46. Düşünülmüşün Dışında

3.6K 165 14
                                    

46. Bölüm: Düşünülmüşün Dışında
*Sadece bazen, insanlar gerçek düşüncelerini söylemiyorlar. Ama doğru anı yakalarsan düşüncelerinden daha fazlasını söylerler.*

Zaman ne kadar hızlı geçiyordu. Alparslan'ın evinden içeriye girdiğimde bu evden en son çıktığım zamanı hatırladım, bavulumu bu binanın koridorunda hışımla sürükleyişimi. Geçmişe karşı içimde birçok pişmanlığım vardı aslında. Duygularımı çok fazla anlık yaşamak mesela. O an doğru ya da yanlışı kestiremiyordum. Daha doğrusu yanlış olduğunu bile bile yapıyordum. Hani bir musibet bin nasihatten iyi derlerdi ya, ben o musibeti birden fazla kez yapmayınca anlamıyordum.

Eve girerken Alparslan'ın bana geldiğinde yaptığı gibi içeriye önce onun geçmesini bekledim. O ise ceketini çıkardığında önce benim geçmem için elini öne doğru uzattı. Uzattığı elini sıkıca tutup onu evinin en sevdiğim yeri olan balkona doğru sürükledim. En son burada oturduğumuzda havalar soğumamıştı fakat şu an rüzgarın sesini kapı kapalı olmasına rağmen duyabiliyordum.

"Hey, bu soğukta balkonda oturup üşümene izin veremem. İçeride oturalım." Elim balkonun kapısında öylece kalırken ikna edebileceğimi düşündüğüm bakışlarımı çevirdim gözlerine. Sağ elim ise hastaneden çıktığımızdan beri cebimde bekliyordu. Neredeyse sağ elimin varlığını unutmuştum artık. Alparslan'ın gözlerinin ara ara cebime kaydığını görsem de bu konuda bir şey söylememesi işime gelmişti.

Benim aksime yüzünde oldukça kendinden emin bir ifade vardı. "Bakma bana öyle," dedi ve yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı. "Öperim seni."

İçimdeki küçük çocuk yerinde duramıyor, kollarını açmış dans ediyordu. Öyle heyecanlanıyordum ki bana her baktığında sanki ilk kez göz göze geliyorduk, dudakları yanağıma değdiğinde sanki beni ilk kez öpüyordu. "Ama Alparslan..." dudaklarımı büzdüm ve bakışlarımı hiç bozmadım. Kapının kolundaki elim elmacık kemiklerinin üzerinde yerini bulduğunda devam ettim. "Sen varsan ben üşümem ki."

"Sen benim uyarılarımı hiç dikkate almıyorsun." Ellerimiz ayrılırken ne olduğunu anlamadığım bir anda hızlıca belimden tuttu ve aramızdaki mesafeyi kapattı. Bir eli saçlarımın üzerinde dolaşırken ezberlemek istiyormuş kadar dikkatli bakıyordu saç tellerime. "Hangi uyarını sevgilim, üşümem dedim ya?" Dedim safça, kirpiklerimin arasından kocaman olan göz bebeklerimle sadece ona bakıyordum.

Bedenlerimizle birlikte yüzlerimiz arasındaki mesafe de yok olurken dudakları kısa bir an dudaklarımın üzerini örttü. Birkaç saniye sonra ayrıldığımızda balkon kapısının önünde sadece sokak lambasının aydınlattığı odada göz gözeydik. "Bu uyarımı." Dedi, cümlesi dudaklarının arasından bir fısıltıyla süzülürken.

İşte tam bu an benim için büyülü bir andı. Sanki bir peri gelip elindeki yıldızlı değnekle zamanı durdurmuştu. Zamanı Alparslan'ın gözlerinde durdurmuştu. O anki bilmiş bakışlarında, yüzündeki çarpık tebessümde kalmıştık. Hayatta hangi zamanda kalmak istersin desenler tam bu zaman derdim. Kalbimin küçük bir çocuğun kalbi kadar masum hislerle attığı, tek bir kelimesinde heyecanlandığım o adamın yanında. Bazen gözlerine bakarken, bazen nefeslerimiz birleştiğinde ya da yan yana otururken mesela. Onunla aynı havayı soluduğumu bildiğim bir zamanda.

Yanaklarım kızarmıştı, hissediyordum. Ne zamana kadar utanacaktım, bunun bir sonu var mıydı, bilmiyordum. Şimdilik az önce koltuğun üzerinde gördüğüm pikeyi elime aldım ve aramızda salladım. 'Çıkalım mı?' Demek istemiştim ve o beni anlamıştı. Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurduğunda benden önce balkonun kapısını açtı. "Gel bakalım."

İçeri girer girmez balkonun camlarını kapattı ve içeriye gidip elinde küçük bir ısıtıcıyla döndü. Isıtıcıyı önümüzdeki masaya koyduktan sonra beni kollarının altına çekti ve üzerimize az önce aldığım pikeyi örttü. Evet hava soğuktu ama onun kollarının arasında hiçbir şeyin önemi yoktu. Ne soğuk havanın, ne kahvenin...

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now