Chapter 40

126 14 20
                                    

H A R R Y

Sahnede tam anlamıyla ışıldıyordu. Koskoca ödül alanının tüm ışıkları onun aydınlatmaya yetemezdi. Onu sadece kendi ışığı yükseltebilirdi. Mimikleri, umut dolu gözleri, gülümsemesi ve ses tonu kalbimi titretmeye yetiyordu. Ona baktığınızda ister istemez onu sonsuza dek izleyebileceğinize karar kılıyordunuz. Uykunuz gelmiyor, gözleriniz yorulmuyordu. Yalnızca kalbiniz alışılmışın dışında hızlı atmaya başlıyordu. Sağlığınız için, evet belki de biraz zararlıdır. Ama ruhunuz için bir gıda.

Konuşmasını yaparken nasıl da heyecanlı ve mutlu olduğunu görebiliyordum. Edgar'ın ise nasıl da sinirlendiğini tahmin edebiliyordum. Bu savaş, Taylor için bitmişti. Benim için ise devam ediyordu.

Ödül gecesi sonrası kokteyl partisi için Taylor oldukça yorulmuş görünüyordu. Yine de kendini insanlara tanıtmayı isteyerek daha çok yorulmayı göze almıştı. Bunun yoruculuğunu azaltmak için ise üzerindeki uzun elbiseyi, dizlerinin birkaç parmak üstünde biten bir elbise ile değiştirmişti.

"Hâlâ inanamıyorum." Diye mırıldanıyordu yanımda. Benimleyken sadece kendisiydi, diğer tüm insanların yanında ise güçlü ve ezilemez görünmeye çalışıyordu. Çünkü ünü çoktan tüm dünyaya yayılmış ve çevrede kökleşmiş insanlar tarafından ezilmek istemiyordu. Küçük bir kız değil, hayallerine ulaşmayı başarmış bir genç kız olarak anılmak istiyordu.

"İnanmalısın, güzelim." Dedim ellerinden birini yakalayarak. "Çünkü bu gerçek. Başardın." Sözlerimin, gülümsemesini sağlayarak gözlerindeki ışığı arttırması beni de güldürdü. Tüm bir gece onunla bir yerlere sürüklenebilirdim. Yalnızca aşkını hissetmek bana güç verirdi.

Onu öpmek için eğildiğimde gözlerini kapatarak başını kaldırdı. Yüzlerimizdeki hafif tebessüm ile dudaklarımız dokunurken arkamdan bize doğru olduğunu tahmin ettiğim ayak sesleri ile dudaklarından ayrıldım. Arkamı dönmeden önce beni çok da hoş bir şeyin beklemediğini Taylor'ın meydan okuma ile sertleşen yüz ifadesinden anlamıştım. İlla bir şekilde mutluluğumuz bölünmeli miydi?

"Tebrikler, Taylor." Diyerek yüzündeki onu yumruklama isteğimi arttıran gülümsemesi ile gelmişti yine Joel. Edgar ise ortalarda görünmüyordu. İyi ki, yoksa onu yumruklardım hiç çekinmeden.

"Teşekkürler, Joel." Dedi Taylor sahte bir gülümsemeyle ve elimi sıktı. Sanki her şey bende der gibi bir hali vardı. "Yine de bunun için gelmediğini bilecek kadar akıllı olduğumu düşünüyorum."

"Haklısın." Diyerek bir adım daha attı Joel. Sinirle dişlerimi birbirine bastırdım. "Fakat senin için gelmedim, bilirsin Harry için."

Kaşlarım havalandı ancak bunun sebebi şaşırmam değildi. Bir meydan okumaydı. "Burada da mı?"

"Ah, evlat. Anneni düşünmeni istiyorum sadece." Bir an için gözlerinde hüzün gördüm , evet zaten annemi sevdiğini biliyordum. Yalnızca sırf onun şirketine girmektense dayımı tercih ettim diye beni düşmanı bellemesi, benim de öyle olmama sebep olmuştu.

"Annem, bir seçim yapmak zorunda kalmadığı hâlde beni gözden çıkardı. Seninle mutlu olduğuna eminim." Dedim. Artık bu gerçek yüzüme eskisi kadar sert vurmuyordu. Haklı olduğumu o ikisi de bilmesine rağmen beni istemediğim şeyler yapmaya zorluyorlardı. "Bu asla olmayacak."

"Çok kesin konuşma, evlat." Diyerek Taylor'a da son kez selam vererek gitti.

*

Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYOROù les histoires vivent. Découvrez maintenant