Chapter 41

123 14 24
                                    

T A Y L O R

Yüzümde sebepsiz bir gülümseme ile evinin zilini çaldım. Açıkçası pek de sebepsiz sayılmazdı, sonuçta kızlarla daldığımız derin uykudan bizi uyandıran şey onun bana attığı mesajdı -yani Zayn'in sabahın köründe ben sevgilimi özledim diye kapıya dayanması değil-. Akşam onun yanına gelmemi istiyordu. Belki de haksız olduğunu kabul etmişti ve annesine bir şans verdiğini söyleyecekti ya da hâlâ annesini istemiyordu ancak bana bağırdığı için pişman olmuş, benden özür dileyecekti. Her türlü benim açımdan güzeldi, mutluluk vericiydi.

Kapı açıldığında mutlulukla yüzümü kaldırdım ve ah-- Tabi ki kapıyı kendisi değil hizmetçisi açacaktı. Ona kısaca merhaba deyip salona doğru geçtim ancak hiç de beklediğim bir görüntü değildi bu. Biri büyük biri küçük iki valizle, koltukta ve yüzünü elleri arasına almış bir Harry kesinlikle beklediğim bir görüntü olamazdı. "Harry?" Diye fısıldadım, neler olduğunu öğrenmekten bir yandan da korkarak. "Neler oluyor?"

Yüzünü kaldırıp kızaran gözleri ile bana baktı. Saçları dağınıktı ve kırışmış gömleğinin üzerine rastgele siyah bir kravat geçirmişti. Elini uzatıp yanına gelmemi istedi. Yanına oturunca elimi sıkıca tuttu ve bir şeyler söylemek için ağzını araladı. Ancak birdenbire her yer kapkaranlık oldu.

"S*keyim." Ondan belki de ilk kez küfür duymanın verdiği şaşkınlık ile ona baktım, daha doğrusu bakmaya çalıştım. Elektrikler kesilmişti, bir klişe oynuyorduk.

"Mumu getirin!" Diye seslendi muhtemelen hizmetçisine. Kız yakılmış mumu iki dakika sonra getirip önümüzdeki sehpaya ve yanlarımızdaki komodinlere koyup gittiğinde artık Harry'nin mum ışığındaki yüzüne bakıyordum. Ve kesinlikle bu durumda işler daha da kolaylaşmamıştı. "Neler oluyor?" Diye fısıldadım. Ses tellerim kendi isteklerine göre hareket ediyor olmalıydı; nitekim içimde, korktuğum ihtimali bağırarak sorgulama ihtiyacı vardı.

"Ben..." diye başladı fakat bu da bir fısıltıdan ibaretti. Yüksek sesle konuşursak kavga edecekmişiz gibi bir ortam vardı. Belki de onun ses telleri ile benimkiler sessizce anlaşmışlardı. "Gideceğim"

Tek bir kelime. Yalnızca bir kelime her şeyi, tüm hislerimi, tüm yüz ifademi, içimde tuttuğum umudu ve içimdeki kelebekleri öldürdü. O an, işte o an içimde bir yerlerde sağlam bir ipin koptuğunu veya uzun zamandır kanamayan bir yaranın tekrar açıldığını hissettim. Korku her yanımı kapladı ve ben o korkuyla kendimi uçurumdan aşağı attım sanki. Sustum ve devam etmesini bekledim. Çünkü konuşursam beni ölmekten kurtaran son dal parçasını da kıracaktım.

"Biliyorsun ben zorlu zamanlardan geçiyorum." Sesi titreyince boğazını temizledi. Hayır, en büyük korkum karşımda bana silah tutuyordu. "Ve sen halkıydın. Anneme bir şans vermeliyim."

"Bunun gitmekle ne alakası var, Tanrı aşkına!" Dedim ve artık ses tellerimin kontrolünü elime aldım. Bağırdım.  Anlayamıyordum. Gitmesine gerek yoktu ki! Burada kalabilirdi. Annesini ufak bir ziyarete gidebilirdi arada. Hatta ben de onunla giderdim, ama temelli gittiği belliydi. "Taylor, anlamıyorsun!" Dedi ardından. Devam etmesi için beklemeyi seçtim. "O İsviçre'de. Orası çok uzak ve bana ihtiyacı var."

"Ama neden böyle ani?" Dedim sonunda gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken."Daha her şey yeni başlamıştı, Harry. Yanımda olman gereken çok şey var. Sensiz yapamam!" Başını iki yana sallarken büyük elleri ile yüzümdeki yaşları silmeye çalıştı. Ben ise onun dokunuşu ile daha da fazla ağlamaya hatta omuzlarım sarsıla sarsıla hıçkırmaya başlamıştım. Karşısında o kadar aciz ve âşıktım ki, gitmesini kabullenemezdim. Onu yine kaybedemezdim çünkü onu kaybetmek demek kendimi de kaybetmem demekti. Kendimi bulamazdım.

Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin