Chapter 43

95 10 22
                                    

T A Y L O R

Atıştıran kar tanelerine baktım. Geceden beri durmaksızın yağıyordu. Dışarıdaki soğuğu hissetmemek için evin içindeki ısıyı gece boyunca yükseltmiştim. Bu ay fatura Ross'a biraz fazla gelecekti galiba.

Üzerime daha kalın ve uzun şeyler giymek yerine ısıyı yükseltmek daha kolay gelmişti bana. Koskoca evin içinde yaşam belirtisi gösteren tek şey bendim, kahverengi yün hırkanın içine giydiğim şortlu pijama takımım mevsimi yazmış gibi gösteriyordu.

Dışarıda yağan kara baktım tekrar. İçimde bir yerlerde, beni yakan o hissi söndürmesini isterdim. İlk bir ay en kötüsüydü. Beni hiç aramadı. Tam atlattım derken birdenbire kötüleşiveriyordum.

It was months and months of back and forth

Kuraklık gibiydi. Bir zamanlar balkonuma renk versin diye yetiştirmeye başladığımız çiçekler, ben onlara bakmaya bakmaya kuruyup ölmüşlerdi. Benimle birlikte onlar da gücünü kaybetmişti.

the drought was the very worst.
When the flowers that we'd grown together, died of thirst.

Asla içki içmeyeceğimi düşünürdüm. Ancak Zayn'in beni zorla götürdüğü albüm partisinde istemeye istemeye içmiştim. Daha doğrusu içmeye çalışmıştım, daha ben bir bardağı bitiremeden dans eden biri bana çarpmış ve elbiseme şarap dökmeme sebep olmuştu. O an Harry'i de o elbiseye benzetmiştim. O elbiseyi artık giyemeyecektim, Harry ile artık birlikte olmayacaktık.

Like a wine-stained dress,
I can't wear anymore.

Ben savaşı kaybetmiştim. Beni asmışlardı. Başımı almışlardı. Düşünememiştim. Ve benim için gökyüzü simsiyah bir fırtınaya dönüşmüştü. Hayatımın karardığını düşünmüştüm.

Hung my head, as I lost the war
And the sky turned to black,
like a perfect storm.

Bu sabah uyandığımdaysa onunla ilgili izler kaybolmuştu. Onu düşündüğümde hissettiğim şeyler artık o kadar acı verici değildi. Hatalı olan oydu ve bunu kendi istemişti. Onun ardından daha fazla ağlamayacaktım.

by morning,
gone was any trace of you

Yapacak bir şey yoktu. İçimdeki kelebeklerin ömrü dolup toza dönüşmüştü. Ve nefesim ile birlikte odayı doldurmuştu. Bundan bir ay önce o tozları engellemek için tavana bir delik açmıştım. O delik ise beni yanılttı. Dışarıdaki seli bana getirdi. Ve o sel her şeyi götürdü.

There was nothing left to do
When the butterflies turned to dust
That covered my whole room.

So I punched a hole in the roof
I let the flood carry away all my pictures of you

İnsanların beni anlamasını istemiştim. Belki de anlamışlardı ama asıl ihtiyacım olan şey aklımı dağıtmak değildi. Çığlığım onu unutmak için değildi. Bunu kabullenip sindirebilmek içindi. Ama bunu neden anlamamışlardı ki?

the water filled my lungs, I screamed so loud but no one heard a thing

Ama artık temizdim. Sonunda ondan tamamen arınmıştım. On ay önce olsa asla vazgeçmezdim. Ama şimdi işler değişmişti ve bunu riske atmayacaktım. 

I think I'm finally clean.

*

Kar durmak üzereydi. Hatta yağmur yağmaya ve biriken karı da alıp götürmeye başlamıştı. Ross ve Carla markete gitmişlerdi. Evde yine yalnızdım. En azından bir saatliğine.

O ikisi, tamamen iyi olduğuma inanmak istemiyorlardı. Bende hâlâ ondan bir şey kaldığına inanıyorlardı. Ancak yoktu, arınmıştım onun bıraktığı duygulardan. Şarkılarımı yine yazmaya ve küçük konserler vermeye başlamıştım. Birkaç ay sonra büyük bir Amerika turnesine çıkacaktım.

Ondan bana kalan tek şey ise çıkardığım derslerdi. Ve onları aşk hayatım boyunca unutmayacaktım.

Yağmur hızını arttırdığında aklıma bahçeye daha yeni ektiğim hindibağ ve diğer çiçeklerim geldi. Bazıları yağmura dayanamazlardı. Üstlerine bir şey kapatarak kardan korumayı başarsam da yağmur için etkili olmayacaktı.

Çekmeceleri karıştırarak bir şey bulmayı umdum ancak tek bulabildiklerim demir çubuklar ve strech film olunca onlar ile bir şeyler yapmak üzere hızla bahçeye çıktım. Daha şimdiden şiddetli yağmur sebebiyle boynu bükülen çiçeklerimin yanına koştum. Demir çubukları yanlarına sabitleyip sera etkisine benzer bir şeyler yaratabilmek için filmi de etrafına kapladım. O an, kendi bedenimin ıslanmış olması beni ilgilendirmiyordu. O çiçekler beni ayakta tutan şeylerdendi. Kendimi iyi hissetmeye başladığımda tekrar diktiğim çiçeklerdi.

Onlar için ıslanmaya değerdi.

Saçlarımın sırılsıklam olduğundan emindim o an. Islanabileceğim kadar ıslanmışken biraz yağmuru hissetmek istedim ve öylece durdum. Su tanecikleri hırkamın içinden kayıp bedenimde süzülüyordu. Başımı biraz yukarı kaldırdığım için kapalı göz kapaklarıma şiddetli darbelerini bırakıyordu yağmur. Hasta olabilirdim. Hatta kesin olacaktım. Ama gelecek için düşünmeyi ertelemek istiyordum. Şu an, şu an vardı.

Rain came pouring down,
When I was drowning.

Çoğu bana inanmayan insanlardan oluşuyordu çevrem. Artık inanmalarını istiyordum çünkü sinirden deliye dönecektim. Harry'i unutmadım evet, unutmayacağım da. Ama bende bir yara olarak hükmü geçti bitti. Hayatıma devam edecektim.

Yağmur birdenbire kesildi. Ya da ben öyle sanmışımdır. Çünkü sesini duyuyordum, hâlâ şakır şakır yağıyordu. Fakat artık bedenimle temas etmiyordu. Bu nasıl olabilir? Sonra bedenime bir şey temas etti. Yumuşak bir şey...

Gözlerimi hemen açtım. Sırtımı ve kollarımı örten yumuşak bir battaniyeydi bu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gördüğüm şey ise siyah bir tabakaydı. Gökyüzü değildi. Biraz dikkatli bakınca bir şemsiye olduğunu fark ettim. Başımı biraz yana çevirince de, yanımda bana şemsiye tutan kişiyi gördüm.

"Bahçede hava almak için kötü bir gün, değil mi?"

ζ

Merhaba! Nasılsınız?

Açıkçası ben çok iyiyim çünkü bir yıl boyunca gerek kendimi Wattpadd'den kısıtlamam gerek çok çalışmam meyvesini verdi. İstediğim fen lisesini kazandım.

Emeklerim boşa gitmedi ve bu çok özel bir şey.

Bu zamana kadar sabırla bekleyenlere çok teşekkür ediyorum.♡

Gelelim bölüme, sizce nasıldı?
Taylor Harry'i unutacak mı?
Taylor'ı yağmurdan korumaya çalışan kim?
Hikaye nasıl gidiyor?

Seviyorum sizi.

-InfinitySwiZzle

Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYORWhere stories live. Discover now