"Savaş Bey'in hep iyi tarafını gördüğüne garanti verebilirim."

Umursamazca omuzlarını silkti. Kimsenin iyi tarafını görmek istemiyordu. Bir kişi hariç... Barış'a ne kadar kızgın olursa olsun onun her halini görmek ve bilmek istiyordu. Bu çok acınası geliyordu kulağa ama elinde değildi. Gamze'ye söylediğinin aksine kalbinin çoktan onun için eridiğinin farkındaydı ve bu durum için elinden gelen hiçbir şey yoktu. Ne engelleyebiliyordu ne de aşkını yaşayabiliyordu. Böyle bir ikilemde kalmaktansa nefret ediyordu.

"Saat yedik buçuk."

"Yani?" diye umursamazca sordu Eylül. Arkadaşının ne demek istediğinin gayet farkındaydı ama saf numarasına yatmak daha hoşuna gidiyordu.

"Barış Bey her an gelebilir."

"Gelmez."

"Nereden biliyorsun?"

"Bilmiyorum... Ama gelmese iyi eder. Çünkü onunla yemeğe çıkmayacağım."

"Neden?"

"Bana bağırdı. Hepsinin içinde dışarı çıkmamı istedi. Bundan daha iyi bir neden var mı?"

Gamze kaşlarını çatarak ona bakmıştı. "Canım diğerlerinin senin üzerine geldiğini de söylemiştin hatırlarsan ve Barış Bey belki de seni bu durumdan kurtarmak için dışarı çıkmanı istemiş olabilir mi?"

"Olabilir ama bu önemli değil."

"Önemli olan ne peki?"

Eylül bir kez daha kaşığını kâseye daldırmıştı ki kapı çalındı. O an kaşığı kâsenin içine bıraktı ve nefes almayı bile unuttu. Kapı ısrarla çalmaya devam ediyordu. Ya da bu ses kalbinin sesi de olabilirdi. "Allah'ım..." diye fısıldadı. Aklı ya da kalbi ona oyun oynuyordu. Belki her ikisi de.

"Kapıyı açmayı düşünüyor musun?" diye sordu Gamze ona.

"Hayır."

"Açman gerekiyor."

"Açmak istemiyorum."

"Yarın yine yüz yüze geleceksiniz."

Eylül bunun farkındaydı ama onunla yüzleşmek istemiyordu. Onu gördüğü anda yumuşayacağının farkındaydı ve bu kadar erken pes etmiş olmak istemiyordu. Bu yüzden tekrar kararlıca "Hayır," dedi. Bunun üzerine Gamze oturduğu yerden kalkarak kapıya yönelmişti. Eylül'ün itiraz etmesine fırsat vermeden kapıyı açmıştı bile. O an genç kız için her şey biraz daha zor olmaya başladı. Sanki içinde bulunduğu oda onu boğuyormuş gibi hissediyordu. Her şey üzerine üzerine geliyordu. Ve bu geçekten korkunçtu.

İçeriye Barış'ın girmesi ile oda daha da küçülmüştü. Az önce onu boğan odaya şimdi ise sığmıyordu.

"Ben sizi yalnız bırakayım," diyerek yanlarından uzaklaşan Gamzeye öfkeyle baktı Eylül. Satmıştı onu.

"Çok güzel görünüyorsun," diyen Barış'ın sesiyle kendine geldi. Hala koltukta yayılmış bir şekilde uzanıyordu ve elinde de neredeyse yarısı yenmiş bir dondurma dolu bir kâse vardı. Üzerindeki kıyafetleri hatırlamak bile istemiyordu. Kendine gelerek hızla ayağa kalktı. Elinde ki dondurma dolu kâseyi masaya bırakırken olabildiğince ona bakmamaya çalışıyordu fakat onun gözlerinin üzerinde olduğunun fazlasıyla farkındaydı.

Tekrar başını kaldırdığında kaçmış olduğu o mavi gözlere bakmak zorunda kaldı. Üzerinde hoş bir takım elbise vardı. Gerçekten de bu yemek için fazlasıyla hazırlanmış görünüyordu. Bu kalbinin biraz olsun mutlu olmasına sebep olsa da hemen bugün olanları aklına getirdi. Ona bu kadar kolay yumuşamayacaktı.

Beklenmeyen AşkWhere stories live. Discover now