"Dakika Dakika"

By Zeze1641

288K 10K 9K

Dudakları çok yakındı. Heyecanlandım. Yüzüme basan sıcağa rağmen çekilmedim. Anın büyüsüne bıraktım kendimi... More

One
Two
Three
Four
Five
Six
Seven
Eight
Nine
Ten
Eleven
Thirteen
Fourteen
Fifteen But Zarife°Harun
Sixteen
Seventeen
Eighteen
Nineteen
Twenty
Twenty One
Twenty Two °1
Twenty Two °2
Twenty Three
Twenty Four
Twenty Five
Twenty Six
Twenty Seven
Twenty Nine
Thirty
Thirty- One
Thirty-Two
Thirty-Four 🌟
Thirty-Five
Thirty-Six
Thirty-Seven
Thirty-Nine 🌼
Fourty-One
Fourty-Two°1
Fourty-Two°2
Fourty-Three°Oh SHİT.
Fourty-Four
Fourty-Five
Fourty-Six
İn another universe
Fouty-Seven
Fourty-Nine
Fifty°1
Fifty°2
Fifty-One
2 Sene 2 Ay 1 Gün 16 Saat
Fifty-Two
Fifty-Three
Fifty-Five
Fifty-Six
Fifty-Seven
Fifty-Eight
Sixty But Wedding
Sixty-two
Sixty-Three
Sixty-Four
Sixty-Five
Sixty-Six
Sixty-Seven But Miracle ✨
Sixty-Eight
Sixty-Nine
Seventy
Seventy-One
Seventy-Two
Seventy-Three
Seventy-Four But F İ N A L
Deva Dump

Fifty-Nine

2.5K 125 142
By Zeze1641


•••

'asiye tamam bağırma ya. "
....

'tamam bitanem. Çok pardon sevgilim. Oldu bil göz bebeğim-"
.....

' tamam sulanmıyorum. "
......

'şimdi berk' i alıp bi koşu gidelim mi yoksa önce seni görebilir miyim?"
.....

'o nası laf öyle ya? Bi çiçeğe yaktın yani düğün gecemi-'
....

'tamam tamam sustum. Deme öyle şeyler alıp geliyorum.'

Telefonu homurdanmaları eşliğinde kapatıp cebime tıkıştırdım. Berk yanımda oyalanırken düğün mekanına gidecek poşetleri arabaya yerleştiriyordu.

"noldu lan öyle?"

"sorma berko. Kara fırtına gibi mübarek. Çiçeğini biz getirecekmişiz meğer. Gelinliği açıp da çiçeği bulamayınca delirmişler."

"delirmiş-ler?"

"evet hepsi birden. Ninja kaplumbağalar gibi üzerime atlarlar bir an önce gitmezsek."

"yanlız ben suratıma maske yapacaktım giyinmeden."

Anlamsız bakışlarım arabanın camından yüzünü inceleyen berkin ciddiliğini sorgular bakışlar attı uzun uzun ama baya baya ciddi.

"berk şakaysa komik değil, değilse daha komik."

"ne var be. Kaç kere en yakın arkadaşım evlenecek?"

"ay berk zaten bi tane gelin kaprisi yetiyo bana. Başlatma maskene yoksa gözünün üstüne mor makyajını ellerimle yapıcam."

"senin de gücün bana yetiyo. Noldu asiyeye kedi oldun birden?"

Sırıtarak arabaya oturup onun da yerleşmesini bekledim. Yeni yıkanmış saçlarımı savurup baktım kendime.

Ben de mi maske yapsaydım yoksa?

"sorma sorma. Dedim ya önce seni mi görseydim diye. 1 saate çiçeğim burda olmazsa balayını koltukta geçirirsin diyo."

Berk uzun uzun kahkaha atarken gözlerimi devirip çalıştırdım arabayı.

"helal olsun asiye'ye. Bulmuş zayıf noktanı, oh!"
•••

"ulan oğlan nerde kaldın!"

Zarife ablanın dükkanının kapısından girmemizle telaşla kalktı yerinden.

"sorma abla sorma. Bi yanlış anlaşılma olmuş. Ben alacağımızı bilmiyordum."

"asiye kuş nasıl?"

Bu hitabına gülerken çiçeklerin dibindeki taburelere çöktük berkle.

"valla bugüne kadar iyiydi de. Bugün bi telaşlı abla içinden bir şey çıktı ya."

Umutsuz vakaymışım gibi başını iki yana salladıktan sonra tezgahınım arkasına geçti.

"olur tabi! O olmayacak da kim olacak?"

"yani gelin tamam da-"

"ne gelini be? Bir başına düğün yapıyor kız. Annesi yok yanında işlerini halledecek. Onun için her şeyi düşünecek, sadece ona şunu seç, bunu seç diyecek. Kız bi başına olduğunu en çok bugün hissediyordur."

Berk hemen başını sallayıp ablayı onaylarken kalbimin üstüne çöken ağırlığa şaştım. Düğünümüzde sadece iyi düşünceler olacak sanardım oysaki ben?

" ben varım ama abla. Her adımında yanındaydım-"

" zaten altından kalkabiliyorsa senin sayende. Ama yerini de tutamazsın be oğlum anla sen de."

Berk'e döndüm tekrar. Uğraştığı ellerine bakarken başını salladı.

"haklısın abla. Yerlerini tutamam tabi."

Eline aldığı beyaz, mükemmel bir buketin kurdelesini bağlarken kendi kendine ekledi

"anası yok ki sarılsın. babası yok ki konuşsun..."

"ne konuşacaktı ki abla?"

"ne dedin oğlan?"

"babası yok ki konuşsun dedin ya. Ne diyecekti ki babası olsa?"

Konuya uzak olduğum için çaresizce beni izleyip yine ekledi kendi kendine.

"ben de kime anlatıyorum. Sanki senin var başında-"

"aynı kefeye koyma abla."

Olanlardan az çok haberdar zarife abla başını yanına eğip duygusal gözlerle baktı bana. Asiye'nin babası yanında olsun isterdik ama değildi. Benimse babam vardı. Ama onum gelmesi, düğün günü bize yapacağı en büyük saygısızlık olurdu.
Herkes hediye değilmiş demek ki insana. Bazıları da sırf imtihan diye varmış. Mesela benim... Babam?
Kısaca biz bi başımızaydık ama diğer tüm günler gibi bugün de birbirimize tutunacaktık.

"neyse konuşmak derken, hani gelinin babası, konuşur ya oğlum düğün günü kızıyla. Kızım der arkanda ben varım,dönecek bi evin var. Olur ya canın sıkılır, kaşın eğilir gel bana. İşte denir yani genelde. Namda değil, manada baba olanlar işte."

Göğsüm sıkıştı tekrar. Benim bebeğimin döneceği bir evi yoktu ki. Ben onu üzersem, canını sıkar, kaşını eğersem kime dönecekti.

İşte bu yüzden Doruk, sırf bu yüzden bile bu kızın üzerine titreyeceksin.

Uzun suskunluğum omzumu sıvazlayıp elle dağıldı.

" tamam tamam üzülme hadi. Daha ben hazırlanıcam da gelicem düğüne. Nasıl yetişeceksem..."

Yanımda oturan berke döndüm heyecanla.

"e abla siz son eksikleri alıp mekana geçecektik. Berk seni dönüşte alsa?"

"bana uyar da-"

"ay bana uymaz. Şahit olucam ben daha. Hazırlanmam uzun sürer!"

Zarife abla berkin arkasından bana bakarken güldü yarım yarım.

"peki, turuncu oğlan, sana da şahitlere yakışır güzel bi yaka çiçeği ayarlasam?"

Çatılı kaşları yavaş yavaş gevşerken sırıttı bizimki.

"valla mı? Ne renk mesela?"

"sen ne renk istersin?"

"kırmızı! Aybikim kırmızı giyiyo!"

"aa sen o'sun! Aybike kızımın nişanlısı."

Berkle birbirimize döndük şaşkın şaşkın.

"nişanlısı diye mi tanıttı abla? Aallaaahh ben yandım. Yok bu kız beni kesecek biraz daha teklif etmezsem."

Bu sefer biz kıkırdadık ama dertli dertli ofladı 'turuncu oğlan'

"Doruk ben bi koşu yüzük alıp geleyim, akşam şak diye teklif edeyim nası fikir?"

"bok gibi fikir. Başka soru?"

Zarife abla elini ağzına kapatarak güldü. Onun yanında böyle konuşmak istemezdim ama bu çocuk şansını zorluyor.

"niye lan?"

"niyesi mi var oğlan. Onların günü bugün. Kendini sıkıştırma araya bakayım!"

Çaresiz omuz silken berk kendine kırmızı bi çiçek seçmeye gidince iki güpgüzel buketle geldi zarife abla.

"al bakalım bunları."

"niye iki tane abla?"

"biri nikahta kullanmak için sipariş ettiği çiçek. Çıkarken arkadaşlarına atar falan. Bu da hatıra düğününden. Benden hediye, senden günün çiçeği saysın. "

Elimdeki sarı lale buketine baktım. Kesin bunu duyunca duygulanır, her bir laleyi ayrı ayrı kuruturdu.

"abla biz seni hak edecek ne yaptık ya?"
•••

Arabayı mekanın bahçesine çekip her adımda durdurularak devam etmeye çalıştım yoluma. Herkeste geç kaldığıma dair bir telaş varken ortamı güzelleşir buldukça gerilmeye başlıyordum. Masalara çiçekler konuyordu ama ben hala sweatle geziyorum.
Asiyeyi görebilmek için alt katın curcurunasından sıyrılıp merdivenlere yöneldim. Yukarıdaki sürprizleri unutmuşum tabi.

"anne?"

"oğlum hala bu halde geziyorsun akrabalar geliyo insanlar soruyo bari bi gömlek giy üstüne!"

"anne dur bi dur. Asiyeyi görmem lazım benim. Nerede?"

"nası nerede?"

Anlamsız bakışlarımız eşliğinde geçen saniyeler canımı sıkmaya devam ederken ofladım.

"anne çok basit bi soru. Asiye. Nerde?"

"e biz ortadan kaybolunca senin yanına geldi sandık?"

"ne ortaladan kaybolması ya!"

Annemi orada bırakıp arkadaki odalardan birine daldım hemen. Aybike elinde telefon döneliyordu içeride.

"Aybike?"

"heh Doruk! Sonunda. Getirdin mi asiye'yi?"

Yok ben galiba kafayı yiyeceğim.

"kızım ben nası getireyim asiyeyi ben şimdi geldim asıl!"

"senin yanına gelmedi mi yani?"

"Allah aşkına biri düzgünce anlatsın. Asiye nerde?"

Elindeki telefona son kez bakıp oflayarak çöktü ortadaki pufa.

"ya misafirler gelmeye başladı ya, akrabalar falan yani. E tabi gelenler asiyeyle tanışmak istiyor, darlıyorlar kızı. O da güzel güzel çıktı yanlarına. İşte kuzenlerin falan, her gelen başladı darlamaya, annen kim babanı göremedik, sen kimlerdensin, nerelisin...ee tahmin edersin cevapların çoğu da meraklı akraba grubunu tatmin etmedi. Bunaldı baya asiye de-"

"eee Aybike!"

"ya işte sonra annen teyzeleri de tanıştırmaya geliyordu odaya bi girdik yok asiye. Biz de bunalınca sana gelmiştir demiştik."

Kalbimin orta yerlerinde bir şeyler sızladı. Ben düğünümüzde herkes şen kahkahalar atacak sanırken misafirler asiye'nin tüm açık yaralarını buluyordu işte. Bi başına, yanlız, kimsesiz hissediyordu.
Nasıl hissetmesin ki.
Annesi olmadan babası olmadan...

"tamam Aybike. Ben bulurum onu."

Tekrar arkamdaki curcunayı, seslenen annemi, merdivenlerden tırmanan tonla insanı umursamadan aşağı indim.

Eğer bunaldıysa açık bir yere gitmiştir. Ama bahçe çok kalabalık. Kimseye açıklama yapmak istemiyorsa, ön tarafta olamaz.
Binanın arkasına dolanıp her kuytu köşeye atladım ama yoktu. Mekanı terk edecek kadar gitmemiştir değil mi?

Otoparkın kenarındaki yeşil boşluğu görünce gülümsedim. Burası asiye'lik bir yer sanki?
Önünden geçerken arabama uğrayıp sarı lale buketini aldım elime. Sonra o yeşil bahçeye daldım.
Çiçeklenmiş bir ağacın altındaki bankta ters oturuyordu. Sırtını dönmüştü insanlara. Duvarla bakışıyordu.
Sessizce yanına yaklaşıp demeti uzattım önüne.
İrkildi önce, sonra elimdeki çiçeği aldı.

"Doruk."

"kaçak gelin?"

Kafasını bana çeviriyordu ki üzerindeki ağırlığı atıp ayağa fırladı hemen.

"bu yanlış çiçek! Bunu sipariş etmedim ki ben! Ya yanlış olmuş-"

"asiye bu o değil zaten güzelim."

"nası o değil. Bak çiçeğimi getirdin değil mi?"

"tabiki. Bu hediye ama. Zarife abladan. Günün çiçeği saysın dedi."

Tekrar çöktü kalktığı yere. Başını salladı ağır ağır.

"anladım. Teşekkürler."

"neden saklanıyorsun bebeğim?"

Gözleri üzerimde gezinirken elini dizime koydu.

"ben dönecektim valla. Sadece biraz... -"

"nefes almak istedin?"

"öyle bi şey işte."

Onu rahatlatmak için bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum. Zarife ablanın dediği bir başına olma hissini atması için elimden ne gelirse yapmaya hazırım.
Ayaklanıp giderken seslendi arkamdan ama durmadan arabaya geçtim. Ona yakın bi yere gelirken kapısını aralayıp bağırdım içeriden.

"gel hadi!"

"nereye gelmesi Doruk işimiz var o kadar."

"bin hadi. Ben de seninle konuşacaktım zaten."

Bakışları değişti bi anda. Tereddüt eder gibi arabada gezdi.

"ne konuşacaktın ki? Ay Doruk doktor levent gibi bırakmayacaksın beni düğün günü değil mi?"

"saçmalama be kızım"

"bu aşka olan inancını da kaybetmedin yani?"

Başımı iki yana sallayıp gülerken kornaya bastım aceleyle. Gürültüden ürküp hızlı hızlı arabaya yerleşti.

"tamam ama annen çıldıracak. Aybike 1 saattir makgöz oyalıyor zaten. Onca iş-"

"asiye bu düğünü kimse için değil, kendimiz için yapıyoruz değil mi? Evliliğimizi kutlamak için. Bi nefes alıp gelicez hadi."

Kemerini takarken kendi kendine mırıldanmaları gülümsetti beni.

"gidelim bakalım, nefes mi alıyoruz, birbirimize nefes mi alıyoruz."
•••

"niye geldik ki şimdi buraya?"

Kenara çekmemle gözleri etrafta dört döndü hemen. Arabadan hazırlanana kadar üstünde olması için aldığı beyaz elbisesinin eteklerini tutarak aşağı indi sonra.

"neden? Güzel değil mi?"

"yok aslında baya...güzel bi yer."

Ben de arabadan inip yanına gittim. Önündeki açık denizi seyreden tepenin kenarına yürüdük el ele. Denizin maviliğini üstlenip gelen ferah esinti tenimizde dans ederken derin bi nefes aldı.

"ne konuşacaktın benimle?"

Kenardaki oturmaya müsait taşı gösterince üzerine iliştik.

"asiye düğün günü... Şey oluyormuş. Gelinin babası... Bi konuşuyormuş kızıyla. Genelde yani. Şey için, her zaman bir evin var, ben seni hep seveceğim, yanlız değilsin, arkanda dağ gibi baban var falan demek için."

Gözlerinin içinde o bakışı sezdim yine. Ta çocukluktan onu ilk gördüğüm, sevdiğim, tutulduğum zamandan kalma bakışı.
Şu haliyle tam da 17 yaşındaki o kız gibiydi zaten. Biraz ürkek, biraz omzu yüklerle dolu, ama bunu içine atan, insanlardan kaçıp duvara sığınan o kız çocuğu.
Gelinliğini seçerken, düğün mekanında kararsız kalırken, yeni evine eşya alırken hep görmüştüm.
Yine vardı.

"ben yanında olmalarını çok isterdim. Annenle beraber karar verebilmenizi, babanın bugün gelip de kızım bu hıyar seni üzerse ben hep yanındayım demesini çok isterdim."

Gülerken bir damla gözyaşı firar etti gözlerinden. cebimdeki mendili çıkarıp yanağını sildim. Bi bacağımı altıma alıp tamamen ona dönerken ellerini avuçlarımın içine aldım. Orada, ait olduğu yerde olsun. Ellerimden güç alsın, tekrar umudu hissetsin, kalabalık olsun diye.

" bak biz seninle kavgalar ediyoruz. Tartışıyoruz, inatlaşıcaz derken saçma sapan iddialara girip uzatıyoruz bazen. Biliyorum haklı veya haksız gerekli veya gereksiz bir sürü şey geçiyor aramızdan. Türlü türlü belayla uğraşıyoruz, hayatın tüm dikenli yollarından itinayla geçiyoruz. Ama ne yaşanırsa yaşansın çok seviyorum ben seni."

Konuşacak gibi oldu ama sanırım konuşursa ağlayacağını hissettiğinden dudaklarının içini ısırdı. Sakin kalabilmek için derin nefesler alıyordu. Ellerini dudaklarımı götürüp üzerlerini öperken yana eğdiği başıyla izliyordu beni. O gözlerinde titreyen sızının yerinde tekrar buldum o ışığı. Bana baktıkça yanan o aşkın ışığını, umudun ışığını.

"ben yerlerini tutamam biliyorum. Eksikliklerini de hissettirmem diyemiyorum. Ama ben sana ev olurum.arkanda yaslanacağın dağ olurum. Ailen olurum. Eğer bu hıyar kafam seni üzerse kendime en ağır cezayı ben keserim. Söz."

Kucağımdaki mendili alıp kendi kuruladı gözlerini. Gülüşü yanında hızla firar eden yaşlar getirmişti çünkü.

"arkanda baban yok biliyorum ama ben onun yerine de her zaman arkandayım. Yorulursan gel yaslan bana. Evet annen yanında değil ama ben her yorulduğunda dinleneceğin omuz olurum. Hiçbir zaman yanlız kalmayacaksın söz. Ben buradayken senin her zaman gidecek bi evin olur. Senden asla vazgeçmeyeceğim, seni hep seveceğim."

Ellerinden birini dudaklarına örterken çekip göğsüme bastırdım onu. Sessizce ağlıyordu. Saçlarını öpücüklere boğarken ciğerlerimi kokusuyla doldurdum.

"sakın ne bugün ne de ilerde. Kendini yanlız, sahipsiz hissetme tamam mı? Senin yanında hep ben olacağım."

Biz el ele dünyanın en küçük ordusuyduk. Savaşmayı yaşamak sanmış, mücadeleden başka yol yok zannetmiştik ama tek bir dayanağımız vardı. Biz. Bizim ilacımız bizdik. Uğruna savaştığımız, bizdik. Birlikte savaştığımız, bizdik. Her seferinde kaybeden ama yine de kazanmış olan, bizdik işte.

Belimdeki kolları sıkılaşıp iyice sindi göğsüme. Bu başarılı olduğum anlamına geliyordu. Yuvasındaydı çünkü.

Cebimdeki telefon titremeye başlarken uykudan uyanır gibi sıçradı ama uzaklaşmadı da. Yüzünü göğsüme sürdü yavaşça. Ben de cebime atıp susturdum ama dönmemiz gerekiyordu. Biliyorduk.
O yüzden yüzünü ellerim arasına alıp karşıma aldım. Gözleri bir geline yakışmayacak kadar kırmızıydı.

" özür dilerim bu kadar üzmek istememiştim."

Sulu gözlerine inat gülümseyerek başını eğip yanağındaki avucumu öptüğünde kelebekler uçuştu içimde. Bu yıllar geçse de etkisini kaybetmezdi sanırım.

"üzmedin ben...bütün eksikliklerimi tamamlıyorsun benim."

Amacım da buydu. Yarım, sızlayan bir tarafı kalsın istemiyordum.
Yüzümü kendine çekerken gözyaşları yüzünden ıslak dudaklarımızı birleştirdi.
Onu öpüp anlımı dayarken kalktı yerinden.

"ben de düğünden sonra veririm diyordum ama madem konusu açıldı."

Ayaklandıktan sonra arabaya bi bakış attı.

"evden gelecek poşetler arabada mı?"

"evet."

Sonra arabaya gitti, ve arka koltuğa koyduğumuz karton poşetleri karıştırdı.
Elinde kare bi kutuyla dönüp karşıma oturdu tekrar.
Uzattığı kutuyu alıp üzerindeki kurdeleyi çözdüm.
Kahverengi deri kayışlı, güzel bi saatti içindeki.

" babamındı. "

Şaşkınlıkla ona dönen bakışlarım karşısında gülümsedi. Gözlerinden akan son yaşları kuruluyordu.

"tabii bozuktu. Tamir ettirdim yeniledim biraz. Bugün sana vermek istemiştim. Sen babamın yapamayacağı konuşmayı yapıp beni-"

Hıçkırırken kesilen cümlesiyle tekrar akmaya başladı yaşları.

"tamam gel bakalım."

Kolumu omzuna atıp çektim kendime. Diğer elimle saati kutudan çıkarıyordum.
Takmak için çevirirken içindeki işleme çekti dikkatimi.

Zarif D ve A harflerini arasına işlenmiş ufak bir sonsuzluk işareti.

Ömrümün sonuna dek saklayacağım bir saat ve sonsuza dek saklayacağım bir sevgi

Kolumdaki saati çıkarıp yerine bunu takmaya çalışırken yardım etti asiye de.

"yakıştı mı?"

Hemen cevap vermek yerine ağır ağır gezdirdi gözlerini üzerimde. Saate, yüzüğe, gülüşüme, saçlarıma. Uzun uzun baktıktan sonra gülümsedi.

"çok yakıştı"
•••

-aramayı kesin 10 dk'ya oradayız. Asiyeyi bunaltmışlar hemen keyiflendirici bir şeyler bulun!

Erkeklere olan gruba yolladım mesajı. Kızların kendilerine ait bi grupları daha olduğunu ve orada bizi çekiştirip çok eğlendiklerini keşfedince biz de inada bindirip açmıştık ama doğru düzgün konuşmuyorduk. İçerideki tek konuşma bi kavga çıksa kim kimi döver, kim kavgadan kaçar iddialarıyla doluydu.

-bizde o iş. Acele edin.

Mesaja bakabilmek için bıraktığım elimi tekrar kucağına uzattım o da sımsıkı tuttu.

"o zaman şimdi gidebiliriz. Evlenmeye?"

Sesindeki sevince kalbimdeki kuşlar eşlik edince kahkahalar attık nedensizce.

"gidelim bakalım, evlenmeye."

Yol boyu parmakları kucağındaki eli sevdi. Tekrar otoparka girdiğimde güven vermek için gülümsedim. Arabadan inip kapısını açarken sarı buketine sarılarak indi aşağı.
Aybike ve melisa bahçe kapısında bekliyordu. Telaşla yanımıza geldiler.

" ben valla bıktım sizden. Zaten evleniyosunuz bugün. Bi kaçmanız eksikti!"

"tamam abicim uzatma. Hadi siz hazırlanmaya-"

"DURUN!"

Bağırışla sıçrayarak kapıya döndük hepimiz. Asiye elimi sıkıyordu fark etmeden. Ömer kafasını kapıdan uzattı sonra.

"siz evlenemezsiniz!"

"ömer ne diyosun ya?"

Sonra şaşkın bakışlarımız eşliğinde kapıdan tamamen sıyrıldı ve gömleğinin önüne sıkıştırdığı yastık yüzünden oluşan kocaman göbeği göründü.
Asiye şok ile ağzını kapatırken tek eli kanını sıvazlayan, tek eli belinde toplayarak geldi yanımıza ömer.

" siz evlenemezsiniz çünkü ben hamileyim!"

Şaşkın bakışlarımızı kahkahalar alıp götürürken asiye'nin suratında gördüğüm gülüşlerle ömere teşekkür etmeyi koydum aklımın bi kenarına.

"ne gülüyorsunuz? Bu namussuz ırz düşmanı kandırdı beni. Sonra karnımda çocuğumla bıraktı şimdi de evleniyor!"

Asiye kahkahların arasında nefeslenip elini ömere uzatıyordu ki ikinci çığlık duyuldu.

"Bu nikah kıyılamaz! Asıl ben hamileyim! Hem de-"

Kapıdan çıkan ikinci hamile göbekli Berk elini hepimizin üzerinde gezdirip asiye'de durdu.

"asiye'den!"

"E oha!"

İki büklüm olmuş gülen asiye bana döndü hemen.

"ne oha! Sen ömeri hamile bırakabiliyosan-"

Sonra kurduğu cümlenin saçmalığını fark etmiş olacak ki elini karnına bastırıp devam etti kahkaha atmaya. Kızlar onu kollarından çekip hazırlanmaya götürürken zıplayıp hamile göbeklerini tokuşturdu bizimkiler.

Sonra iğrenç doğum esprileri eşliğinde yastıkları çıkardılar.
Oğulcan bacaklarımın dibinde bitip beni havalandırırken bağırarak yükseldim. Diğerleri de hızla etrafımı sarınca dördünün omuzlarında havaya atılıyordum.

"lan napıyosunuz!"

"ee damat efendi. Hadi bakalım, damat traşına!"

Pek emin değilim ama sanırım onlar da benim asiyeye yaptığım gibi benim babamın yokluğunu hissettirmekten kaçıyordu. Omuzlarında mekana girerken bizi öyle gören kızların kahkahaları da çınladı ortalıkta.
İşte benim hayal ettiğim düğün günü tam da böyleydi.

Continue Reading

You'll Also Like

143K 8.4K 93
AsDor ama anne ve baba... AsDor ama aşık, tutkulu, inatçı ve savaşçı... AsDor ama bu sefer "Hayat Gibi" Dram, entrika ve tabi ki aşk, sevgi, umut... ...
5.7K 126 9
Hayattan ders almak ve ibretlik hikayeler
396K 1.2K 2
Kitabın eski ismi: Mafyanın liseli kıza aşkı Ani bir dalgınlıkla bir birini tanıyan mafya ve liseli kız. *** Bir yandan sevdiği kızın katilini arayan...
678 73 20
Ortada bir aşk ve alınması gereken intikam varken Simayın yaşayacağı zorlukları birlikte okumaya ne dersin.