- 17 -

12.9K 1K 52
                                    

Bir saattir aralıksız çalışıyordu. Kimse ona bu kadar hızlı çalışmasını söylememişti aslında. O böyle çalışıyordu. Çalışmak zorunda olduğunu hissediyordu. Çalışmadığı takdir de her an Barış'ın odasına girip ona hesap sorabilirdi. Dün gece bir ateş gibi onu yakarken bugün yine neden buzdan adam maskesi altına girdiğini sorabilirdi mesela. Ama bunu yapmak istemiyordu. Biraz olsun güçlü olmak ve umursamaz davranmak istiyordu. Bunu yapmalıydı.

Hala inanamıyordu. Sabah sadece soğuk bir günaydın demekle yetinmişti. Ki bu da Eylül'e özel bir günaydın bile değildi. Gamze ile ikisine idi. Bunu kabullenmesi gerekti. Evet, kesinlikle. Kabullenip, umursamamalıydı.

Masasının üzerindeki telefonun çalması ile başını kaldırdı ve isteksiz bir şekilde yanıtladı. "Odama gel," diyen Barış'ın sesiyle tüm bedeni ürperdi. Öfke ve heyecan ile telefon elinde öyle kaldı. Barış'ın bir cevap beklemeden kapaması ise heyecanını biraz olsun dindirip öfkesinin atmasına sebep oldu. Kendini toparlayarak hızla oturduğu yerden kalktı. Madem savaşmak istiyordu Barış Bey, sonuna kadar savaşacaktı onunla.

Gamze'nin şaşkın bakışları altında onun odasına doğru yöneldi. Hafif bir şekilde kapıya bir kez vurduktan sonra içeriden bir ses beklemeden direk içeri girdi. Ona bakmadan kapıyı tekrar kapattı ve ona doğru döndü. Başını kaldırıp direk olarak onun gözlerinin içine baktığında onun da ayakta duruyor olduğunu fark etti. Masasının önüne yaslanmış bir halde ona bakıyordu. Ve itiraf etmek istemese de her zamanki gibi çok yakışıklı duruyordu. Fazla yakışıklı. Yutkunmasına engel olamadı. Bu adamda onun aklını başından almaya sebep olacak şeyler vardı ve Eylül bu durumdan hiç hoşlanmıyordu. Onu gördüğü anda tüm mantılı düşünme yetisini kaybediyordu.

"Yaklaş," diyen Barış'a kaşları çatılarak baktı. Bunun üzerine Barış hafifçe gülümseyerek "Yaklaşır mısın?" diye sordu. Bu daha iyiydi. Yavaş adımlarla ona doğru yaklaştı. Aralarında az bir mesafe kala durdu. Barış inceleyen bakışlarla ona bakıyordu. İstemsizce bugün ne giydiğini düşünmeye başladı. Siyah kotu ile siyah kalın askılı bir bluz giymişti. Üzerinde ise kırmızı ince bir hırka vardı. Aslında çokta kötü görünmüyordu. En azından evden çıkarken kendisine kötü görünmemişti.

"Her renk sana ayrı yakışıyor."

"İltifat mı ediyorsun?"

"Hayır, gerçekleri söylüyorum," dedikten sonra Barış onu kendine doğru çekti ve bir eliyle belini sardı.

"Mesajıma neden cevap vermedin?"

"Cevap vermem gerektiğini düşünmemiştim."

"Düşün o halde! Benim mesajlarıma, aramalarıma cevap vermek zorundasın."

Eylül onun bu emrivakisi karşısında şaşırmasına engel olamadı. Onu hafifçe iterek uzaklaşmaya çalıştı. Barış çok az uzaklaşmasına izin vermişti. Hala fazlasıyla yakındılar, bedenleri birbirine değiyordu ve Barış'ın eli tehlikeli bir şekilde belini sarıyordu.

"Neden bunları yapmak zorundayım?" diye sordu. Zorundayım kısmının üzerini bastırarak sormuştu. Zira bu hayatta hiçbir şeyden ötürü zorunlu olmak istemiyordu.

"Çünkü yaşadıklarımız ikimizi de bu zorunluluğa itiyor."

"Yaşadıklarımız..." dedi ama gerisini getiremedi.

"Evet, yaşadıklarımız güzelim. Biz artık birlikteyiz. Benim sana istediğim zaman ulaşmam gerek. Attığım mesajlara cevap almam gerek."

"Peki ya ben?"

"Senin de aynı şekilde."

"Sabah bu yüzden mi öyle soğuktun?"

"Hem evet hem hayır... Sana kızgındım ama bu tam sebep değil. Seni arkadaşının yanında zor durumda bırakmak istemedim. Üstelik burası iş yeri ikimiz içinde."

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin