49.Bölüm/Acı\

689 53 8
                                    

Biraz koştuktan sonra şehre inmiştik. Yaklaşık 20 dakika koşmuştuk ve farkına varmadan iblisleri atlatmıştık. Rose yoldan geçen bir aracın yanına giderek öylece adamla bakıştı. Adama dikkatli baktığımda gözlerinin kırmızı renk aldığını ve arabadan inerek Rose'a verdiğini gördüm. Acaba neden bana böyle bir şey yapmadı diye düşünürken James dürterek arabayı işaret etti


''Gelmiyor musun?''

''Geliyorum.''


Ön koltuğa oturmuştum. Aracı Clara kullanacaktı. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk bundan dolayı birbirimize bakıyorduk. İblisler biz konuşurken bize yaklaşmışlardı. Clara gaza basarak dümdüz devam ederek sürmeye başladı nereye gittiğimizi bilmeden. Yol uzun olacaktı. İçimde siyah dokunun varlığını daha da fazla hissetmeye başladıkça duygularım artıyordu. Ölüeceğimi düşündüğümde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Clara bunu farketmişti.

-Neyin var Kevin?


Konuşmakta bile zorlanıyordum. Hiç bu kadar duygusal olmamıştım. Kısık bir sesle cevap verdim.


-Hiç bir şeyim yok.

Bunca zaman yanlarında olduğum için farklılıklarımı ve sorunlarımı hemen anlayabiliyorlardı.

-Biraz yorgunum sadece o kadar.


Gülümsedi ve elini omzuma vurarak

-Dinlen biraz.


dedi. Gözlerimi kapattım ve rahatlamak için huzurlu bir ortam düşünmeye başladım.


Karanlıktan hiç bir şey gözükmüyordu. Ayağa kalkmak için doğruldum. Bir taştan tabutun üstündeydim. Yere doğru yavaşça inmeye başladım. İndiğimde alev büyüsünü okuyarak etrafı aydınlattım. Yerde 6 kişi vardı ve hepsi çürümüştü. Karşımda bir büyük bir kapı gördüm ve o kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı ittirmeye çalıştım fakat zorlandım. İkince kez denediğimde kapı açılmıştı. Güneşten yansıyan ışık gözlerimi kamaştırmıştı. Bir süre bekledikten sora alışmıştım fakat gördüklerim karşısında şaşakalmıştım.


Tepede bir yerde bulunuyordum ve etraftaki duvarlar aşılmaz derecede büyüktü. Şehre doğru bir göz gezdirdim. Yaşayan kişiler bulunuyor ve bunla beraber yaşam eskisi gibi devam ediyordu. Şehir oldukça yıpranmış, duvarlar dökülmüş hatta çoğuda yıkılmıştı. Tek çalışan bazı yerlerdeki elektrik ve eski bir trendi. Duvarı dışına doğru baktığımda ıssız ve karanlık bir orman vardı. Heralde savaştan sonra insanlar kaçmak için bir duvar ördüler ve buralarda saklandılar. Arkamdan bir ses geldi.


-Kevin?


Tam arkama döndüğümde...


-Kalk Kevin geldik.


Hava kararmıştı ve yaklaşık 4 saat uyumuştum. Arkaya döndüğümde Rose, Eric ve James uyuyordu. Clara arabayı park etti. Rose ve James'i kaldırma görevide bana düşmüştü.


-James, Rose kalkın geldik.


Gözlerini yavaşça açarak dışarı baktılar. Sanki büyülenmiş gibilerdi.


-Şuna bak!


Dışarıya baktığımda gördüklerim karşısında hayranlıkla bakakalmıştım. Yemyeşil bir bahçe düzenle biçilmiş, Rengarenk boyanmış ağaçlar, Kocaman bir havuzla birlikte üç katlı bir ev. Evin dışı o kadar güzeldiki içerisinin daha güzel olacağını umuyordum. Arabadan yavaşça indik ve hala o gördüklerimiz karşısında hayranca etrafa bakıyorduk. Clara az ilerden bize seslendi

-Hadi gelin size kalacağınız yeri göstereyim.


Clara'yı takip etmeye başlamıştık. Evin içine girdiğimizde düşündüğümüzden daha da güzel olduğunu farketmiştik. Dayanamayarak James 


-Vay canıma bu ev mi şimdi?


Clara gülümsedi.


-Babam bu evi ilerde olacaklar için almıştı.


-O babadan bir tane de bana lazım.


diyerek geveledi James.


-Hadi size yatacağınız yerleri gösteriyim biraz dinlenin.


Evin zemini o kadar temizdi ki yansımasından kendimizi görüyorduk sanki ayna gibi. Duvarlar tablolarla dolu hatta bazıları bana o kadar çok yakın geliyor fakat bir türlü ne olduğunu anlayamıyordum. Merdivenden çıkarken attığım her adımda güvende olacağımı hissediyordum. Clara odamızı gösterirken Rose sanki son günümmüş gibi sarıldı. Gözünden dökülen tek damla ile odasına girdi. Bende son kes bakıp odama girdim.

Yatağımda uzanırken aklıma Eric geldi. Onu nerdeyse hiç düşünmemiştim. Gözlerimi kapattım ve onla bağlantıya geçmeye çalıştım.


-Eric?


Ağladığını hissediyordum. Sesi titreyerek


-Efendim baba

-Sana söylediklerimi unutma sakın.


-Neden böyle diyorsun?

-Sende bende biliyoruz ki yakında öleceğim. Dünyayı sen kurtaracaksın.


Bu sözden sonra Eric hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Yatağımdan kalkarak yanına gittim. Kapıyı yavaşça açarak içeri girdim. Yatağının yanıan giderek Eric'in yanına oturdum.


-Bak evlat. Sen bu dünyayı kurtar ben tekrar yanına geleceğim. Söz veriyorum sana seni bulup sarılacağım.


Eric doğruldu ve direk sarıldı. Bu sarılışı beni çok duygulandırmıştı.


-Söz mü?

diyerek sordu Eric.

-Evet söz veriyorum.

Eric gülümsedi artık ağlamıyordu. 


-Hadi yat yarın konuşuruz.


Eric yatağına uzandı ve odama doğru gitmek için kapıyı açtım. Kapıdan çıkarken içimde bir his vardı. O his öfke ve korku arasında bir duyguydu. Oda doğru baktım. Çok karanlıktı yavaşça adım atarak oda ilerlemeye başladım. Her adımda korkum, öfkeme baskın çıkıyordu. Sonunda odamın kapısına vardım. Kapıyı açmamla ışığı açmam bir oldu. Oda boştu. Bir iç çekerek ışığı kapattım. Uyumak için yatağıma doğru yöneldim. Yorganı kaldırarak yatağın içine girdim ve bir süre sonra uyuyakalmıştım.


Doğa ÜstüWhere stories live. Discover now