Chapter 24

265 26 9
                                    

Bölüm 24: Love Actually 

Bölüm şarkısı: Damn Country Music 

Anlatacaklarım bittiğinde, Taylor'ın yüzüne oturan bariz korku ile zaten korkudan sapsarı olan yüzü bu sefer kireç gibi olmuştu.

Bu anlattıklarımı pek olumlu karşılamayacak olduğunun farkındaydım ama bunları kendisi duymak istemişti. Haklıydı da.

Anlaması gereken şey, her an tetikte olmasıydı. Bunu ona şu anda söylemeyi düşünmüyordum fakat elbette bir vakit söyleyecektim. Ama şimdi sırası değildi.

Onu rahatlatmak için film izleyebileceğimizi düşündüm. Ne zaman kafasını bir süre için boşaltmak istese film izlerdi, yani en azından eskiden...umuyordum ki hala öyledir.

Eline hafifçe dokundum —tabii elektrik çarpmış gibi sıçrayacağını bilemezdim. Elimi geri çektim ve sordum, "Film izleyelim mi? Mısır da patlatırız?"

Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Bu kadar mı garip bir soruydu ki bu?

"Neden şaşırdın?" Diye sordum cevap almak amacıyla. Keşke sormasaydım.

"Şey...genelde daha çok bana karşı sert oluyorsun, yani ya laf sokuyorsun ya da itici oluyorsun. Şimdi böyle deyince...garipsedim."

Tebessüm ettim ama bunun ne kadar zoraki olduğunu o da anlamıştır kesin.

Ayağa kalkıp orta sehpaya ilerledim —salon büyük olunca orta sehpa da uzakta oluyordu. Tüm filmleri elime alıp ona doğru getirdim ve ekledim, "Eğer bunları beğenmezsen Netflix'den bir izleriz bir şeyler..."

Başını salladı sessizce ve eline verdiğim DVD'lere göz atmaya başladı. Ben de mutfağa geçtim. Mutfak salonun aksine biraz daha küçüktü ama çok da küçük değildi yani. Zengin olmak...Evet, kesinlikle geçen yıllar beni daha egoist yapmış.

Dolapları karıştırırken bir türlü aradığımı bulamamak oldukça sinir bozucuydu kesinlikle. Patlamış mısırdan öte, ona latte yapabileceğimi düşünüyordum çünkü mısır ile tuzlanan veya yağlanan ellerini yıkamak ona çok büyük bir işkence gibi gelirdi —eskiden. Ayrıca latte içmeye bayılırdı. Köpüklü veya köpüksüz...

Çıldıracaktım sanırım, burada bir yerlerde paket latte olması lazımdı. Üst dolaplara bakarken, boyum uzun olsada yetişemediğim rafa ulaşmaya çalışmam sonucu, üstüme gelmekte olan ve son anda kurtulduğum birkaç tencerenin zemine sert bir iniş yapmasıyla oldukça büyük bir gürültü koptu. Eh, tabii bu da Taylor'ın buraya gelmesine neden oldu. Zaten küçük olan gözlerini ne kadar —açabiliyorsa artık— açarak gelmişti. Kıh kıh kıh.!.

Ben ona, o bana öylece bakıyorduk. Bu bakışmayı pek istemesemde kesmek zorunda kalarak yerdekileri toplamaya başladım. O ise ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Ve ne diyeyim, üzerinde benim kıyafetlerim ile birdenbire içim bir hoş olmuştu. Yani fesat manada değil, sempatik manada...

"Nasıl oldu bu?" Diye sordu.

"Imm...nasıl desem?"

"Kelimeleri kullanarak, el işaretleri ile filan işte."

Gözlerimi devirdim. Ya cidden dili uzamış bunun. Bu dediğin kız, Taylor yalnız. Boru mu?

"Latte olması lazımdı buralarda bir yerlerde. Sen seversin diye şey etmiştim..."

Gülümsedi! Ama bu öyle böyle bir gülümseme değildi, böyle sanki, kalbinde bir şeyler uçuşmuş gibi, insanın midesinde uzun zaman önce ölen o kelebekleri tekrar hayata döndüren...Sıcacık bir gülümsemeydi işte bu!

Trouble Ψ Wildest Dreams //DÜZENLENİYOROnde as histórias ganham vida. Descobre agora