63.Bölüm/Avcı\

31 6 0
                                    

Tüm yaralarım iyileşmiş bir şekilde yeni bir sabaha uyanmıştım. Vücudumun bir çok yerinde ağrı olsada özlediğim onca insanı görecek olmam bu acıyı hiçe sayıyordu. Yavaşça kalkarak kıyafetlerimi aramaya başladım fakat o gün giydiğim kıyafet yoktu. Duvarda asılı olan bir kaç parça kıyafete gözlerim takıldı. Yataktan kalkarak duvarda asılı olan kıyafetlere yöneldim. Bu kıyafetler o kadar tanıdık geliyordu ki sanki bir kaç haftadır bende bulunuyordu. Kıyafetleri bulundukları duvardan alırken yere kıyafetlerin arasından bir sopa düştü. Bana verilen sopanın siyah haliydi. Sopayı elime alarak diğer sopayla farklı olan yanlarını arasamda bulamadım, sadece rengi dışında...

Kıyafeti giyip elime de her ihtimale karşı sopayı alarak dışarı çıkmıştım. Hava soğuktu bu yüzden kapşonu kafama geçirip yürümeye başladım. Vücudumdaki yaraların hala taze olması can yakıyor olsada buna mecburdum.

Yolumu bilmeden saatlerce yürüdükten sonra şehre gece ulaşabilmiştim. Her yer sessiz ve ürkütücüydü bu bana büyünün etkisindeyken bulunduğum tımarhaneyi hatırlatıyordu. Şehrin ortasında yavaşça yürürken bir çığlık sesi ile irkildim çünkü bu bir çocuk çığlığıydı. Sesin geldiği yere doğru hızlı şekilde koşarken sopayı sıkıca kavradım. Çocuğa yaklaştıkça yalvarışları içimi parçalıyordu. Sesin geldiği iki binanın arasına hiç bir önlem almadan girince kendimi bir tuzağın içinde bulmuştum. Çıkış yönünü 5 kişi kapatmış, yukarıda düzinelerce okçu ve karşımda küçük bir kız çocuğu ile bir adam...

Çocuk kaçmak için çabaladıkça adam canını daha fazla yakıyordu.

-Bizde seni bekliyorduk.

Burdan kaçmak için plan yapmaya vaktim olmadığı gibi onca kişiyide haklayacak kadar da iyi değildim.

-Bırak onu gitsin!

-Seni öldürdükten sonra bırakacağız zaten değil mi çocuklar...

Çirkin bir kahkaha atarak beni daha da sinir ediyordu.

- Yay yerine sopayı mı tercih etmeye başladın yoksa?

Sopayı daha fazla sıkmaya başlamıştım. O kadar öfkeliydin ki düzinelerce adamı yok sayıp karşımdaki o serseriyi öldürmek istiyordum.

"Sakın aptalca bir şey yapma!"

Artık ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Amacı olmayan bir asker gibiydim. Ne için savaştığımı ne için geldiğimi kimin tarafında olduğumu bilmeyen bir asker. Bu askerin bir amacı olmalıydı yeni hedef ve tarafını seçmeli böylece yaşayabilirdi işte bende oğlumu, Eric'i kurtarmayı seçmiştim.

Elimdeki sopayı sertçe kavrayıp son bir defa baktım. Artık burdan kurtulmanın vakti gelmişti...

"Hiç akıllanmayacaksın değil mi?"

Siyah dokunu söylediği söze gülümseyerek yanıt vermiştim. Ben bu savaşa çıkarken yanımda James, Rose, Clara ve Eric varken şimdi ben ve içimdeki lanetli bir siyah doku ile başbaşa kalmıştım. Ben burda Eric için mücadele ederken o kimsenin umrunda değildi. Hayatlarını yaşamak için gelmişlerdi sanki. Sevdiğim Rose bile eskisi gibi bana bakmazken, benim içim hiç rahat değildi. Belkide bu yüzden siyah doku ile konuşur oldum belki de delirdim ama amacıma ulaşmadan pes edecek değildim.

Gözlerimi kapattım, Eskiden oynadığın oyunlar, izlediğim filmler bir gün işe yarayacağını biliyordum. Zamanı yavaşlatmak için odaklanmıştım, uzun süredir öğrendiğim onca yeteneğimi kullanmıyor olmam eski halime dönmek için baya çabalamam anlamına geliyordu. Gözlerimi açtığımda zaman yavaşlamıştı. Eskisine göre daha iyi bir şekilde yeteneğimi kullanmıştım ve bu beni mutlu etmişti. Sopayı bir kaç kez elimde döndürerek arkamda duran 5 kişiye bayıltmak için sertçe kafalarına doğru ağır darbe ile vurdum ve önümde duran serseriye yöneldim. Burdan kaçıp kurtulabilirdim ya da o küçük kızı kurtarabilirdim. Zor bir seçim değildi aslında...

Yaşa yada Yaşat...

Bazen zor kararlar alırken zamanı yavaşlatsam nasıl olur diye düşünürken üstüme bir halsizlik çöktü. Zamanı yeterince yavaşlatmış olmam vücudumdaki enerjiyi tüketmişti. Serseriye doğru hızlı bir adım atarak elimdeki sopayı yüzüne, göğsüne ve bacaklarına hızlı bir darbe ile vurarak istediğimi elde etmiştim, içimdeki siniri ona karşı kullanmıştım. Halsizliğim artınca zamanı yavaşlatmayı bırakarak küçük kızın önünde diz çöktüm.

-Üzgünüm seni kurtaramadım.

Bu yeteneği uzun süre kullandıktan sonraki yan etkisini tekrar hatırlayınca kötü olmuştum. Yoğun halsizlik sonrası bayılma... Hep olayları kaçırıyordum ne olup bittiğini öğrenirken bana heyecanlı anlatışları beni sinirlendiriyordu. Belki de bu yüzden böyle anlatıyorlardı.

Yukardaki okçulara bakmak için yere oturdum. Kaçacak veya savaşacak halim olmasada küçük kıza sper olarak hayatını kurtarmak istiyordum. Çok zaman geçmeden içlerinden biri "Hazır!" Diyerek bağırdı. Okçular hep birlikte yaylarını bana doğru gererek nişan alıp beklemeye başladı. Artık tek duymam gerek söz bırak veya ateş gibi klişe sözlerdi ve sonrası karanlık olacaktı. Küçük kızı tamamen kapladığımdan emin olunca son bir defa yukarı baktım. Yeteneğimi uzun süre kullandıktan sonra bayılmamış olmam, vücudumun buna alıştığının kanıtıydı. Burdan kurtulduğumda yeteneğimi daha fazla geliştirip Eric'i ordan çıkartmak için kendime yemin etmiştim...

Doğa ÜstüWhere stories live. Discover now