68.Bölüm/Birleşim\

27 6 0
                                    

Atlantis'e doğru beraber yürürken Rose elimi sarmak için kolumdan tutup beni durdurdu.

-Canın acıyor mu?

-Artık o duyguyu hissetmiyorum.

Rose elimi sararken James ve Clara durmadan bana bakıyorlardı. Göz ucuyla Rose' u gösterip bana güldüler. Bende onlara karşılık güldüm.

-Eee... Kevin artık mutlu musun?

Gülümsüyor olmasında dalga geçtiğimi anlamıştım.

-Siz yanımdayken mutluyum.

Bir okun James'in omzundan vurup yere düşmesiyle birlikte okun atıldığı yere baktım. Dağın ordan bize doğru yaklaşan on bir kişi görmemle birlikte sırtımdaki sopayı alarak üstlerine doğru koşmaya başladım. Rose arkamdan bağırıyor olsada sinirliydim ve bu sinirimi onlardan çıkartacaktım. Arkamı son defa döndüğümde James oku omzundan çıkartmış ve dönüşerek peşimden koşmaya başlamıştı. Bu uzun süredir görmediğim bir şeydi. Clara ve Rose bizim düşmana koştuğumuzu görünce onlarda peşimizden gelmeye başladılar.

Onlara yaklaştıkça sayısı artan askerleri haklamak gitgide zorlaşıyor olsada benim arkamda ise onca düşmana karşı beraber yürüdüğüm kişiler vardı. Düşmanlarla aramda bir kaç adım kala birinin üstüne atlayıp sopayla yüzünü dağıttım. Diğer askerler de yaklaşırken öldürdüğüm adamadaki kılıcı elime alarak zamanı yavaşlattım. Şimdi tek yapmam gereken bu haldeyken dayanabildiğim kadar dayanmaktı.  Elimdeki kılıçla önündeki askerleri tek tek öldürürken birden kendimi yerde buldum.

-Beni geçebileceğini mi sandın?

Yerden kafamı kaldırarak baktığımda karşımda Eric bulunuyordu. Onu geçemeden öldürdüğüm asker sayısı iki elle sayılabilecek kadar azdı. Yerde bıraktığım sopayı almak için ayağa kalkığ geriye doğru koştum.

-Ne oldu yoksa o kılıçla öldüremez misin beni?

Sopayı almaktan vazgeçmek istesemde o hala bizim Eric'ti. Öldüremezdim ama bayıltabilirdim. Sopaya uzanıp aldığımda üstümden James atlayıp askerleri tek tek dağıtıyordu.

-Demek bir gizli ırk getirdin. Başka elinde ne var bakalım.

Sopayı kaldırıp Eric'e doğru savurdum ama hızlı davranıp gelen darbeyi savurdu. Kılıcı göğsüme saplamak isterken hızlı bir hareket ile kılıçtan kaçındım.

-Bana babamı hatırlatıyorsun.

Gülümseyerek bakıyordum.

-Baban nerde?

-Biz buraya geldiğimizde annem ve babamı öldürdün.

-Ve bu yüzden adını Kevin yaptın.

-Evet! Şimdi intikamımı alacağım.

Kılıcı sertçe savururken bende geriye doğru adım atıyordum. Clara ve Rose'un da savaşa katıldığını ve hızlı bir şekilde gelen düşmanları hakladıklarını görürdüm. Bu dikkatsizliğim yüzünden göğsüme kılıç darbesi alarak yere düşmüştüm.

-Ve son...

Üstümdeki uzun kıyafin içindeki kıyafeti çıkarttığımda siyah doku dışında hiç bir yara yoktu.

-Lanet olsun...

Eric'in bu yüz ifadesini görmek beni huzursuz etmişti. Değişmiş olsada hala bizim Eric'ti. Tüm düşmanlar temizlendiğini görünce Eric'e gülümseyerek

-Ve son...

Eric anlamamış olsada arkasını dönünce her şey apacık ortadaydı. Tekrar bana dönmesine fırsat vermeden sopayla boynuna vurarak bayıltmıştım. James tekrar insan haliyle yanıma gelerek

-Hala aynısın. Oğlunu bile yere yıkamıyorsun.

-Gel senle bir güreşelim.

Tamam şeklimde başını sallayarak üstüme doğru yürüdü. Elliyle kafamı tutarak

-Sen beni yenersin.

Gülümsedi ve kaldığımız yerden yola tekrar koyulmaya karar verdik. James tekrar dönüşerek yerde bayılmış olan Eric'i omzuna aldı ve Elena'nın annesinin evine doğru gitmeye başladık. O evde kaldığım süre boyunca etrafı seyretmiş nerde olduğunu anlamaya çalışmıştım. İyileşip Atlantis'e giderkende yolunu ezberlemiştim. Beni iyileştirecek kişinin o olmasınıda odasında bulunun küre, büyü kitapları ve bir çok tuhaf eşya bulunmasıydı. Laneti bir doktor değil bir büyücü çözebilirdi.

Yürürken kendimi birden yere bırakmak zorunda kalmıştım. Siyah doku vücuduma daha hızlı yayılırken çektiğim acıyı hiç bir yerde hatırlamıyordum. Diz üstü çöktüm, bağırmamak için dişlerimi sıkıyordum. Daha fazla dayanamayıp bağırdım. Bağrışım o kadar şiddetliydi ki aklıma ilk yeteneğim gelmişti. O yeteneği kullandığumda etraftaki tüm herkes yere yığılmıştı.

Siyah dokunun acısı yüzünden ne Rose' u duyabiliyordum ne de Clara'yı. Bu acı yaklaşık beş dakika sürdükten sonra kendime gelebilmiştim. Ellerime kadar uzanan siyah dokuyu kapatmak için avcıyken kullandığım pelerinin cebinden eldivenleri çıkartarak çözüm bulmuştum. Eldivenleri giyerek ayağa kalktım ama Rose biraz tereddütle

-Kapşonu kapatman lazım J.

Ne olduğunu anlamasam bu pek uzun sürmemişti. Ellerimle yüzüme dokunduğumda siyah dokunun gözlerimin hemen altına kadar yaklaştığını hissetmiştim.

-Lanet olsun!

Sinirden yerlere vurmaya başlasamda James sakinleşmem için sırtımı sıvazladı.

-Eric uyanmadan gitmeliyiz.

Kapşonu geçirerek

-Tamam bu yönden gideceğiz.

Havanın kararmasına bir saatten az bir süre kalmışken Atlantis'ten kimseye görünmeden geçmemiz lazımdı çünkü bildiğim tek yön ordan geçiyordu.

Atlantis'e vardığımızda etraftaki koruma sayısı artmış olması bizi tedirgin etmişti. Eric'in kaybolduğunu anlayan kraliçe tüm şehri kapatmış olmalıydı. James yorulmuştu ve bende hala acı çekiyordum. Derin bir nefes alarak

-Şu aptal Eric'i burdan nasıl geçireceğiz?

James gülümseyerek

-Eski günlerdeki gibi koşmaya hazır mısınız?

Clara ve Rose sanki bu anı bekliyor gibi hemen evet diyerek bağırdılar.

-Tamam o zaman korumalardan biri bizi görünceye kadar koşmak yok sonrası çıkışa kadar koşun.

Atlantis'in binaları arasında saklanarak ilerliyorduk. Biri beni görse avcı diyerek kim var kim yoksa başıma toplayabilirdi. Avcıyken serseri, hırsız, saray muhafızı demeden herkese saldırmıştım. Dikkatlice ilerlerken Rose omzuma dokunarak

-Seninle macera yaşamayı özlemiş J.

Bu gururumu okşamıştı. Bende ona karşılık olarak

-Bende seni özledim R.

Şaşkınlıkla Rose

-R mi sende mi başladın?

-Ne oldu hoşuna gitmedi mi R.

Alaycı gülüşle

-Kendini kolla J.

Rose'un elinden tuttum. Bu istemsizce bir hareket olmasına rağmen belli etmememk için bırakmıyordum. Çıkışa az bir mesafe kala muhafızlar tarafından görüldük. En önde ilerleyen James arkasını dönerek

-İşte beklediğiniz fırsat koşun...

Hep birlikte koşmaya başlarken cebimden bir şey düştüğün farkederek durdum. Düşürdüğüm şeyi almaya giderken Rose arkamdan bağırdı.

-Nereye gidiyorsun J ?

Arkama bakmadan

-Yoldan sapmadan devam edin geliyorum...

Doğa ÜstüWhere stories live. Discover now