- 33 -

4.1K 407 44
                                    

Rüya gibi günler geçiriyordu. Bazen yaşadıklarının gerçek olmadığını düşünüp kendini karamsarlığa sokuyordu ama öyle zamanlarda da Barışın bakışları, sesi, dokunuşu her şeyin fazlasıyla gerçek olduğunu hatırlatıyordu ona. Mutluydu. Ailesi ve sevdiği adam arasında bir tercih yapmak zorunda kalmamıştı. Üstelik başta şiddetli karşı çıkan babası şimdi Barışı çok seviyordu. Neredeyse her gün görüşüyorlardı.

Anne ve babası İzmir'e gidip gelmek sıkıntı olacağı için düğüne kadar İstanbul'da kalmaya karar vermişlerdi. Yemek yenildiği gecenin ertesi akşamı istemeye gelmişlerdi. Eylül hayatının hiçbir döneminde o anki kadar heyecanlandığını hatırlamıyordu. Kahveleri dökmemesi büyük bir mucizeydi. Üstelik sevdiği adamla göz göze geldiği anda orada gördükleri tüm bedeninin titremesine sebep olmuşken kahveleri dökmemeyi başarmıştı.

"Nereye daldın gelin hanım?" diye takıldı Gamze.

Düşüncelerinden sıyrılarak aynadaki yansımasına baktı. Üzerinde kırmızı mini elbiseyi incelerken "Fazla açık olmadığına eminsin değil mi?" diye sordu.

"Yani biraz ben buradayım diyor tabi elbise..."

"Gamze ya!" diye isyan etmesine engel olamadı. Bu elbiseyi alırken çok beğenmişti ama bu kadar açık olacağını düşünmemişti. İnce askıları her an düşecek gibi duruyordu. Göğüs kısmı fazla açık olmasa da Eylül için dikkat çekiciydi. Boyunu zaten düşünmek bile istemiyordu. Çok kısaydı.

"Eylül sen heyecandan kendini kaybettin... Hayır, bugün sen iddialı olmayacaksın da kim olacak? Bu gece senin gecen... Tadını çıkar, hayatını yaşa."

Normalde kına gecesi olarak düşünülen bu geceyi öyle yapmama kararı almışlardı. Bu gece Barış'ın evinde toplanacaklardı. Daha doğrusu artık Barış ve Eylül'ün evinde... Bunu düşünmek bile midesinde kelebekler uçuşmasına neden oluyordu. Kendi aralarında bir kutlama yapacaklardı. Ve bu gece orada kalacaklardı. Zar zor izin alabilmişti. Gamze'nin de orada kalma şartıyla... İki gün sonra düğünleri vardı ama babası yine de bazı konularda fazlasıyla katıydı. Onları da çağırmışlardı ama gençlerin gürültüsünü çekemeyeceğini söylemişti babası. Annesi de babası gibi düşündüğünü söyleyip evde kalmayı tercih etmişlerdi. Aslında bunu itiraf etmekten utansa da babasının gelmemesine sevinmişti. Çünkü babası varken Barış'ın yanında olmak şöyle dursun ona bakamıyordu bile. İki haftadır sevdiği adama hasretti neredeyse.

Burnunu çeken Gamze'nin sesiyle kendine geldi ve arkadaşını verdi tüm dikkatini.

"Ne oldu Gamze?"

"Son günlerimiz... Sonra sen gideceksin..." dediğinde bir hıçkırık koptu dudaklarından. "Ben yalnız kalacağım..."

Arkadaşına sımsıkı sarıldı. "Ben bir yere gitmeyeceğim, istediğin her zaman yanındayım... Hem ne biliyorsun belki de beyaz atlı prensin çok yakında yoldadır..."

Gamze acıyla gülümsemişti.

"Ben beyaz atlı prensimi çoktan buldum ama onun yola çıkmak gibi bir niyeti yok. En azından benim için yok."

"Gamze ciddi misin sen? Kim o? Ne kadar zamandır var?"

Gamze gözlerini çevreleyen gözyaşlarını makyajını bozmadan dikkatle sildi. Beyaz teni kızarmıştı. "İşe başladığım ilk gün... Onu gördüğüm andan beri var."

"Kimden bahsediyorsun?" diye şaşkınlıkla sormasına engel olamadı. Gamzeyle bir yıldır aynı evde yaşıyorlardı ve işe girdiği zamandan beride neredeyse birlikteydiler. Hiç belli etmemişti. Çalışan birinden mi bahsediyordu yoksa Barış'ın arkadaşlarından mı anlamıyordu.

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin