- 1 -

34.7K 1.3K 70
                                    

Sonbaharda İstanbul bir başka güzeldi. Bir başka aşktı. Aşk sadece İstanbul'du onun için. Onun dışında aşkın varlığına pek inandığı söylenemezdi. Camını biraz açarak temiz havanın arabanın içerisine girmesini sağladı. Bugün bulutluydu hava. Her an yağmaya hazır bir haldeydi. Böyle bir hava da evine gidecek olmanın verdiği eşsiz mutluluk ile gülümsedi. Saat akşam altıya geliyordu ve yarım saate evinin huzurlu kollarında olurdu. Evi... İnanması ne kadar zordu.

On iki yıl öncesine kadar bir evi olacağını hep hayal etmişti ama inanmamıştı doğrusu. İnanmaya korkmuştu. İnanırsa ve sonrasında olmazsa yaşayacağı hayal kırıklığı onu fazlasıyla korkutmuştu. Hayata bir yenik sıfır başlamıştı. Anne ve babasının bile istemediği bir çocuk olmak kolay değildi. Gerçi çocukluğuna dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Kendini bildi bileli çocuk esirgeme kurumundaydı. Orası onun evi olmuştu. Savaş, Eray, Umut ve Yavuz da ailesi. Onlar olmasa şu an bu durumda olabileceğini düşünmüyordu.

Devletin onlara sağladığı olanaklarla üniversite bitirmişlerdi ve bu işi kurmaya karat vermişlerdi. Aslında bu işin ana kurucuları Savaş ve Yavuzdu. Onların hırsı ve çalışkanlığı ile diğerleri de ikna olmuştu. Barış'a kalsa okuduğu matematik bölümünün gerektirdiği herhangi bir alanda çalışıyordu. Sayılar, hesaplar onun benliğine iyi geliyordu. Kurdukları bu şirkette de sayısal veriler, hesaplamalar hepsi onun elinin altından geçiyordu. On iki yılda geldikleri nokta gerçekten şaşırtıcıydı. Çok zengin oldukları söylenemezdi ama hepsinin bir evi ve arabası vardı. Ek olarak onlara yetecek kadar bankada paraları. Yavuz garantici adamdı. Önce herkesin yaşam şartlarını garanti altına aldıktan sonra şirketi büyütmelerini istemişti. Öyle de olmuştu. Şu an da tekstil alanında Türkiye'nin önde gelen şirketlerinden biriydiler. Bu şirkette herkesin bir görevi vardı. Savaş ve Yavuz beyniydi bu şirketin. Yeni anlaşmalarla ilgilenir, yeni iş istihdamı bulmaya çalışırlardı. Barış sayısal veriler, hesaplamalar, kısacası tüm mali işlerle ilgilenirdi. Umut ise tasarımcılığı ile göz dolduruyordu. Onun çıkardığı şahane tasarımlar parlamalarında önemli bir etkendi. Eray'a gelecek olursak o da şirketten ve fabrikadan sorumlu olan kişiydi. Kim işe girecek, kim işten çıkacak... İşler ne zamana yetişecek, yeni alınacak makineler, kısacası yönetim işi ondaydı. Bu işe girdiklerinde kimse kimseye sen şu işi yap dememişti ama çok geçmeden herkes kendini ait olduğu yere bırakmıştı. Ve böyle bir düzen oluşmuştu. Barış bu düzenden fazlasıyla memnundu. Az insan görmek hoşuna gidiyordu. Eray kadar sabırlı olamazdı mesela. Onun her gün saçma sapan bir ton işle uğraştığını görebiliyordu. Üstelik Barış işi ne zaman biterse o zaman şirketten çıkabilirken, Eray çalışanları şirketten çıkmadan çıkmıyordu. Onun bu durumdan hiçbir zaman şikâyet etini duymamıştı belki de seviyordu bilemezdi. Ama şöyle bir gerçek vardı ki herkes halinden fazlasıyla memnundu.

Çalan telefonu ile düşüncelerinden sıyrıldı. Arayan kişinin Savaş olduğunu görünce şaşırdı. Onun şimdi önemli bir iş toplantısına gitmesi gerekiyorken neden onu arıyordu ki? Kulağında ki kulaklıktan açma düğmesine basarken, gözünü bir an olsun yoldan ayırmıyordu. Akşam trafiği başlamıştı.

"Hayırdır?"

"Nerdesin?"

"Eve gidiyorum."

"Geri dön, toplantıya katılman gerek. Şirkette bir kopya dosya bırakmıştım. Masamın üzerinde alırsın."

"Sebep?"

Savaş'ın derin bir nefes aldığını gördü. Bir de kız sesi duyar gibi geldi. Sanki bağıran.

"Sus dedim sana..." diye bağırmasıyla Savaş'ın, biraz daha meraklandı adam.

"Ne oluyor?"

"Kaza yaptım."

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin