Camelot'un Düşüşü

By CamelotunBekcisi

65.1K 5.2K 2.5K

Genç kız kimsenin dokunamadığı, dokunanın kılıcın gücü tarafından itildiği kılıca hiç düşünmeden elini attı... More

1. Bölüm-Camelot'a Gidiş
2. Bölüm-Percival
3. Bölüm-Prens Arthur
4. Bölüm-Gaius'a Ziyaret
5. Bölüm-Eğlence
6. Bölüm-Morgana
7. Bölüm-Kaçırılış
8. Bölüm-Lord Byron
9. Bölüm-Kurtuluş
10. Bölüm-Yakınlaşma
11. Bölüm-Turnuva
12. Bölüm-Sir Valiant
13. Bölüm-Yansıma
14. Bölüm-Kleofrdit
15. Bölüm-Kutlama
16. Bölüm-Buluşma
17. Bölüm - Pelerinliler
18. Bölüm-Kavga
19. Bölüm-Nathaniel
20. Bölüm-Kılıç Efsanesi
21. Bölüm-Prenses Dianne
22. Bölüm-Cesur Fare
23. Bölüm-Yüce Şövalye
24. Bölüm-Harita
25. Bölüm-Mağara
26. Bölüm-Ragnor
27. Bölüm-Bedeli Ne Olursa Olsun
28. Bölüm- Sanguis, Viribus, Deus
29. Bölüm-Bir Kardeşi Öldürmek
30. Bölüm-Seni Seviyorum
31. Bölüm-Taverna
32. Bölüm-Anlaşma
33. Bölüm-Kim Ölmeli?
34. Bölüm-Kıskançlık
35. Bölüm-Kadın
36. Bölüm-Gurur
37. Bölüm-Stella Tenebrarum (Karanlığın Yıldızı)
38. Bölüm-Yüce Şövalyenin Yükselişi
39. Bölüm-Bedelini Öder
40. Bölüm-Vicdan Azabı
41. Bölüm-Evlilik
42. Bölüm-Düğün Hazırlıkları
Yoklama
43. Bölüm-Düğün
44. Bölüm - Hapis
45. Bölüm - Ceza
46. Bölüm - Evlilik
47. Bölüm-Sen Bir Şövalye Değilsin
48. Bölüm - Bebek
49. Bölüm - Savaş
50. Bölüm - Mucize Mi, Felakat mi?
Finale Az Kala
51. Bölüm - Çanlar Kimin İçin Çalıyor?
52. Bölüm - Doğum
53. Bölüm - 6 Yıl Sonra
Selam
54. Bölüm - Kimsin Sen?
55. Bölüm - Bakıcı
Selamlarr
57. Bölüm - Ragnor'un Ölümü
58. Bölüm (Final) - Camelot'un Düşüşü, Avalon Yükseliyor

56. Bölüm - Onu Deli Gibi Özlüyorum ve Bu Beni Öldürüyor

154 16 3
By CamelotunBekcisi

56. Bölüm - Onu Deli Gibi Özlüyorum ve Bu Beni Öldürüyor

  Alissa, Emery ile oynarken gelen Arthur'u görmezden geldi. Ona vicdan azabı çektirecekti. "Baba!" Küçük kız koşturarak babasına sarılmıştı.

"Bebeğim." Arthur saçlarını öptü sevgiyle. Alissa başı eğik öylece bekledi. Arthur'un bakışlarının anlıkta olsa ona kaydığını biliyordu.

"Sende bizimle geliyor musun baba?"

"Maalesef tatlım. Şövalyelerle talimim var. Gitmem gerek." Emery homurdansa da onayladı. Arthur giderken Alissa gidişini izledi.

"Bana kendin geleceksin Arthur Pendragon."

Alissa, Emery'e büyü öğretirken Ragnor'ı izledi. İlk ondan kurtulmalıydı. Ama kılıcı onun sakladığına emindi. Kılıcı bulma şansını kaybedeceğini bilmese ondan hemen kurtulurdu. Emery'e büyü öğrettiğini ispiyonlaması yeterliydi. Bunun için sağlam bir plana ihtiyacı vardı. Hem ondan kurtulmayı garantileyecek hem de kılıca ulaşmasını sağlayacak bir plan. Bunun için önce Arthur'la yakınlaşmalıydı. Her şeyin kilit noktası oydu.

"Hadi tatlım, babanı izlemeye gitmek ister misin?" Emery sevinçle onaylarken Alissa yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Aptal çocuk," mırıldandı.

"Çocuğum hakkında düzgün konuş!" Emery'nin kendisiyle konuşan sesini duyarken donup kaldı. Bu daha önce hiç olmamıştı. Onlara yakınlaştıkça o da güçleniyordu. Elini çabuk tutması gerektiğini biliyordu.

"O aptal çocuğun ve kocan benim kurtuluş biletim olacak. Onları öldürmem için yalvaracaksın. Sana söz veriyorum." Arkadan Emery'nin çığlıkları eşliğinde küçük Emery ile talim alanına ilerledi.

Şövalyelerle talim yapan Arthur kızını görür görmez durup onu kucaklamıştı. Şövalyelerde etrafını sararken Alissa numaradan keyif dolu bir gülümsemeyle onları izledi. Hepsinden tiksiniyordu, nefret ediyordu. Küçük kıza sevgi dolu bakmaya çalışıyordu ama bu onun için en zor olandı. Kusmamak ve onu öldürmemek için büyük bir mücadele veriyordu. Çocuklardan oldu olası nefret ederdi. Onun için onlar büyük böceklerdi. İğrenç, her yerden çıkan yapışkan yaratıklardı. İlk öldürülmesi gereken onlardı.

"Merhaba, Alissa değil mi?" Ona seslenen uzun dalgalı saçların sarmaladığı kahverengi harelere baktı. "Ben Lancelot. Tanışamadık." Ona uzatılan eli sıktı Alissa.

"Merhaba." Adamın bariz ilgisini görürken göz devirdi. Yapmacık bir gülümseme sundu.

"Ona iyi geliyorsun." Gözü şövalyelerle oynayan Emery'deydi.

"Umarım." Aklına gelen fikirle sırıttı Alissa. "Seninle bir şey konuşabilir miyim? Tabii sonra. Biraz özel." Lancelot kaşlarını çattı.

"Elbette." Kendisi söylerse ele verirdi. Ama Lancelot? Şüphe bile çekmezdi. Ragnor'dan kurtulacaktı.

Lancelot akşam saatlerinde genç kadınla buluşmak için ormana gitti. Gördüğü yaklaşan kadınla yakalarını düzeltti. "Merhaba. Geldiğin için teşekkür ederim."

"Önemli değil. Ne zaman bir şeye ihtiyacın olursa, bir sorun olursa bana ulaşmaktan çekinme lütfen."

"Çok teşekkür ederim Lancelot. Sen çok iyi bir adamsın..." Alissa omuzlarında elini gezdirdi. "Ve cesur. İçimden bir ses sana güvenebileceğimi söyledi." Gözlerinin içine baktı aralarında hiç mesafe bırakmazken. Lancelot yutkundu, nefesleri birbirine karışıyordu.

"Bana güvenebilirsim. Sana yardımcı olurum." Alissa gülümsedi. Hemen sona gözlerini buğulandırıp ondan ayrılarak saraya bakan yolu izledi. Lancelot peşinden geldi endişeyle. "Sorun ne?"

"Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Ben... Belki de hiç bilmemem gereken bir şeyi biliyorum." Lancelot anlamaya çalıştı. "Sana göstereyim." Ona dönen Alissa elini tuttu. Lancelot güven vermek istercesine sıkarken ilerleyen kadını takip etti. Sonunda geldikleri yerde gördüğü manzarayla donup kaldı.

"Bu olamaz." Alissa arkasından sırıtırken avuç içindeki elini ovdu.

"Maalesef gerçek. Haftalardır böyle. Üstelik Lord Merlin'de biliyor. Bu yüzden ben söylersem kimse inanmaz dedim. Ama içim içimi yedi. Merhum kraliçemizin ölümünden sonra böyle bir şeye nasıl kalkışırlar? Onun hatırasına, kızına nasıl böyle saygısızlık yaparlar? O daha küçücük bir kız. Annesi başına gelenlerden sonra kızına da aynı şeylerin olacağından korkardı eminim. Zavallı küçük kız, bu şeyin annesini ondan aldığını bilseydi, görebilseydi... Kızı kılıç için hazırlamaları canavarlık!" Lancelot bir hakarete uğramışçasına hışımla onun önüne geçmişti.

"Ne dedin sen?" Alissa sırıtmamak için tuttu kendini. Gözlerini doldurmuştu çabucak.

"Onları konuşurken duydum. Prensese annesinin yarım kalan görevini tamamlaması gerektiğini söylüyordu. Kılıcın sahibine ait olduğunu söylüyordu. Lancelot, bizi bir felaket bekliyor." Lancelot'un gözleri öfkeyle parlamıştı. Bu olanlara inanamadığı her halinden belliydi.

"Yeni mi geldiler?" Her şeyden habersiz çalışan Ragnor ve küçük Emery'i işaret etti. Alissa başıyla onayladı. "Ne zamana kadar buradalar?"

"Bilemiyorum. Bir saate yakın duracaklardır."

"Sen saraya dön. Ben halledeceğim." Lancelot yüzüne bile bakmadan büyük bir hışımla saraya ilerlerken ellerini bağdaş yapan Alissa, suratında keyifli bir sırıtışla adamın gidişini izledi. Geriye kalan tek şey saklanıp beklemekti.

Arthur önüne gelen yemeğe bakarken suratını buruşturdu. "Size buy yemek pişmeyecek demedim mi?" Emery'nin en sevdiği yemekti. Arthur o hayattayken sürekli yaptırırdı aşçılara. Çok sevmese de onun yemek yerken ki mutlu halini görmek için öylece kurulur karşısına, dünyanın en lezzetli şeyiymiş gibi eşlik ederdi. Şimdi ise o yoktu, bu yemek dünyanın en özel baharatları bile katılsa acı tadıyordu. Acının kokusunu alıyordu. Titrek elleri çatalı kavrayacak gücü bulamıyordu.

"Lord Merlin'in emri efendim." Arthur göz devirirken elini alnına vurdu, saçlarını çekiştirdi. Yumduğu gözleriyle iç çekti. Emery'i anımsatan her şeyden kaçıyordu. Tabii kızı ve Merlin dışında, onlardan kaçması mümkün değildi, ki bunu asla istemiyordu. Çünkü gerçekten Emery'e yakın olan tek şey onlardı. Kızı kopyasıydı, her şeyiyle. Merlin onun anılarıydı, sözleriydi. İkisi de onun kanından bir parçaydı. Bu hayata onlar tutundurmuştu onu. Onlar olmasa dağılırdı, tüm yaşama isteğiydi ikili, ona emanetlerdi. Bir şey olur yetişemez korkusuyla annesini bile buraya yerleştirmişti. Kızının ölümüyle büyük bir sessizliğe gömülen annesini. Tüm gün öylece kimseyle konuşmadan pencere kenarında oturur, dışarıyı, ta en uzağı izlerdi. Sanki bir gün kızı o tepedeki yoldan gelecek gibi. Konuştuğu nadir anlar torununu gördüğü zamanlardı. Bir anlık onu kızı sanar, öper koklar, sonra fark ettiği gerçekle sarsılarak geri çekilirdi. Sen kızım değilsin diye mırıldanırdı. Ama muhatabı karşısındaki olmazdı, kendi kendine konuşur gibi dururdu. Bu sarayda onu gerçekten derinden anlayan tek kişi Arthur'du. Bazı günler yanına gider, o da tek kelime etmeden dışarıyı izlerdi onunla. İkisi de bir gün geleceğine, o yolun sonunda görüneceğine inanır gibiydi. İkili aynı acıyı paylaşıyordu. Onlar için dünya sonlanmış, zaman durmuştu. Devam etmesi için eksik parçanın geri dönmesi lazımdı. Onsuz nefes almak bile ihanetti. İşte bu raddede onu hayata bağlayan, gerçeklik algısını koruyan, karısından emanet kızıydı. Ona hem baba, hem anne olmalıydı. Bir ebeveynin daha yokluğunu hissettiremezdi. Bunu ona yapamazdı. Çünkü geride kalan hayaletle yaşamanın sızısını en iyi o bilirdi. Uther yaşamının büyük bir bölümü boyunca hayaletti. Babasına dönüşmekten korkarken en kötüsü olmuş, onu anlamaya başlamıştı. Yaptıklarını anlıyordu, hak veriyordu.

"Bana kızma. Bir yemeğe bu kadar anlam yüklemeyi bırakmalısın." Kapı pervazına yaslanmış olan Merlin'i buldu gözleri.

"Sadece bir yemeğin anlamını değil, ben her şeyin anlamını kaybettim. Tüm her şey anlamsız, her şey onunla anlamlı. Emery her yerde ama bir o kadar da değil. Baktığım her köşede ama ne zaman elimi değdirecek olsam yok oluyor. Bu yüzden sadece bir yemek deme. O sofraya Emery'nin hayaleti de oturuyor. Ve ben kalkamıyorum." Merlin yanına oturdu prensin. Gözleri donuk bakışlarla önündeki tabağı izleyen adamda gezindi.

"Bunu söyleyeceğime inanamıyorum ama... Hayatına yeni birini almayı deneyemez misin? Eminim Emery'de bunu..." Arthur inanamamazlıkla baktı adama.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Kızkardeşin o senin! Ona ihanet etmemi nasıl söylersin?" Hiddetle bağırdı.

"Bu ihanet değil ki! Emery yok artık! Bak hem bu kızın içinde iyi olur. Onun için bir anne iyi ola..."

"Onun zaten bir annesi var!"

"Kastettiğim o değil! Bunu biliyorsun! Bak Guinivere yıllardır seni seviyor, hala kimseyle evlenmedi bu yüzden, hep sen, bekledi."

"Annesi ondan nefret ederdi, kızı da ediyor! İki Emery'nin de sevmedikleri bir insanla olmamı isteyeceğini mi sanıyorsun?"

"Emery senin ve kızınızın mutlu olmasını isterdi! Sana hayatta eşlik edecek birini isterdi! Kızını koruyacak, sahip çıkacak, annelik edecek birini isterdi! Bunu değil! Hayaletiyle yaşıyorsun! Ona dair her şeyi kaldırıyorsun! Sıradaki ne olacak? Beni, annemi, Emery'i de mi kaldıracaksın gözünün önünden? O zaman mutlu olacak mısın? En son ne yapacaksın? Kendini mi öldüreceksin?"

"Siz olmasaydınız hayatta olur muydum sanıyorsun? Mesele eşya ya da yemek mi sence? Siz osunuz, onun bir parçasısınız! Ailesisiniz! Emery, kızımız onun kopyası! Bana bıraktığı emaneti! Sen onun tüm hayatısın! Tüm çocukluğu, tüm kavgaları, tüm mutsuzluğu, mutluluğu... Annen ona hayat veren kadın! Ama diğer şeyler öyle değil! Bu yemek o seviyor diye yemekti, güzeldi. Şimdi bir katran bundan daha leziz... O elbiseler içinde o var diye güzeldi. Bu aptal saray içinde o var diye evdi. Şimdi her şey anlamsız, bomboş, çirkin... Onu özlüyorum, onu deli gibi özlüyorum ve bu beni öldürüyor." Merlin prensi tanıdığından beri ikinci kez tekrar çöküşüne şahit olmuştu. İlki de kardeşi için olmuştu yine. O koskoca adam küçücük bir çocuk gibi yere yığılmıştı. İlk sefer ise öldüğünü öğrendiği gündü. Ondan sonra ağlamamaya yemin etmiş gibiydi. "Ölüyorum Merlin, yaşamak için mücadele ediyorum, çırpınıyorum ama olmuyor. Emery olmasa, kızım olmasa..." Merlin o gün yaptığı gibi tüm konumları unutarak sıkı sıkı sardı adamı. Ağlayan adamın gözyaşları omzunu ıslatırken sırtını sıvazladı. Kendisinin sessiz gözyaşları da onunkilere karıştı, tıpkı o günkü gibi. Yine çaresizlerdi, Arthur kucağında yeni doğmuş bebeğiyle ne yapacağını bilemez halde delirmeye ramak kalaydı. Bir tarafı göğü inletecek çığlıklar atıyor, bir tarafı kendini bir yere gömüp sonsuza kadar saklanmak istiyordu. Ama yapamazdı, kızı için güçlü durmak zorundaydı. Merlin ise kendi yasını tutamadan adama destek olmaya devam ediyordu. Bunu kardeşine borçluydu, bunu yapmasını isteyeceğini biliyordu.

Hızla çalınan kapının ardından içeri Lancelot girmişti. Taşıdığı tüm öfkeyi rüzgarıyla getiren adam öfkeli gözlerini anlık Merlin'e değdirirken tekrar bakışları Arthur'u buldu. Kralın halini gören bakışları anlık yumuşarken tekrar eski haline dönmüştü. Toparlanan Arthur yaşlarını sildi. "Majesteleri böyle girdiğim için özür dilerim ama konuşmamız gerek. Konu Emery." Öfkeli bakışları tekrar Merlin'i bulurken büyücü yutkundu. Meseleyi biliyordu.

Ve sonunda geldi! Özlediniz mi? Şimdi neler olacak bakalım... 

Continue Reading

You'll Also Like

4.5K 1.1K 14
Tesettüre girmeye zorlaniyor musun? . Gencim güzelim ölüm bana çok uzak daha yaşayacak günlerim var . Hem güzelliğimi herkez görsün istiyorum suslen...
1.8M 98.2K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
76.9K 4.5K 28
Belli bir yaşa gelene kadar içimdeki güç ve o gücün beni dönüştüreceği kişiyle ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu.Bir anda değişen hayatımla birlik...
79.2K 2.3K 82
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi