"Dakika Dakika"

By Zeze1641

289K 10K 9K

Dudakları çok yakındı. Heyecanlandım. Yüzüme basan sıcağa rağmen çekilmedim. Anın büyüsüne bıraktım kendimi... More

One
Two
Three
Four
Five
Six
Seven
Eight
Nine
Ten
Eleven
Thirteen
Fourteen
Fifteen But Zarife°Harun
Sixteen
Seventeen
Eighteen
Nineteen
Twenty
Twenty One
Twenty Two °1
Twenty Two °2
Twenty Three
Twenty Four
Twenty Five
Twenty Six
Twenty Seven
Twenty Nine
Thirty
Thirty- One
Thirty-Two
Thirty-Four 🌟
Thirty-Five
Thirty-Six
Thirty-Seven
Thirty-Nine 🌼
Fourty-One
Fourty-Two°1
Fourty-Two°2
Fourty-Three°Oh SHİT.
Fourty-Four
Fourty-Five
Fourty-Six
İn another universe
Fouty-Seven
Fourty-Nine
Fifty°1
Fifty-One
2 Sene 2 Ay 1 Gün 16 Saat
Fifty-Two
Fifty-Three
Fifty-Five
Fifty-Six
Fifty-Seven
Fifty-Eight
Fifty-Nine
Sixty But Wedding
Sixty-two
Sixty-Three
Sixty-Four
Sixty-Five
Sixty-Six
Sixty-Seven But Miracle ✨
Sixty-Eight
Sixty-Nine
Seventy
Seventy-One
Seventy-Two
Seventy-Three
Seventy-Four But F İ N A L
Deva Dump

Fifty°2

2.5K 134 176
By Zeze1641

Çok hızlı geldim çünkü hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun demişler.

---
You could touch the sky, but you ain't got shit on me
'Cause I'm on top of the world.

/gökyüzüne dokunabilirsin ama bana b*k atamazsın.Çünkü ben dünyanın zirvesindeyim./*

---
Evde biraz dinlendikten - tamam yalan söylemeye gerek yok, asu ile ilgili anlattıklarından sonra göğsüne yapışıp saatlerce sarıldıktan - sonra çıktık evden. Hem alışveriş yapacaktık hem de köyü gezecektik.
Yemyeşil yollardan götürdü beni. Oksijen yoğunluğu başımı döndürüyordu resmen.
Köyün meydanına yaklaştıkça kasketli amcalara, dükkanların önünde oturup elindeki işlerle ilgilenen teyzelere rastlamaya başladık.
Hepsinin tek bir ortak özelliği vardı ki, gözleri yiyecek gibi bakıyordu.
Yanımızdan geçen bi teyze ellerimize uzun süre dik dik bakınca avucundan sıyırdım elimi.

"ne oldu?"

Başımla kenardaki birini gösterdim.

"utanacak bir şey olduğunu sanmıyorum. Kimse tanımıyor bizi. Ondan garip geliyordur."

Küçük bi köy sonuçta burası. En son ne zaman yabancı iki kişi gelip gezmeye başlamıştır ki?
Yabancı! Tabii.

Gülerek durdurdum Doruk'u

"bak bi fikrim var! Madem kimse bizi tanımıyor, tanımasın da. Farklı tanıtalım kendimizi tamam mı?"

Muzip ifadesi yerleşti yüzüne.

"ne anlatıcaz?"

"bilmiyorum doğaçlama."

Sırıtışı büyürken düşündü. Sanırım ona da zevkli gelmişti ki başını sallayıp önünde renkli renkli şişeler olan bi dükkana doğru yol aldı.

"selamın aleyküm dayı!"

Herkesle uyum sağlama yeteneği sayesinde dayıyla da hızlıca muhabbete daldı. Önündeki şerbetlerden birer tane seçerken buram buram meyve kokusu onun da dikkatini çekti herhalde.

"dayı sen mi yaptın bunları?"

"bu da soru mu! Buradan değilsiniz anlaşılan. Buralı kimse Ekber'in mahsulleri kendinin mi diye sormaz."

Bana yandan bi bakış atarken sırıttı. Adamın bam telini bulmuş iyi mi?

"tamam ekber dayı ya! Buralı değiliz tabi. Emine Sultan'ı evinde kalıyoruz."

"kimsiniz ki siz?"

"torunuyum ben. Eşim bu da."

Hızlıca bana dönüp göz kırarken oyuna başlamıştı bile. Neden anlatacak hikaye olarak bunu seçmesine şaşırmadım acaba.

"Hoşgeldin gelin kızım."

"asiye ben ekber amca. Hoşbulduk."

"iyi iyi iç şerbetini şifa olsun. Ne zamandır evlisiniz, var mı çoluk çocuk."

Ağzımı açıyorum ki Doruk yine laps diye aklına geleni söyledi.

"sekiz yıldır."

Şaşkınlıktan yutamadığım şerbetim yüzünden öksürük krizine girerken dişlerimin arasından fısıldadım.

"oha Doruk. Oha."

"kaç yıldır kaç!"

"sekiz aydır abi, ay."

Şaşkınlıktan ayaklanan Ekber amca cevabıyla çöktü tekrar.

"heh. Bende sekiz yıl anladım. Daha yaşınız kaç diyecektim."

Öve öve bitiremediği "ekber'in mahsüllerinden" meyve alırken inatla birkaç torbasını da hediye etti.
Yanından ayrılırken Doruk'un kulağına 'yeni evlisiniz' ile başlayan bişeyler fısıldayıp şakayla karışık biraz da patakladı ama sebebini anlamadım bu coşkunun. Doruk'a kalkan kaşlarıma sırıtıp omuz sillmekle yetindi. Ekber amcanın yanından el sallayarak ayrıldık.

"çüş Doruk! Sekiz yıl ne ya? Bari ufak at da inandırıcı olsun."

"ne bileyim çıktı öyle işte."

-şimdi görürsün.
Gözlerim hemen yeni bir hedef aradı.
Hızlanıp onu geride bırakırken yola çıkardığı kazanda süt kaynatan teyzenin yanına çöktüm.

"kolay gelsin teyze!"

"sağol kızım."

Beni başta tanıdık sanmış olacak ki süzünce kaşları çatıldı.

"sen kimsin?"

Doruk güldü. Teyzecim bu rövanş ama lütfen daha ılımlı.

"ben... Ben emine Sultan'ı geliniyim teyzecim. Şu Hayırsız da kocam."

"ne?"

Doruk dibime dibime fısıldadı ama gözlerimle susmasını işaret ettim.

"hayırsız dediğin emine Sultan'ı torunu yani."

"öyle teyzem öyle. Torunluğu kocalığına benzemiyordur inşallah!"

"ya ne alakası var!"

Doruk'a kibarca bi dirsek daha geçirdim.
Teyze bizi süzerken çok dertliymiş gibi başımı kollarıma yasladım. Sonunda bana acıdı. Kenardaki kazanından tabağa koyduğu yoğurduyla iki kaşık uzattı.

"içi yanıyo bu kızın belli. Az ferahlasın."

Ağzıma attığım yoğurtla gözlerim kocaman olmuş Doruk'a döndüm ama onun hayırsız koca olduğunu hatırlayınca yüzümü buruşturup teyzenin önüne oturdum tekrar. Doruk oyuna alışmış çatık kaşları ama muzip suratıyla beni izliyordu.

" teyze bu yangın yoğurtla falan sönmez ama ellerine sağlık."

Eliyle başımı okşarken tedirgindi kadıncağız.

"ne oldu yavrum?"

"aahh sorma! Bu vefasız yok mu teyze! Beni ne tatlı sözlerle aldı! Seni dedi emine anneannem gibi sultan yapıcam başımın tacı dedi. Ben de kandım kanmam mı? Şu kaşa göze bak Allah imtihan diye yaratmış!"

Doruk gülüşünü bastırmak için yalandan öksürüp ağzına kapattı elini.

" eeeee? "

Teyzede akşam komşularına anlatacak hikayenin heyecanı vardı.

" e bende vardım buna. Ama ne hayallerleeee! Sonra bu şey çıkmasın mı? "

" içkici mi yoksa? "

" ney? "

" alkolik mi kızım?"

Gülmemek için kapattığım yüzüm daha hüzünlü bi etki bıraktı ortamda.

"alkolik değil teyze. İşkolik."

"o ne demek kız?"

"ay teyzeee!"

Ellerimle dizlerimi dövdüm ve artık dayanamayan Doruk arkasını dönmek zorunda kaldı.

"işten çıkmıyo! Gece eve gelmiyo işi varmış, haftasonu yanımda durmuyo işi varmış, gecenin bi körü arıyorlar bunu- hiç sormak etmek de yok hani gece gece müsait misin işin var mı konuşturma beni teyzem- çağırıyorlar bırakıyor gidiyo!"

"abooooo!"

Teyzeyle dertli dertli ellerimizi çırparken kocaman gözleriyle döndü Doruk.

"teyze abartıyor ya! Çoluğumun çocuğumun rızkını kazanıyorum sanki kötü bir şey mi?"

Teyze onu süzerken etkisi altına girmemesi için dua ettim. Malum kaş, göz, imtihan...

"oğlan da haklı kızım."

"değil teyze! Karısını boşlamış adamdan aile babası olur mu? Hele bi de işte kuyruklu yılanlar yok muuu? Sarı çıyanlar! Her adımda peşinde."

Doruk da benim gibi diz çöktü ablanın dibine.

"yanlız abla sarışın değil, esmer."

Ne?
Kaldırdığım yumruğumla omzuna geçirince devrilip yola oturdu Doruk.

"oha acıdı!"

"esmerler sarsın yaranı!"

Toparlanır gibi yaklaşırken kulağıma eğildi çaktırmamaya çalışarak.

"sevgilim oyundayız değil mi?"

Başlarım oyununa! Esmermiş. Asu esmer mi acaba?

"şimdi sen söyle abla. Ben böyle kocaya nası dayanayım? Boşayacağım valla!"

"e yuh ama!"

İsyan eden doruk gülmeme sebep olurken umursamadım. Role kaptırmıştım bi kez kendimi.

"ne var? Sen benimle evli değilsin ki, işinle evlisin!"

"sen rahat yaşa diye çalışıyorum o kadar!"

"benim rahat yaşamam için sana ihtiyacım yok paşam! Bakarım kendime de çocuğuma da."

"o benim de çocuğum!"

"ben doğurdum yanlız!"

"benim katkılarımı de konuşmayalım istersen ha?"

"hem arsız hem hayırsız!"

Araya defalarca girmeye çalışan teyze sesini duyuramayınca ellerini çarptı birbirine.

"sakin olun bakıyım! İlk kez böylesini gördüm vallahi!"

Kendi kendine düşünür gibi bizi süzerken yerde olan elime yaklaştırdı elini Doruk. Serçe parmağı ufak ufak benim serçe parmağıma dolanırken gülümsedim ama bırakmadım da rolümü.

"elleşme elleşme!"

Teyze son çıkışımla bana döndü.

"e madem boşayacan burada ne işiniz var?"

Hayda. Şey. Ne bileyim niye?
Doruk köşeye sıkıştığımı anlayınca önce kıvranmamı izledi. Sonra gülerek devreye girdi.

"ben getirdim teyze. Ben seviyorum karımı. Belki ikna olur diye getirdim. Anlaşırız buluruz bi yolunu."

"aferin oğlum. Kız da seni seviyo belli ki. Sevmese böyle aklı uçmaz. Fazla tepki sevdadandır. Ne demişler, sükût ikrardan gelir, inkar aşktan.
E konuşun anlaşın bakıyım. İnşşallah alırsın kızımın gönlünü."

"o biraz zor ya, gel ben senin elini öpeyim teyzecim."

Teyzeyi öpüp onun da yanından ayrılırken role uysun diye tutmadım elini bi süre.

"asiye sen de ne zalimsin ya! O nası hikaye kızım?"

"çok zevkli değil miydi?"

"valla zevkliydi. Ama ilerle işkolik falan olsam nefesimi kesersin belli oldu."

Ona dönerek ellerini tuttum.

"yani etrafında bazı esmerler gezmese, belki halledebiliriz de..."

Kahkahası beni büyülerken kollarının arasına aldı.

"gözümün gördüğü tek güzelin sen olduğunu söylemiştim."

Bi top bacaklarımıza dolanıp Doruk almaya gelen çocuklarla ufak çaplı bi maç yaptıktan sonra devam ettik yolumuza. Marketten alacaklarımızı da aldık.
Çocukların arkasında oturup onlara göz kulak olduğu belli olan ablaya baktı Doruk bir süre.
Sonra sırıtarak bana döndü.

"var mısın son bi oyuna?"

"bu sefer de sen beni boşayacaksın galiba."

"olur mu öyle şey. Cümlede mantık hatasından kaynaklı anlatım bozukluğu var."

Kendi kendine gülerek ablaya yaklaştı ama yaklaştıkça yüzü ciddileşti. Ağır ağır ilerledi.

"abla? Bir şey sorabilir miyim?"

Boynundaki şalını düzeltip eliyle çağırdı bizi abla. Doruk yanına yaklaşıp fısıldadı.

"buralarda yabancı birilerini gördün mü?"

"nasıl yani?"

"abla işte... Siyah arabalı, belalı duran... Ne biliyim sinirli, bir şey arayan adamlar?"

"görmedim de... Hayırdır?"

Çekingen çekingen bizi incelerken Doruk'un aklındaki planı çözmeye çalıştım.

"abla... Bu kızın abileri... Bizi arıyor da."

"ne?"

Abla sandalyenin ucuna gelip bize eğildi.

"niye arıyorlarmış?"

"şey abla ben kaçırdım bu kızı?"

"NE!"

bi anda ayaklanırken sandalyesinin yanında duran hasır çantayı kaldırdığı gibi Doruk'un omzuna indirdi.

"ah!"

"ay abla napıyorsun? "

İleri atıldım doruk'u korumak için ama abla kolumdan tutup yanına çekti beni.

"kızım gel böyle! Ben korurum seni nerde ailen? Bu namussuz mu kaçırdı seni?"

Çantasını tekrar kaldırıp bi tane daha geçirecekti ki elini tutup indirdim hemen.

"ay abla yanlış anladın!"

Doruk bi bana bi ablaya bakarken gülmekle kaçmak arasında kaldı.

"abla kaçırdım derken, kaçtık yani birlikte!"

"demee!"

Arkasına sakladığı bana dönerken ağzı beş karış açık kalmıştı.

"doğru mu diyo?"

Doruk beni soktuğun hallere bak ya!

"öyle olmuş oldu abla."

"püh size ben de kızı kaçırdın sandım."

Doruk mesele netleşince gülerek elini uzattı.

"ben şöyle alıyım en iyisi."

Tuttuğum elimden çekip yanına alırken yerine yerleşti abla tekrar.

"e kızım niye kaçtın? Bak abilerin de peşine düşmüş!"

Yardım isteyen gözlerle Doruk'a döndüm. Ne diyecektim şimdi?
Yalan makinesi açtı ağzını.

"abla biz ta çocukluktan vurulduk birbirimize. Ama evlendireceklerdi başkasıyla. Ne yapsaydım?"

Ellerini birbirine vurdu abla.

"demeee! Doğru mu bu?"

Yine bana dönünce güldü Doruk.

"ya abla niye bana inanmıyorsun?"

Niye acaba?

"doğru abla. Abim arkadaşıyla evlendirmek istedi beni. Kabul etmediler onu da. Son güne kadar dil döktüm ama ikna olmadılar. Ne yapsaydım?"

Sulanmış gibi gözlerimi sildim. Yalan makinesi Doruk bile şaşkınlıkla bakıyordu.

"ben de kaçırdım!"

Coşkuyla atılınca güldüm. Abla hikayenizi ilgiyle dinliyordu.
Kavuşamayan kara sevdamızla ilgili uzun uzun dil döktükçe yumuşadı. Asıl mesele, kavuşulması imkansız bir aşkı anlatırken kullandığımız cümlelerin rol gereği olmamasıydı. Konuşurken elimi sımsıkı tutuşundan belliydi bu.

"işte abla. Ne onu bana ne beni ona uygun gördüler. Onca tümsek çıktı karşımıza. Bir bir atladık ama bitmedi. Bi türlü bitmedi."

Sesi kısılırken elini okşadım parmaklarımla. Cümlelerinden sıyrılırken rolünü hatırlamış gibi gülümsedi.

"ben de son çare kaçırdım işte."

"e iyi yapmışın!"

Ablanın sevinçle yükselen sesiyle şaşırdık.

"bakmayın öyle. Aile rızası önemli ama, ayrıyken sulanmamış fidan gibi solacağınıza,birlikte tüm dünyaya inat mutlu olun. E hadi karnınız aç mı eve gidip yemek yiyelim?"

Gülümseyerek kolunu omzuma sardı Doruk.

"yok abla yok. Aldık baksana. Evde hallederiz."

"ev mi?"

"hı hı. Emine Sultan'ı evinde kalıyoruz."

Abla şaşkın şaşkın baktı.

"abooo! Kaçırdığın kızla aynı eve mi yollıycam sizi. Nikahsız nikahsız!"

Doruk panikle bana dönerken beyninde yeni bi yalan arıyordu kesin.

"abla koca ev..."

Sesim beni de ikna etmedi ama ablayı hiç etmedi.

"kızım sen şunun gözlerine bi bak bakayım. Hiç koca ev falan dinler mi? Ardını dönsen önünde biter. Olmaz sen bize gel bu gece."

Çarpılmış suratıyla bakan Doruk'a karşı ofladım.
İkimiz olalım diye geldiğimiz tatilde ayrı kalacaktık galiba.
İzin verecek miydi?

" abla biz nikah kıydık ki! "

" ne? "

" kıydık ya asiye? Köye gelirken. "

Eli bacağımı cimcikleyince yerimde hopladım.

" öyle oldu abla. Abimlere yakalanırsak ayıramasınlar diye."

"diyonuz?"

"dedik bile."

İçi rahat etmese de kabullendi abla. Giderken arkamızdan bağırdı Doruk'a

"bana bak telli duvaklı al kızı. Aşkına güvenmiş gelmiş."

"yaparım abla! Sen merak etme multu ederim!"
--
Akşam çökerken çıktığımız bahçede uzun süre gezinip her meyve ağacını özenle tattıktan sonra- ki benim favorim ekşi elma ağacıyken asiye incire bayılmıştı- kamelyaya geçtik.

Yaptığımız Türk kahvesini içip her şey hakkında uzun uzun laflıyorduk. Çünkü sadece ikimiz vardık. Dünyanın dertleri yoktu.
Kahvesi bitince u şeklindeki oturmalı kısmının bir köşesine geçtim o da dizime başını koyup uzandı.
Alakalı alakasız her şeyi öğrenmek istediğim için yeni sorumu buldum hemen.

"tamam rocku seçemedik, popun kralı kim?"

Düşünürken saçlarının tutamlarına parmaklarımı dolayıp oynuyordum.

"türkse serdar ortaç yabancıysa Michael Jackson."

"ne? Serdar Ortaç mı?"

Kahkaha atınca gözlerini aşağıdan yüzüme dikti.

"ne var ya? Sence kim?"

"türkse Tarkan. Yabancıysa... Bence de Michael Jackson."

Uzun süre Tarkan ve Serdar ortaç'ı yarıştırdık ki bence bu bile tarkan' a hakaret.

"ayrıca Doruk akşama kadar the weeknd dinliyorsun. Michael Jackson demek biraz garip."

"tamam da weeknd iyi şarkı yapıyo sadece. Kral olmak için yeni bi soluk getirmen, kendi yolunu bulman lazım bence. Hem ben sana dedim mi niye rihanna, britney demedin diye?"

Heyecanla doğruldu.

"heh! O yüzden Tarkan değil. Tarkan müthiş popçu ama yeni soluk değil ki. Ama serdar ortaç şey akımını başlattı... Şey..."

kıvranırken güldüm. serdar ortaç güzellemesi nereye gidecek bakalım.

" hüzünlü şarkı sözleri ve neşeli bi müzikle anlamsız ama bağımlılık yapıcı müzik kültürünü! "

Kendi söylediğine o da gülmeye başlarken tekrar dizime yattı. Uzun süre daha alakalı alakasız her şeyden konuşurken inatlaştığımız bi yerde gülerken az daha yere yuvarlanacaktı.

" hayır Doruk o valsti! "

Sanırım bu seferki inadında da o haklıydı.

" biliyo musun seninle vals yapmak isterdim?"

Söylediğim şeyle meraklı gözlerini gezdirdi üzerimde.

"hadi ya?"

"hı hı. Şöyle uzun büyük bi salon. Sende etekleri uçuşan bi elbise, ben de giymişim on numara bi smokin."

Derin derin iç çekerken fark ettim ki ben her hayalimi onunla tamamlıyorum. Güzel gördüğüm her şeyi onunla yapmak istiyordum.

"böyle hayallerin olduğunu bilmiyordum."

Ama vardı. İçinde onun olduğu tonla hayalim vardı. Doğrulup bitirdiği kahve fincanını elinden alıp tabağına ters çevirdim.

"naptın?"

"falına bakarız."

Gülerek tekrar yatarken elini kaldırıp çenemde gezdirdi.

"başka ne yapmak isterdin benimle?"

"pek çok şey. Mesela şu an nerede ve ne zamanda olduğumuzu unutacak kadar sarhoş olmuş olmak isterdim."

Çenemdeki elini boynumda gezdirerek aşağı indirdi.

"öf Doruk ya. Anneannenin evinde kurduğun hayallere bak!"

"ya anneannemin evi olayına niye bu kadar taktın?"

"çünkü her şeye ruhunu katmış resmen. Sanki hala şu odalardan birinde geziyor. Ona uygun davranmak istiyorum."

Şimdi kuracağım cümleyle anında vereceği tepkiyi tahmin ederek sırıttım.

"ha üst kattaki oda anneannemin evi sayılmıyor herhalde? Orada pek de uygun -"

Tam da tahmin ettiğim gibi hızlıca doğrulurken ağzıma kapattı elini.

"Doruk sus ya!"

Nefes alamıyormuşum gibi başımı sallayıp çektim ellerini.

"bu şey demek oluyo herhalde, kapalı kapılar ardında her şey mübah ama üzerine konuşulmasın."

"hayır. Bu eğer biraz daha konuşursan burnuna yumruğu yiyip o model face'ine veda edeceksin anlamına geliyor!"

Ben uzun uzun gülerken gözlerini devirdi. Onu sinir etmenin ayrı bi tadı var.

"ayrıca sen benim anneannemi hiç tanımamışsın güzelim."

"aslında tanımadım."

O da doğru.
Biraz hikayeyi zihnimde oturtup anlatmayı seçtim.

"mesela emine sultan deyip duruyoruz. Niye sultan diyolar bu kadına?"

"niye?"

"çünkü kadınların sultanıymış. Dedem iş için uzun süreli olmazmış buralarda. O da bütün kadınlara kol kanat gerermiş. Valla bak. Çocukken hep anlatırlardı. Ayrıntılarını büyüyünce öğrendik."

Hikaye dikkatini çektiği için yan dönüp odaklandı iyice. Meraklı bakışları çok hoşuma gidiyordu.

" ne zaman bi kadının derdi olsa, işte kocasıyla tartışsa, eltisiyle atışsa-"

" kadınların tek derdi bu olabilirmiş gibi konuşma."

Alfa kadınımın düzeltmesini göğüsleyip toparladım hemen.

"tabii bunlar değil sadece. Ne derdi olursa artık olan hemen bulurmuş anneannemi. O da toplamış köyün kadınlarını, çoluk çocuğa baba bakıyo tabi,önce dertleşip ağlar konuşurlarmış. Sonra herkes getirdiği yemeğini çıkarıp koyarmış. Anneannem de hep kendi bahçesindeki meyvelerden hoşaf içirirmiş. Şarkı türkü oyun derken herkes derdini unutup pamuk gibi dönermiş eve. "

Heyecanla doğrulurken güldüm. Gerçekten kusursuz bi hikayeydi. Tüm köyün hala onu tanıması, bize bile hürmeti de bundan işte.

" nasıl şimdiye kadar anlatmadın bu hikayeyi! Şahane. "

" dahası var. Kadınlar o kadar eğlenip gülüyormuş ki, kocalar bile anlamamış sebebini. Sonradan anlaşılmış ki anneannem hoşafa her zaman bi ölçek konyak koyup rahatlatıyormuş herkesi. Bildiğin kadınlar matinesi yani. "

" ne! "

Elini yüzüne kapatıp kahkaha attı.

"eşsiz bi kadınmış. Keşke tanışabilseydim."

"öyleymiş. Ama yanlış anlama. Öyle dinsiz imansız da değilmiş yani. Aynı kadınlarla bu bahçede aşurelerini kaynatıp bayramda kurbanlarını kesiyorlarmış. Ama bilemiyorum. Sanırım herkesin bir istisnası, bir zaafı oluyo. O da belki arkadaşlarına iyi geldiğini düşündüğü için bunu seçmiş işte. Birkaç haftada bir, bir ölçek konyak. "

Gülerek gözleri bahçede gezinirken kendi zaafımı düşündüm. Acaba zaafımın kendisi olduğundan haberdar mıydı?

" o kadar çok yaşanmışlık var ki burada. "

" tamam şimdi falına bakalım. "

Ani konu değişimime şaşırıp bana dönerken gülerek elime aldım fincanı. Küçükken annemin arkadaşları geldiğinde duyduğum saçma cümleleri geveledim ve hepsine güldü.

"bak bak bi yol var be ucu bembeyaz. Aydınlık görüyorum asiyecim."

"hmm. Sevindim. Ben yürüyorum o zaman o yolu."

"yürü yürü. A dur. Şu kim?"

Fincanı iyice çevirip yüzüme yaklaştırdım.

"şurada böyle yeşil gözlü, kumral... Dur iyice bakayım, uzun boylu baya, yakışıklı sana çok aşık birisi var. Şey olarak duruyor.. Şey... Sana böyle bi eş çıkmış asiyecim falında."

Elleriyle yüzünü örtüp gülerken saçlarını çektim kenara.

"eş mi?"

"eş tabii."

Konuşmaya çalıştı ama kahkahası yüzünden yarım kaldı.

"ne gülüyorsun bak ahanda burda! Hatta yanında şey harfi var gibi, iyice bakayım... Şeye benziyo, D'ye."

"dur bende bakayım."

Ona fincanı uzatttım. Biraz inceleyip yüzünün buruşturdu.

"sanki D değil de, daha oval. 'O' gibi geldi bana."

"ne O'su be!"

"basbayağı. Çocuk da sanki kumral değil. Bildiğin esmer. Hem yeşil gözü falan nerden anladın sankİ?"

"ay çıldırcam. Benim o eş ben!"

"Doruk ama sana benzemiyor."

Elinde evirip çevirdiği fincanı alıp parmağımı daldırdım içine. Zemindeki telveye kocaman bi D çizip gözüne gözüne soktum.

"al sana D."

"hala 'O' sanki..."

"asiyee!"

Kahkahası artarken belinden tutup kucağıma çektim. Gıdıklanıyordu ki bu da benim en büyük kozum.

"tamam sensin o eş! Yemyeşildi gözleri gördüm!"

"oh sonunda be. Kendi lehime çevirecektim yine oyuna getirdin."

"hep sen getiremezsin dorukçum."

Getirebilirim gibi sanki?
Belimdeki elimden biri yanağına çıkınca kısık gözleri ve kocaman gülüşüyle izlemeye başladı beni.

"iyi ki geldik di mi?"

"aynen güzelim."

Kolunu omzuma dayamışken elleriyle saçlarımı sevmeye başladı. Huzurun ağırlığı gözlerimi kapattırdı bana. Bir daha bu anı yaşayamazsam diye çok korkmuştum...

Elleri dururken gözlerimi aralayamadan dudaklarını hissettim dudaklarımda. Beni kendi büyüsüne hapsediyordu ve bu büyüde ömür boyu yaşardım.
Doğrulup ona daha çok yaklaştım.

"ABOO!"

İrkilip kendini ışık hızında çekerken kucağımdan da aynı hızla inmek istedi ama sesin nerden geldiğini anlamadan bırakmadım.
Bahçe kapısındaki teyzeye döndü asiye.

"Doruk bırak."

Belimdeki elini itip kenara kaçtı hızlıca.

"siz...?"

Ne diyecekti ki? Bu teyzeyi tanımıyorduk ve pek de tanımak istediğim bi anda değildik.

"ben bahçenin işlerini yapıyorum. Sizin geldiğinizi duyunca tanşayım dediydim amma -"

Asiye bana iyice sırtını dönüp saçlarını sakladı iyice. Utanıyordu.

"tanış teyzecim tanış. Asiye ben. Bu da..."

teyze bizi kimden, hangi hikayeyle duymuştu acaba?
O da emin olamayarak döndü bana.

"siz boşanmıyor muydunuz?"

Ve teyze tarafını belli etti.
Gülerek tekrar asiye'nin beline attım kolumu. Kendime yaklaştırdım.

"görünen o ki boşanmıyoruz teyzecim."

Ayağıma bi tekme yedim ama umursamadım.

"teyzecim gel sana bi kahve ikram edeyim en iyisi."

Hemen de ayaklandı ama elini ağzına kapatıp güldü teyze.

"kızım gelip napayım? Zaten göreceğimi gördüm."

"ya teyze..."

Kıkırdayıp kapıya yöneldi teyze.

"hemen selmaya anlatayım. Boşanıyonuz diye üzüldüydü. Oğlan dediğini yapmış demek."

Kendi kendine gülüp konuşarak çıkıp gittiğinde bana döndü asiye.

"tüm köye anlatacak!"

"nolmuş?"

"ne mi olmuş? Doruk rezil olduk ya! Kalk artık içeri geçelim hadi. Her yerden biri çıkıyor!"

---
*günün gereksiz bilgisi, Michael Jackson aslında estetik manyağı birisi değildi. O vitiligo hastasıydı ki bu ciltte beyazlamalara yol açıp tedavisi olmayan, psikolojik etkileri yüksek bir hastalıktır. Michael da o yüzden aslında siyahi iken beyaz birisi olarak ve delice estetik ile öldü. *
Ortamlarda anlatırsınız havanız olur mckdmxjd
---

Continue Reading

You'll Also Like

TAKINTI By ❦

Teen Fiction

2.4M 44.7K 44
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
4.9M 141K 119
+18 İÇERİR! "Soyun!" Şimdi ben ne yapacaktım? *** Leyla işe ihtiyacı olan bir genç kızdı ve Her şey gördüğü bir gazete ilanıyla başlamıştı. "OĞLUMA...
64.9K 4.2K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.
959K 41.9K 177
çünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben aydılığı seviyordum o simsiyah bir geceydi...