Seventy-Two

1.5K 108 84
                                    

Ben su şişesini ve boya kutusunu sallaya sallaya odaya götürürken yatak odasından çıktı o da. Telefonu kapatıyordu.
"kimi aradın?"

"bi ufak dokunuş."

Daha fazla ayrıntı vermeyince odamızın yanındaki çocuk odasına girdik. Kutunun üzerindeki tarife göre ben boyayı hazırlarken o da dinleyelim diye şarkı açıyordu.
Üzerine giydiği eski kıyafetlere baktım göz ucuyla. Karnına bakmadan boyacı ustası olmaya aday duruyordu. Birazdan bi soğanı eliyle kırıp yiyebilir mesela. Öyle bi hazırlık.

"asiye, anlaşıyoruz şu an bak. Birlikte yapalım, tatlı olur dedin kabul. Ama herkül olmaya soyunup eşyaları itmek falan yok?"

"neden yapayım böyle bi şey?"

"bilmiyorum bazen garipleşiyorsun."

Şirin söylemeye çalıştıysam da taklidimi yapıp dil çıkardı. Saçlarını tam tepesinde sıkı bi topuz yapmaya çalışıyordu ama daha kısa bi tutam durmayıp yüzüne düştü yine.
İnşaat ustasıyken de bu kadar güzel olma artık.

"tamam anlaşırız ama bi şartla. Sen de burnumun ucunu boyamak falan gibi şeylere soyunma! Güzelce boyayıp dinlenelim."

"kabul. Zaten aklıma bile gelmedi"
Yalan. Planlanmıştım. Tatlı olabilirdi? Küçük bir şey?

Anlaştıktan sonra ayaklanıp sarı boya kutusuna daldırdım rulomu. Dünya tatlısı renk eskiden beyaz olan duvarları canlandırırken asiye bayılarak izledi. Sonra ufak fırçasını aldı ve köşeleri boyamaya başladı. Şarkıya eşlik ediyordu tabii.

Swimming in your eyes, in your eyes
In your eyes, Egyptian blue
Something I've never had without you

Duvarı boyarken bi yandan hayalleri kuruyorduk. Mesela beşiği tam şu duvarın dibine koyacakmış. Dibinde rahat bi sallanan koltuk olacakmış ve ben kucağında bebekle uyuyakalan onu oradan alıp yatağımızda götürecekmişim.
"Bi aralar bensiz uyunamıyordu falan. Geçti herhalde o günler?"

Bu ara her yerde ve zamanda uyuyakalma potansiyeline sahip dolayısıyla yalan olduk.
Hayır tabiki buna bozulmadım.
Tabiki.

Duvarların genelini bitirdikten sonra mola verdik ve o bana kahve kendine bitki çayı yapmaya giderken ben de kalan boyayı sulandırmaya çalışıyordum. Kapı çaldı sonra. Aşağıdan seslendiğini duydum.
"ben baktıım!"

Bu suratıma kendiliğinden bi gülüş oturunca elime bulaşan boyayı üzerimdeki eski tshirte silip telefonu aldım elime. İlişkileri kendi tabiriyle, müthiş ekşınlı gittiği için yıllardır uzayıp gittiği halde evlilikle bunu bozmaya gerek olup olmadığını sorgulayan berk'e bi ses kaydı başlattım.

"Berko geçen evlilik cidden bu riski almaya değer mi falan diyordun. Değer kardeşim."

Kendi kendime attığım gülüşü de kaydedip yollarken asiye bi elinde kupaların olduğu tepsi, diğerinde ağır duran bi poşetle girdi odaya.

"ya anlaştık ya herküllüğe soyunma diye?"

"çok fazla soyunma diyorsun, bünyen hala garipsemedi mi bu durumu?"

Sonra kahkahamı umursamadan poşeti kucağıma bırakırken tepsiyi de elinden alıp kenara koydum.
"yeşil çay içecektim ama son anda canım sıcak çikolata istedi sana da ondan yaptım. Bi de bak aldıklarıma!"

Yanıma çöküp poşetten bir sürü farklı renkte ufak ufak boyalar çıkardı.
"bunlarla duvarın birini süsleyelim mi!"

"şahane fikir."
Bu plan için kalan kısımları da boyadık ve o süsleyeceğimiz duvarı tasarlarken kovaya gömülen fırçayı alabilmek için savaş başlattım. Yani elimi boyaya daldırmadan.

"Dakika Dakika" Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin