47. FİNAL (Part 1)

3.7K 148 31
                                    

47. Bölüm: Tuzlu Kahve ( Part 1)
*Bütün ömrümce aradığımı bulduğumda, oturup ağlayacağım, bir deniz kıyısında.*

Uzun ve yemyeşil bir ovada güzel kokulu çiçeklerin, son derece uyumlu bir melodiyle ötüşen kuşların arasında savruluyordum. Bulutlar bugün yere inmiş, aralarından geçmem için bana yol veriyorlardı sanki. Bir yaprak düşüyordu avuçlarımın içine ve müthiş bir gürültü çıkarıyordu, kulaklarımı tırmalayan.

Şaşırıyorum da bir yapraktan nasıl ses çıkabilir? Öylece elime düşen yaprağı kendimden uzaklaştırmaya çalışırken bembeyaz bir tavanla karşılaşıyorum. Evet, bir tavan. Beni rahatsız eden gürültünün kaynağı olan ve hemen yanımda titreşim modundaki telefonum ise gördüğüm ikinci şey oluyor.

Gözlerimi ovalayarak tanıdık ancak çok da alışkın olmadığım yatakta doğrulduğumda Alparslan'ın evinde olduğumu anladım ve yanımdaki koca boşlukla karşılaştım. Burada beraber uykuya daldığımızdan son derece emindim. Dünden beri boş olan yüzük parmağımla bakıştığımda Alparslan'ın bu boşluğu fark etmemiş olmasını diledim. Zira tüm gün elimi cebimden çıkarmama çabalarımın boşa gitmesini istemiyordum. Ayrıca yüzüğü ve onu önemsemediğimi düşünmesini de istemezdim.

Israrla çalan telefonuma uzandım düşüncelerimi kafamdan silerken. Ekranda yazan ismi görünce kaşlarım çatıldı çünkü Sude arıyordu. Kalbim normal ritminden uzaklaşarak telaşla atmaya başladığında hızla yataktan çıktım ve evin içinde Alparslan'ı aramaya başladım. Heryere baktıktan sonra evde tek olduğumu anladığımda içimdeki artan korkuyla cevapladım aramayı. "Alo, Sude?"

Bir süre telefondan ses alamadım fakat Sude'nin de telaşlı gelen "Alo." sesini duyduktan sonra konuşmaya devam ettim. "Sude, bir sorun mu var?"

Birkaç kez derin nefes aldı diyeceklerini toparlamak ister gibi. "Duru, sanırım askeriyeye gelmen gerek." Düşen ses tonuyla birlikte üzerimdeki bana çokça bol pijamanın üzerine hızla ceketimi giydim ve yüzümü bile yıkayamadan evden çıktım. "Sude." Dedim apartmanın merdivenlerinden koşarak inerken. "Doğruyu söyle Alparslan iyi mi?" Göz bebeklerimin önünü su damlaları kaplamaya başlamıştı.

"Dün gece beraberdik az önce uyandım ve yok! Birkaç saatte ne olmuş olabilir, çıldıracağım."

"Sakin ol, abim yanımda ve her şey yolunda. Gel hadi bekliyoruz."

Caddeden bir taksi çevirdim ve yol boyu bütün felaket senaryolarını düşünerek kafamda hepsinin olasılığını hesapladım, Alparslan sabahın köründe nereye gitmişti? Belki de geceden beri yoktu ve fark etmemiştim. Madem iyiydi Sude neden oradaydı? Üstelik telefonu bile Sude'deydi. Belki de Alparslan sadece işe gitmişti, Sude de gıcıklık yapmak istemişti ve sırf saçma sapan düşüncelere kapılmam için böyle bir şey işe kalkışmıştı.

Yok artık! O kadar da değil.

Derin bir nefes aldım ve son düşündüğüm şeyi derhal beynimden sildim. Bu kıza hiç bir zaman güvenemeyecek miydim?

Askeriyenin önüne geldiğimde hızla indim taksiden. Bahçedeki güvenlikle göz göze geldiğimde bana kafasıyla selam verdi ve gülümseyerek kapıyı açtı. Garipsemiştim, kötü bir şeyler olduysa şayet illaki haberi olurdu, bu adam neden gülüyordu? Keyfi de gayet yerinde gözüküyordu.

Umursamayarak bina kapısına ilerledim ve azıcık ilerde elinde sigarasıyla Ali'yi gördüm. Elini kolunu koyacak bir yer arıyor gibiydi fakat gözlerinde bir telaş yoktu sanki, evet evet bayağı yoktu.

"Bu ne hal kızım insan bir yüzünü yıkar." Bakışlarım ne kadar ciddi olduğunu anlamak istercesine gözlerini bulduğunda son derece ciddi bir yüzle karşılaştım. "Git düzgün bir şeyler giy üzerine. Bu kadar xy kromozomlu bireyin içine babamın pijamasıyla gelmişsin. Eline de gazete alsaydın."

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now