Chapter 42

95 10 28
                                    

H A R R Y

Uçağın birazdan kalkışa geçecek olması anons edilip çoğu kişi yerinden kalktığında ben de sıkıntı ile yerimden kalktım. Valizimi peşimden sürükleyerek pasaport kontrolü için geldim ve sıramı beklerken arkamı dönüp buğulu camlardan ve yüzlerce insanın arasından onu görmeye çalıştım. Orada olmasını ummuştum, bencilceydi ancak yine de arkamdan gelmesini istemiştim. Bu onu daha çok kırardı aslında çünkü geri dönmeyi kabul etmezdim. Kararımı vermiştim.

Ağlarken çıkan hüzünlü sesi hâlâ kulaklarımdaydı. Sesini hâlâ duyuyordum.

Bunu ona yapan bendim. Yoluna çıkan her taşın hedefi benken, o benimle birlikte yürümeyi kabul ettiği için o taşları yüzüne yemişti. Arkasında olduğumu bilerek, o taşlara rağmen onu asla bırakmayacağımı bilerek...

Aslında tam da şu an ona çok ihtiyacım vardı. Fakat bencilce davranamazdım. Kendim için onu feda edemeyeceğimi anlayabilecek kadar büyümüştüm.

Artık uçağa binerken bunun geri dönüşü olmadığının da farkındaydım. Başladığım işi bitirmenin zamanı gelmişti, geçmeden yakalamam lazımdı.

*

Uzun süredir aynı kalmaktan dolayı tutulmuş boynumu oynatarak son anda önümden geçip giden valizi yakalayıp insan kalabalığına daldım. Kendime bir taksi çevirip hatırladığım adresi söyleyerek başımı pencereye dayayıp şehri seyrettim. Işıklar sönüyordu ve gece oluyordu. Gecenin karanlığı sanki beni çağırıyordu ama ben o karanlıkta tekrar kaybolmak istemiyorum.

Sokakta şarkı söyleyen insanların sesleri daha dinmemişti, gecenin bu saatine rağmen bağıra bağıra şarkı söyleyen insanların bazıları detone oluyordu ama kimse bunları umursamıyordu. Renkli bir havası vardı bu ülkenin, bu şehrin. Eminim Taylor da burada olsaydı çok severdi.

T A Y L O R

Evdeydim. Ama hiç ev gibi hissettirmiyordu. Harry'nin yokluğunun bu denli yüzüme vuracağını tahmin edememiştim. Onunla aynı evde yaşamamıştık ya da yedi yirmi dört bir arada olduğumuz da söylenemezdi ancak buna rağmen onun olmadığını bildiğim bir şehir bana anca bu kadar boğucu gelebilirdi zaten. 

Evden biraz uzaktaki evi bomboştu şimdi. Sinir olduğum hizmetçisi yoktu ya da ona sinir olduğum da geri geri giderken kırdığım vazo gibi onlarcası da yoktu. Eminim ki evi, şu an hayaletler tarafından bile uğranamayacak kadar ıssız ve yalnızdı. Ben gibi.

Beni dinlemesini isterdim. En azından bu konu hakkındaki gerçek düşüncelerimi bilmesini isterdim. Gitmeden hemen önce benimle konuşmasındansa -ya da sadece onun konuşmasındansa- bu konuyu bana daha önce açmasını ve çözüm bulabilmemizi isterdim. Ama o hiçbirini yapmamıştı.

Bundan bir hafta önce mutlu olduğumuzu düşünüyordum. Ben albümümü yayımlamıştım. Çok geçmeden ödüllerde kazanmıştım. Edgar artık hayatımızdan çok uzaktı. Joel bizimle uğraşmayacaktı. Meğerse yalnızca ben mutluymuşum. O değilmiş.

Bunun modern bir peri masalı olmadığının farkındaydım. Mutlu sonlar yoktu. Teknemizi ilerletecek bir rüzgar yoktu. Sadece giden Harry Edward Styles ve onun arkasında bıraktığı hayal kırıklıkları vardı. Ve ben.

Hayatım boyunca okuduğum kitaplarda, her zaman hüzünlü sahneleri sevmişimdir. Kızın acı çekerek ağlamasını, hatta neredeyse beni de ağlatmasını sevmişimdir. Fakat kendim de bunu yaşayınca böyle kötü olduğunu asla tahmin edemezdim.

Kendi evim de ıssızdı zaten. Ross ve Carla evlenmeyi sürekli erteleyip vakit buldukça bensiz tatillere giderken benim de bu duruma alışmamı bekliyorlardı. Onlara her ne kadar belli etmesem de bunun çok sık yaşanması sinirlerimi bozuyordu. Şu an evde olup beni teselli etmeleri gerekirdi. Ağlayıp, çaresizlikten yalpalarayak odama giderken beni tutmaları gerekirdi. Ama burada değildiler. 

*

"Tanrım, Taylor! Kalk artık."

Ona cevap vermektense üstümdeki pikeye daha da sarılıp arkamı döndüm. İnsanların beni hayata geri döndürme çabaları beni sıkıyordu.

"Sonsuza dek bu şekilde kalamazsın."

Omzumu silkmekle yetindim. Cevap verecek gücüm yoktu. Uyuşmuş gibiydim.

"Cidden Harry'e ulaşınca ona çok değişik şeyler yapacağım. Bir şey bile söylemeden s*ktir olup gitmiş piç kurusu."

Zayn'in bol küfürlü yorumuna bile tepki veremedim. Normalde olsa ona kızardım. Ağzını bozmaması gerektiğini söylerdim filan. Ancak şimdi bunların hiçbirini yapamazdım. Hem ne diye o iki lanet olası şirin sevgililer benim iğrenç durumumu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı ki! Mutluydum ben bir kere!

"Tay, senin için endişelendiğimizi biliyorsun. Herkes endişeleniyor. Lütfen bir şeyler söyler misin?"

Gigi'ye arka çıktı Zayn de. "Yoksa doktor çağırmakta ciddiyim."

"Bakın..."dedim yavaşça arkamı dönerek. "...ben iyi olacağım..." ve ikisine de dikkatle baktım. "...ama şimdi değil."deyip yine arkamı döndüm.

"Taylor!" Diye üçüncü bir ses karıştı araya. "Trafik yüzünden daha yeni gelebildim. Sen hâlâ bu durumda mısın?" Selena'ydı galiba.

"Maalesef öyle." Dedi Gigi.

"Telefonuna en son ne zaman baktın bilmiyorum, Tay. Ama Scott Borchetta'dan mesajın var."

İlgilenmediğimi görünce devam etti. "Yeğeninin sorumsuz davranışına o da öfkeliymiş ama senin daha güçlü olman lazımmış. Eğer buradan uzaklaşmak istersen işleri New York'dan da yürütebilirmişsin. Zaten oraya sık sık seyahat edecekmişsin. Taşınadabilirmişsin."

Tekrar onlara dönmedim. Ama bu kez konuştum. "Oraya asla tekrar taşınmam. Nokta."

Ж

Merhaba! Nasılsınız?

Biliyorum çok uzun bir zaman sonra yayınladım ama tatildeyken aklıma hiçbir şey gelmedi. Yazmak için elime aldığımda yazamadım. Neyse şimdiye kısmetmiş.

Evveeeettt, nasıl buldunuz bakalım bölümümüzü? İşler farklı olmaya başlıyooooor.

Harry hakkında ne düşünüyorsunuz?

Taylor hakkında ya da?

Gigi, Zayn ve Selena hakkında?

Ve diğerleri hakkında?

Ben hakkında? Ehe😁

Uzatmayayım.

Oylarınızı bekliyorum💜💚💙

-InfinitySwiZzle

Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYORWhere stories live. Discover now