Mon coeur t'appartient.

3K 211 95
                                    

Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:ya bir insan bir yolculuğa çıkar; ya da şehre bir yabancı gelir, demişti Tolstoy

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:
ya bir insan bir yolculuğa çıkar; ya da şehre bir yabancı gelir, demişti Tolstoy.

İçinde yer aldığım hikayede benim bir yolculuğa çıkmam yerine, muhteşem hikayemi başlatacak yabancı bana gelmişti. Ancak hikayemizin ikimiz içinde muhteşem olup olmadığından emin değildim.

Bir şeyleri anlamak adına, ondan gece burada kalmasını istemiştim. Bir süre kendi odamın en sessiz köşesinde oturup onun salonda gezinmesini dinlemiş, ardından da bahçeye çıkmasıyla birlikte kendimi soğuk parkede ilerleyerek camın önüne sürüklemiştim.
Orada, bahçede, geçen sene heveslenerek aldığım ancak sonrasında diğer eşyalar gibi anlamını yitirmiş salıncağın üzerinde oturuyordu. Hayır, sallanmıyordu. Sadece öylesine oturmuş, yapılı vücuduna karşın kısa ve ince parmaklarını birbirine sürtüyordu.

Hiç beklemeden yerimden kalktım, sandalyenin üzerinde koyduğum gri kazağı bir çırpıda üzerime geçirerek kendimi bahçeye bıraktım ve gece olmasına rağmen sıcak esen rüzgarın tenimi yalamasına izin verdim. November Town'a yaz yaklaşıyordu ancak kalbimdeki kıpırtıların sebebi kesinlikle bu değildi.

Bana istediğim sevgiyi veremeyeceğini apaçık şekilde söyleyen bir adama aşık olmuştum. Neden mi ?
Bilmiyordum.
Belkide bu kadar dürüst oluşunu sevmiştim. Ya da her durumda, her yerde kusursuz görünüşünü. Ona neden aşık olduğumu kesin olarak bilemesemde, onun kendini korumak adına ördüğü duvarlardan öteye geçtiğimde hissettiğim keskin duyguları çok iyi biliyordum.

"Neden uyumadın ?" Başını kaldırmadan sormuştu. Çimenlere o kadar sert bakıyordu ki, bir an için o bakışların bana doğrultulmamasından memnun kalmıştım.

İç geçirdim. "Hava çok güzeldi."

Birkaç şey mırıldandı. Ancak dediklerini önemsemeden ona doğru ilerleyip, kollarını şaşkınca kaldırmasını sağladıktan sonra bacaklarımı belinden geçirdim ve ona sarılarak kucağına oturdum. İşte şimdi, koskoca kasabada ikimizden başka kimse nefes almıyordu. Biz vardık. Kalp atışlarımız gittikçe eşitleniyor muydu bilmem ama, benim göğüs kafesim adeta onun göğüs kafesine yapışıkken, nasıl delicesine attığını hissettiğini biliyordum.

Derince bir nefes alarak beni belimden kavradı, kendine biraz daha bastırdı ve belli belirsiz sayıklamalarına devam etti.

"Jake,"

"Bunu neden yapıyorsun, Maisie ?" Sesi kesik kesik çıkıyordu. Ayrıca elleri belimi öyle kavramıştıki, anın güzelliğine dalmış olmasam kemiklerimin acıdığından yakınırdım.

Başım omzundayken gülümsedim. "Jake,"

Son bir umutla başımı ellerinin arasına aldı. Gözleri adeta sinirle örülmüş duvarlardan ibaretti ancak bu bile ondan korkup uzaklaşmama yetmiyordu. Onu istiyordum, hissedebileceğim kadar yakınımda. Ancak ters giden bir şeyler, Jake'in aniden elini boynuma sarmasına ve gözleri sinirden arınırken kendini tamamiyle nefrete bırakmasına sebep oldu. Şimdi sadece o güzel parmaklarıyla boynumu sarıyor, nefretle gözlerimin içine bakıyordu.

"Sana bir teklifim var. " dedi, gözlerinde kol gezen öfke kaybolduğunda. Bu benim daha kocaman gülümsememe neden olmuştu. "Sana fransızca dersi vereceğim," soluklandı. Bu soluklanmanın iyi bir şekilde olmadığına yemin edebilirdim. "Ama buna karşılık olarak her sözümü dinleyeceksin. Tamam mı ?"

"Nasıl yani ?" dedim, şaşkınlıkla.

"Her sözümü, Maisie. Bundan sonra her sözümü dinleyecek ve uygulayacaksın."

staytonight. ||gyllenhaal. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin