- 11 -

15.6K 1.2K 109
                                    


Zorlukla oturduğu yerden kalktığında arkadaşının ona acıyan bakışlarını görmezden geldi. Kötü bir şey yapmamıştı o. Üstelik Barış'ın ona böyle davranmaya hakkı yoktu. Şimdi içeri girecek ve ona tam olarak böyle söyleyecekti. Onu böyle korkutmaya ve ona emretmeye kesinlikle hakkı yoktu. Bunu aklına sokması gerekti. Evet, belki hayatında ki çoğu kadın onun emirleriyle yaşamaya alışmış olabilirdi ama Eylül o kadınlardan biri değildi ve kesinliklede olmayacaktı.

İçinde hissettiği güç sayesinde adımlarını biraz daha hızlandırdı ve açık olan kapıdan içeri girdi.

"Kapıyı kapat!" diyen Barış'ın öfkeli sesiyle itiraz etmeden dediğini yaptı. Kapıyı kapattıktan sonra kapının önünde durmayı tercih etti. Ona yakın olmak istemiyordu. Bunun içinde duyduğu heyecanla ve ya korkuyla hiçbir alakası yoktu. Tamamen artık onunla yakın olmak istememesiyle alakalıydı. Üstelik Barış'ın da öyle istediğini biliyordu.

Barış masasına geçmemişti ve masanın önünde ayakta ona bakıyordu.

"Amacın ne senin?" diye sorduğunda sesi alçaktı ama tınısında ki o soğukluk keşke bağırsaydı dedirtiyordu insana.

"Benim bir amacım yok Barış Bey."

"O halde niye buradasın?" diye bağırdı bu sefer. Sakin kalmakta zorlandığını görebiliyordu. Onu neyin bu kadar sinirlendirdiğini anlamamış bir ifadeyle baktı. Yeşil gözlerindeki korkuyu gizlemeye çalışarak "Ben buraya arkadaşıma yardım etmek için geldim ve Savaş Bey'in de bu durumdan haberi var," dedi sert bir tonda. Bu adam karşısında her an azarlayabileceği bir köle olmadığını anlaması gerekti. Köle arıyorsa etrafta bir sürü bulabilirdi ama Eylül asla o kölelerden olmayacaktı.

"Arkadaşını mı bahane ediyorsun şimdi de?"

Kaşları çatılırken "Arkadaşımı bahane etmemi gerektirecek bir durum yok ortada!" dedi. Sesi az öncekine göre daha kontrollü çıkıyordu. Sakinliğinin kendini göstermesine sevindi. Bu adam gibi öfke patlaması yaşamak istemiyordu. Öfke hiçbir zaman ona yakışmıyordu. Hem korkak insanlar sorunlarını öfkeyle çözerlerdi. Eylül kesinlikle korkak biri değildi.

"Seni hayatımdan çıkardığım zaman seni görmek istemediğimi anlarsın zannetmiştim. Bunu açıkça yüzüne mi söylemem gerekirdi?"

Barış'ın acımasız sözleri karşısında yeşil gözlerinin dolmasına engel olamadı. Her şey o kadar ani olmuştu ki. Kendini onun kötü ve bağışlanamaz sözlerine hazırlayamamıştı. Ağlamamak adına çenesini sıktı ve zorlukla yutkundu. Kesinlikle onun karşısında ağlamayacaktı. Güçlü tutmaya çalıştığı bir ses tonuyla "Sizin karşınıza çıkmak gibi bir amacım yok. Ben sadece arkadaşıma yardım ediyorum," dedi.

"Burada olduğun sürece her gün karşıma çıkacaksın!"

"Bunun için üzgünüm fakat elimden gelen başka bir şey yok. İsterseniz görmezden gelmeyi deneyebilirsiniz," dedikten sonra arkasını dönerek kapıyı açacaktı ki onun "Dur!" diye bağırması ile eli kapıda öylece durdu. Arkasını dönmedi. Onun öfkeli mavi gözlerini görmek istemiyordu. Hatta onu görmek istemiyordu. İçindeki öfke ona karşı öyle büyüktü ki... Arkasını döndüğünde tıpkı onun gibi güçsüz bir insan olup öfkesini kusmaktan korkuyordu.

"Sana git dediğimi hatırlamıyorum!"

"Beni görmekten rahatsız olduğunuzu söylediniz."

"Yine de bu sana git demeden gitmeni açıklayacak bir durum değil. Ben sana git dersem gidecek, kal dersem kalacaksın."

Öyle öfkelenmişti ki kendisine engel olamayarak boynunu ona doğru döndürdü. "Hangi hakla?" diye sorduğunda sesi bir fısıltıdan ibaretti fakat ne kadar öfkelendiğini onun anladığını görmüştü. Gözlerinde görmüştü bunu. Az önceki öfkeli maviler bu sefer ona alayla bakıyordu. Bu daha da öfkelenmesine neden oldu. Onun oyununa düşmüştü.

"Kısa süreliğine de olsa ben senin patronum. Patronlar emreder. Emirlerimden rahatsızsan hemen şu an işi bırakabilirsin."

Bırakmayacaktı. Bırakamazdı. Artık kesinlikle bırakmazdı. Küçük bir yardım düşüncesi artık bir inada binmişti. Öfkesini gizlemeye çalışarak yüzüne en sevimli gülümsemesini takındı. "Haklısınız Barış Bey."

"Eylül... Benimle oynama. İnan sonuçlarına katlanamazsın."

"Anlamıyorum efendim," dedi saf bir şekilde bakarak. Ne dediğini gayet iyi anlıyordu ama bu tehlikeli oyunu başlatan Barış'tı. Artık geri dönemezdi Eylül.

"Çık odadan!" diye bağıran Barış'ın öfkesi karşısında kibarca gülümsedi ve bir saniye bile vakit kaybetmeden odadan hızla çıktı. Kalbi ağzında atıyordu adeta. Hayatının hatasını mı yapıyordu bilmiyordu ama kesinlikle hata yaptığı konusunda emindi.

"İyi misin Eylül?"

Sadece başını sallamakla yetindi. Kesinlikle iyi değildi. Hatta berbattı. Yine de bunu kendine saklamakla yetindi. Gözlerini birkaç saniye kapatarak kesik bir nefes çekti ciğerlerine. Pes etmemesi gerektiğini kendine hatırladı. Pes etmemeliydi. O adama her şeyin onun istediği gibi olmayacağını birinin göstermesi gerekti. Ve bu kişi kesinlikle Eylül olacaktı.

*****

İnanamıyordu. O kızdan uzak durmaya çalıştıkça daha fazla onun etrafında dolanmasına inanamıyordu. Düşündükçe kafayı yiyecek hale geliyordu. Öfkesini hala tam olarak çıkaramamıştı. Sinirli adımlarla odadan çıktığında onun önündeki dosyalara baktığını gördü. Sonra sanki ona baktığını görmüş gibi bakışlarını kaldırdı. O yeşil bakışlarda anlamlandıramadığı bir hüzün görse de umursamadı ve direk Savaş'ın odasına girdi. Kapıyı arkasından sertçe çarparken arkadaşı oturduğu yerden sadece ona gülümsemekle yetiniyordu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"İki haftalığına bir çalışana ihtiyacımız vardı bende Eylül'ü işe aldım."

"O ne anlar bizim işlerden?"

"Gamze öğretiyor!"

"Gamze gireli daha kaç ay oldu ki? Ne biliyor da ne öğretecek?"

Savaş'ın kaşları çatılmıştı. Oturduğu yerde dikleşerek ellerini masanın üzerinde birbirine doladı.

"Sakin olur musun?"

"Olamıyorum! O kızı burada istemediğimi söyledikçe, onu dibimize sokmaktan geri durmuyorsun!"

Sesinin yüksek çıktığının farkında bile değildi. O kadar öfkeliydi ki. Kendi kendine evet bitti, onu aklımdan çıkardım dediği anda tekrar Eylül'ü karşısında görmek tüm öfkesini gün yüzeyine çıkarmıştı.

"Kendine gel Barış. Bir elamana ihtiyacımız vardı ve aldık. Görmek istemiyorsan görmezden gelir, evrak işlerini Gamze ile halledersin."

"Hata yapıyorsun Savaş!"

"Asıl hatayı sen az önce yaptın," diyen arkadaşının acımasız sözlerini duymazdan gelerek odadan çıktı ve o an kendisine nefret ve kırgınlıkla bakan bir çift yeşil gözle karşılaştı. Ne hissedeceğini ne yapacağını bilemez bir halde birkaç saniye duraklasa da kendini toparlayarak odasına geçti. Her şeyi duyduğunu biliyordu. Gözlerinde görmüştü bunu. Savaş'ın dediği gibi az önce büyük bir hata yapmıştı. Ama bu gerekliydi. Kendi karanlığına güneş gibi parlayan bir kızı hapsedemezdi. Ve yeniden kalbinin kırılmasına izin veremezdi. Bunu bir kez daha kaldıramazdı.

Derin bir nefes aldı. Kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Kalbindeki ağırlığın geçmesi gerekti. Uzun zamandır böyle hissetmemişti. Korkuyordu. Tekrardan o acıları yaşamaktan delicesine korkuyordu. Ve bu sefer başaramayacağını da biliyordu. Kalbi bir kez daha kırılır, yarı yolda kalırsa işte o zaman tamamen mahvolurdu.

"Üzgünüm..." diye fısıldadı ve başını ellerinin arasına aldı ."Seni kırdığım için çok üzgünüm..."

-

Merhabalar arkadaşlar :) Bol bol yorum bekliyorum sizlerden :) İnstagram hesabım : dilektaygun takip etmeyi lütfen unutmayın, seviliyorsunuz ♥

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin