?" Alayla konuştum. Başını kaldırıp bana baktı.

"Çok komiksin hayatım." Gözlerimi baydım. "Böyle bir derdim yok."
"Olmasada olur seni her türlü severim." Boşta duran elimi göğsüme bastırdım. "Ne kadar mutlu oldum bilemezsin." Kalan son işlemi gerçekleştirip bandı sargı bezinin ucuna yapıştırdı.

"Bitti. Gerçi elinin avuçlarımın arasında biraz daha kalması için günlerce oyalanabilirdim."

"Bilerek oyalandığını biliyordum işte."

"İnkar etmiyorum zaten." Malzemeleri toplayıp masanın üzerine koydu. Elim bir çok hareketimi ve yapmak istediğim şeyi kısıtlıyordu. Ne zaman iyileşecekti hiç bir fikrim yoktu tek temennim biran önce iyileşmesiydi.

"Off."

"Ne oldu?"

"Yemek yapmam gerek ama bu elle nasıl yapacağım bu mümkün gibi görünmüyor." Ceylan'ın da bir şeyler yemesi gerekiyordu bende acıktığımı hissediyordum. "Düşünme bile." Elimi havaya kaldırdım. "Bununla mı düşünemiyorum zaten ama yapmasak da olmaz. Sen yapmaya nedersin?" Küfür etmişim gibi yüzüme baktı. "İki yumurta bile kıramam ben bunu bilmiyor musun?"
"Ah nasıl unuturum az daha evimi yakıyordun. Vazgeçtim mutfağımdan uzak dur."

"Niyetim o yönde dışardan söyleyelim." Durumumu göz önüne alacak olursak bu gayet mantıklıydı.

"Olur."

Tuhaf sesler çıkartan kızıma baktım. "Ne oldu anneciğim." Yumruk yaptığı elini ağzına sokmaya çalıyordu. "Yapma ama kendini boğmaya mı çalışıyorsun." Ona doğru kaydım. Elini tutup ağzından çektim, dudağıma yaklaştırıp öptüm.

"Ne sipariş verelim?" Burnumu Yosun'un burnunun ucuna sürtüp gülümsedim ama o hiç hoşlanmış gibi görünmüyordu aksine kaçmaya çalışıyordu.

"Çisem?" Alparslan'ın hala bir cevap beklediğini fark ettiğimde, "Şu ev yemekleri yapan bir yer vardı ya oradan bir şeyler alabilirsin. Pizza falan sevmiyorum biliyorsun."

"Tamam, istediğin özel bir şey var mı?"

"Ceylan için çorba olsun, ton balıklı salata da olsun. Sıcak yemeklere sen karar ver ben uyarım."

"Tamam veriyorum o halde." Başımı salladım.

Siparişleri verdiğinde Alparslan duş alacağını söyleyerek odaya çıkmıştı. Tüm ilgimi kızıma vererek ona yoğunlaştım. Anlamadığım dilde sesler çıkartan kızımın yanağını öptüm. "Neyce konuşuyorsun acaba sen?" Ayaklarıyla göğsümü tekmeliyordu ve bunu yapmaktan hoşlandığını aynı hareketi tekrar ederek gösteriyordu.

"Hiç tatlı, tatlı bakma bana ben sana kızgınım. Hep babana kahkaha atıyorsun anneye gelince anca tekmelersin. Bu hiç hoş değil." Çığlık attı baya, baya çığlık attı. "Yosun sen anneye çığlık mı atıyorsun, senin ağzını burnunu yerim bak. Babaya güldüğün gibi banada güleceksin yoksa sana süt vermem." Tehdittim işe yaramış sanki anlamış gibi durup yüzme bakmaya başladı. "Şaka yaptım anneciğim." Dudaklarımı karnına bastırıp oynattım. Bu hareketimle beraber kıvranıp kahkaha atmaya başlayan kızımla dudaklarım kulaklarıma kadar vardı. Onu böyle gülerken görmek mutluluk vericiydi...

🍁

Ceylan'ın hali beni fazlasıyla üzüyordu. Tabağındaki yemekleri yemek yerine eşeleyip duruyor gözleri dalgın, dalgın tabağını izliyordu. Çatalımı tabağımın kenarına bıraktım. "Ceylan." Diye seslendim. Beni duymayacak kadar daldığını görebiliyordum, "Ceylan?" diye tekrar seslendim. Başını kaldırıp bir bana bir Alparslan'a baktı. "Bana mı seslendiniz?"

"Evet, yemeğini yemen gerekiyor." Tabağını işaret ettim. Omuz silkti, "Canım istemiyor gerçekten hiç yiyesim yok."

"Canım istemiyor yiyesim yok diye bir şey yok yemeğini yemelisin."

"Yiyebilecek durumda değilim Çisem içim almıyor."

"Zorlamayalım isterse zaten yer hayatım."

Ceylan'a baktığımda gözlerinde zorlamamam için yalvarırmış gibi bir ifadeyle bana bakıyordu. "Tamam ısrar etmiyorum." Ben sadece onu düşünüyordum kendini bu kadar salmasını harap etmesini istemiyordum. "İstemiyorsan yemeyebilirsin." Suyumdan bir yudum aldım. Sandalyemi geri itip ayağa kalktım.

"Afiyet olsun." Alparslan, "Doydun mu?" diye sorduğunda başımı evet anlamında salladım. Ceylan'ın masayı toplamaya yeltendiğini gördüğümde, "Sen bırak lütfen ben hallederim."

"Olmaz senin elinde kötü durumda sadece sana bırakamam."

"Alt tarafı bir kaç tabak hadi sen geç otur Alparslan bana yardım eder." Bu haliyle bile beni düşünüyordu. "Olmaz." Diye direttiğinde yanına gidip sırtına dokundum hafif baskı yaparak oturması için itekledim. "Olur, olur. Hiç bir şeyde yemedin zaten."

"Söylemiştim aç değilim."

"Evet kesin öyledir, bak bu kendini salan halin hiç hoşuma gitmiyor. Birazdan içecek bir şeyler ve yanına aperatif şeyler hazırlayacağım atıştıracaksın tamam mı? Böyle olmaz." Koltuğa oturup bağdaş kurdu kucağına küçük yastık alarak dirseklerini yasladı.

"Kurtuluşum yok mu?"

"İçim rahat etmeyecek yani maalesef."

"Tamam. O keklerden varsa olur." Gülümsedim. "Var."

Bardak ve sürahiyi alıp mutfağa ilerledim. Arkamdan duyduğum adım sesleri Alparslan'a aitti. Ekmek sepetini bankoya bırakıp, "Tamamdır," dedi. "Teşekkür ederim." Dedim. hakkını vermem gerekiyordu, oldukça yardımı dokunuyor asla yapmam dediği şeyleri yaparak beni şaşırtıyordu. Tabakları hızlıca sudan geçirip makineye dizdim. Alparslan'ın varlığını hala arkamda hissedebiliyordum. Omzumun üzerinden ardıma baktım yanılmamıştım, beni izliyordu.

"Ne oldu?"

"Elini fazla zorluyor musun zorlamıyor musun ona bakıyorum." Tepsiyi alıp masaya koydum. "Çocuk değilim Alparslan."

"Hiç fark edilmiyor ama."

"Beni sinir ermek yerine şu üst raftan üç tane bardak çıkartır mısın?" Yanıma gelerek dibimde durdu. Biraz uzaklaşarak aramıza mesafe koydum. Bunu fark ettiğinde kaşlarını atarak beni göz hapsine aldı. "Bardaklar Alparslan." Sinirle homurdandı. Aldığı bardakları masanın üzerindeki tepsiye koymasını işaret ettim. Dolaptan meyve suyu ile fanta çıkarttım. Hala beni izlemeye devam eden adama sesime yansıyan rahatsızlıkla, "Ne içersin?" Diye sordum, İzlenilmek hoşuma gitmiyordu rahatsız oluyor diken üstündeymişim gibi hissediyordum. "Fanta olur." Buz dolabının yanındaki ufak dolaptan Ceylan'ın sevdiği mini keklerden ve bir kaç alternatif daha çıkarttım. "Ceylan'la kendine fanta banada meyve suyu koyabilir misin?" Ben kekleri ve krakerleri tabağa koyarken Alparslan'da annesinin sözünü dinleyen uslu bir çocuk edasında her dediğimi yapıyordu.

"Daha önce hiç bu kadar mutfakta kaldığımı hatırlamıyorum. Sofra bile toplamamış insanım ben." Elimi havaya kaldırdım gözüne sokmak isteyerek ona doğru salladım. "Sevgili annenin hatasının bedelini ödüyorsun. Şikayet etme." Annesinin adını duyduğunda gerildi. Şişenin kapağını sert hareketler kapatıp dolaba fırlatırcasına bıraktı. "Şikayet etmiyorum aksine keyif aldığım bile söylene bilir. Anneme gelince onunla ciddi anlamda oturup konuşmam gerekiyor. Yaptıklarına inanamıyorum kendini iyice kaybetmeye başladı."

"Sende çok farklı sayılmazsın. Ayrıca evimize kadar casus soktuğunu düşünürsek inanmakta bu kadar zorlanmaman gerekiyor. Ciddiyim annen çok kötü bir kadın. Kara bulut gibi evlendiğimiz günden beri çöktü üzerimize ayrılalım diye yapmadığı şey kalmadı."

"Evet ne söylesen hakkın var ama o benim annem konuşmaktan başka ne yapabilirim."

"Konuşmak için çok geç kalmadın mı sencede? Yaptığı son hamle ve seninde onun lafıyla bana gelip sorguladığını hesaba katarsak ona daha fazlası için fırsat verdin, konuşman faydasız." Tabakları alarak yanına yaklaştım.

"Evet biliyorum yine haklısın."

"Haklı olmak hiç bir halta yaramıyor."

"Seni kıskandım ve gözüm döndü, ne yaptığımın bilincinde bile değildim."

"Bunlar bahane değil. Senden tek istediğim anneni benden uzak tut, bir daha evime gelmesin. Zaten torun sevgisinden bir haber onun için hiç zor olmayacaktır." Bir daha o kadının değil ismini duymak görmek bile istemiyordum. Ola ki karşıma çıkmaya cesaret ederse büyüklere olan saygı tutumu unutup ona hak ettiği karşılığı fazlasıyla verecektim. Çünkü Saliha Zor benim iyiliğimi her zaman suiistimal etmiş bendeki kotasını son hamlesiyle tamamen doldurmuştu. Salona geçtim. Tabakları Ortadaki sehpanın üzerine bırakıp Yosun'la ilgilenen Ceylan'a baktım.

"Acıkmış sanırım elini emiyor."

"Hiç doymuyor ki." Güldüm. "Obur kızım." Daha yeni doyurmuş olmama rağmen yine acıkmıştı. Büyüyordu ve artık dört aylık olmuştu sadece sütle doyması imkansızlaşıyordu.

"Büyüyoruz artık biz sütle doymuyoruz değil mi annecim. Ek gıdaya geçme vaktimiz geldi sanırım." Ceylan'ın yanına oturdum.

"Okadar büyüdü mü ya."

Alparslan elindekileri bırakıp karşımıza oturdu. Öne doğru kayarak eğildim bardaklarımızı aldım. Ceylan elimden fantasını alıp sırtını arkaya yasladı. Alparslan meraklı tınısıyla, "Ek gıda için henüz küçük değil mi?" diye sordu.

"Doktoruyla bu konuyu görüşeceğim eğer uygun görürse onun talimatları doğrultusunda ek gıdaya başlamayı düşünüyorum." Ceylan'a yemesi için kek uzattım. "Teşekkür ederim."

"Afiyet olsun canım."

"En sağlıklısı bu olur sanırım. Dilersen beraber görüşebiliriz?" Düşünülebilirdi. "Bunu sonra konuşalım." Başını salladı.

Ceylan Yosun'la uğraşırken bende onları izliyor ara sıra aralarına katılıyordum. Ceylan'ın Yosun sayesinde biraz daha toparlandığı ve gülümsediğini görmek beni mutlu etmişti. "Bal küpü müsün sen acaba?"

"Bal bu teyzesi bal. Surata bak ya yiyeceğim." Uzanıp çenesini ve burnunun ucunu öptüm. Daha fazlasını yapmak canının acımayacağını bilsem tombik yanaklarını ısırmak istiyordum. "Huylanıyor baksana, sıfata bak çok tatlı." Burnunu kırıştırmasıyla yüz ifadesi tam anlamıyla ısırmalık olmuştu. "Sıfatını yediğim. Isıracağım şimdi. Tut beni Ceylan." Yine anlamını çözemediğim şekilde mırıldanmaya başladı. "Bence sana kızıyor." Dedi Ceylan gülererek. Kaşlarımı çattım. "Teyze doğrumu söylüyor Yosun?" Yerinde kıpır kıpır durmuyor, ben konuştukça cevap verir gibi mırıldanıyor gözlerimin içine bakıyordu. Bu halleri öylesine tatlı ve seyretmelikti ki usanmadan saatlerce oturup kızımı izleyebilirdim.

"Hiç mi izleyecek bir şey olmaz şu televizyonda!" Başımı çevirip öfkeyle homurdanan adama baktım.
Ceylan yorulmuş bir ifadeyle başını geriye atıp soluklandı. Yosun'la uğraşmak onu yormuş olmalıydı. "Ben şunları kaldırayım." Boş bardak ve tabakları alıp tepsiye yerleştirdim mutfağa götürdüm. Etrafımda bulaşık olmasını sevmediğim için makineye hızlıca yerleştirip salona geçtim. Alparslan aynı şekilde sürekli kanal değiştirip duruyor arada da sinirlenerek küfür ediyordu. Yanına oturdum. Bir anlığına dönüp yüzüme baktı ve sonra kaldığı yerden devam etti.
Bu işkenceye bir süre katlandım. Zırt pırt kanal değiştirmesinden dolayı gözlerim dönmeye başlamıştı. Tam bir şeyler söylemek için ağzımı açacakken nihayet bir kanalda durmaya karar vermişti.

'Sonunda' gözlerimi devirdim. Ceylan esneyerek ayaklandı. "Saat epey geç olmuş uyusam iyi olacak." O kadar olmuş muydu? Gözüm saate kaydığında onu geçtiğini gördüm. Ceylan esnedikçe benimde uykum geliyordu. Elimi ağzımın üzerine kapatıp esnedim. "Tamam canım Allah rahatlık versin."

"Sizede."

"İyi uykular." Ceylan gidene kadar peşinden bakmıştım. Gözden kaybolduğunda bende ayaklandım. Alparslan gözlerini izlediği filmden ayırıp bana çevirdi. "Sen nereye yatacak mısın?"

"Yosun'un sütünü hazırlayacağım sonrada yatarım."

"Sen bu saatte yatmazsın ki."

"Bu gün çok yorucu bir gündü haliyle yoruldum ve yıprandım dinlenmek istiyorum." Yaptığım imayı anlayarak gözlerini devirdi.

"Hep böyle olacak, imalar, imalar sonu gelmeyecek." Bunu bilmesi güzel bir şeydi.Cevap verme gereği duymadan mutfağa gidip Yosun'un sütünü hazırladım. Parmağımla biberonun delikli kısmını kapatıp çalkaladım. Salona geçtiğimde televizyonun kapanmıştı Alparslan'la Yosun ortalarda yoktu. Yukardan gelen seslere bakılırsa odaya çıkmış olmalıydılar. Salonun ışığını kapatıp merdivenlere ilerledim basamakları usulca arşınladım. Odaya girdiğimde yatakta uzanan ikiliyi gördüm, yatağa yaklaşıp biberonu şifonyerin üzerine koydum.

"Alparslan ben geldiğime göre sen gidebilirsin." Yattığı yerden doğrulup sırtını başlığa dayadı. Bir bacağını diğer bacağının üzerine atıp kollarını göğsünde erkeksi hareketle birleştirdi. "Nereye gideceğim?"

"Ne demek nereye gideceğim biz seninle ne konuşmuştuk unuttun galiba. Misafir odasında kalacaksın."

"Orada Ceylan'ın kaldığını sanıyordum." Bilmiş bir edayla gülümsedim. Ne yani koskoca evde sadece bir tanemi misafir odası var sanıyordu. "Evinde kaç oda var onu bile bilmiyorsun değil mi?" Yada bildiği halde öyle davranmak işine geliyordu. Elimle kapıyı gösterdim. "Ceylan'ın kaldığı odanın hemen ilerisinde bir oda daha bulunuyor eşyalarında orada hadi." Kalkmak yerine iyice yatağa yerleşti. "Hadisene." Dedim dişlerimin arasından. "Benim odam burası hiç bir yere gitmiyorum."

"Bu tavırların beni deli ediyor, bana hiç saygı duymuyorsun kararlarımı da haliyle. Seninle bu yatakta beraber yatmayacağım."

"Aramıza birde yastık koyalım ister misin?"

"Alay etme çık git odamdan."

"Odamız ve hayır gitmeyeceğim. Sana sarılıp uyumak istiyorum."

"Çok şey istiyorsun Alparslan. Yosun aç benim onun karnını doyurmam gerekirken beni oyalıyorsun."

"Sende benimle dalaşmak yerine bu işlemi gerçekleştirebilirsin." Öfkeyle ayağımı yere vurdum.

"Lanet olsun beni hep sinir ediyorsun öfkelendiriyorsun." Ne yaparsam yapayım ne söylersem söyleyeyim bu odadan gitmeyecek beni sinir etmeye devam edecekti belliydi ama bende pes etmeyecektim.

"Yosun'un karnını doyurayım görürsün bak nasıl çıkartacağım seni."

"Zevkle o anı bekleyeceğim." Alayla güldü öfkeden yanan gözlerimi üzerinden çekmeden, şifonyerin üzerine koyduğum biberonu alıp yatağın sol tarafına geçtim. Ortamızda yatan Yosun'u kendime çektim. Yattığı yerden kaldırmadan üzerine hafifçe eğilip sütünü içirdim. Sütünü içtikçe gözleri bayılıyor uyku moduna geçiyordu.

Üzerimde ısrarla dolaşan gözlerini hissettiğim adamın varlığını redderek ondan tarafa hiç bir şekilde bakmadım. Boşalan biberonu yere bırakıp uyuklayan kızıma dönerek yanına uzandım." Poposunu hafif, hafif vurarak piş pişledim.

Gözlerimi yumdum yorgun ve bir okadarda bitkindim. Yosun'a sokuldum burnumu yanağına sürtüp kokusunu içime çektim. İçimden gelip dilime ulaşan ve dışarıya çıkmasına izin verdiğim kısık seste şarkı sözlerini mırıldandım.


Herşey ne çabuk ne kolay dağıldı sonunda

Neden olmuyor ne kaldı elimde avucumda

Şu an için içimi beni ve duygularımı belkide en iyi anlatan şarkıydı.

Kimseye anlatamam

Çıkmaz sokaklarda bitti sonunda

Derdimi anlatamam

Tutunmuşum paramparça hayata

Tutunmuşum paramparça hayata

Gözlerimi açtım. Başımı kaldırarak uykuya dalan kızıma baktım. Elimin tersiyle yüzünü sevdim.

Herşey ne çabuk ne kolay dağıldı sonunda

Neden olmuyor ne kaldı elimde avucumda

Kimseye anlatamam

Çıkmaz sokaklarda bitti sonunda

Derdimi anlatamam

Tutunmuşum paramparça hayata

Tutunmuşum paramparça hayata

Gözlerim istem dışı pür dikkat beni izleyen adama kaydı. Şarkı söylememi ve sesimi sevdiğini biliyordum söylemeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki beni en çok rahatlatan şeyin bu olduğunu neredeyse unutmuştum. Bedenini tamamen olduğumuz tarafa çevirdi. Gözlerine anlamasını umduğum ifadelerle bakıyordum.

Darmadağın hayat bitiyor umudum yorgun

Yıkık dökük harabelerimde yanıyor ruhum

Karanlığın içinde bir ışık söyle hiç yok mu?

Sonunda bu savaşı kazanmak bu kadar zor mu?

Gözlerimi bir saniye gözlerinden çekmeden söylüyor içimdeki parçalanmışlıkların artık toparlanmasının imkansız olduğunu anlamasını umut ediyordum.

Darmadağın hayat bitiyor umudum yorgun

Yıkık dökük harabelerimde yanıyor ruhum

Karanlığın içinde bir ışık söyle hiç yok mu?

Sonunda bu savaşı kazanmak bu kadar zor mu?

Bir süre birbirimizi izledik.

Bekledim.

Bekledim.

Bekledim.

Ne beklediğimi neyi beklediğimi bilmeden bekledim.

Uzandığı yerden doğrularak ayağa kalktı. Ne yapacağını merak ederek sadece izledim. Bedeni odanın ortasında bir süre hareketsiz kaldı ondan beklenmeyecek bir şey yaparak hiç bir şey söylemedi odadan çıkıp kapıyı kapatarak gitti.

Tıpkı istediğim gibi, ama canımda yanıyordu... Titrek bir nefes aldım. Dolan gözlerim görüş alanımı bozuyordu. Sol gözümden kayan bir damlayı bir başka damla takip etti. Dudaklarımı birbirine bastırıp yüzümü yastığa gömdüm. Bir geceyi daha binbir kırıklarımın canımı yakmasına izin vererek geçirdim...

🍁🍁

Ceylan'ın aramızdaki sorunu fark etmemesi için Alparslan'ı zoraki bir isteksizlikle kapıya kadar geçirmiştim. Oda fırsattan istifade Ceylan'ın yanında bir tepki veremeyeceğimi bildiğinden sıkıca sarılarak kendine çekmiş şakağıma dudaklarını bastırmış gevşek, gevşek sırıtarak beni öfkelendirmişti. Dün istediğim gibi gitmiş olması beni anladığına dair umutlanmama sebep olmuştu ama öyle olmadığını görüyordum.
"Fırsatçı!" Kapıyı yüzüne çarparak kapatıp salona geçtim.

"Ne oldu neye kızdın sen?"

"Hiç bir şeye."

Ceylan bu gün daha iyiydi ve daha iyi görünüyordu benim aksime. Kucağındaki Yosun'a telefonundan hayvan videoları izletiyor arada kıkırdıyordu. Toparlanacağını biliyordum o çok güçlü bir kızdı.

"Bu gün çok daha iyisin ha?" Ceylan başını telefondan kaldırıp bana baktı. Yüzündeki izler hala tazeliğini koruyordu ama onlarda bir kaç güne kadar geçecekti. "Sayenizde iyiyim canımın içi eğer sen olmasaydın durumum içler acısı olurdu."

"İyi olmana sevindim emin ol daha iyi olacaksın." Tek elle bir şeyler yapmaya çalışmak oldukça zordu. Bardakları mutfağa götürüp bıraktım. Geri döndüğümde Ceylan'ı masa başında gördüm.

"Ben toplarım."

"Hadi ama yabancı değilim ben ayrıca iyiyim de. Sana yardım etmek istiyorum." Toparladıklarını alarak itiraz etmeme izin vermeden yanımdan geçip mutfağa girdi. Peşinde giderek elimdekileri bankoya bıraktım. Mutfak ve salon arasında bir süre mekik dokudum. "Ben buraları halledeyim sonra birer kahve yapayım bahçede içelim."

"Harika olur, ama mutfağı bana bırakıyorsun elini suya sokmana izin vermem."

"Ama ol-" Tıpkı dün benim ona yaptığım gibi oda bana aynısını yapıyordu. "Hadi çık. " İtekleye, itekleye çıkartmış mutfağın kapısını da girmemem için kapatmıştı. Omuz silktim. "Bende başka şeyler yaparım." Evi biraz havalandırmak isteyerek camları açmaya karar verdim. Ondan önce Yosun'u kontrol ettim. Düşme tehlikesine karşı Ceylan etrafını ve yeri yastıklarla çevrelemişti. Kendi halinde debelenen kızımın anlını öptüm. "Uslu kızım benim."

Tüm camları açıp perdeleri sıyırdım. Son kalan camın perdesini sıyırdım ve sıyırmamla beraber gözüm tanıdık siluete takıldı. Perdesi sıyrılmış olduğundan dolayı evin onu görebileceğim kadar açık olan kısmı görünüyordu. Dişlerimi sıktım. "Ela!" Gördüğüm kadın öfkemin aniden kabarmasına sebep olmuştu. Yaptığı terbiyesizliği unutmuş değildim bir kaç gündür olmaması hesap sorma işlemimi ertelememe neden olmuştu ama şimdi buradaydı ve ben bunu daha fazla ertelemek istemiyor neyin peşinde olduğunu biran önce öğrenmek istiyordum. Çekmecelerimi karıştırmış olmasının ne gibi bir açıklaması olabilirdi bunu onun ağzından duymak istiyordum.

"Ceylan bir dakika bakar mısın?" Mutfağın kapısı açılıp Ceylan belirdiğinde, "Ben hemen geliyorum Yosun'a bakar mısın?" diye sordum.

"Bakarımda ne oldu, ne bu acele hem sen nereye gidiyorsun?" Kapıyı sert hareketle açıp kendimi dışarıya attım. "Bir şey yok ben hemen gelirim. "dedim. Adımlarımı yan eve çevirip hızlı hızlı yürüdüm.

"Bakalım derdin neymiş. Çok ters tarafıma geldin Ela öyle doluyum ki tüm hıncımı senden çıkartacağım." Ziline bastım, elimi belime yerleştirip ayağımı sabırsızca sallamaya başladım. Uzanıp tekrardan zile bastım. Evde olduğunu görmüştüm neden açmıyordu.

Bir kaç kez daha çaldığımda değişen bir şey olmadığını görerek arka bahçeye mutfağın olduğu kısıma dolaştım. Şansıma perdesi açık olan pencereye yaklaşarak içeriyi görmeye çalıştım ve işte oradaydı. Masa olduğunu düşündüğüm şeyin üzerine uzanmış bacaklarının arasına aldığı adamla şahit olmayı istemeyeceğim türden şeyler yapıyordu. Demek Asaf beyle işi olduğu için kapıyı açmıyordu. Yüzümü buruşturarak geri çekildim... Daha sonra yalnız yakalarım nasıl olsa diye düşünerek istediğimi alamamanın verdiği sinirle eve döndüm.

Ela'dan

Bu yorgunluk neydi şimdi? Hep spor yapardım ama böylesi yorulup nefes nefese kaldığımı hatırlamıyordum. Tempomu düşürdüm ve sitenin biraz ilerisinde duraksayarak ellerimi dizlerime dayayıp derin nefesler alıp verdim. Başımı eğip sanki onu görebilecekmişim gibi karnıma baktım. "Hep senin yüzünden şimdiden başladın hayatımı zehir etmeye. " Daha dün öğrenmiştim varlığını ama uzun süredir içimde benimleydi. "Fazla yerleşme oraya, beni böyle kısıtlamana izin vermeyeceğim." Burnumdan sesli bir soluk verdim. Kısa bir süre sonra soluklarım düzene girdiğinde yürümeye devam ettim. Sitenin girişindeki güvenlik görevlilerine tebessüm ederek selam verdim ve siteye girdim.

"Off öldüm resmen senden kurtulana kadar spor yapmamayı düşünüyorum geçici arkadaşım."
Evden çıkan adamı gördüğümde kapının önünde duraksadım. Nasılda yakışıklı ve karizmatikti iç çektim. Ne zamandır görmüyordum ve şu an için onu ne kadar özlediğimi fark ediyordum. Özlemek Ela'nın lugatında yoktu lakin Alparslan istisnaydı. Beni fark ettiğinde adımları yavaşladı her sabah olduğu gibi onu uğurlayan sevgili karısına dönerek baktı ve tekrar bana döndü. Yanıma geleceğini anlamıştım. Evin kapısı kapanır kanmaz adımları hızlanmış attığı güçlü adımlarını bana çevirmişti tamda tahmin ettiğim gibi, çevreyi bir gören olur mu olmaz mı diye kontrol ederek bahçemin sınırlarına girdi. Hareketleri telaşlı ve tedirgindi. Elbette Çisem'in görmesinden korkuyordu, yoksa nedenini nasıl açıklardı.

Kapıyı açtım gelmesini bekledim. Alparslan'ı gördüğüm her açıdan çok iyi olmuştu öncelikle onunla konuşmamız gereken şeyler vardı.

"Yollarımı gözlediğine göre beni çok özledin ne yalan söyleyeyim bende seni özledim." Onun beni özlediği kısım ile dalga geçtim. Sertçe kolumdan tuttu, gülümsemem yüzümde donup kaldı. Elimi elini üzerine yerleştirip itmeye çalıştım. "Ne yapıyorsun sen ya, bırak kolumu."

"Kapat çeneni içeri geç!" Beni yönlendirmesine sarsak adımlarla eşlik ettim. Kapıyı gürültülü bir şekilde kapatıp kolumu iteleyerek bıraktı. Öne doğru sendeledim yere düşecekken koltuğun başına son anda tutundum. "Yavaş ol karşında bayan var," Daha ben bebeğin bana getirenlerinin keyfini süremeden onu kaybetmeme neden olabilirdi.

"Sen ne arıyorsun burada ha?!" Bu ne saçma bir soruydu böyle. Oda bu sorunun saçmalığının farkında mıydı yoksa öfkesi burnunun ucunu görmesine izin vermiyor muydu? "Burası benim evim Alparslan burada olmamdan doğal ne olabilir ki?" Kolumdan tekrar tutup beni sarsmaya başladı. "Defolup gideceksin buradan anladın mı beni? Canlı bomba gibi burnumun dibinde oturmana karımla yüz yüze gelmene izin vermeyeceğim." Kolumu elinden kurtardım. Tuttuğu yeri ovuşturdum.

"Başka isteğiniz var mıydı Alparslan bey?"

"Defolup gitmen!"

"Neden? Ah tabi ya biz sevişmiştik. Kendi isteğinle bana gel deliler gibi becerip zevkini al sabaha kadar sarmaş dolaş yat işin bittiğinde de başından def etmeye kalk ben buna izin vermem anladın mı benden bu kadar kolay kurtulamayacaksın. Buradayım hiç bir yere gitmeyeceğim." Sözlerimle bedeni kaskatı kesilmiş yüz ifadesi korkunç bir hal almıştı. Üzerime atıldığında, korkuyla geriledim. "Hamile bir kadına zarar vermezsin değil mi?" diye soludum. Ellerini üzerimden çekti, durdura bileceğimi biliyordum.

"Hamile misin?" Derken yüzünü buruşturdu. "Yaklaşık iki ay gibi bir süredir öyleymişim, korkma yani senden değil." Diyerek güldüm. Bir an Asaf'tan değilde Alparslan'dan hamile kaldığımı hayal ettim. İster miydim istemez miydim? Her ne kadar Alparslan'a karşı zaafım olsada sonuç değişmezdi yine istemezdim peki Alparslan ister miydi? Bunu asla bilemeyecektim.

"Bu zaten imkansız ama sen, sen gerçekten iğrenç bir kadınsın. Hamileydin ve altıma yattın hiç utanman yok mu?"

"Senin var mı? Hatırladığım kadarıyla evliydin ve evli olmana rağmen sende benimle birlikte oldun. En azından ben evli değilim." Bana utanmadan bahsediyordu peki ya kendisi neydi? Bana dil uzatmadan önce dönüp kendine bakmalıydı. "İkimizde aynıyız şimdi bunu bir kenara bırakalım seninle konuşmamız gereken önemli bir konu var."

"Seninle konuşacak hiç bir şeyim yok benim. En kısa sürede bu evden taşınıp gideceksin hayatımdan çıkacaksın." Hayal dünyası fazla genişti buna daha sonra katıla, katıla gülecektim. Koltuğa oturup ayaklarımı sehpaya uzattım.

"Bunu daha sonra tartışırız şu an daha önemli sorunumuz var. Asaf benden şüpheleniyor kaldığım oteli ve o yurt dışındayken gittiğim yerleri araştıracak. Bil bakalım bunun ucu kime dokunuyor elbette sana, bulacağı her bir ip ucu seni gösterecek. Bu yüzden bana yardım etmen gerekiyor. Ondan önce davranıp otele gidip görüntülerimizi yok etmelisin aynı zamanda o gece kulübünün de." Asaf'ın bunları öğrenmesi benim ölüp fermanımı imzalamak olurdu. Bunu istemiyordum.

"Korkuyorsun ama bunu bilmene rağmen bana yanaştın aptal mısın? "

"Araştıracağını tahmin etmiyordum."

"Hak vermek gerekir." Alayla güldü. İma ettiği şeyi anlamamla sinirle dişlerimi sıktım.

"Bana dil uzatıp durma. Sen de benden farklı değilsin. Sadece ben sana değil, sen de bana yanaştın ve her şey karşılıklı oldu. Seni zorla yatağa atmışım gibi konuşuyorsun. Ben bacaklarımı araladım sende doldurdun hep unutuyorsun."

"Unutmaya çalıştığım çirkin bir an olduğu için. Karımın yüzüne her baktığımda yaptığım şeye lanet ediyorum emin olabilirsin." Çirkin bir andı öyle mi? Lanet ediyordu? "Hımm demek öyle üzüldüm bak şimdi."

"Üzüleceğine kendi adına korkmaya bak. Erkek arkadaşının araştıracağını söylemiştin değil mi?" Ayağa kalkıp barut gibi duran adama yanaştım. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım gözlerimi gözlerine dikip parmağımı gömleğinin arasından görünen esmer tenine sürttüm. "Ben korkmam bir hedef belirler engellere karşı gözümü karartır alacağım zararları umursamam ve ona ulaşırım. Bende olupta kimseden olmayan bir şey bu. Hatta sende bile olduğunu düşünmüyorum."

"O zaman başına gelecek her şeyi hakediyorsun." Kahkaha attım. Hak ediyorum veya etmiyorum. Kimin umrundaydı?
Başımı iki yana salladım. "Alemsin hayatım. Benim asıl tedirgin olduğum sensin ama sen hiç kıymet bilmiyorsun." Benden birkaç adım uzaklaşarak geriledi. "Umrumda değil."

"Peki söyler misin Asaf'ın aramızda geçenleri öğrenmesini gerçekten istiyor musun?"

"Beni ilgilendirmez yani bu benim değil senin sorunun."

"Seni temin ederim karnımda güvencem olduğu müddetçe her türlü işin içinden çıkabilirim. Ama sen, sana neler yapabileceğini tahmin bile edemezsin. Şimdi bana yardım etmeyi tekrar düşünmek ister misin?" Kaşlarını çattı, soğuk ses tonuyla umursamazca, "Korkmadığını söylemiştin öyleyse rahat olmayı dene çünkü benim sana yardım etmek gibi bir zorunluluğum yok." diyerek konuştu. Yanılıyordu yaşamak istiyorsa olmalıydı.

"Olmalı, eğer canını seviyorsan olmalı."

"Sen beni tehdit mi ediyorsun aptal? Öğrensin umrumda olur mu sanıyorsun? Sen düşün!" Yaklaşan tehlikeyi ona nasıl aktarabilir, daha fazla nasıl detaylandırarak anlatabilirdim bilmiyordum. Eğer her şey ortaya çıkarsa, Asaf o gece Alparslan'la beraber olduğumu öğrenirse karnımda çocuğunu taşıdığımı gözü görmezdi bile. Tek çarem Alparslan'ı o kayıtları yok etmesi için ikna etmekti. Korktuğumu belli etmeden!

"Seni tehdit etmiyorum, sana yaklaşan tehlikeden bahsediyorum. Eğer o kamera kayıtlarını yok etmezsen olacakları bile düşünmek istemiyorum. Hayatı senle birlikte ailene zehir eder."

"Aileme hiç bir şey yapamaz!" Cevap vereceğim sırada kapı çaldı. İkimizde sus pus olarak birbirimize baktık. "Kim bu şimdi?" Kalbim korkuyla çarpmaya başlarken Asaf olabilir mi diye düşündüm. Ama dün bana kafasındaki soru işaretlerini yok etmeden buraya gelmeyeceğini söylemişti. Netti ve kararlıydı. Belkide dayanamayıp gelmişti. Yada görüntülere ulaşmış beni öldürmeye gelmişti. Korkudan titremeye başladım. Alparslan fazla sakin görünüyordu.

"Lütfen o olmasın lütfen." Kısık seste dualar ederek kapıya ulaştım. Arkamdan gelen adama dönüp işaret parmağımı dudağımın üzerine bastırarak konuşmamasını işaret ettim. Kapının deliğinden gelenin kim olduğunu anlayabilmek için baktım. Görüş alanıma ilk giren sarı saçlar olmuştu. Yüzü netlik kazandığında kapıdan uzaklaştım. Sırtım arkamda duran adamın gövdesine çarptı, "Çisem bu." Omuzlarımdan tutup kenarıya çekti beni. Geçip kendisi baktığında bir küfür savurdu. Yüzü allak bullak olmuştu.

"Çisem'in ne işi var burada?"

"Ben ne bileyim, ne işi var?"

"Sebepsiz mi geldi yani? Şüphelendirecek bir şey mi yaptın?"

"Kapıyı açayım öğrenelim istersen, günlerdir görmediğim kadına ne gibi imalarda bulunmuşum ona sorarız." Çenemi kavradı, "Saçmalama o sesini de kıs!" diyerek yüzüme öfkeyle fısıldadı. Korktuğunu görebiliyordum ve bu çok ayrı bir haz almama neden oluyordu. Dudaklarıma vuran sıcak nefesi bu durumda bile ıslanmama neden olabilecek etkiyi yaratıyordu. Elimden tutarak peşinden salona çekiştirdi. Kapı bir kaç kez daha çaldı. Saçlarını karıştırıp dağıttı. "Neden pes etmiyor? " Bilmiyorum der gibi dudak büzüp omuzumu kaldırıp indirdim. Sırtımı masaya yasladım.

"Delireceğim."

"Sakin ol."

"Kolaydı." Susup bekledik, zil ısrarla çalmayı kesmişti. "Gitti galiba." Dememe kalmadan mutfak camından gördüğüm kadınla gözlerim irileşti. Alparslan'ı ani bir atakla üzerime çekip yüzünü boyun girintime soktum. Böylelikle sadece sırtını görebilecekti. Büyük ihtimalle Asaf sanırdı.

"Ne yapıyorsun sen?!"

"Burada!" diyebildim.

"Ne!" Bakmaya yeltendi. "Dur bakma yakalanmak mı istiyorsun." Bacaklarımı beline doladım sırtımı masaya yaslayıp ensesinden tutarak üzerime çektim.

"Ne yaptığını sanıyorsun çek şu bacakları." Konuştukça dudakları boynuma temas ediyordu sıcaklığı beni uyarıyor kadınlığımın kasılmasına sebep oluyordu.

"Konuşup durma tam olarak buraya bakıyor. Bırakırsam seni fark edecek böyle olmasını mı istiyorsun. Peki." Ellerimi omuzuna yerleştirdim. Bilörf yaparak bacaklarımı gevşettim lakin bacaklarımdan tutarak buna izin vermedi. Yaptığı refleksle erkekliğini hassas noktama bastırmıştı. Bunu oda beklemiyormuş gibi dişlerini sıktı. Altında soluk soluğa kalmıştım neredeyse. "Kal böyle, eğer benim olduğumu anlarsa seni gebertirim." Alt dudağımı yaladım. "Hay, hay." İşime bile gelirdi. Kollarımı boynuna doladım yüz yüzeydik burnunun ucu burnuma değiyordu. Bana bakmamak için gözlerini kapatmıştı. "Baksana gitmiş mi?" Çaktırmadan Alparslan'ın omzunun üzerinden kontrol ettim. Gitmişti. "Orada mı hala?"

"Evet orada." Gülümsedim ve bunu fark etmemesi için kendimi toparladım. "Sanırım gitmesi için olayı biraz abartmamız gerekiyor." Dedim.

"Ne gib-" Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Kasıldı, bedenime temas eden vücudu gerildi. Beni alkolün arkasına sığınarak istediğini söylese de dili çok ayrı vücudu çok ayrı konuşuyordu. İri elleriyle beli kavrayıp sıktı bu canımı yakmıştı ama durmama yetecek kadar değil. Alt dudağını dişlerimin arasına alarak çekiştirdim. Tadını özlemiştim. Eli ensemden saçımı kavrayıp geriye çekerek dudaklarından uzaklaştırdı. "Kes şunu."

Bacak aramı ona sürttüğümde bana karşılık vererek kendini bana bastırdı. Erkeksel bir dürtüyle veya fark etmeden bana karşılık veriyordu yada istiyordu ama kendine itiraf edemiyordu...

Üzerimdeki baskısı aniden geri çekildiğinde kendimi çok boş hissettim. Bacaklarım masadan aşağı sallanıyor taytım kaymış tişörtüm göğsüme kadar sıyrılmıştı. Bacak aram onun için sızlıyordu.

"Bunu bir daha sakın yapma!"

Dirseklerimin üzerinde doğrulup masadan indim. Taytımın belinden tutup yukarı çekiştirdim. Tişörtümü düzeltip gözlerimi Alparslan'a çevirdim. "Seni kurtardım teşekkür edeceğine ne diyorsun. Gerçi içime girmene çok az kalmıştı. Kendini kaybettin Alparslan." Onunla dalga geçtim. Bedeninin beni istediğini yüzüne vurdum.

"Hayır böyle bir şey olmadı gidiyorum ben!" Kaçıyordu çünkü doğru söylüyordum. Kolundan tuttum. "Ben sana yardım ettim sende bizi kurtar otele git ve kayıtları yok et." Kolunu tek hamleyle kendine çekti. "Tamam Allah'ın belası tamam. Yeterki uzak dur benden."

"Sen durabilecek misin acaba?" Uzak durmamı istiyordu çünkü karşı koyamamaktan korkuyordu...

Sizlere oldukça uzun ve dolu, dolu bir bölümle geldim, sizlerde yorum ve votelerinizi eksik etmeyip emeğimin karşılığını verirseniz sevinirim.

Gözden kaçırdığım hatalar olabilir şimdiden affola.

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 114K 36
Seni defalarca kırsa da dönüp dolaşıp ona varıyorsun çünkü başına yıkılsa da o senin evin.
421K 25.4K 26
• Tamamlandı • • Günaha Davet - III • Eylül, maskeli balo konseptine sahip doğum günü partisinde kısacık bir an yakınlaştığı ama bir türlü aklından ç...
21.7K 1.8K 20
Şu toprağın altında benim cennetim yatarken Ecmel, söylesene ben nasıl nefes alırım, yokluğunda cehenneme dönen bu yeryüzünde? Senin bedeninin alamad...
Asım By m

Romance

9.5K 1.1K 14
Nesteren beni sevmiyor. Hiç sevmedi. Bana bakan gözleri hep bir duvara bakar gibi ifadesizdi. Kulakları hiçbir zaman ona anlattıklarımı önemseyerek...