80.Bölüm/Clara\

35 4 2
                                    

Clara'yı almak için tüm gücümüzle koşuyorduk. Patlamanın olduğu yere vardığımızda nerdeyse saraydaki tüm askerler patlamanın olduğu yerdeydi. Bir kurtadamın etrafını çevirdiklerini görünce muhafızların sayısına bakmaksızın saldırıya geçtim. Elimdeki kılıç ve sırtımdaki kitapla adeta ölüm makinesi gibi gözüksemde aslında bomboş bir kutudan farkım yoktu. Zamanı yavaşlatarak Clara'nın kaçması için etrafını kapatan beş saray muhafızını öldürmüştüm. Zamanı yavaşlatmak vücudu çok yorduğundan dolayı zamanı yavaşlatarak fazla dayanamıyordum. Zamanı eski akımına getirdiğimde Clara açtığım açıklığı görünce, o açıklıktan koşarak çıktığında saraydaki muhafızlarla göz göze gelmiştim.

-Kurt avlayalım derken karşımıza şimdide bu hayvan çıktı. N'apalım buna da razıyız!

Hep birlikte üstüme yürümeye başlayınca arkamı dönerek

-Koşun!

Onların ardından bende koşmaya başladım. Clara bizden epey önde olması, bizden sakladığı o yeteneğininden nefret etmesiyle açıklanabilirdi. Bizle olan mesafeyi açarak ormana doğru girmeyle bizde onun peşinden giderek, ormana girdik.

Muhafızlar hala peşimizdeydi ve ben kullandığım zamanı yavaşlatma yeteneği ile yorgun düşmüştüm.

-Siz yola devam edin!

Dinlenmek için ağaca yaslandım. Muhafızların beni görmediğin emin olduktan sonra görünmeden aşşağı inmeye başladım. Nehrin sesi ile beraber saklanabileceğim bir yer vardır diye umarak nehrin olduğı yere doğru hızlıca inmeye başladım. Genelde filmlerde böyle sakladıklarını gördüğüm için nehre inmeye bu yüzden karar vermiştim.

Beni gören muhafızlar peşimden koşarak geliyorlardı. Hepsinin yaya olması beni yakalamalarını geciktirerek zaman kazanabilir, hatta saklanacaj güzel bir yer bulabilirdim. Nehire vardığımda muhafızların beni görmediğini umarak koskoca ağacın köklerindeki açıklığa girerek saklanmıştım. Burdan başka gidebileceğim yer olmadığı için tek umudum buradan en kısa sürede gitmeleriydi.

Büyü ile onlardan kurtulacağımı düşünerek büyü kitabını almak için sırtımı yokladım ama kitap orda bulunmuyordu. Önüme baktığımda kitap yerde duruyordu. Kitabın buraya eğilirken düşmüş olması beni epey zor duruma sokuyordu.

-Lanet olsun!

Hafif, tiz sesle söylendikten sonra burdan çıkıp, kitabı alacak ve tekrar bu yere girecektim. Plan basitti ve şimdi uygulamam lazımdı. Saklandığım yerden çıkmaya hazırlanırken bir askerin kitabı görmesiyle beraber diğer arkadaşlarına bağırdı.

-Kitabı bulduk!

Elimdeki kılıcı yavaşça kaldırdım. Hızlı bir şekilde adamın sırtına saplayarak saklandığım yerden çıkmıştım. Kitap yere düşmesiyle hemen eğilip kitabı aldım. Diğer askerlerin beni farketmesi fazla uzun sürmesede yerden yatan adamın öldüğünden emin olabilmiştim. Tüm gücümle koşarken yanımdan geçip ağaca saplanan okları gördükçe ölüm korkusu vücudumun her yerini sarıyordu. Arkama dönüp baktığımda sadece altı kişinin olduğu görünce içim rahatlamıştı. Önüme tekrar döndüğümde karşıma çıkan asker kolunu kaldırmasıyla, yüzümün koluna çarpıp düşmem bir olmuştu.

Beni kovalayan askerler hep bir ağızdan kahkaha atmaya başlamıştı. Sinirime hakim olmaya çalışıyordun. Sinirime hakim olamayıp saldırıya geçtiğimde genelde yaralanıyor, pişman oluyordum. Bu sefer sinirime hakim olup kaçmayı denesemde yediğim tekme yüzünden tekrar yere serilmiş, kaçma planlarım suya düşmüştü.

-Bu iğrenç yaratıkta ne böyle!

Söyledikleri her söze susarak karşılık veriyordum.

-Dilini yuttu sanırım. Öldürme vakti geldi demek ki!

Doğa ÜstüDove le storie prendono vita. Scoprilo ora