PARAMPARÇA PART 2

3.3K 133 11
                                    

MAHKEME GÜNÜ

Adliyenin içinde esen o soğuk rüzgar herkesin içine işlemişti. Bir köşede bankta oturan Esila'ya gidip sarılmak istiyordu Mia. Ama kimse Göktuğ'un o soğuk bakışları yüzünden bir şey yapamıyordu. Esila günden güne değişmiş, karnı kocaman olmuştu. Aylar süren uzun savaştan sonra yeni bir mahkeme daha. Esila bu süre içinde otelde kalmış sadece Cesur abisi ile görüşebilmişti. Boşanmak istemiyordu. Kocasının bu kadar acımasız, bu kadar korkutucu olduğuna hala inanamıyordu. Doğuma haftalar kaldığı halde soğumamıştı Göktuğ'un içi. Hakim ise bu iki gencin gözlerindeki aşkı görmüş bir türlü boşamaya razı olmuyordu. Esila ise bütün gerçekleri öğrenmiş bin pişman olmuştu. Hastalığı için oradan oraya koşmuşlardı. Esila bebeğinin canı için uğraşıyordu bu kadar yeter ki o sağ sağlim doğabilseydi. Ama yinede içindeki bu acı sevdiği adam tarafından on katına çıkmıştı. Onu ilk defa böyle görmüştü. Gözleri artık aşkla bakmıyordu. Küçük kelebeği ile bir kez olsa bile konuşmamıştı. Sıcaklığını hissedecek kadar yaklaşmamıştı. Kaç tane mahkeme geçmişti ama her seferinde Göktuğ bizi boşayın gibi laflar edip durmuştu.

Esila'nın Ağzından

İki elimide karnımda birleştirdiğimde içimdeki candan bir ses bekledim. Bir şey olsaydı da o mahkeme salonuna girmeseydim. Dayanamıyordum. Güneş ve Mia gidip sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Onlarda öyleydi. Ama o soğuk rüzgar bir türlü dinmiyor, delice yakan o soğuk gözler üzerimden kalkmıyordu. Ben sevdiğim adamı kaybetmiştim, ben ona inanmamıştım. Ondan vazgeçmiştim. Şimdi onun yaptığı ise sadece olması gerektiği gibiydi. Giderken öğrendiğimde geri gelirim demiştim. Ama Göktuğ beni hayatından bu kadar çok çıkarttığı için geri dönemiyordum. Ben seni hiç bırakmadım, senden vazgeçmedim diyemiyorum. Gözlerimden dökülen yaşlar hızlandığında kafamı diğer tarafa çevirdim. Görmemeliydi. Beni nu kadar güçsüz görmemeliydi.

Hiç bir zaman boşanmayı kabul etmemiştim ama bu mahkeme sanki sonum gibiydi. Girmek istemiyordum o salona. Onunla aramda ki bu bağı sonsuza kadar koparmak istemiyordum. O kadar çaresizdim ki gidip ayaklarına kapanıp af dilemek istiyordum. Son bir kez olsun gözlerimin içine bak diyebilmek, kokunu bana haram etme diyebilmek istiyordum. Şimdi tüm bunları yapmaya cesaretim bile yoktu, bir kere ben onun gözlerindeki soğukluğu farketmiştim. Şimdi hangi yüzle gidip af dilenecektim ki?
Bacaklarımı birbirine bastırıp oturduğum yerden destek alarak ayağa kalktım. Bir umut gözlerini bana çevirir ve bu pişmanlığımı görürdü. Duvarın kenarına geçmiş başını yaslamıştı. Gözleri kapalıydı, üzerinde siyah kot pantolonu, siyah t-shirt'i ve siyah deri ceketi vardı. Her zamanki beni benden alan duygusuzdu. İçimde kopan fırtınalara bir türlü söz geçiremiyordum. Yanına gitmek kokusunu solumak istiyordum. Arsızca gözlerimi dikip hesap sormak istiyordum. Vazgeçmemeliydi benden.
Bir kaç adım atıp üstümdeki tuniği düzelttiğimde dikkatimi iyice zayıflayan kolLarım çekti. Ama kocaman içimde bir hayat taşıyan karnım vardı. Bebeğimin içimdeki hareketlerine gülümsemiştim. Belki Göktuğ da bu anı yaşamak isterdi. Diğerlerinin gözlerinin üzerimde olduğunu tahmin ediyordum. Ama benim gözlerim sadece ona kilitlenmişti. Aramızdaki son iki adımıda kapatıp yavaş yavaş burnuma dolan kokusunu içime çektim.

Huzur!!

Onun kokusu huzur demekti.
Geldiğimi hissetmişti ama hala gözlerini açmak istemiyordu. Ellerim o buz gibi elleriyle birleştiğimde anında gözlerini açtı. Müdahele etmeden "Lütden izin ver" diye fısıldadım. Başını olumlu bir şekilde sallayıp gözlerini tekrar kapattı. Yalvarırım çekme o huzur bulduğum gözlerini benden. Ellerimizi karnıma götürdüm ve onunla beraber içimdeki o mucizeyi hissetmeye başladık. Sanki bize bir şey anlatırmışcasına durmadan hareket ediyordu içimde. Anlık bile olsa dudaklarının yanındaki o çizgiyi gördüğüme yemin edebilirdim. Bebeğimizin tepinmesi bittiğinde ellerini bir hızla çekip, o soğuk ve acımasız bakışlarını gözlerime dikti. Sanki meydam okurmuşcasına daha da soğuttu grilerini. O an gözlerinin içindeki rengin, renkten renge girdiğini görmüştüm. "Bebeğimi senin elinden aldığımda artık o yalnız kaldığın hayatına tamamen kavuşacaksın. Sen ne beni nede bebeğimi haketmiyorsun. " diye kükrediğinde asice kafamı salladım. Gözyaşlarım benden önce giderken "Deme öyle. Deme ne olur. Ben, ben ikinizide canımdan çok seviyorum" dememe kalmadan işaret parmağını omuzlarıma bastırdı. (O an sıcaklığını iliklerime kadar hissettim.). "Sakın, sakın bir daha o yalanlarını bana sayıklama" diye tısladığında iki adım geriledim. Asice akan yaşlarımı elimin tersiyle silip burnumu çektim. "Ö-özür dilerim. Ben senden asla vazgeçmedim. Vazgeçmem." hala üzerime yürümeye devam ediyordu. "Sus, sus" diyip kafasını sallıyordu.
"Sen sadece kendini düşünem bir yaratıksın. Ne beni ne de karnındakini önemsemedin. Sen o kadar bencilsin ki, şu geride bıraktığın insanların ne hale gelebileceğini düşünmedin. Bizden o kadar kolay vazgeçtin ki, beni sana o kadar hasret bıraktın ki şimdi ne tenin ne de sesin umurumda artık. Yabancı anladın mı? O can attığın hayata kavuşacaksın ama bir farkla bu hayatta, ne ben olacağım ne de bebeğim. Sen ikimizi de kaybettin Esila! !"
Söylediği kelimeler o kadar çok canımı yakıyordu ki, ben aylardır onsuz nefes dahi alamıyordum. Şimdi benden bebeğimi de mi alacaktı. Olamazdı. Bunu bana asla yapmazdı.
Duygusuz olabilirdi ama bir bebeği annesinden asla kopartmazdı.
Kopartmazdı değil mi?

"Yapamazsın" dediğimde artık gözlerimin önünü göremeyecek hale gelmiştim. Neden bu kadar acıyordu canım. Üzerime sinirle bir kez daha yürüdüğünde geriledim. Ama o an hiç aklıma gelmeyen şeyle paramparça oldum. Ayağımın altından kayan zeminle önce sandalyeye düştüm sonra da yere yuvarlandım. Karnıma saplanan ağrıyla ellerim önce karnıma sonra da bacaklarımım arasına gitti. Ellerimle hissettiğim sıvıyla ağlamaya başladım. "Bebeğim" diye fısıldadığımda sıvı hala akmaya devam ediyordu. "Kızımmmm" diye bağırdığımda bilincimim artık kapandığını anlamıştım.

Olmazdı, o kadar bağlamıştım ki kaybedemezdim ben içimdeki mucizeyi. Ara ara kulaklarıma dolan seslerle ne olduğunu anlamaya çalışoyordum. Şimdi huzurlu muydum. Onun kokusuyla bulanan tenim, saçlarımdaki ıslaklıklar. Değer miydi o alev alev olan tenine hasret kalmaya? Değer miydi, içimdeki mucizeyi öldürmeye?

Değer miydi?

Son olarak "Bırakma beni kelebeğim" cümlesini boğuk boğuk duyduğumda yüzüme bir gülümseme aldı ve o hasret olduğum kollarda kendimi kaybettim.

Buika'nın da dediği gibi "No habra nadie en el mundo" (Dünya da kimse yok ki derdime derman olacak.)

ARKADAŞLAR ŞARLIYI MUTLAKA DINLEYIN. ADAMIN AKLINI BAŞINDAN ALAN BİR ŞARKIDIR. REISMDE MİA VAR ;) YORUMLARINIZA CEVAP VERECEĞİM.

SİZLERİ SEVİYORUM ♥♥

DUYGUSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin