22. Portakal Çiçeği

8.4K 320 53
                                    


Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın 🤍

22.Bölüm: Portakal Çiçeği
*Denizimin en güzel kıyısı.*

İş çıkışıma tam bir saat kalmıştı. Günüm o kadar yoğun geçiyordu ki, şakaklarımdan yayılmaya başlayan ağrı için ilaç içmek zorunda kalmıştım.

Akşamki yemek için sapasağlam olmam gerekiyordu.

Ehliyet almak için kilo, boy ve basen ölçümüne gelen genç hastanın işlemlerini halledip gönderdiğimde kapıda bekleyen yeni hastayı bekledim.

Hasta kayıtlarını yaptığım defterden kafamı kaldırdığımda karşımda Dursun vardı.

Evet, askeriyeye gittiğimde kendisine çekinerek iğne yaptıran, daha öncesinde de Alparslan'ın kendisini taşımış olduğu Dursun.

"Dursun, gelsene." Kapının önünde onu içeriye çağırmamı bekliyordu, elindeki küçük ilaç poşetiyle yanıma geldiğinde hemen arkasından onu takip eden uzun boylu adamla gözlerimi kırpıştırdım.

Alparslan'ın gelmesini bekliyordum ancak yaklaşık bir saat sonra!

"Alparslan? Ne işin var burada?" İçeri girdikten sonra ayağıyla kapıyı kapatıp yükünü tamamen vermeden, sandalyemin kenarına oturdu. Üzerini değiştirmiş olmasına rağmen yeni yapmış olduğu tıraşı ve yakasındaki Türk bayrağı broşuyla asker olduğunu her türlü belli ediyordu.

"Dursun'un velisi olarak geldim." Kollarını iki yanımdan sarıp saçlarımın üzerine minik bir öpücük kondurdu.

Burnuma ulaşan sert kokusu beni mest etse de aceleyle kollarını bedenimden uzaklaştırıp sahte öksürüklerle ayağa kalktım. "Hastalarımızın yanında böyle şeyler yapmıyoruz değil mi, komutanım?" Ben kalkınca Alparslan da ayaklanmak zorunda kalmıştı. Çapkınca gülüp elini saçlarında dolaştırdı.

Küçücük odada uzun boyuyla oldukça komik duruyordu. Uyarım sonrasında Dursun'dan aldığım poşetteki iğneyi hazırlamaya başladım.

"Dursun sen bir şey gördün mü?" Alparslan'ın ellerini arkasında birleştirip çatık kaşlarıyla sorduğu sorudan sonra Dursun hazırola geçti. "Görmedim komutanım!"

Alparslan bilmiş bakışlarla bana dönüp omuzlarını aşağı yukarı hareket ettirdiğinde boynuna atlayıp yanaklarını sıkmak istemiştim.

Aşıktım ben bu adama!

İğneyi hazırladığımda Dursun'u uzanması için sedyeye yönlendirdim. "Müsaadenizle komutanım." Uzanmak için bile Alparslan'dan izin aldığında içimden bir 'yuh artık!' Dememiş değildim.

Bu kadar sıkı olmaları, hem Türk askerlerine hemde aşık olduğum adama daha çok hayranlık duymama sebep oluyordu.

Sedye ve oda arasındaki perdeyi çekerken kenarından kafamı çıkartıp Alparslan'a tatlı bir öpücük attım gizliden.

Bana aynı şekilde karşılık verdiğinde gülüp tamamen perdenin arkasına geçtim.

Böyle mükemmel bir sevgiliniz olduğunda ne baş ağrısı, ne yorgunluk, hiçbir şeyiniz kalmıyordu.

"Bastır bakalım Dursun, oynatma pamuğu."

Elini pamuğun üzerine koydu. "Emredersiniz, kom-"cümlesini tamamlayamadı. "E yuh artık, Dursun. Nasıl bir bağlılık bu." Elimdeki iğneyi çöp kutusuna atıp eldivenlerimi çıkardım.

Alparslan perdenin arkasına doğru bağırdı. "Aferin Dursun." Bana doğru eğildi sonra. "Görüyor musun Duru, odadaki en büyük komutanı Dursun bile fark etti." Masamın önündeki koltukta oturan Alparslan'a defterimin arasındaki kalemi fırlattım.

MAVERA/TAMAMLANDIOnde as histórias ganham vida. Descobre agora