14. Türk Askerinin Şarkısı

11.4K 450 26
                                    

14.Bölüm: Türk Askerinin Şarkısı
*Yine gece, yine hüzün.*

Alparslan üzerinde üniformaları, ayağında postalları ve başındaki bordo beresiyle sağ yanımda heybetli bir şekilde yürüyordu.

Deli gibi ona bakmak istesem de hem utancımdan hem de bakışlarımın sürekli üzerinde olmasından rahatsız olabileceği düşüncesi yüzünden asla bakamıyordum.

Askeriyede yemekhane katına doğru yürüyorduk hep birlikte. Alparslan hazırlanırken Ali'nin de gelmesiyle timlerinin kadrosu tamamlanmıştı. Bu da gitmelerine az kaldığı anlamına geliyordu maalesef.

Düşüncelerim sağ avucumun içine doğru kayan sıcacık bir el tarafından yarıda kesildi.

Dakikalardır içimde süregelen ona bakma savaşını da bu temasla çoktan kaybetmiştim. Gözlerimi, bakışları hala karşıda olan Alparslan'a sabitledim. Dudaklarında oluşan o küçük gülümsemeden ona baktığımı anladığını fark ettim, dayanamayıp o da bana dönmüştü.

Hayatımın en mutlu dakikalarını tam şu an yaşıyor olabilirdim!

Hemen arkamızda bizi takip Ali, adımlarını hızlandırarak Alparslan'ın omzuna vurdu.

"Hayırlı olsun komutanım!"

Bir cevap beklemeden kapısına ulaştığımız yemekhaneden içeriye girdiğinde yüzündeki sinsi gülümseme, bakışlarını bize kitlemiş askerlerin arasında daha da çok utandırmıştı beni.

Elimi elinden çekmek istedim fakat bu eylemim parmaklarımda hissettiğim güçlü baskı yüzünden başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

"Güzelim o benden intikam alıyor, sen kanma sakın bu herifin hareketlerine. İnadına gözüne sokmamız lazım." Yemekhaneden içeri girmiştik ve bütün gözler dolayısıyla benim üzerimde toplanmıştı.

Alparslan yüksek bir sesle bağırdı içerdekilere.

"Herkes önüne dönsün! İlk defa insan görüyormuş gibi bakan birini bile görmeyeceğim!"

Dikkatler anlık üzerimize toplanırken Alparslan'ın sözlerinden sonra bakışlar kısmen üzerimizden dağılmıştı. Rahat davranmaya özen göstererek gerildiğimi belli etmemeye çalıştım. Utangaç ve sessiz kadın değil, başı her zaman yukarda ve özgüvenli bir kadın olmayı istiyordum.

Kapının hemen yanındaki masadan Alparslan'ı taklit ederek bir tane tabldot tabağı aldım, aşçı yemekleri tabaklarımıza doldurmaya başlamıştı.

"Neyin intikamını alıyormuş Ali?" Tabağımın kenarına kaşık çatal da koyup yine onu takip ederek oturduğu sandalyenin karşısına oturdum.

Ali'nin oturduğu masaya oturmuştuk. Gözlerini ona sabitleyip alaylı bir gülüş attı. "Sonra konuşuruz onu, sen yemeğini ye soğutmadan." Önündeki ayranı çalkalayıp açtıktan sonra benim ayranımla açtığı ayranın yerini değiştirdi. Önümden aldığı bardağı çalkalarken de kırptığı gözüyle çoktan erimiştim.

Ben bu adama böyle her geçen dakika daha fazla aşık olacaksam gün sonunda işim işti.

"Neyi sonra konuşacaksınız komutanım?"

Ali'nin bu merakına oldukça hak vermiştim. Zira Alparslan ona bakarak konuşmuştu. İkisi de pişkin pişkin sırıtıyordu karşımda. İlişkilerine hayrandım gerçekten! Daha önce Gökay ve Hakan'ın da birbirleriyle çok güzel (!) anlaştıklarına şahit olmuştum.

"Yemeğini ye Ali, çok konuşma. Göreve gideceksin lazım olur, harcama enerjini."

Ali elini alnına koyup gür bir sesle bağırdığında yemekhanede yankılanmıştı cümlesi.

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now