- 23 -

13.8K 1K 42
                                    

Dün geceden beri yüzündeki o aptal gülümsemeyi bir türlü silemiyordu. Gerçi pek silmek istediği de söylenemezdi. Şu an gayet mutluydu ve bu mutluluğunu kimsenin bozmasını istemiyordu.

Asansöre bindiklerinde Gamze bıkkınca ona baktı. "Yeter artık kendine gel."

"Gayet kendimdeyim."

"Tabii, canım."

"Çok mutluyum."

"Farkındayım ve yüzüne baktığım her an bunu görebiliyorum."

"O kadar belli oluyor yani..."

Gamze başını sallamakla yetinse de ona gülümsedi. "Seni yeniden böyle mutlu görmek harika..."

Yeniden böyle mutlu olmak gerçekten güzeldi. Şimdi anlıyordu. Barış'ı hayatından çıkardığı anda tüm yaşam sevincini kaybedeceğinin artık farkındaydı. İstemese bile çoktan kalbi ona tutulmuştu. Ve bu geçici bir heves de değildi. Şimdiden onun tutkunu olmuştu.

Asansörün durması ile koridordan ilerlediler. Masalarının bulunduğu alana geldiklerinde kendi masası olarak kullandığı kısımda bir demet papatyayı görmesi ile yüzündeki gülümseme biraz daha genişledi. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Kendine engel olmayarak neredeyse koşarcasına masasına ilerledi. Taze papatyaları koklarken yanına bırakılmış küçük zarfı açtı.

"Günaydın sevgilim..."

Sevgilim... Bu kelimenin bu kadar güzel olacağını hiçbir zaman düşünmemişti. Ama çok güzeldi. Dünyanın en berbat kelimesi bile Barış'ın ağzından çıktığı sürece güzeldi.

"Barış Bey mi bırakmış?"

"Evet."

Gamze gülümseyerek yerine geçti. "Gerçekten sana abayı yakmış."

İnşallah diye geçirdi içinden. Gerçekten Barış'ın ona abayı yakmasını istiyordu. Onsuz olmak istemiyordu. Belki bunları düşünmek için çok erkendi ama yine de onsuz olmak istemiyordu. Hayatının her anında olsun, onunla anıları olsun istiyordu.

Bakışları Barış'ın odasının kapısına doğru kayınca "Sence orada mıdır?" diye sordu.

"Gidip görmeden bilemeyiz değil mi?"

"Gitmem gerekir mi?"

"Eylül... Bunu sorman bile hata. Hemen oraya gidiyorsun."

Papatyalarını masanın üzerine bırakarak yavaş adımlarla sevdiği adamın odasına doğru ilerledi. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki... Sanki her an göğsünden fırlayacakmış gibiydi. Düşünmemeye çalışarak kapıya bir kez vurdu ve içeri girdi. Onu masasının başında oturmuş bir dosya incelerken bulunca hafifçe gülümsedi. Sonra bakışları buluştu. Barış'ın mavilerinde kendini kaybederken zorlukla kapıyı kapatabilmişti. Olduğu yerde öylece durdu. Barış ise oturduğu yerden kalkarak yavaş adımlarla ona doğru yaklaştı. Sanki ona eziyet etmek ister gibiydi.

En sonunda aralarında ki mesafe kapandı. Barış hiçbir şey söylemeden bir eliyle belini sararak kendine doğru çekti. Dudakları önce alnına sonra şakağına kaydı. Oradan yanaklarına birer öpücük bıraktıktan sonra bir süre öylece baktı. Sanki bakışlarıyla yüzünü ezberliyor gibiydi. Kalbi öylesine hızlı atıyordu ki... Ne yapacağını bilemiyordu. Nefes almaya dahi korkuyordu. Böylesine güzel bir anı mahvetmek istemiyordu. Bu anın olabildiğince uzun sürmesini istiyordu. Öyle yoğun duygular içindeydi ki... Anlatamazdı. Hiçbir kelimenin yaşadığı duyguyu anlatmaya yeterli gelmeyeceğinin farkındaydı.

"O kadar güzelsin ki... Sana dokunmaya bile kıyamıyorum."

"Ben..." diye fısıldadı ama gerisini getiremedi. Dudakları Barış'ın dudaklarının işgali altında kendini bırakırken ona da bu anın tadını çıkarmak kaldı. Onun öpüşüyle tüm bedeni sarsılırken elleriyle boynunu sardı. Başı dönüyordu. Barış onun başını döndürüyordu. Kalbini yerle bir ediyor, nefesini kesiyordu. Tehlikeli sularda yüzüyordu, farkındaydı ama umurunda değildi.

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin