"Var mı önemli bir şeyin? Geleyim mi?"

"Hayır, ama toplantıya katılamam. Araba kötü durumda... Onunla ilgilenmem gerek."

Barış arkadaşı için üzülse de bu toplantıya katılmak istemiyordu. Onluk değildi ki bu iş. Üstelik onun yabancı dili yoktu. Bu akşamki buluşmada tamamen İngilizce konuşulacaktı. Barış onlarla nasıl anlaşabilirdi ki?

"Başka biri gitse toplantıya?"

"Yavuz yurt dışında başka bir toplantıda biliyorsun. Umut desen çizimleri yetiştirmeye çalışıyor. Eray fabrikada müdürlerle toplantıda. Senden başka uygun olan kimse yok."

"Benim yabancı dilim yok," dedi huysuzca.

"Biliyorum, şirketi arayacağım seninle bir tane tercüman gelecek."

Bu işi hiç yapmak istemese de başka bir yolu olmadığının farkındaydı. Bu yüzden isteksizce kabul ederek telefonu kapattı ve tekrar şirket yönüne doğru sürdü arabasını. Hayat işte her zaman ne yazık ki istediğini vermiyordu.

Söylenmemek için kendisiyle büyük bir savaş içerisine girmişti. On beş dakika sonra şirketin önüne geldiğinde hızla arabasından indi. Tercümanın onu çok bekletmemesini temenni etti. Bir de onu bekleyerek gerilmiş sinirlerini daha fazla zorlamaya gerek yoktu. Her an patlamaya hazır bomba gibiydi. Güvenlikten geçerken adamın şaşkın bakışlarını umursamadı. Yine danışmadaki kızın da. Onu beşten sonra şirkette bulmak imkânsızdı ve bunu herkes biliyordu.

Asansöre bindiğinde en üst katın düğmesine bastı. Başını asansöre yaslarken, şu an evine varmış olacağını düşünmek onu biraz daha öfkelendirdi. Fakat şöyle de bir gerçek vardı ki Savaş mecbur kalmasa asla kendi işini başkasına yaptırmazdı.

Asansörün durması ile koridora çıktı ve kendilerine ait olan kısma geçti. Beşinin de odası yan yanaydı ve iki tane sekreter kız ilgileniyordu. Kızlardan esmer olana "Savaş Bey'in masasının üzerinde bugün ki toplantıyla ilgili dosya varmış, odama getir," dedikten sonra diğerine çevirdi bakışlarını. Bu kız yeniydi ve biraz çekingendi. "Savaş bir çevirmen için arayacaktı..."

"Evet, efendim aradım fakat listedeki üç çevirmen ile görüştüğümde üçü de bugün için başka anlaşmaları olduğunu söyledi."

"Eee, yani?" diye öfkeyle soludu Barış. Her şey ters gitmek zorunda mıydı bu kadar?

"Benim... Benim bir arkadaşım var. Ev arkadaşım. İngiliz dili ve edebiyatı okuyor. İsterseniz o size yardımcı olabilir."

Sakin kalmalıydı. Yabancı dili yoktu. Çevirmenlerin hepsinin başka işleri vardı. Elinde olan ise sadece o kızdı. Kabul etmekten başka hiçbir şansı yoktu.

"Kaç dakikaya burada olur?"

"En fazla yarım saat efendim."

"Yirmi..."

"Anlamadım?"

"Yirmi dakika içinde burada olacak," dedikten sonra odasına girmişti. Seri adımlarla kendini koltuğuna bıraktı. Çok geçmeden dosya önüne gelmişti. Anlaşma hakkında her şeyi biliyordu. Zaten böyle anlaşmalar öncesi bilgilendirme toplantısı yapardı Savaş ve Yavuz. Birde sayısal kısmıyla kendi ilgilendiği için dosyaya hâkimdi lakin yabancı dil işi her şeyi krize sokuyordu.

Gözü kolundaki saate kayınca toplantı için yarım saati kaldığını gördü. Toplantının yapılacağı restoran şirkete on beş dakika uzaklıktaydı. O kızın gelmesi için verdiği sürenin dolmasına ise bir dakika kalmıştı. Saniyeler hızla geçerken, Barışta önündeki dosyayı kapattı. Belki de bu geceki toplantıyı iptal etmeleri gerekecekti. Fakat bunu da yapamazdı. Şirket için fazlasıyla önemliydi bu iş. Aldıkları takdir de büyük bir gelir elde edeceklerdi. Sıkıntıyla elini saçlarının arasından geçirmişti ki kapısı hızla çalındı ve aynı hızla açıldı. Karşısında yeni işe aldıkları çekingen sekreter ile bir kız belirmişti.

"Geldi Barış Bey."

Barış'ın bakışları kolundaki saate kaydı. Tam tamına zamanında yetişmişti. Oturduğu koltuktan kalkarak kendisine şaşkın gözlerle bakan bir çift yeşil göze baktı. Ve hiç beklemediği bir şey oldu. Nabzı hızlandı, bakışları yumuşadı. Kendini toparlamaya çalıştı.

"Gidelim," diyerek hiçbir şey söylemelerini beklemeden dosyayı eline aldı ve odadan çıktı. Peşinden çekingen bir şekilde gelen kızın ayak seslerini duyabiliyordu. Asansöre bindiklerinde de genç kız hafif çekingen duruyordu fakat gözlerini asla kaçırmıyordu. Sessizce asansörden indikten sonra arabaya bindiler. Barış olabildiğince hızlı sürerek buluşacakları yere geldiklerinde arabadan inerek anahtarı valeye uzattı. Kendisine hala şaşkınca bakan kızın kolundan tutarak yanına doğru çekti.

"Öncelikle küçük hanım burada konuşulan her şey burada kalacak. Aksi takdir de başın çok ağrır."

"Mafya mısınız?"

"Ne?" diye tepki vermeden duramadı. Ne mafyasından bahsediyordu bu kız?

"Ne saçmalıyorsun?"

Eylül gülümsedi. O an Barış için yer ve zaman tüm anlamını yitirdi. Hayatında bu kadar güzel gülen birini hiç görmemişti. Sanki gözlerinin içi gülüyordu.

"Ben de öyle düşünmüştüm. Ama rica ediyorum bu mafyavari konuşmalarınıza bir son verin."

"Sen..." demişti ki bir kez daha gülümsedi kız. Elini uzatarak "Evet, tanışmadık değil mi biz? Ben Eylül, Barış Bey."

Barış'ın bakışları kısa bir an kızın ufak, beyaz eline kaydı. O eli tutmak için içinde delicesine bir istek uyansa da kendine hâkim oldu. O eli tutarsa, bir daha bırakmaktan korkarak kendini geri çekti ve "Buraya tercümanlık için geldin, akıl vermeye değil. İçeride de bunu unutmazsan iyi olur," dedikten sonra kendisine hafifçe öfkelenen yeşilleri umursamamaya çalışarak içeri girdi. Arkasına bakma gereği duymadan, onun öfkeli adımlarla peşinden geldiğin duymuştu. İnsan ilişkilerinde ne yazık ki pek başarılı olduğu söylenemezdi. Ama hiçbir zaman bu kadar kaba da olmamıştı. Neden bu kadar kaba davrandığını bilmiyordu. Bildiği tek şey Eylül, denilen bu kızın üzerinde bıraktığı etkinin hiç hoşuna gitmemiş olmasıydı.

-

Merhabalar arkadaşlar :) Serimizin ilk kitabıyla başladık. Sizlerden bol bol yorum bekliyorum :) Yorumlarınız benim için fazlasıyla değerli ♥

İnstagram hesabım : dilektaygun takibi unutmayın, seviliyorsunuz ♥

Beklenmeyen AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin