je t'aime.

1.8K 138 19
                                    

Ellerimi duvara yaslayıp, soluklanmak için birkaç dakika bekledim. Agusto, Glen'in kolunu sıyıran merminin olası bir kan kaybına neden olmasını engellemek için belinden çıkardığı kemeri koluna bağlamakla meşguldü.

Jake ise hala elinde tuttuğu silahla, birkaç adım ilerimde şaşkınlıkla olup biteni izliyordu. İçime çektiğim son nefesle birlikte yerimden zorla kımıldadım, ona doğru adımladım ve elinde duran silahı soğuk zemin üzerine bıraktıktan sonra, bedenini kollarımın arasına aldım.
"Ben de seni seviyorum Jake, ben de seni seviyorum."

****

Yorgun düşen bedenimi camın dışına taşıdığımda, ayaklarımda soğuk tahtayla buluşmuş ve ara ara batan tahta parçalarını umursamadan, manzaranın güzel göründüğünü bir yer bulana dek ilerlemiştim. Neredeyse akşam olmuştu. Agusto ile polis departmanına gittikten sonra yine polis aracında, Jake'in omzunda uyuyarak onun evine gelmiştim.

Jake, düşüncelerimden çıkıp gerçek hayata geçerek pencereden kafasını çıkardı. "Orada üşümezsin, değil mi? İstersen sana bir şeyler getirebilirim."

"Sorun değil," dedim. Sadece ellerinde tuttuğu biralardan bir tanesini boğazımı temizlemek adına delicesine istiyordum. "Buraya gel."

Hiçbir şey demeden aynı benim yaptığım gibi pencereden çıktı, benim aksime ayakkabılarıyla tahta zeminde ilerleyip, hemen yanıma kuruldu ve kollarını geriye atarak oturdu. Yanına koyduğu birayı aldım ve sanki günler sonra çölde su bulmuş bir insan gibi hiç soluklanmadan içtim.
"Ah aman tanrım! bunun iyi geleceğini biliyordum."

Güneş, November Town sahilinin üzerinde yavaş yavaş salınarak kaybolmuştu. Şimdi sadece büyük ağaçların arasından gözüken dalgaların kayalara çarpışını ve birkaç insanın sahilde koşuşturmalarını görüyordum. Bugün olanlar hakkında düşünmeyi ertelemiştim çünkü yorulanın sadece bedenim olmasını istiyordum. Beyin yorgunluğu uykuyla geçmiyordu.

Jake elini elimin üzerine bıraktı. Sakalları sanki hala güneşten parçalar saklıyor gibiydi. Burnunun kıvrımında sokak lambasının beyaz iğrenç ışığı dahi güzel duruyordu. Dudakları çarpıkça havaya kalktı. Böyle yamuk gülümsemesini seviyordum. "Bill Antheia'a evlilik teklifi etmiş." dedi. Onu izlememi sevmediğini biliyordum.

"Duydum. Güzel bir elbise bulmam gerekecek."

"Saten sana yakışıyor." Gülümsemesi değişti. Arzu artık tüm yüzündeydi.

Kendimi göğsüne kapakladım. Birkaç ay önce, bu anı yaşamak için delirir, hatta hayallerimin gerçek olduğu rüyaları daha fazla görmek adına uykudan uyanmak istemezdim. Ancak şimdi gerçekleşen hiçbir şey rüya değildi. Birkaç saat önce onu kaybetme korkusuyla çaresizce çırpınırken şimdi onun canlı kollarında, hatta dünyanın en güzel melodisiymiş gibi atan kalbinin yakınındaydım. Jake bana her seferinde yeni bir hayat sunuyordu.
"Belki iki sevgili gibi birlikte yaşamalıyız."

Kahkaha attım. "Sevgililer birlikte mi yaşarlar?"

"Bilmem. Bu konuda deneyimli olan sensin." dedi. Kafamı göğsünden kaldırarak imali bir şekilde ona baktım fakat bu sadece gülümsemesine neden olmuştu.

"Seni seviyorum, Jake."

"Seni nasıl sevdiğimi bilemezsin, Paris."

staytonight. ||gyllenhaal. Where stories live. Discover now