Camelot'un Düşüşü

By CamelotunBekcisi

65.1K 5.2K 2.5K

Genç kız kimsenin dokunamadığı, dokunanın kılıcın gücü tarafından itildiği kılıca hiç düşünmeden elini attı... More

1. Bölüm-Camelot'a Gidiş
2. Bölüm-Percival
3. Bölüm-Prens Arthur
4. Bölüm-Gaius'a Ziyaret
5. Bölüm-Eğlence
6. Bölüm-Morgana
7. Bölüm-Kaçırılış
8. Bölüm-Lord Byron
9. Bölüm-Kurtuluş
10. Bölüm-Yakınlaşma
11. Bölüm-Turnuva
12. Bölüm-Sir Valiant
13. Bölüm-Yansıma
14. Bölüm-Kleofrdit
15. Bölüm-Kutlama
16. Bölüm-Buluşma
17. Bölüm - Pelerinliler
18. Bölüm-Kavga
19. Bölüm-Nathaniel
20. Bölüm-Kılıç Efsanesi
21. Bölüm-Prenses Dianne
22. Bölüm-Cesur Fare
23. Bölüm-Yüce Şövalye
24. Bölüm-Harita
25. Bölüm-Mağara
26. Bölüm-Ragnor
27. Bölüm-Bedeli Ne Olursa Olsun
28. Bölüm- Sanguis, Viribus, Deus
29. Bölüm-Bir Kardeşi Öldürmek
30. Bölüm-Seni Seviyorum
31. Bölüm-Taverna
32. Bölüm-Anlaşma
33. Bölüm-Kim Ölmeli?
34. Bölüm-Kıskançlık
35. Bölüm-Kadın
36. Bölüm-Gurur
37. Bölüm-Stella Tenebrarum (Karanlığın Yıldızı)
38. Bölüm-Yüce Şövalyenin Yükselişi
39. Bölüm-Bedelini Öder
40. Bölüm-Vicdan Azabı
41. Bölüm-Evlilik
Yoklama
43. Bölüm-Düğün
44. Bölüm - Hapis
45. Bölüm - Ceza
46. Bölüm - Evlilik
47. Bölüm-Sen Bir Şövalye Değilsin
48. Bölüm - Bebek
49. Bölüm - Savaş
50. Bölüm - Mucize Mi, Felakat mi?
Finale Az Kala
51. Bölüm - Çanlar Kimin İçin Çalıyor?
52. Bölüm - Doğum
53. Bölüm - 6 Yıl Sonra
Selam
54. Bölüm - Kimsin Sen?
55. Bölüm - Bakıcı
Selamlarr
56. Bölüm - Onu Deli Gibi Özlüyorum ve Bu Beni Öldürüyor
57. Bölüm - Ragnor'un Ölümü
58. Bölüm (Final) - Camelot'un Düşüşü, Avalon Yükseliyor

42. Bölüm-Düğün Hazırlıkları

569 49 4
By CamelotunBekcisi

Not: Fırtına öncesi sessizlik bölümleri diyelim, iyi okumalarrr <3

42. Bölüm-Düğün Hazırlıkları

Arthur ve Emery'nin evliliği çabucak duyrulmuş, elbette ki erkenden kutlamalar başlamıştı. Sadece ilan edilmek için yapılan bu kutlamaların büyüklüğü karşısında şaşıran genç kız, düğünün nasıl olacağını hayal bile edemiyordu. Bu durumdan en çok kötü etkilenen tabii ki de kendisi olmuştu.

Prens gündelik işlerine devam ederken Emery düğün hazırlıkları için bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Elbette tüm sorumluluk sarayın tek leydisi Morgana'ya verilmiş, bu durumu büyük bir onurla kabul eden leydi ise heyecanla en mükemmel düğünü yaratmaya çalışıyordu. Emery ona minnettardı, gerçekten. Ama onun bu işlere çokta ilgili olmadığını anlamamakta ısrarcıydı leydi. Onun için sadece papazın kutsaması yeterliydi, öyle de evlenebilirlerdi, böyle de. Geri kalan her şey şaşalı bir gösteriden ibaretti. Bir prensin teklifini kabul ederken bunların olacağını tahmin etmeliydi.

Bugün kaçıncısını denediğini bilmediği elbise sonunda leydi tarafından beğenilmiş, aradığı elbisenin bu olduğu söylenmişti. Rüya gibi bir gelin olacaktı. Ama... Fazla süslüydü, bir önceki denediği sade elbise oldukça yeterliydi. Hemde o da oldukça şıktı.

"Emery... Çok güzel bir elbise evet ama fazla sade. Bir kez gelin olacaksın, üstelik bir prenses. O gece parlamalısın. Güzelliğini gölgelemene izin veremem. Bana inan, her şey çok güzel olacak." Onun yorgun bakışlarını sonunda fark eden leydi, biraz fazla sıktığını fark etmiş olacaktı. Emery'nin bu sefer gece için seçilen elbisesini durmadan büyük bir güçle daha dar hale getirmek için boğarcasına sıkan terziyi kenara çekti. Genç kızın elbisenin altında kalan saçlarını gün yüzüne çıkarırken aynadaki yansımasına gülümsedi. Çok güzeldi, elbise gerçekten yakışmıştı. Arthur çok şanslıydı, bunları düşünürken samimiydi. Emery onun çabasını takdir etmekten geri durmamış, ona oldukça samimi, sıcak bir gülümseme bahşetmişti.

"Biliyorum... Sadece... Bunlar çok fazla geliyor. Göz önünde olmaya alışık değilim. Kimsenin görmediği kızken, şu an herkesin konuşmadan önce iki kere düşündüğü kişi oldum. Üstelik bu kadar kızsı görünmeye de alışık değilim." Onun yüzünü buruşturarak söylediği şeye kıkırdadı Morgana. Ona bundan sonra böyle görünmek zorunda olduğunu söylemek için erken, diye düşündü. Muhtemelen arkasına bakmadan kaçacaktı.

"Ah, buna bende alışık değilim kızım. Evet durmadan bir genç kadına dönmen için dua ediyordum ama bu beklentileriminde üzerinde oldu." İşte oradaydı, annesinin kapı pervazına dayalı yaşlı ve yorgun bedeni, dolu gözler ve sıcak bir tebessümle aynada duruyordu. Genç kızın gözleri dolarken hızla arkasını döndü.

"Anne!" Heyecanla ona koşturan kızını kollarının arasına aldı kadın. Kokusunu içine çekip özlem dolu bir öpücük saçlarına kondurdu. İki bebeğinden biri buradaydı işte. Artık yeni evini bulmuş olsa bile, o hala onun bebeğiydi.

"Dur, sana bir bakayım." Annesi onu çekmiş, ellerinden tutarak etrafında döndürmüştü. Çok güzeldi, kızını böyle görebilmek daha güzeldi. Evlenmesini, her genç kız gibi davranmasını elbette çok istiyordu. Ama bu kadar acıtabileceğini yeni fark etmişti. Bir prensesken normal bir kıza göre bile daha az evini ziyaret edebilecekti. Bu koskocaman saray kızını çoktan benimsemişti. Gözyaşlarını tutamaz bırakırken mırıldandı.

"Tanrım, daha çok küçüksün. Ben... Bu kadar erken değil..." Elini ağzına kapatırken dudaklarını ısırdı. Kızına destek olması gerekirken her şeyi mahvediyordu. Ama daha küçüktü işte. On sekiz yaşlarındaki kızı bu dönemlere göre evlilikte geç bile kalmıştı. Yine de kadın sonunda kızı birine gönlünü kaptıracaksa bile beş yıl içerisinde olacağını düşünüyordu. Her şeye dikkatli olan gözleri kapısına kadar gelen prensi fark edememişti işte. İkilinin o zaman birbirine olan duygularını görmeliydi. Belki geciktirebilirdi.

Emery annesinin ağlamasını bir izin olarak görüp tüm günün yorgunluğunu bir an da boşaltmıştı. O da dayanamaz ağlarken hem annesi hem Morgana şaşkındı.

"Tanrım, cidden bir kıza dönmüşsün. Evleniyorsun diye ağlıyorsun." Annesi ona kollarını sararken genç kızın ağlaması hıçkırık boyutuna ulaşmıştı.

"Hayır ağlamıyorum, bu aptal elbise çok sıkıyor. Her şey çok süslü!" Terzi kendine laf edildiğini anlayıp gücenirken destek aldığı leydiye döndü.

"Efendim, tam ölçüleri alamadım. Üstelik düğün için olan elbiseyi daha denemedi bile. Çok az vaktimiz var. Düğüne sadece iki gün var. Yarın düğün alanı düzenlenmeye başlanacak. Elbise işlerini bugün halletmeliyiz." Bu Morgana'yı panik moduna geçirmek için yeterli olmuştu. Hemen genç kızı annesinin kolları arasından almış, teselli ederken terziye ittirmişti.

"Emery... Terzi hemen düzeltecek. Her şey çok güzel olacak güven bana."

"Düğüne iki gün mü var?! Kızımın hiçbir şeyi hazır değil daha! Çok işimiz var!" Annesi de panik moduna geçmiş, genç leydiyle düğün planlarına başlamıştı. Hiçbir yerden destek göremeyeceğini anlayan genç kız için patlak noktası terzinin tekrar germeye çalıştığı ipler olmuştu.

"Yeter! Ben gidiyorum! Siz kendi kendinize evlenirsiniz! Ben evlenmiyorum!" Terzinin ellerinden kurtulan kız, odadan kaçarak uzaklaşırken kimse onun nereye gittiğini bulamasın diye oldukça hızlıydı.

**********

Tüm gün sarayda herkes genç kızı ararken en ufak bir iz bile yoktu. Arthur sonunun böyle olacağını bilmeliydi. Neden sadece evet dediği an kolundan tuttuğu gibi papaza götürmemişti ki? Kızın ülkeyi bile terk ettiğine çoktan emindi. Üstüne bir şeyler alıp onu dışarı da alacaktı. Her şeyin ona fazla geleceğini tahmin etmemek aptallıktı. Tek yapması gereken onu tüm gün yanında tutup kılıç savurmasına izin vermekti.

Odasına girdiğinde ilk iş meşaleyi yakmadan dolabına ilerlemişti. Duyduğu burun çekme sesiyle duraksamış, ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. İşte oradaydı, ay ışığının vurduğu karanlık odada, yatakta bir karaltı vardı. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.

Genç prens vücuduna yayılan rahatlamayla kaslarının gevşediğini hissetti. Kendini ne kadar sıktığını yeni fark ediyor gibiydi. Bir an kızıp bağırmayı düşünse de, bugün üstüne çok gidildiğinin farkındaydı. Her şey çok ani gelişiyordu ve hiçbir şey genç kıza göre değildi.

Arthur usulca yatağa uzanmış, genç kıza arkadan sarılarak kolunu beline dolamıştı. Onun odaya girdiğini kapının açılışından beri bilen Emery, kendini saran kollara bıraktı. Sırtını yapılı göğse verirken mırıldandı.

"Sonunda geldin." Arthur bir an ağlamakla öfke arasında gidip geldi. Onu anlıyordu ama kızmadan da geçemiyordu. Herkesi nasıl korkuttuğunun hiç mi farkında değildi? Hele onun? Arthur, genç kızın bir an onu bırakıp gideceğinden neredeyse emin olmuştu.

Derin bir iç çeken prens, şimdi tartışırsa kızı daha çok kaçıracağını biliyordu. Onun omuzlarına düşen saçlarını geriye nazikçe çekip boynuna derin bir öpücük bırakmıştı. Gözlerini yumup kokusunu çekerken sakinleşmesine bu yeterliydi. Emery onun beline tekrar sarılan elini sıkarken gözlerini yummuştu. Arthur kelebek öpücükler kondururken gevşemişti. Tartışmaları, gülümsemesi, tüm aptallıkları, iflah olmaz gururu, gözleri, kokusu, öpüşleri... Emery her şeyiyle ona binlerce kez aşık olurken iliklerine kadar ona ait olduğunu hissederken nasıl bırakıp gidebilirdi ki? Prense çoktan kapılmıştı, bunu biliyordu. Her dokunuşunca tekrar heyecanlanan kalbiyle bunu reddemezdi.

"Anlatmak ister misin?" Neden kaçtın demesine gerek yoktu. Biliyordu, bir şeyler fazla gelmiş ya da canı sıkılmıştı. Bu yüzden onun içini dökmesini tercih ederdi.

"Ben... Evlilik teklifini kabul ederken bize ait bir şeyler istemiştim. Sadece ikimize ait, kimsenin karışamayacağı. Tüm bu şaşaya, kargaşaya gerek yoktu. Ailemiz, ikimiz... Nikahtan fazlasına gerek yoktu. Prens olduğun için gerekiyor farkındayım. Üstelik ben bile heyecanlanmıştım. Bu bizim günümüz olacaktı..." Arthur onun tekrar sıkıldığını fark ederken sakinleştirmek için omzuna bir öpücük bıraktı. "Bu bizim dışımızda herkesin günü gibi. Sen şövalyelerle talimdesin, ben her şeyi kontrol etmek isteyen düğün canavarlarının arasında. Anlıyorum, bizim için her şeyin güzel olmasını istiyorlar ama... Bizimde fikrimizi sormalılar. Sen ortada yoksun bile!" Genç kız kızgınlığını dile getirirken prens yaptığı hatayı fark etmişti bile. Onu kenara itmiş, bugüne öylesine bir günmüş gibi davranan kişi kendisi olmuştu.

"Üzgünüm... Ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Seni çok yalnız bıraktım değil mi?" Emery ona cevap vermezken Arthur işaret parmağıyla genç kızın beline tüy dokunuşları bırakmaya başlamıştı. Teslim olması yakındı.

Sonunda kıkırdayarak ona dönen beden, elini telaşla itmişti. "Kes şunu..." Arthur onun durduramağı kahkahalarını derin bir öpücükle kesmişti. Eli genç kızın belini okşarken onu daha çok kendine çekmişti. Emery'nin kolları da çok geçmeden boynuna sarılmıştı. Öpüşme derinleşirken Arthur doğrulup onu kucağına çekmiş, genç kızın bacakları iki yanına düşerken prensin elleri onları bulmuştu. Elbisenin sıyrılan eteğinden çıplak tene dokunması uzun olmamaştı. Elleri kırılmasından korktuğu bir şeyi tutar gibi nazikçe gezinirken dudakları sonunda genç kızdan ayrılmış, boynuna sulu bir yol almıştı. Genç kızın geriye atılan boynundan cesaret alarak elbisenin omzunu sıyırmış, öpücükleri oraya ilerlemişti. Omzundaki eli bu sefer göğsünü bulurken genç kızdan derin bir inleme almıştı. Bir eli göğsünü okşarken diğeri kalçasını takip etmişti. Emery bu hareketiyle kendini ona bastırırken bu sefer inleme sırası Arthur'daydı. Genç kızın göğüslerine inen öpücüklerini zar zor kesmiş, nefes nefese başını yatak başlığına dayamıştı. Artık durmalıydı, biraz daha devam ederse dayanamayacağını biliyordu.

İlk kez bu kadar ileri giden yakınlaşmaları ikisini de sarsmıştı. Arthur kızarmış yanaklarıyla ve zonklayan bir taraflarıyla ateşten çeker gibi ellerini kızdan çekmiş, yatağa bırakmıştı. Emery ise az önce yaşadıklarını yeni fark eder gibi paniklemiş, yüzünü utançla prensin boynuna gömmüştü. Arthur ilk kez utandığını gördüğü kıza gülümsedi. Her şeyin onun için yeni olduğunu biliyordu. Bu yüzden de her şeyin en çok onun için özel olmasını istiyordu.

Kolları kızın utancını sonlandırmak için belini bulmuş, yanına çekerek tekrar sarmıştı. Saçlarına bir öpücük bırakmış, bir süre sakinleşmeye başlayan nefeslerini dinlemişti. İkisi de konuyu tekrar açmazken bir süre sonra kalkmıştı. Gitmeleri gereken bir kutlama vardı. Arthur onun sıyrılan omzunu geçirmiş, eteklerini düzeltmiş, terzinin oldukça sıktığı ipleri gevşetmişti. Kollarını genç kızın beline dolayarak aynadaki yansımalarına bakmıştı. İkisi de hala kıpkırmızıydı.

"Bugünü güzel geçirelim tamam mı? Sana söz, yarın seni bırakmayacağım." Emery gülümseyerek başıyla onaylamıştı onu.

"Bırakırsan seninle evlenmem." Arthur onun tehdine gülerken elini tutmuş kapıya çekiştirmişti.

"Ah, hayır evlenirsin."

"Ah, hayır evlenirim." 

Continue Reading

You'll Also Like

337 137 9
Hayatın nasırlı ellerinde tuttuğu kalemin mürekkebi bir kadının parçalanmış kalbinden akan kandı. O kadın gözyaşları içinde her satırı acı kokan hikâ...
152K 8K 45
Bu hikayeyi önceden yazmıştım ama bir nedenden dolayı silmiştim ve yeniden yazıyorum yazmak istedim. Ormana girdiğim için burası daha karanlıktı ve b...
24.7K 10.1K 38
Ben, buraların en güçlüsü; yaşayan iki ejderden biri... Ben, BOZ EJDER'İM... Adı anılmayan, sonsuz yıldız ışığı ve kızgın güneşin şarkılarında karanl...
76.9K 4.5K 28
Belli bir yaşa gelene kadar içimdeki güç ve o gücün beni dönüştüreceği kişiyle ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu.Bir anda değişen hayatımla birlik...