Fouty-Seven

3.4K 146 337
                                    

Vee uzun bi bölümle geldim efendim!
---

Ben senden vazgeçmem, ışıkları söndürseler bile.
korkuma yenilmem, ellerim kollarım tutmasın isterse
Ben sensiz pes etmem!

MaNga~Işıkları Söndürseler Bile

---

Evde melisa'nın can sıkıcı sorularına ve azarlarına dayanamadığım için erkenden çıktım evden. Ya da belki sığamıyordum odaya, eve...
Kendimi dün sözleştiğimiz sahile atarken arabayı uzağa park edip biraz yürümek istedim.

Dönerken birlikte gidersek arabaya kadar yorulabilir...

Birlikte gidelim de onu sırtımda bile taşırım.

Dün bahsettiği en iyisini sunma kibrini düşündüm. Gerçekten düşündüm.
Ve şimdi kararı ne olursa olsun, göğüsleyip kabul edeceğimden eminim.
Çünkü gördüm. Gözlerinde. Sözlerinde. Ama söylediği değil, söylemediği sözlerinde gördüm acısını. Asiye yıllar geçtikçe güçlenmişti. Sımsıkı tutunmuştu yaşamaya. Oysa dün... Onu öyle güçsüz görmek sonunda kalın kafamın anlamasını sağladı.
Benim için ondan başka yol yoksa, onun için de yok... Sadece her şey normale dönsün istiyorum.

Tabii o seni affederse.

En kötü ihtimalle vedalaşır, gülümseyerek arkasından el sallar sonra bi tren yoluna yatıp ölmeyi beklerim.
Saçmalama Doruk ya
Tren mi kaldı?
Arabayla uçurumdan atlasam?
Ama arabanın güzel anıları var asiyeyle. O yaşasın.
Direk köprüden atlayayım!
Bu iyi bak.
Ama ölmek için de çok yakışıklıydım?
Asiye yoksa güzelliğin 5 para etmez Atakul...

Çoktan sözleştiğimiz yere gelirken, sığamama sorunumun evle alakası olmadığı aşikardı.
Ben içime sığamıyordum.
İnfaz kararımı bekliyor gibiydim.
Aşk aptallık gerçekten de... Bir insan nasıl kendi kaderini birisinin iki dudağının arasına bırakır...

Aniden gök gürlemesiyle irkilerek döndüm gökyüzüne.
Ah tam sırası cidden...
Asiye'nin gelmesine 15 dakikadan az kalmıştı ama tepemde kümelenen koyu bulutlar yağmurun habercisiydi.
Telefonumu çıkarıp onu ararken ne zamandır telefonda konuşmadığımızı düşündüm.

Onunla ilgili özlediğim onlarca şeyden sadece biriydi telefonlarımı açarken efendim kelimesinin sonunu sevinçle uzatması.
Veya koltukta yan yana otururken bacaklarını bir bacağımın üzerine atması.
Bir şey izlerken alt dudağını kemirmesi...
Çayını açık içmesi, kakaolu sütü çok sevmesi, bana güneşe bakar gibi kısık gözlerle bakması...
Giderse ne bok yiycem ya!

"Doruk!"

Sesi aniden sıkışan kalbimi genişletti.
Derin bi nefes alırken neden aradığımı hatırladım.

"asiye yağmur başladı. Buraya gelme istersen -"

"hayır Doruk orada bekle!"

"ama yağmur -"

"gelmek üzereyim bekle!"

Telefon suratıma kapanırken yağmur hızını arttırdı. Üzerime yapışmaya başlayan tshirtime baktım.

Asiye de ıslanır şimdi...

Telefondaki tavrıyla ilgili tonlarca teori beynimde isyan çıkardı. Belki hemen 'gidiyorum' deyip gideceği için önemsemiyor yağmuru.
Çok da gergin. İyi bir şey söyleyecek olsa, gerilmez değil mi?
Islanan yüzümü kuruladım.
Neden tüm önemli anlarımda yağmur yağıyor?

"DORUK!"

adımla arkaya döndüm hemen. Kenara yaklaşmış sarı taksiyi fark ettim. Hızlıca kapıyı çarparken bana döndü. Etrafı beyaza boyayan şimşeğin altında yağmur damlaları dans etmeye başladı. Öylece durduk dakikalarca. Gitmeye veya kalmaya gücümüz yoktu sanki.
Hani söylenir ya, ölünce tüm hayatın film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş. Orada çökmüş omuzlarımızla iki yarım ruh olarak dikelirken tüm ömrümün geçip gidişini izledim. Ama asiyeyi ilk gördüğüm andan başladı görüntüler. Çünkü benim hayatım orada başlamıştı.

"Dakika Dakika" Where stories live. Discover now