6. İlk Date!

16.1K 631 23
                                    

6.Bölüm: İlk Date!
*Sen beni mi stalkladın?*

İşten ayrılmak üzereyken odamın kapısından geri dönüp aynadan tekrar kendime baktım.

Bugün Alparslan'la buluşacaktık.

Altıma çokta ince olmayan kumaş pantolon üzerime de göbeğimi hafif açıkta bırakan beyaz bir bluz giymiştim. O soğuk sert kış aylarını neredeyse geride bırakmıştık. Sabah saçlarıma yaptığım maşa biraz bozulmuştu ama birkaç saat daha beni idare edebilirdi. Aynaya biraz daha yaklaşıp yüzümdeki makyaja baktım. Her şeyim tamam sayılırdı. Ceketimi üzerime alıp bu sefer geri dönmemek üzere sağlık ocağından çıktım.

Bahçe kapısına doğru ilerlerken Alparslan arabasının kaputuna yaslanmış elleri cebinde, bir ayağını diğer ayağının arkasına atmış, büyük ihtimalle, beni bekliyordu. Ben direkt gideceğimiz kafede buluşacağımızı sanıyordum.

Hızlı adımlarla yanına ilerledim, beni çoktan fark etmiş ve yüzüne o muhteşem gülüşünü yerleştirmişti. "Alparslan? Beklemiyordum hiç." Yaslandığı yerden doğrulup benimle tokalaştı.

"İş çıkışında çay içeceğimizi sanıyordum?" Yine gülerek söylediği sözlere karşı kafamı salladım. "Evet ama ne bileyim. Geleceğini tahmin etmemiştim." Ön yan koltuğun kapısını açtı ve binmem için elini uzattı.

Arkadaşlar, tam şu an eriyip süblimleşebilirdim. Ciddiyim!

Daha fazla beklememesi için yüzümdeki salak ifadeyi atıp arabaya geçtim. Kapımı kapatıp o da sürücü koltuğuna oturmuştu.

Açıkçası erkeklerden çabuk etkilenen birisi değildim. Hatta genel olarak erkeklerden hoşlanan birisi değildim. Ama Alparslan şu an bu algımın çok ötesinde duruyordu benim için. Farklıydı bir kere. Bakışları, düşünceleri, tavırları... Yaptığı her şeyi hayranlıkla izliyordum. Çocuk perde takarken bile karizmatikti!

"Nasıl geçti günün?" Sorusuyla düşüncelerim bölündü. Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp ona döndüm. "Güzel ve yorucuydu. Bebeklerle ilgilenen hemşire gelmediği için onlara da ben baktım bugün. Evet, normal zamanlarda çok tatlılar ama sadece normal zamanlarda. Kesinlikle iğne yapılırken değil! Kulaklarımda hala ağlama sesleri var." Kulağıma güzel bir şarkı gibi gelen gülme sesini işittim.

"Bugün bayağı annelerin çocuklarını korkuttukları iğneci abla oldun yani." Söyledikleriyle kahkaha attım. "Biraz öyle oldum sanırım. Ay gerçekten hatırlıyorum da küçükken ağladığım zamanlar annem yanıma gelip 'susmazsan iğneci teyzeyi çağırırım bak!' diye tehdit ederdi hep. Travmam olmuştur." Kırmızı ışık yanınca durduk.

"O iğneci teyze de gerçekten vardı he. İki üst katımızda oturan Naile Teyze, hiç unutmam. Yapılacak bi iğnemiz olduğunda ona giderdik hep. O zamanlar bilmiyorduk tabi evde böyle şeylerin yapılmaması gerektiğini." Yeşil ışık yanınca tekrar devam ettik yola.

"Benim babam da ağladığım zamanlar toplu iğne bulur gelirdi yanıma. Batırmakla tehdit edince sessiz sessiz ağlardım. Pamuk gibi adamdır aslında. Şimdi böyle böyle yapmıştın desem anlatsam, o zamanlar için çok üzülür biliyorum." Küçük Alparslan için üzülmüştüm. O anlatırken hayal ettim o anı yaşadığını, içim burkuldu bir an.

"Ağır çocukluk geçirmişiz galiba, ne dersin?" Ortamın havasını dağıtıp kemerinin kilidini açarken göz kırptı.

"En azından birimizinki normal olmalıydı!" Gülerek söylenirken arabadan inmiş kafeye doğru yürüyorduk.

Yan yana yürürken adımlarımızı eşitlemeye çalıştım. Bu babamla yürürken hep yaptığım bir şeydi. Aynı anda aynı ayakla aynı adımlar! Tabi, babamın koluna da girerdim. Böylece yolun sonuna kadar adımlarımızı kaçırmazdık.

Alparslan yaptığım şeyi fark edip adımlarını küçültmüştü, oyunu bozup aynı adımları atmayı bıraktım ve biraz daha hızlı yürümeye başladım. Bu sefer de o bana uyup adımlarımı takip etmişti. gülerek ona çevirdim başımı. Benden oldukça uzundu bu yüzden ona bakarken kafamı kaldırmak zorunda kalıyordum.

