- 27 -

9.3K 679 47
                                    

Ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin içindeki yangını söndürmeyi başaramıyordu. Fazlaydı bu kadar. Onun bildiği aşk bu kadar acı dolu değildi. Belki de o aşk nedir bilmiyordu. Tek bildiği fazlasıyla canının yandığıydı. Ve bunu hiç sevmemişti. Eğer aşk buysa sonsuza dek aşktan uzak durmaya razıydı. 

"Yapma Eylül, yeter artık."

Yetmiyordu. İçindeki öfke ve acı o kadar fazlaydı ki hiçbir şey yetmiyordu. Ne döktüğü gözyaşları, ne nefreti... Her şey fazlasıyla yetersiz kalıyordu. Bu yetersizlik onu delirtiyordu. 

"İçimdeki öfke o kadar fazla ki..."

"Farkındayım."

Acı içinde gülümsedi. "Hayır, farkında değilsin. İçimdeki öfke sadece ona değil kendime en çok. Kendime öyle öfkeliyim ki... Ben... Ben gerçekten bir aptalım. Bir masal yaşayabileceğimi zannedecek kadar büyük bir aptalım."

"Sen sadece sevdin."

"Benim olamayacak bir adamı sevdim."

"Bunu bilemezdik."

Elinin tersiyle akan gözyaşlarını sildi ve arkadaşına baktı. "Hayır, sen beni uyardın. Ben bilerek lades dedim."

Gamze derin bir iç çekti. "Bak canım sen sadece yaşamak istedin. O masalı yaşamak istedin. Her masal mutlu sonla bitmez."

Kesinlikle doğruydu. Eylül bu masalı yaşamak istemişti. Sonucunu bile bile yaşamak ve canının yanmasına göz yummak tamamen onun aptallığıydı. Barış'ın hiçbir suçu yoktu. O başta neyse şimdi de oydu. O hep uzak durmuştu. Eylül ise bunu başaramamıştı. Şimdi ise tek taraflı sevgisinin cenazesini kaldırmak ona aitti.

Çalan kapı sesi ile Gamze oturduğu yerden kalkarak kapıya bakmaya gitti. Eylül'ün değil kapıya bakmak koltuktan kalkmaya bile gücü yoktu. Aşk acısı onu sadece duygusal olarak değil aynı zaman da fiziksel olarak da tüketmişti. 

Bir dakika geçmemişti ki içeri Barış girdi. Başta hayal gördüğünü düşündü ama odanın kapısının kapatılması ile hayal değil tamamen gerçek olduğundan emin oldu. Öfke, nefret, özlem, acı hepsi birbirine girdi. Ne hissedeceğini bilemez bir halde ona öylece bakakaldı. Ağzını açıp tek kelime edemiyordu. Oysa ona kusmak istediği öyle büyük bir öfkesi vardı ki... Şimdi her şey bir anda gitmişti. 

"Sen ne yaptığını zannediyorsun?"

Barış'ın öfkeli sesi ile kendine geldi. Burada bir şeyler ters gidiyordu. Öfkeli olması gereken o iken Barış'ın bu yersiz öfkesi anlamsızdı. Sinirle oturduğu yerden kalkarak "Asıl sen ne saçmalıyorsun?" diye sordu. Sesi öyle soğuk çıkmıştı ki bunu kendi bile beklemiyordu. Barış da beklememiş olacak ki sert yüz hatları bir anda yumuşadı.

"Beni terk ettin."

İşte bu kopma noktası olmuştu. Eylül öyle bir kahkaha attı ki... Gözyaşı ve acı vardı kahkahasında. En çokta iğrenme. 

"Sen eski nişanlına dönmüşken ne yapmam gerekiyordu? Onunla olabilmek için benden zaman isterken... Söylesene ne demeliydim? Olur tabi sen bir görüş sıkılınca bana tekrar gelirsin. Ben buradayım, her zaman beklerim. Bunları mı bekliyordun?"

Her kelimesinde ses tonu daha fazla yükseliyor, nefretini biraz daha açık ediyordu.

"Hayır... Sadece beni dinlemeni bekliyordum."

"Senin neyini dinleyecektim? Beni hangi yalanlarla avutmanı bekleyecektim?"

"Birincisi ben sana hiç yalan söylemedim. İkincisi benim karşımda avutacağım bir çocuk değil sevdiğim kadın var."

Eylül bir an öylece kaldı. Duydukları karşısında ne hissedeceğini ne diyeceğini bilemiyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Ya aklı ona oyun oynuyordu ya da Barış onunla dalga geçiyordu.

"Sevdiğin kadının yanından geldiğini düşünüyordum."

Barış derin bir nefes aldı. Bu konuşmanın her saniyesinin onu fazlasıyla gerdiği belliydi ama bu durum Eylül'ün zerre kadar bile umurunda değildi. Kaç saattir çektikleri ve daha da çekeceklerini düşündükçe Barış'ı parçalamaktan başka bir şey istemiyordu. Üstelik öyle bir parçalamak istiyordu ki bir daha hiçbir parçası bir araya gelemez hale gelene kadar.

"Ben eski bir hesabı kapattım. Yıllardır açık olan ve beni rahatsız eden bir hesaptı bu. Şimdi ise geçmiş tamamen benim için bitmiş oldu."

Eylül hiçbir şey söylemedi. Onun sözlerine deli gibi inanmak istese de sessiz kaldı. Geçmişin gerçekten kapanmış olmasını öyle çok isterdi ki... Onun hayatından tek olmak ve bir ömür boyu olmak... O kadar mükemmel olurdu ki... Ama öyle değildi. Olmayacaktı da.

"Eylül..." dedi Barış yalvarır bir tonda adeta. "Benim hayatımdaki tek kadın sensin ve bundan sonra da sadece sen olacaksın."

"Sen o kadının yanındaydın..." diyebildi Eylül. O kadar karman çormandı ki. Ne demesi, ne hissetmesi gerektiğini kestiremiyordu artık.

"Kapatmam gereken eski bir hesaptı."

"Benim yanımda olmak yerine o kadının yanındaydın," diye fısıldadı. Boğazı düğümlenirken, yanakları yeniden gözyaşlarının istilasına uğradı.

"Eylül..." dedi Barış. Ses tonu fazlasıyla yorgun çıkıyordu. "Beni anlamıyorsun. Anlamanı da beklemiyorum fakat bana inan. Bana inanmanı senden bekliyorum."

"Sana nasıl inanabilirim ben? Daha az önce o kadının yanındayken..."

Sözlerini bitirmesine ağzından kaçan hıçkırıklar izin vermiyordu. Kendini toparlaması gerekti. Bu kadar zayıf durmamalıydı. 

"Seni seviyorum... Sende beni seviyorsun. Bu yeterli değil mi bana inanman için?"

Keşke diyebildi içinden. Keşke her şey Barış'ın dile getirdiği kadar basit olsaydı. İşte o zaman her şey daha iyi olurdu. Bu kalbini sökecek gibi olan acı gider yerine mutluluk gelirdi. Lakin hiçbir şey bu kadar basit değildi. Olmuyordu da. En azından Eylül için.

"Eylül bunu bize yapma!"

Barış'ın sesi fazlasıyla öfkeli çıkıyordu. Ama bu Eylül'ü korkutmuyordu aksine daha da öfkelenmesine sebep oluyordu.

"Ben bize hiçbir şey yapmadım. Sen yaptın!"

"Son sözün bu mu?"

Eylül acı bir şekilde gülümsedi. "Sen bana söylenecek bir son söz bile bırakmadın."

Bu aralarında geçen son cümle olmuştu. Barış öfkeyle evden ayrılırken, Eylül olduğu yere çöktü. Gözyaşları yüreğini yakarken hiçbir şey acısına merhem olmuyordu. Bitmişti işte. Her şey bitmişti. İçinde kalan ne varsa hepsini söylemişti. Artık rahatlaması gerekmez miydi? En azından biraz olsun kalbindeki acının hafiflemiş olması gerekmez miydi? Ama hiçbiri olmamıştı. Ne rahatlamıştı ne de kalbinde ki acı biraz olsun hafiflemişti. Aksine acı en baştaki kadar keskin ve gerçekti. Lakin geçecekti. Her şey nasıl geçiyorsa en sonunda bu acı da geçecekti. Zamanla hafifleyecekti. Sadece sabretmesi gerekti. Bir süre sadece sabredecekti. Bu süreçte canı çok yanacaktı. Onu çok özleyecekti. Onsuz nefes alamadığını hissettiği anlar olacaktı. Ki şu an da öyle hissediyordu. Sanki yüreğinin yarısı onunla birlikte gitmiş gibiydi. Ama alışacaktı bu duruma. Başka çaresi yoktu. Alışmaktan başka hiçbir çaresi yoktu. Onu çok seviyordu. Çok fazla. Belki hayatında bir daha kimseyi böyle sevmeyecekti ama onu da artık sevmeye devam edemezdi. Aralarına bir kez olsun yabancı biri girmişti. Bu şüpheyle yaşayamazdı. Her şey geçecekti. Geçmek zorundaydı.

-

Merhaba arkadaşlar. Uzun zamandır bölüm beklediğinizi biliyorum ama az çok instagramdan takip eden arkadaşlar bölümlerin neden gelmediğini bilir. Ama ben yine de sizler için açıklama yapayım. 

Bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere yedi buçuk aylık hamileyim :) Biraz sıkıntılı bir hamilelik dönemi geçirdim. Şükür şu an bir sıkıntı yok ama bu süre zarfında ne yazık ki yazamadım. Sonrasında ise taşınma olayım oldu. Bunlar üst üste gelince ister istemez gecikmeler oldu. Yeniden gecikmeler olabilir çünkü doğum yaklaşıyor malum :) Sizlerden dua ve yorum bekliyorum....

İsntagram adresim : dilektaygun takip etmeyi unutmayalım, seviliyorsunuz ♥

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin