EV ARKADAŞI

Από lil_esra

1M 59.5K 31.1K

"Dersim başlamak üzere, görüşürüz!" Çağla'ya seslenirken yere oturmuş olan grubun yanından aceleyle geçtim ve... Περισσότερα

EV ARKADAŞI •TANITIM•
EV ARKADAŞI •BUZ PİSTİ•
EV ARKADAŞI •PUSAT•
EV ARKADAŞI •YENİ ARKADAŞLAR•
EV ARKADAŞI •GÜVEN•
EV ARKADAŞI •MASKE VE KEDİLİ ÇORAP •
EV ARKADAŞI •BUZ PERİSİ•
EV ARKADAŞI •TABU•
EV ARKADAŞI •KOY•
EV ARKADAŞI •FUTBOL MAÇI•
EV ARKADAŞI •BAL PORSUĞU •
EV ARKADAŞI •MEYHANE•
EV ARKADAŞI •GECEYE GİZLENEN İTİRAFLAR•
EV ARKADAŞI •KÜÇÜK HEDİYE•
EV ARKADAŞI •KAYBETME KORKUSU•
DUYURU
EV ARKADAŞI •AKŞAM YEMEĞİ•
EV ARKADAŞI •DÖVME•
EV ARKADAŞI •UÇAK•
EV ARKADAŞI •TOZLU PLAKLAR•
EV ARKADAŞI •ANNE ZİYARETİ•
EV ARKADAŞI •BORÇ•
EV ARKADAŞI •DANS•
EV ARKADAŞI •SAĞANAK YAĞMUR•
EV ARKADAŞI •TIRAŞ•
EV ARKADAŞI •YUVA•
EV ARKADAŞI •PİKNİK•
EV ARKADAŞI •GÖKKUŞAĞI•
EV ARKADAŞI •ALPAY•
EV ARKADAŞI •ARKADAŞIM EŞEK•
EV ARKADAŞI •ARKADAŞIM EŞEK•
EV ARKADAŞI •GERÇEK•
EV ARKADAŞI •ALIŞKANLIK•
EV ARKADAŞI •FOTOĞRAFLAR•
EV ARKADAŞI •DOĞRULUK MU, CESARETLİK Mİ?•
EV ARKADAŞI •KIRGINLIK•
EV ARKADAŞI •KOLYE•
EV ARKADAŞI •STAJ•
EV ARKADAŞI •YENİ KOMŞU•
EV ARKADAŞI •BAHAR YAĞMURU•
EV ARKADAŞI •BİLEKLİK•
EV ARKADAŞI •UZAY TENİ•
EV ARKADAŞI •YENİ KIZ•
EV ARKADAŞI •ÖZEL BÖLÜM •
BİLGİLENDİRME VE ÖZÜR

EV ARKADAŞI •KABUS VE JULİET•

23.6K 1.4K 985
Από lil_esra

Selaamss!

Satır arası yorumlar yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

Size bayram hediyesiyle geldim. Hayırlı bayramlar minik şekerlerim ❤🍭🍬

Keyifli okumalar!

"Romeo, otur oğlum!" Pusat'ın verdiği emirle birlikte Romeo otururken aynı zamanda huzursuzca kıpırdandı ve kucağımda duran kediye bakıp birkaç defa havladı. Her an atağa geçebilecekmiş gibi dururken kucağımdaki kedi miyavlayıp başını göğsüme doğru bastırdı. Onun küçük ve korkak yapısı bana benzerken Romeo Pusat'a bakmıyordu. "Bana bak bebeğim!"

Pusat'ın seslenişlerine Romeo tarafsız kalıp yine bakmazken hırlayarak kucağımdaki kediye baktı. Onun hırlaması beni korkuturken kediyi göğsüme doğru daha çok bastırıp Pusat'ın arkasına doğru yanaştım. Romeo'nun babasıydı o. Romeo bize bir şey yapmaya kalkarsa bence korurdu.

"Dolunay, korkup arkama doğru saklanma. Sen o küçük kediyi sakladıkça Romeo onu yabancı kabul edecek ve üstünlük kurmaya çalışacak." Pusat bana bakmadan onun arkasına saklandığımı anlarken Romeo'ya kaçak bakışlarımdan birini attım. İlk defa bu kadar korkutucu bakıyor ve beni korkutuyordu. "Hırlıyor Pusat." derken onu dinlemeyip biraz daha arkasına saklandım.

"Hırlıyor mu? Oğlum duymasın Dolunay yoksa seni paramparça eder. O gayet centilmen bir çocuk. Değil mi bebeğim?" Pusat, Romeo'ya dönüp başını usul usul okşarken Romeo bakışlarını bizden çekip sahibinin okşanmalarıyla yavaşça yumuşadı. Tabii, Pusat beni okşasa ben de yumuşardım!

"Dolunay, onu bana verebilir misin? Romeo'nun veterineri ile konuştum. Birbirlerini tanımalarının gerektiğini söyledi. Eğer onları tanıştıramazsak birbirlerine zarar verirler." Pusat, arkasını dönüp kucağımda duran kediye kollarını uzatırken ona itiraz etmeden minik kediyi verdim. "Romeo, otur ve hareket etme!"

Romeo, Pusat'ın verdiği emri yerine getirirken oturdu ve hareket etmeden Pusat'a baktı. Pusat, yere eğilip kucağındaki kediyi yere bırakırken Romeo yine hırladı.

"Ona zarar vermeyeceksin Romeo. Ona zarar verirsen sana ceza vermek zorunda kalırım. Onunla iyi anlaş. O senin kardeşin." Pusat, kızı ve oğlunu barıştırmaya çalışan baba gibi konuşurken onun bu tavrına kıkırdayıp yere doğru eğildim ve birbirine cins cins bakan ikiliyi izledim. Küçük kedi, Romeo'dan korkuyordu. Romeo ise kediyi garipsiyordu. Köpek olarak o kediyi garipsemesi normaldi tabii ama ona zarar vermesi beni korkutuyordu.

"Onun ismini ne koyacağız?" derken Pusat'ın yanına usulca oturup pür dikkat birbirini inceleyen küçük çocukları izledim. Küçük kediyi sokaktan alır almaz eve getirmiştik. Pusat, onu veterinere götüreceğimizi söylemişti. Romeo'nun kontrolleri olduğunu ve ikisi tanıştıktan sonra gitmemiz gerektiğini uygun görmüştü. Atila birazdan arabasını bize getirecek ve Buse'yle sahil kenarına gideceklerdi. Biz veterinerden dönene kadar orada ya da bizim evde oyalanacaklardı. Eğer başımıza bir iş gelmezse planımız tam olarak buydu.

"Bilmem. O, sana sığındı. Romeo, bana sığınmıştı ve onun ismini ben koymuştum. Onunkini de sen koy." dedi Pusat gülümseyerek. Küçük kediye isim koyma görevini bana bırakması beni mutlu ederken sırıtarak hâlâ birbirine bakan ikiliyi inceledim. "Acaba ismini Lahmacun mu koysak... Hem sen seviyorsun hem de onu lahmacun yedikten sonra bulduk."

"Saçmalama Dolunay. Küçücük kediyi Lahmacun diye çağıramam ben! Her seferinde onu yiyesim gelir." Pusat, kahkaha atarak bulduğum ismi saçma bulurken ona eşlik edip ben de kıkırdadım. Küçücük kediye Lahmacun ismini yakıştıramıyordu. Büyüyünce koyardık biz de.

"Git gide Fatih'e benzemeye başladın sen. Ayrıca önce o köpeğine yemek ismi koydu. Şimdi sen bu minik ve çirkin şeye Lahmacun ismini koyarsan seni özentilikle suçlar ve Lahmacun ismini daha önce neden düşünmediğini sorgular." Pusat, arkadaşını tanıdığını belli ederken Romeo'nun yavaşça eğilip küçük kediyi kokladığını gördüm. O anda aklıma düşen isim gözlerimi parlatırken Pusat'a doğru heyecanla baktım.

"Juliet her zaman Romeo'nundur! Onun ismi Juliet olsun mu?"

Pusat'ın ilgisini üzerime çekerken parlayan gözleri anında gözlerimi buldu ve başını onaylar anlamda salladı. "Juliet olsun, evet!" Ben bir dahiymişim gibi bana bakarken utanıp gülümsedim ve bakışlarımı yeniden yere çevirdim. Romeo, Juliet'i koklamayı bitirmiş onu burnuyla iteklerken Juliet patisini kaldırıp Romeo'nun burnuna koydu ve birkaç saniye öylece durdu.

"Yeni kızımız cilveli. Romeo'nun gönlünü nasıl alacağını biliyor. Anası kılıklı..."

Pusat'ın kurduğu cümleyle kaşlarım havalanırken Juliet'in anasının kim olduğunu merak ettim. Merakımın cevabını almak için ona alık alık bakınırken Pusat bana dönüp kısa bir an durakladı ve elini kaldırıp kaşının kenarını kaşıdı usulca.

"Yani, annesi de cilvelidir. Görmedik, bilmiyoruz ama öyledir yani. Derler ya anası kılıklı falan diye... Ondan yani."

Pusat, konuyu çevirmeye çalışırken ne yaptığını ya da neyi açıklamaya çalıştığını anlamadım. Salak olup olmadığımı sorgularken kısık bir miyavlama sesi duymamla dikkatim dağıldı ve bakışlarım Pusat'ın üzerinden kaydı. İlgi odağım Romeo ve Juliet olurken Juliet'in Romeo'nun patisine yatma görüntüsü kalbimi eritti.

"Yaaa..." diye içimden bir ses çıkarken eğilip önce Romeo'yu daha sonra da Juliet'i öptüm. Romeo dik durup Juliet'e bakmaya devam ederken çalan kapı zili Pusat'ı ayaklandırdı. Buse ve Atila'nın geldiğini tahmin ederken elimi Juliet'in başına atıp usul usul okşadım. Juliet, Romeo'ya yaranmak için elinden geleni yaparken eve kabul edilmenin tek yolunun Romeo'dan geçtiğini biliyor gibiydi.

"Ay, bu çok miniş!" Buse'nin sevgi dolu çıkan sesini duyup oraya dönerken koşa koşa yanıma geldiğini gördüm. Yanıma eğilip Juliet'i kucaklayacakken önüne atılıp ona izin veremedim. "Romeo onu tanıyormuş, Pusat öyle dedi. Kucaklarsak belki kıskanır." dedim usulca. Buse, aydınlanmış gibi geriye çekilirken Atila gülümseyerek kendini koltuğa bıraktı. "Vay be... Dolunay anne rollerine girmiş!" diyen Atila beni gülümsetirken Pusat onun yanına yerleştirdi.

Üzerinde hâlâ şortu vardı. Değiştirme imkânı bulamamıştı. Tabii, bacağımıza yapıştırdığımız yara bantları da duruyordu. Pusat'ı dışarıdan gören birisi, 'Koca adam olmuş, taktığı yara bandına bak.' diyebilirdi ama bence Pusat böyle çok tatlıydı. Yara bantlarım ona yakışıyordu.

"İsmini ne koydunuz?" diyen Atila'ya Pusat sırıtırken sırtını koltuğa doğru yasladı. "Lahmacun koyduk."

Atila, bize şok olmuş ifadesiyle bakarken Buse kahkaha attı. Yaratıcı bulduğum isimle dalga geçmeleri içten içe moralimi bozsa da bunu yok saydım. Bence Lahmacun güzel bir isimdi. Juliet daha güzeldi ama o ismi bulamasaydık Lahmacun da olurdu. Juliet'e yakışırdı bir kere. Onun üzerine limon sıkıp yalardık.

Buse, "Ciddi misiniz siz?" derken bizden olumsuz cevap bekliyordu. Pusat gülümsemesini yüzünden silmezken başını olumsuz anlamda salladı. "Başta Dolunay gayet ciddiydi ama sonradan Juliet koymayı önerdi ve ben de kabul ettim. Küçük bebeğimizin ismi Juliet."

Pusat'ın Juliet'i küçük bebeği olarak görmesi içimi ısıttı. Gerçi Romeo ile olan ilişkisine en yakın tanık olanlardan biri bendim. Onu her sabah öpüp kokluyor, günaydınlaşıyor ve bütün sevgisini gösteriyordu. Gece ona sarılarak uyuyordu. Romeo'yu oğlu olarak görüyorsa Juliet'i de kızı olarak görmesi normaldi. Acaba beni neyi olarak görüyordu?

Bir kedi ile köpeği kıskanmadığın kalmıştı Dolunay. Onlarla kendini karşılaştırmayı kes! Sen ilgiye muhtaç mısın?

Evet. Ucundan, az bir şey Pusat'ın ilgisine muhtaçtım. Azıcık.

"Onları tanıştırmak gibi büyük bir girişimde bulunmuşsunuz, bu güzel bir şey ama Juliet sokaktan geldi kardeşim. Hastalık getirdiyse Romeo'ya bulaştırabilir. Bunu göz önünde bulundurmuşsundur inşallah." Atila, aklına gelen detayı Pusat ile paylaşırken Pusat başını olumlu anlamda salladı. "Romeo'nun kontrolleri yapılacaktı bugün. Juliet için de randevu aldık. Ahmet abi ikisini de kontrol edecek."

Pusat ayaklanırken onunla birlikte ben de ayaklanacaktım ama yaptığı el hamlesiyle olduğum yerde durmak zorunda kaldım. "Siz oturun, kısa bir duş alıp geleyim. Sonra Dolunay'la çıkarız biz."

Atila ve Buse onu onaylarken Juliet'in aç olma ihtimalini düşündüm. Binadaki mamaları yerken atılmıştı. Aç kalmış olabilirdi.

"Pusat..." Pusat, arkasını dönüp gidecekken benim sesimi duydu ve bana döndü. Dikkatle bana bakarken bakışlarımı Juliet'e çevirip baktım. "O, aç olabilir. Süt mü versek?"

Pusat aklından çıkan detayla gözlerini kapatırken benim bakışlarım Juliet'e döndü. Fazlasıyla küçüktü. Annesine ne olmuştu ya da annesi neredeydi bilmiyorduk. Onun besine ihtiyacı vardı ve bunu binada bulduğu katı mamalarla sağlamaya çalışmıştı.

Duygusallığım üzerime yüklenip gözlerim dolarken Romeo'nun Juliet'i belli belirsiz yaladığını gördüm.

"Süt olmaz. İnek sütü onlara zararlı ama mutfakta bir şeyler buluruz. Gel, bakalım hadi!" Onu dinleyip ayağa kalkarken peşine takılıp kuyruğu gibi takip ettim. Pusat ile mutfağa girerken ben ne yapabileceğimizi düşünüp merakla etrafa baktım. "Bence ekmek yiyebilir ama biraz kuru olabilir." derken Pusat alt çekmeceye uzanıp makarna paketi çıkardı. Dolaba doğru ilerleyip alışveriş yaparken aldığımız tavuk göğsünü de çıkarırken durup kafasını kaşıdı.

"Romeo sade makarnayı çok seviyor ama Juliet yer mi bilmiyorum. Zararlı mı acaba?"

"Sadece tavuk yapalım?" derken aklıma gelen fikirle gözlerim ışıldadı. "Tavuğu haşlarsak tavuk suyu da elde ederiz. Ben hasta olunca Ceyda annem sürekli tavuk haşlar ve suyuyla çorba yapardı. Tavuğu haşlayarak pişirirsek suyunu da ekmekle veririz. Bence öyle yer!"

"Evet, bence de yer!" Pusat, tavuğu kaynatmak için büyük tencere çıkarırken ona yardımcı olmak için yanına doğru adımladım. Juliet'i doyuracak et parçalarını kaynamaya bırakırken köşede duran ekmeklikten ekmek alıp tezgaha doğru ilerledim. "Duş almaya gidiyordun. Geri kalanını ben halledebilirim."

Ekmekleri küçük parçalara bölüp geniş kaba alırken Pusat başını onaylar anlamda salladı. "Bir şey olursa Atila ve Buse yardımcı olur ama sen yine de bana seslen." Ona başımı olumlu anlamda sallarken Pusat bana son kez bakıp mutfaktan çıktı ve duş almaya gitti. Ben Juliet'in yemeğini hazırlarken kahve yapma fikriyle hepimize kahve bardağı çıkardım. Cezveye türk kahvesi atıp birkaç tane de şeker atarken Pusat'ın erkenden çıkıp gelmesini telepati yöntemiyle evrene ilettim.

Pusat, şu ana kadar elimden hiç kahve içmemişti. İçse iyi olurdu bence. Sonuçta ben yapıyordum. Ağzı tatlanırdı.

İçime düşen istekle mutfaktan çıkarken banyoya doğru adımladım. Su sesleriyle karışan müzik sesini birkaç saniye dinlerken müziğe kendi çapında eşlik eden Pusat beni gülümsetti.

"Gözünü aç çocuk, günahların yazılmadan
Elimi tut çabuk, meleklerin ruhu duymadan
Ve sonra
Hu huu..."

Sonlara doğru melodi yapması beni kıkırdatırken onu dikizliyor gibi görünmemek için elimi kaldırıp kapıyı tıklattım. Pusat, aniden susarken beni duyduğunu anlayıp yanaklarımın içini ısırdım ve gülmemeye çalıştım.

"Pusat, kahve yapıyordum da. Duştan çıkmak üzereysen sana da yapayım mı?" Birkaç saniye sessizlik oluşurken akan su sesi kesildi, çalan müzik sesi devam etti. O müzik sesi de birkaç saniye içinde kesilirken Pusat'ın öksürdüğünü işittim.

"Şey, zahmet olmayacaksa olur. Çıkıyorum birazdan. Yani yapmak istersen..."

Kahve yapmayı ben teklif etmemişim de kendi istemiş gibi davranırken yüzüme oturan gülümsemeyi silmeden başımı olumsuz anlamda salladım ve banyonun önünden yavaşça uzaklaştım. Duş jeli ve şampuanının kokusu şimdiden evi sarmalamıştı.

"Tamam, oyalanma! Kahven soğumasın." diye mırıldanırken yeniden mutfağa döndüm. Juliet'in pişen etini küçük parçalara ayırıp ekmekle karıştırırken kaynayan tavuk suyundan üzerine döktüm. İçeri gidip Juliet'in yemeğini bırakırken yeniden mutfağa döndüm. Elimi temizleyip yarım bıraktığım kahveye dönerken ocağın üzerine bıraktım ve tepsiyi hazırladım. Hepimize küçük fincanlardan koyarken abur cubur çekmecemizden çikolata bulup onları da tabağın kenarına yerleştirdim.

Yaptığım kahvenin köpüklerini eşit dağıtırken kaynayan kahveyi üzerlerine ekledim. Başarıyla tamamladığım görevle gülümserken tepsiyi alıp içeri yöneldim. Juliet ve Romeo'yu yemek yerken görürken onlara gülümsedim. Romeo sanırım Juliet'in yemeğine sulanmıştı.

Atila ve Buse'ye fincanları uzatırken Pusat ıslak saçlarıyla içeri girdi. Üzerine giydiği siyah tişört ve siyah pantolonu onu normal gösterirken saçları değişik ve hoş duruyordu. Sanırım ıslak durduğu için dağınıktı ve bu da göze batıyordu. Tepside kalan iki kahveyi aramıza alırken onun yanına da ben oturdum.

"Ellerine sağlık Dolunay."

"Afiyet olsun." derken gülümsedim.

Aramızda suskunluk oluşurken yemek yiyen Romeo ve Juliet'in çıkardığı tatlı şıpırtılar ortama hâkim oldu. Onlara gülümseyerek bakarken aynı zamanda yaptığım kahveyi yudumladım. Tadı güzeldi. En azından rezil olmamıştım.

Kahvelerimizi içerken Pusat erkenden bitirdi ve küçük çikolatayı ağzının içine atıp Romeo'nun küçük ve plastik köpek kafesini getirmeye gitti. Elindeki mavi kafesle gelirken kapısını aralayıp küçük minderin üzerine Juliet'i yerleştirdi. O, Juliet ile ilgilenirken Romeo'nun küçük dolabına ilerleyip nazar boncuklu tasmasını aldım ve Pusat'ın yanına doğru ilerledim. Daha önceden bana gösterdiği gibi tasmayı Romeo'ya giydirirken Romeo dışarı çıkacağını anlayıp neşeyle kuyruğunu salladı. Onun neşeli hallerine tekrar tekrar gülümseyip başına öpücük kondururken Atila ve Buse'yle vedalaşıp çıkışa ilerledik. Spor ayakkabılarımızı giyerken Romeo benim, Juliet Pusat'ın ellerinde merdivenlerden indik.

O adamın kapısına bakmadan dışarı çıkarken ortaya saçılan mamaya ve su kabına hüzünle baktım. Pusat ile kapı kapı gezip izin aldığımızda bize izin vermişlerdi ama sonradan böyle yapmaları inciticiydi.

"Onun yaptığı saygısızlığı düşünüp üzülme Dolunay." Pusat'ın sesini duymamla kendime gelirken Romeo ile ilerleyip onu takip ettim. "Sen olmasaydın üzerime yürüyecekti Pusat. Biz olmasaydık Juliet'e zarar verecekti. O çok cani birisi." derken neredeyse ağlayacaktım. Pusat olmasaydı hem küçük bir kediye hem de bana zarar verecekti. Koca adam üzerime yürümüştü. O olmasaydı kötü olacaktım işte. O, beni korumuştu. Kahraman gibiydi.

Heybetli, dürüst, yakışıklı, centilmen, kibar, düşünceli... İyi niyetli bir kahraman.

"Sikimi verirdi. O kim de kime zarar veriyor?" Pusat'ın anlık küfrünü beklemezken başımı ona kaldırıp şaşkın şaşkın baktım. Ara sıra arkadaş ortamında şakasına ağzından bir şeyler çıkıyordu ama onu ilk defa bu kadar ciddi küfür ederken görüyordum. "Kimin yanında kime zarar veriyor, hayırdır? Canını yakarım onun."

"Sen olmasaydın dedim zaten. Sen olduğun için yapamadı. Teşekkür ederim." Pusat, Atila'nın arabasının arka kapısını aralarken Juliet ve Romeo'yu özenle yerleştirdi. Onların rahat olduğuna emin olurken beklemediğim hamlesiyle ön kapımı aralayıp binmemi bekledi. "Teşekkür ederim!" diye cıvıldayıp ön koltuğa yerleşirken Pusat bana tebessüm edip kapımı kapattı ve ön taraftan dolanıp sürücü koltuğuna yerleşti.

Kemerlerimizi takıp sessiz sakin yola koyulurken ettiğimiz günlük sohbetler dışında pek bir şey konuşmadık. Pusat bilmediğim yollardan sapıp veterinere ilerlerken ben başımı cama yaslayıp yabancı gelen şehri kendi çabamla tanımaya çalıştım.  

Araba geniş bir kliniğin önünde dururken Pusat arka tarafa dönüp koltukta uslu uslu oturan Romeo ve Juliet'e baktı. Onun gibi ben de dönüp arka koltuğa bakarken Juliet'in uyuduğunu gördüm. Onun bu halleri normal olsa da duygulanmama engel olamıyordum. Sanki Juliet aç, susuz ve uykusuz kalmıştı. Bizim yanımıza gelince ihtiyaçlarını karşılıyordu.

"Aşı olursa umarım ağlamaz." dedi Pusat mırıltıyla. Onun da benim gibi Juliet'e baktığını anlarken iç çekip Pusat'a doğru döndüm. "Ağlıyorlar mı? Ben hiç aşı olan hayvan görmedim."

"Çok fena ağlıyorlar. Romeo bile bağırarak ağlamıştı. Sıra beklerken kedilerin daha fazla ağladığını duydum. Tüyler ürpertici oluyor. Kıyamıyorum."

"Ben de kıyamam o zaman. Ağlarlarsa ben de ağlarım."

Pusat ile duygulanıp öylece arka koltukta oturan çocuklarımızı izlerken ilk kendine gelip toparlanan o oldu. Elini saçlarıma atıp karıştırırken bunu bekleyen saç tutamlarım sağa sola savrulup yüzüme yapıştı.

"Hadi Küçük Dolunay. Duygusallığın sırası değil!" Pusat, daha yeni duygusallaşan kendisi değilmiş gibi davranırken ona gülümseyip saçlarımı geriye doğru attım ve arabadan indim. Bu sefer Juliet'i ben, Romeo'yu o alırken onun önderliğinde kliniğe doğru adımladık. Bizi bekleyen genç yaşlardaki adam bizi güler yüzle karşılarken ilk önce Juliet'i aldı. Uyuyan kızımız huzursuzlanıp gözlerini aralarken onu kucaklayan adam demir masanın üzerine bıraktı ve benim anlamadığım şeylere bakıp kontrol etti.

Pusat evde yedirdiğimiz şeylerden bahsedip ona zararının olup olmadığını sorgularken olumsuz cevapla karşılaşmadık. Bu içimizi ferahlatırken Juliet'in bazı aşılarının olması gerektiğini öğrenmem beni bir miktar endişelendirdi. Neyle karşılaşacağımı bilmezken Pusat kolunu dostça omzuma atıp bana destek oldu. Onun desteği karşısında tebessüm ederken ters tepki verip kolunu üzerimden atmadım.

Kalbim tüm hızıyla çarpıp bana işkenceler çektirse de sessiz kalıp veteriner kontrolünden geçen Juliet'i izledim.

"Dış ve iç parazitlerini vuruyoruz şu an. Bir yaşına bastığında kuduz, karma ve lösemi aşısına geçeceğiz. Sokakta bulmanıza rağmen sağlıksız değil. Büyüdükçe daha güzel olur bu kızımız." diyen veteriner bizi bilgilendirirken onu pür dikkat dinledim. Bilmediğim şeyler anlatıyordu ve anlatılanlar benim dikkatimi fazlasıyla çekiyordu. "Sokaktan aldığınız için bir kereye mahsus banyo yaptırmanızı öneririm. Banyo yaptırırken sakın ama sakın kendi kişisel ürünlerinizi kullanmayın. Kedilere özel şampuan ve bakım ürünleri var, onlardan alın. Şu an aşı olduğu için banyo yapamaz tabii. Pusat, Romeo'dan alışkınsın ama dikkat edin. Bir hafta sonra falan yıkayabilirsiniz."

"Ahmet abi, internette bir yazı okumuştum. Kedilere banyo yaptırmak zararlıymış." Pusat, merakla veterinere bakarken veteriner Juliet'in önüne az bir miktar yaş mama koydu. Juliet onu yemeye dalarken tüylü derisi yukarı doğru çekilip iğnesi yapıldı. "Evet, doğru okumuşsun ama sokaktan aldığınız için ben bir kez yıkamanızı öneririm. Her ne kadar kendini temizlese de bazı şeylerden arınamayabilir. Siz onu yıkadıktan sonra aşırı kirlenmediği sürece bir daha yıkamasanız da olur."

Juliet'in ıslanıp köpükler içinde yıkanma görüntüsünü hayal ederken sırıttım. Korktuğumuz gibi aşı olurken ağlamamış ve Ahmet abinin ona verdiği mamaya dalmıştı.

"Sen çok uslu bir çocuksun. Aferin sana!" Ahmet abi, Juliet'in başına öpücük kondurup onu getirdiğimiz kafesin içine yerleştirirken Romeo kucaklanarak demir masaya yerleştirildi. "Hoş geldin koca oğlan!" Ahmet abiyi yalayan Romeo bizi gülümsetirken kontrollerinin yapılmasını bekledik. O sırada Pusat Romeo ve Juliet'e mama alırken onun yanına ilerleyip raflarda dizili duran mamalara baktım. Ödül mamalarının olduğu kısma ilerleyip Romeo'nun sevdiği ödül mamalarından alırken aynısını Juliet'e de yaptım. Hangisini seveceğini bilmesem de birkaç tane seçtim.

"Kedi kumlarının hangisini öneriyorsun abi?" Pusat, başını alt tarafta duran kedi kumlarında gezindirirken Ahmet abi ortada duran kumu işaret etti. "Ortadaki koku yapmıyor ve alanlar memnun Pusat. Onu istemiyorsan en soldakine bak. O da tercih ediliyor."

Pusat ortadaki kedi kumunu ve kumu yerleştireceğimiz süslü tuvalet kabı alırken onları kasanın o tarafa bıraktı. Anlamadığım markalar arasından yaş mama da alırken heyecanla kedi oyuncaklarının olduğu bölüme gidip Pusat'a baktım.

"Juliet'e alalım mı? Evde sıkılırsa Romeo ile oynar!" Pusat, elindeki mamaları kasaya bırakırken yanıma doğru gelip baktığım oyuncakları süzdü. "Alalım ama hangisini sever ben bilmiyorum. Sen seç birkaç tane."

Oyuncak seçiminin bana bırakılmasıyla kararsız kalırken zilli ve tüylü uzun bir şey aldım. Yanına da küçük bir balık peluş eklerken onları kasaya bıraktım.

Romeo'nun da kontrolleri biterken Ahmet abi kasaya gelip aldıklarımızı geçirdi. Bu sefer Pusat'tan önce davranıp kartımı uzatırken onun bana attığı kötü bakışları aldırmadım. Juliet ve Romeo sadece onun değildi. Tamam, Romeo sadece onun olabilirdi ama sonradan benim de olmuştu işte! O, onlarla nasıl ilgileniyorsa benim de ilgilenmem en doğal hakkımdı.

Maddi açıdan sıkıntı çekmeyeceğini biliyordum ama benim de öyle sorunum yoktu. Annem ve babamdan bana kalan miras yetmiyormuş gibi Ceyda annem ve babam maddi desteklerini üzerimden hiçbir zaman çekmiyorlardı. Anne ve babamdan kalan mirası harcayamıyordum bile.

"Dolunay, buna gerek yok-"

"Susar mısın Pusat? Seninle sürekli bir yere gittiğimizde ya da eve alışveriş yaptığımızda kendini öne atıyorsun. Kendimi rahatsız hissediyorum. Romeo ve Juliet ile ben de ilgileniyorum. Onları ben de çocuğum gibi görüyorum."

Pusat susup bir şey diyemezken çıkan ücreti ödeyip kartımı cebime attım. Önce dolan poşetleri arabaya taşırken en son Romeo ve Juliet'i alıp arabaya yerleştik.

Ahmet abi, ilk görüşte birbirlerine zarar vermediklerini öğrenince kolay kolay kavga etmeyeceklerini söylemişti. Alışmalarının zaman alacağını, bu durumdan korkmamamız gerektiğini de söylemişti. Romeo'nun eşyaları ve Juliet'in eşyalarını değiştirip birbirlerinin kokusuna alıştırma gibi şeyleri de yapabileceğimizi önermişti.

Şu anlık onlarla hiçbir sorunumuz yok gibi gözüküyordu. Romeo'nun uslu, Juliet'in de sakin olduğunu göz önünde bulundurursak evde süren huzur yine sürecek gibi görünüyordu.

Belki bu huzur zamanla katlanır ve giderek artardı. Bu, tamamen Juliet ve Romeo'ya bağlı değildi tabii. Pusat ve benim aramdaki bağın güçlü olması ve anlaşma tarzımız da buna etki edecekti. Ceyda annem bizi kontrole geldiği zaman -geleceğini telefonda konuştuğumuz anlarda tekrar tekrar hatırlatıyor iken- kurduğumuz içten ortamı ve ilişkiyi görünce eminim ki Pusat'ın evinden ayrılmamı istemezdi. Sadece hata yapmamam konusunda beni uyarır ve Pusat'a güvenmeyi tercih ederdi.

Bu durumlarımız, ilerleyen günlerde belli olacak ve gidişatımız belirlenecekti. Şimdilik bize düşen her zaman yaptığımız gibi birbirimize saygı ve sevgiyle yaklaşmak olacaktı. Çocuklarımızla birlikte...

"Anne!" Karşımda duran güzel kadına seslenip neşeyle sırıtırken onun bakışlarının yavaş yavaş bana döndüğünü en derinimden hissettim. "Güzel kokulu bebeğim..."

Benim gibi özlem dolu çıkan sesi ikimizi de gülümsetirken aramızdaki mesafeyi kapatmak istercesine koştum. Bacaklarıma öyle çok, öyle fazla asıldım ki bana kollarını açan bedene sarılmak için kendimi yordum. Bu yorgunluğuma değecek olan kucaklaşmayı yaşarken soğuk vücuduma gelen sıcaklığı çok fazla özlediğimi fark ettim.

Bu özlem çok ama çok fazla ve yoğundu. O kadar yoğundu ki oturup ağlayabilir ve beni neden bırakıp gittiğini sorgulayabilirdim.

"Seni çok özledim anne. Çok, çok özledim! Sen beni bırakıp gittikten sonra ağladım ben. Çok ağladım. Geri gelsen, beni yeniden kucaklasan olmaz mı? Ben seni çok özledim."

"Ben de seni çok özledim kızım." İçine derin bir nefes çekip beni derince kokladığını hissederken onun sırtına sardığım ellerimi sıkılaştırdım ve başımı göğsüne doğru bastırdım. Annemi özlemiştim. Onu özlemiştim ve o artık buradaydı. Yanıma gelmişti.

"Anne, gitme. Ben seni çok özlüyorum. Her zaman gelmiyorsun yanıma. Gitme, seni özlüyorum." dedim masumca ve onun gitmesinden korkar gibi daha sıkı sarıldım. Özlediğim huzurun sıcaklığını ve kokusunu içime bol bol çektim. "Mecburum bebeğim. Ben de seni çok özlüyorum ama dayanmak zorundayım. Ben senin yanından hiçbir zaman ayrılmıyorum ki."

Dolduğunu hissettiğim gözlerimi sıkı sıkı kapatırken başımı olumsuz anlamda salladım. "Aynı değil anne. Gitmeni istemiyorum. Nereye gidiyorsan beni de görür. Olmaz mı?"

"Olmaz bebeğim." Annem beni reddederken başımı kaldırıp dolu gözlerimle ona baktım. Annem narin ellerini yüzüme çıkarıp yanaklarımı okşarken güzel gözlerini gözlerimin içine sabitledi. "Senin çok güzel arkadaşların ve ailen var. Neden yanıma gelmek istiyorsun? Sen onlarla mutlusun."

"Senin yerin dolmuyor anne."

"Onlar sensiz ne yapacak? Seni sevenlere karşı bencil mi olacaksın?"

"Sen bana karşı bencil oldun ama. Ben daha küçücüktüm. Sen beni bırakıp gittin." Dudaklarım titrerken annemin elleri yanaklarımda dolaşıp saçlarıma doğru kaydı ve saç tutamlarımı usul usul okşadı. "Olmaz bebeğim, senin yerin benim yanım değil." Başımı olumsuz anlamda sallayıp gitmesini kabullenmediğimi belli ederken annemin arkasında gördüğüm bedenle korktum ve annemi arkama saklamaya çalıştım.

"Anne! Arkama geç anne!" Annem başını olumsuz anlamda sallarken aynı zamanda bana gülümsedi. "Korkma bebeğim. O artık korkacağın birisi değil."

"Yine seni benden alacak. Almasın! Alma, onu benden alma!" Annemi arkama saklamaya çalışıp çocukluğumu benden alan adama bağırırken yüzündeki alaylı gülümseme beni yıktı. Annemi benden aldığı için mutlu muydu? Çocukluğumu yakıp yıktığı için mutlu muydu? Bir çocuğu hem annesiz hem babasız bırakmaktan mutlu muydu?

"Anne, gitme onunla. Lütfen..." Annemin gitmesinden korkup kolunu sıkı sıkı tutarken annem yüzüme son kez bakıp geri çekildi. "Gitmem gerekiyor. Kendine iyi bak güzel kızım."

"Anne, gitme!" Acıklı haykırışımı umursamadan ilerleyen kadın arkasında yaralı yavrusunu bırakırken ben olduğum yere düşüp arkasından öylece, bağıra bağıra ağladım. Feryadım yüreğimi sızlatırken her ne kadar yalvarsam da annem gitti, beni yalnız bıraktı. "Lütfen gitme! Lütfen! Lütfen..."

Dinlemedi beni. Arkasını dönüp bana bir daha bakamadı bile. Arkasından haykırmalarımı umursamadan ortadan kayboldu ve bilmediğim yerde beni tek başıma bıraktı.

Dizlerimin üzerine düşüp öylece ağlarken beni kaldıracak birini bulamadım. Olduğum yerde öylece ağlarken hiç kimsemin olmayışına, annemin beni tek başıma bırakışına daha fazla ağladım.

Her şey bana o kadar gerçekçi geldi ki rüya olup olmadığını algılayamadım. Yataktan zıplayarak kalktım.

Gözlerimde kalan yaşlar gerçekleri tek tek yüzüme vururken nefes nefese kalan bedenimi yatıştıramadım. Kalbim tüm hızıyla atarken gözlerimin önü buğulandı. Yaktığım sarı renkteki gece lambası korkumun önüne geçemezken gözlerim benimle birlikte uyuyan Juliet'i aradı. Onu yatağın ucunda bulurken korkuyla kendimi doğru çekip göğsüme bastırırken beni sakinleştirmesini bekledim ama yapamadı.

Panik atağımın tetikleyeceğini hissederken kendimi kasıp Juliet'i biraz daha çektim ve derin nefesler almak için uğraştım. Nefes kontrolüm bir işe yaramazken yastığımı kolumun altına sıkıştırıp hızla odadan çıktım. Karanlık koridor bana fazlasıyla ürkütücü gelirken karşımda duran kapıya doğru hızlı adımlar attım. Arkamdan biri beni kovalıyormuş gibi davranırken kapıyı aceleyle tıklatıp izin gelmeden kendimi içeri attım.

Karanlık olan oda beni korkuturken elimi yan tarafa atıp ışığı açtım. Odanın içi aniden aydınlanırken sızlayan gözlerimi kısıp yataktan endişeyle doğrulan Pusat'a baktım. Kısık gözleriyle bana bakarken kolundan destek almıştı.

Onun meraklı bakışlarına dolu gözlerimle yanıt verirken Pusat hayal görüyormuş gibi ellerini kaldırıp gözlerini ovuşturdu ve tekrar bana baktı.

"Küçük Dolunay?" Meraklı ses tonuyla bana bakan Pusat'a yaslandığım kapıdan bakarken kucağımda duran Juliet huzursuzlandı. "Şey, yanına gelebilir miyim?"

Bir çırpıda söylediklerim Pusat'ı şaşırtırken bu şaşkınlığı kısa sürdü. Bana başını onaylar anlamda sallayıp izin verirken kolumun altına sıkıştırdığım yastığım ve kucağımda duran Juliet ile ona doğru adımladım. Titreyen bacaklarıma zorlukla sahip çıkarken yatağının ucuna oturdum ve başımı ayaklarıma doğru eğdim. Ne yapacağımı bilmeden ayaklarımı incelerken kucağımda duran kedi usulca yan tarafa çekildi. Sadece yastığım ve ben kalırken gözüme inen yaşları geri göndermeye çalıştım.

"Sen, iyi misin?"

Meraklı sesine başımı olumsuz anlamda sallarken yüzümü ellerimle kapattım ve ağladım. "Kabus gördüm." diye mırıldanırken Pusat'ın ellerini belli belirsiz saçlarımda hissettim. Ne yaptığını anlayamazken ellerimi ıslanan yüzümden çekip yavaşça ona döndüm. Titreyen ellerini saçlarıma atıp okşamaya çalıştığını hissederken ona zorlukla gülümsedim.

"Anlatmak ister misin? Eğer kötü bir canavar gördüysen rüyana girip onunla savaşabilirim."

Pusat beni gülümsetmeyi başarırken ona ağlarken gülümsedim. Aslında kötü bir canavar görmüştüm. Benim için rüyama girip babamla savaşır mıydı?

"Kendimi çok kötü hissediyorum." diye mırıldanırken yaşlı gözlerimi kaldırıp yanımda şefkatle bana bakan ev arkadaşıma çevirdim. O da bana bakarken, "İyi hissetmen için bir şey yapabilir miyim?" diye mırıldandı. Ona başımı olumsuz anlamda sallarken yapabileceği bir şeyin olmadığını kendi kendime mırıldandım. Aslında buraya yalnız kalmaktan korktuğum için gelmiştim. Panik atağımın tetikleyip beni kötü hâle getirmemesi için gelmiştim.

Pusat bir şekilde benim dikkatimi dağıtıyor ve iyi olmamı sağlıyordu. Onun yanındayken atak geçireceğimden korkmuyordum. Bana anlayışlı davranıyor ve iyi hissetmem için elinden geleni yapıyordu.

"Benden istediğin bir şey var mı? Eğer varsa çekinmeden benimle paylaşabilirsin Dolunay."

Pusat bana yine o anlayışlı bakışlarıyla bakarken bakışlarımı ondan kaçırıp utançla odanın her yanında gezindirdim.

O odaya, bu gece gidebileceğimi sanmıyordum. Eğer oraya tek başıma gidersem yine korkacak ve rüyamda gördüğüm anları düşünüp kafayı yiyecektim. Yalnız kalmak istemiyordum. Ben yalnızlıktan korkardım. Pusat'ın yanımda kalmasını istesem ayıp etmiş olur muydum? Onu uykusundayken uyandırmıştım. Uykulu olmalıydı.

"Pusat aslında senden istediğim bir şey var." dedim fısıltıyla. Yanaklarım kızarırken bu isteğimi yerine getirip getirmeyeceğini bilmiyordum. Sadece istiyordum. İçime düşen anlık cesaretle başımı dikleştirirken bana bakan karamellere baktım ve içime kesik bir nefes çektim. "Sen... Yani, benimle..."

Saçmalamaya başladığımı fark ettiğimde yeniden utanırken başımı önüme eğdim ve kolumun altında duran yastığı sıkıştırıp ellerimi kucağıma çektim. Bir çocuk gibi parmaklarımla oynarken ilgimi dağıttığım tek odak noktam buydu.

"Pusat, bu gece benimle uyur musun?"

Beklemeden kurduğum bu cümle kalp atışlarımı hızlandırırken üzerime büyük bir rahatlama çöktü. Dilimin ucunda dönüp duran cümleyi içime doğan cesaretle bir çırpıda söylemeyi tercih etmiş ve kurtulmuştum. Geri kalan her şey Pusat'ta bitiyordu.

Eğer beni kabul ederse yanına kıvrılır ve hareket etmeden uyurdum. Onu rahatsız edecek hiçbir şey yapmazdım. Reddederse de üzüntü ve korkuyla Juliet'i kucaklayıp yeniden odama giderdim ve sabaha kadar kendimle uğraşırdım.

"Yani birlikte yatmak zorunda değiliz. Ben yerde de yatarım. Sadece korkuyorum ve odaya tek başıma dönmek istemiyorum. Şuraya kıvrılırım. Sesim çıkmaz, vallaha."

Elimle yeri gösterip izin vermesi için başımı kaldırırken Pusat bana anlam veremediğim bakışlarıyla baktı bu sefer. Kabul etmesi için yavru kedi bakışlarımı ona atarken Pusat saçlarımda duran ellerini çekmeden bana gülümsedi.

"Yerde yatmana gerek yok Küçük Dolunay. Yatağım yeterince geniş. Bence hepimiz buraya sığabiliriz."

Beni kabul etmesine gülümserken içimdeki enerjiyle ellerimi boynuna sardım ve ona sıkıca sarıldım. Yaptığıma şaşırsam da o anın mutluluğuyla bunu umursamamayı tercih ettim. Pusat'ın ellerinin belli belirsiz saçıma ve belime sarılırken gülümseyip çenemi omzuna yasladım. Birbirimize sarılıp öylece dururken hızlanan nefeslerini saçlarımın arasında hissettim. Onun da benim gibi nefesleri hızlanmıştı.

Sanırım benim gibi o da çekiniyor ama bir yandan da mutlu oluyordu.

"Teşekkür ederim, iyi ki varsın." diye mırıldanırken Pusat'ın elleri sıkılaştı. "Sen de iyi ki varsın Dolunay. Ne olursa olsun yanında olduğumu unutma. Olur mu?"

Pusat'tan ayrılırken onun da elleri belimden çekildi. Birbirimize utanarak bakarken yanaklarının kızardığını gördüm. O da benim gibi utanmış mıydı?

Pusat, yana kayıp yastığını ortadan kenara çekerken Romeo'yu kucaklayıp yatağın ucuna bıraktı. Juliet de onun yanına sokulup uyumayı tercih ederken Pusat eliyle yan tarafa birkaç defa vurup beni çağırdı. Ona gülümseyip yanına emeklerken getirdiğim yastığımı yanına bıraktım. Usulca yatağa yerleşirken Pusat üzerime yorganı sıkıca örtüp kalktı ve ışığı kapattı. Karanlık odaya hâkim olurken Pusat yanıma yavaşça yerleşti. Aramızda mesafemizi koruyacak kadar boşluk bırakırken Pusat'ın burnuma dolan kokusunu derince içime çektim. Bu oda buram buram Pusat kokuyordu.

"İyi geceler Pusat." derken yorganı biraz daha üzerime çekip gözlerimi huzurla kapattım. "İyi geceler Küçük Dolunay. Tatlı rüyalar."

Kabus görünce rüyama Pusat'ın gireceğine inanırken beni koruyacağını içimden hissettim. Yüzümde oluşan tebessüme engel olamazken gözlerimi kapattım. Bana tatlı rüyalar dilemişti. Tatlı rüyalar görürdüm.

"Dolunay, şunu hiçbir zaman unutma. Bal Porsukları hiçbir şeyden korkmaz. Onların cesaretleri boylarından büyük. Sen bir Bal Porsuğu'sun. Hiçbir şeyden korkma. Eğer korkarsan korkuların seni ele geçirir." Pusat'ın verdiği öğüt uykuya dalmadan önce zihnimde yankılanırken zehirli yılanı bile yiyen Bal Porsuklarını anımsadım. Cesareti boylarından büyük Bal Porsukları...

"Şimdi iyi geceler sana." dedi kısık fısıltıyla. "Tatlı rüyalar."

Yazar Hesabı: lilesdeniz

Parodi Hesaplar:

Dolunay Eren: doluunayeren

Pusat Dağdelen: pusatdagdelen_

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

MAFYANIN KIZI Από Deniz Deniz

Εφηβική Φαντασία

3M 135K 95
Açıklamayı falan geçin, hikayeyi öğreneceksiniz zaten. İsmi kadar dramatik bir kitap değildir. Eğlenmek, hayal gücünü genişletmek ve saçmalamak. Buyu...
evrenin kayıp yıldızı Από nur.

Εφηβική Φαντασία

1.2K 222 18
Evrenin en güzel seven adamına sevgilerimle. Daima yıldızsız geceler! • Yeniden çiçek açmama yardım eden kadına... Zamanın ötesindeki kıza, teşekkürl...
937 71 7
Küçük bir nefret tohumu.
Stay With Me // KaiSoo Από allen__13

Μυστήριο / Τρόμου/ Θρίλερ

1.1K 89 6
İlk defa Seul'un göğünde bu kadar yıldız vardı. Kyungsoo'ya baktı. Yıldızlar başının etrafında dizilmiş, bu mükemmelliği taçlandırıyordu. Jongin, yıl...