"Ben planlarımı yine de bozmam ve lütfen derse kadar sus."

Son kelimeleri Eylül'ün yüzüne bir tokat gibi çarparken, dolan gözlerini saklamak adına yönünü çevirdi. Boğazına oturan yumruyu yok saymaya çalıştı. Hayatında daha önce kimse ona böyle davranmamıştı. Tamam, Barış kibar bir adam değildi ama bu kadar acımasız olmasını gerektirecek bir durumda yoktu. Sonuçta kötü bir şey söylememişti ve böyle sert bir tepkiyi hak etmemişti.

Arabadan inmekle, onun evine gitmek arasında kararsız kalmıştı. Kendi anne ve babası bile ona böyle saygısızca davranmıyorken doğru düzgün tanımadığı bu adamın ona böyle saygısızca davranmaya hiç hakkı yoktu. Ailesinin ona öğrettiği ilk temel kural saygıydı. Barış'a ne kadar saygı gösterirse göstersin ondan aynı saygıyı göremiyordu. Ve daha fazla kendisine saygısızlık yapılmasına katlanamayacaktı. Bu yüzden olabildiğince soğuk bir tonda "Bir daha benimle konuşurken saygı çerçevesinde konuşursan sevinirim," dedi.

"Konuşmazsam?"

"O halde sizinle bir ortamda bulunmam mümkün değil."

Sözlerinin bitmesi ile arabada ani bir frenle durmuştu. Barış'ın öfkeli gözleri onu bulduğunda yutkunmasına engel olamadı. Söylediklerinin onu neden bu kadar çok sinirlendirdiğini bir türlü anlamıyordu.

"Şimdiden bulunma o halde."

Yüreğinde bir şeylerin acıdığını fark etti. Gözleri dolmuştu. Yaşadığı şeyin hayal kırıklığı olduğundan artık emindi. Arabadan inmek için hazırlanıyordu ki bir anda bileğinden tutulması ile ne yapacağını bilemez bir halde Barış'a baktı.

"Kusura bakma. Ben bugün çok yorgunum ve kafam dolu. Üstelik çok konuşmayı da sevmem."

Sustu. Bunların hiçbiri ona yaptığı saygısızlığı anlamlı bir hale getirmiyordu. Sakinliğini korumaya çalıştı.

"Eylül..." dedi Barış ama sustu. Gerisini getiremedi. Eylül gerisini merak etse de sesini çıkarmadı. Ya konuşacaktı kendi isteğiyle Barış ya da bir daha onunla görüşmeyecekti. Kararlıydı.

Bekledi birkaç dakika daha. Gerçekten bir şey söylemesini bekledi fakat sessizlikten başka hiçbir cevap alamadı. Bileğini onun elinden kurtararak arabadan inmeye çalışmıştı ki bir kez daha bileği sıkıca tutuldu.

"Gitme... Lütfen..."

Sesindeki çaresizlik bir anda tüm öfkesini yıkmıştı. Bu kadar güçsüz olmak istemiyordu ama bu tanımadığı adama karşı kendini hep aciz ve savunmasız hissediyordu. Bu hislerinden hiç memnun olmasa da kendine bir türlü engel olamıyor, bu duruma bir türlü dur diyemiyordu. Tıpkı şu an yaptığı gibi.

Yönünü ona doğru döndü. Bu gitmeyeceği için yeterli bir cevap olmuş olacak ki Barışta arabayı tekrar çalıştırmıştı. Sessizlik içinde geçen yolculuklarından sonra Barış'ın evine girdiler. Eylül kendi iç dünyasına öyle çekilmişti ki Barış'ın onu izlediğinin farkında bile değildi. Doğruları ve hisleri ilk defa bu kadar karşı karşıya geliyordu ve Eylül bu durumla ilgili hiçbir şey yapamıyordu. Kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Adlandıramadığı, yabancı olduğu bu hisler onu bilmediği yollara sürüklüyordu.

Eve girdiklerinde de Eylül'ün bu düşünceli hali devam etti. Salondaki koltuklardan birine oturdu ve sessizce düşünmeye devam etti. Barış'ın yanına oturduğunun farkında bile değildi. En sonunda yanağını okşayan el ile içine düşmüş olduğu düşünce halinden kurtuldu.

"Nereden geldin sen?"

Bu nasıl bir soruydu böyle? Ciddi anlamda hiçbir cevap bulamadığı için hafif bir alayla "Gelmem için çok ısrar ettiniz," dedi. O an Barış'ında mavileri gülümsemişti.

"O halde çabuk gitme olur mu?"

"Size bağlı bu..."

Barış bir şey söylemedi ve yanağını okşamaya devam etti. Onun tenine değen eliyle, Eylül için her şey biraz daha zor bir hal alıyordu. Üstelik normalde rahatsız olması gereken bu davranıştan rahatsız olamıyordu. Aksine onu hissetmek hoşuna gitmişti. Bu düşünceleri ile yanaklarında tatlı bir pembelik baş gösterdi.

Kendini toparlayabilmek adına "Ders..." diyebildi ama aklı ne dersteydi ne de başka bir şeyde. Şu an düşündüğü tek şey Barış ve onun dokunuşuydu.

"Bugün ki dersimiz huzur olsun..."

"Anlamadım?"

Barış'ın başını omzuna yaslaması ile tüm her şey bir anda durdu. Eylül'ün kalbi heyecandan fırlayacak gibi atarken, dudakları kurudu, nefesi boğazına takılı kaldı. Yüzünde aptal bir gülümseme belirdi.

"Barış B..." demişti ki Barış devam etmesine izin vermedi.

"Sadece Barış... Bugün ders olarak senin omzunda huzurla geçireceğim bir yarım saat istiyorum daha fazlası değil. İzin verirsin değil mi?"

"İzin vermemekten başka bir şansım var mı?"

Barış'ın hafifçe gülmesiyle bir kez daha nabzı hızlandı. "Doğruyu söylemek gerekirse artık başka bir şansın yok!"

-

Merhabalar :) Uzun olmasa da kısa bir bölümde olmadı bence :) Bir diğer bölümü daha erken ve daha uzun okumak istiyorsanız yorumlarınızı benden esirgememenizi dilerim :)

İnstagram hesabım : dilektaygun takibi unutmayın ♥

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin