51.Bölüm/Kayıp Şehir Atlantis\

56 9 0
                                    

Uzun bir sessizlik...

Gözlerime vuran güneş ışığı etkisiyle gözlerimi açtım. Her yerim ağrıyordu. Geçmişe dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Ayağa kalkmak için doğruldum. Karşımda duran kapıya doğru bakıyordum. Kapı aralanmış içeri doğru süzülen ışık gözlerimi yakıyordu. Gözlerimi gelen ışıktan korumak için başımı sağa doğru döndürdüm.

Ceset?

Korkmuştum. Yaklaşık on civarı ceset vardı. İçlerinden birinin nefes alış verişini duyuyordum. Yanına doğru hareket ederken sanki yüzyıllardır burada yatıyormuş hissine kapıldım. Yanına doğru yaklaştım, bir askeri andırıyordu. Üstünde göğsünün tamamını kaplayan bir zırh, sırtında ise pelerin bulunuyordu. Pelerinin kırmızı olması bir şeyi simgeliyor olmalıydı. Kollarında herhangi bir koruyucu olmamasına rağmen epey kaslıydı. Karnından bir hançer ile yaralanmıştı. Hançeri sağ elimle tutarken gözlerimin önüne bir görüntü geldi. Bir kadın bana Jason diye sesleniyordu. Tam kalbimin orada bir hançer duruyordu ama çekip çıkartamıyordum. Sanki bana yardım etmek için gelmişti diye düşünürken asker beni dürttü. Elimi hançerden korkarak çektim.

-Sonunda uyanabildiniz.

Uyanmak mı? Ben uyuduğumu dahi hatırlamıyordum.

-Ne zamandır buradayım?

-Çok uzun zaman oldu.

Hiçbir şey hatırlamıyordum. En ufak bir bilgi bile.

-Peki benim adım ne biliyor musun?

-Hayır efendim.

Asker zar zor nefes alıyordu yardım etmem lazımdı fakat kanamasını nasıl durduracağımı bilmiyordum. Sağ elimle tekrar hançeri tuttum.

-Hazır mısın?

-Nasıl yapılacağını biliyor musunuz efendim?

-Hayır ama denemeliyim.

-Her halükarda öleceğim zaten.

Ben bile kendime güvenemiyordum fakat denemem lazımdı yoksa burada ölecekti.

-Nefesini tut

Tamam demesine zaman vermeden hançeri hızlı bir şekilde çektim. Çığlık atmamak için dişlerini öyle bir sıktı ki kırılacağını sandım.

-Önce bir haber verirsin sanmıştım.

-Üzgünüm.

Gülümsedim. Gözlerimi açtığımdan beri aklımı sürekli kurcalayan bir soru vardı.

-Burası neresi?

-Atlantis

Atlantis bana çok tanıdık geliyordu fakat nedense hiçbir şey hatırlamıyordum. Biraz kafamı kurcaladıktan sonra aklıma geldi.

-Kayıp şehir Atlantis'ten mi bahsediyorsun?

Asker sırıtmaya başladı. Askerin yarasına pansuman yapmam lazımdı üstümdeki eski kıyafetlerden kopartıp yaraya bastırdım.

-Korkma yaşayacaksın.

-Bize senden korkmamızı söylemişlerdi. Çok güçlü biriymişsin önüne gelen herkesi öldürüp yiyormuşsun fakat görünüşe göre öyle değilsin.

Bu sefer ben gülmeye başlamıştım.

-Güçlü mü? Bildiğim tek şey uyumak görmedin mi uzun zamandır uyuyormuşum.

Asker sırıtmaya başladı.

-Burası içimi karartıyor efendim çıkabiliriz isterseniz.

Askerin koluna girerek kapıya yöneldik. Kapıyı yavaşça iterek açtım ve gördüklerim karşısında şok olmuştum. Asker doğruyu söylüyordu çünkü burayı daha önce hiç görmemiştim. Bir dağı andıran tepede bulunuyorduk. Fazla yüksek olmamasına rağmen şehre epey uzaktı. Şehre doğru ilerlerken geçmişime dair bir şeyler hatırlamaya çalışıyordum. Şehre giden yol ormanla kaplıydı ve asker yüzünden tehlikelerle dolu olduğunu anlayabiliyordum. Ormanın içine girdiğimizde bana çok tanıdık geldiğini, sanki burada yaşamışlık hissi veriyordu. Ağaçlardan birine dokundum. Çocuk seslerini duyuyor gibiydim. Asker bana dokunarak

Doğa ÜstüWhere stories live. Discover now