Nihayet içeri girdiğimizde cam kenarındaki masalardan birine oturduk. İki çay birer tane de tatlı söylemiştik.

"Dün annenler gelmiş sanırım?" Ceketimi çıkarıp sandalyenin koluna koyarken bunu bilmesine şaşırmıştım. "Evet, senin nasıl haberin oldu?"

Tatlılarımız ve çaylarımız geldiğinde şekerlikten bir şeker aldım.

"Abinle hikaye paylaşmışsın. İlk gördüğümde bu kim dedim, sonra etikete bakınca abin olduğunu anladım. Nasıl geçti, ne yaptınız?" Ben yanlış mı duyuyordum? Alparslan bayağı benim hesabıma girip hikayeme bakıp abimi mi bulmuştu?

"Bir dakika bir dakika, sen beni mi stalkladın?" Yüzü buruşurken zaman kazanmak adına çayından bir yudum aldı. Çayı şekersiz içtiğini de öğrenmiş olmuştum ama şu an konumuz kesinlikle bu değildi.

"Önerilenlerde karşıma çıktı?" Kaşlarını kaldırıp inanamamı bekler gibi baktı. Soru cümlesi kurmamış olmasına rağmen bayağı o soru tonunu vermişti söylerken, hissetmiştim.

Hesabım herkese açıktı ama öyle çok fazla takipçim yoktu. Ayrıca ortak tanıdığımız Nesli vardı bir tek onunla da takipleşmiyorduk bile.

Telefon numaramdan dolayı çıkmış olabilir miydim acaba?

Bu seçeneği hemen sildim kafamdan. Beni stalklamış olma olasılığı daha cazip geliyordu.

"E iyi öyle olsun bakalım." Yüzümde istemsizce hafif bir gülümseme oluşmuştu. Saçlarını karıştırıp konuyu değiştirdi. "Ailen ne zaman gitti?" Tatlımdan bir çatal aldım. Çikolata tadı damağıma yayılırken anlık gözlerimi kapattım. Bütün tatlılara aşıktım!

"Dün gece gittiler, çok kalmadılar. Hem evi görmeye hem de bir bana bakmaya geldiler. Bayağıdır konuşuyorduk zaten abim ancak izin alabilmiş." O kafasını sallarken devam ettim konuşmaya. "Sizinkiler ne yapıyor, burada mı yaşıyor onlar da?"

Tatlısının son kalan parçasını yeyip arkasına yaslandı. "Yok onlar İstanbul'da. Arada bir gelirler buraya. Kardeşimi görmüştün zaten, o sürekli geliyor. Şu an burada hatta. Hafta sonu göreve gitmeden bende gideceğim onunla." Ona pansuman yaptığım gün kardeşini havaalanından almaya gideceğini söylemişti. Şimdi hatırlamıştım. "Onunla da tanışmayı isterim. Karşılaştık ama tanışamadık." Alparslan'ın arabasına bindiğim o ilk gün hiç konuşmamıştık gerçekten. Sanırım o da kendimi rahat hissetmem için öyle bir girişimde bulunmamıştı. Zaten o gün fazlasıyla gergindim.

Bende tatlımı bitirip arkama yaslandım.

"Onunda lojmanda canı sıkılıyordu. Tanıştırırım sizi gitmeden." Gitmekten bahsederken aklımdaki soruları sormamın tam sırasıydı.

"Daha yeni geldiniz görevden, üstelik yaran tam olarak iyileşmiş değil. Hakan'ın da yaralandığını söylemiştin. Göreve gitmek için erken değil mi, Alparslan?" Masanın üzerine koyduğu ellerini sıkıntıyla birleştirdi. Kahve gözlerini gri bir bulut kaplamıştı sanki.

"Benim hayatım bu Duru. Bu yara hiçbir şey. Silahla da yaralanmış olsam, son nefesimi de veriyor olsam savaşmaya devam ederim. Kanımın son damlasına kadar. Hakan da aynı şekilde." Bu konuşmayı daha önce de yapmıştık ama elimde değildi işte. Endişeleniyordum onun için.

"Anlıyorum, sadece endişeleyorum senin için." Kaçırdığım gözlerimi yüzüne sabitledim tekrar. "Ne zaman döneceksiniz peki?"

Kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorum. Ama bir iki haftaya döneriz büyük ihtimalle. Sen bunları düşünme. Kahve de içmek ister misin?" Sorusunu usulca kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım.

Onunla tek başıma bu kafede oturmak bana kendimi garip hissettirmişti. Ama sonraki buluşacağımız tarihi de iple çekeceğimi adim gibi biliyordum.

Bölüm sonu.

Duru'm seni hiç sevmediler mi kuzucum??? Bir güzelime tav oldun ahh ah iwnsğwjdlxx

Yorum ve votelerinizi bekliyorum 🤍

Sonraki bölümde görüşelim.

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now