26. Yıldızlara Dokun

6K 284 35
                                    

26. Bölüm: Yıldızlara Dokun
*Hiç güneş görmemiş bir kızın gündüzle buluşması.*

Yoğun geçen bir iş gününün ardından hastaneye gitmek üzere yürüyordum. Şehir sakindi, birkaç köpek havlaması dışında etraftan ses çıkmıyordu. Ellerimi üzerimdeki kahverengi yağmurluğun ceplerine soktum, hava soğuk değildi ancak bazen insan ellerini koyacak bir yer bulamazdı, küçülmek isterdi ve ben tam olarak o konumdaydım.

Alparslan'la konuşmamızın üzerinden saatler geçmişti. Aslına bakarsanız abim hakkında dediklerinin doğruluk payı olduğunu bile düşünmüyordum.

Dün gece karakola götürülen annem ve babam da bu konu hakkında bilgilendirilmiş olmalıydı. Onlarla da henüz bunun hakkında konuşamamıştık. Dün hastaneye döndüklerinde yüzlerindeki ifadeden ne kadar üzgün olduklarını anlamıştım.

Hastaneye vardığımda Yiğit bacaklarını üst üste atmış büyük cam kapının önünde oturuyordu. Ona artık abi bile demek içimden gelmiyordu. Kendisi ona saygı duyup abi diyebileceğim bir konumda değildi artık gözümde.

Sevmediğim bir akrabamı görmüşüm de iletişime geçmemeye çalışıyormuş gibi kafamı çevirip öylece yanından geçmeyi denedim. Fakat o beni çoktan fark etmişti.

"Duru!"

Gözlerim istemsizce devrilirken "Efendim?" dedim, adımı seslenmesine karşılık olarak. Durmamıştım, yüzüne bile bakmamıştım hatta bir yandan da yürümeye devam ediyordum. Abim her an çıkarılabilirdi ve ben taburcu olmadan onu bir kez daha görmeye yetişmek istiyordum.

"Konuşalım artık." Dediğinde çıktığım merdiven basamadığında aniden durdum. Ben durunca o da durmak zorunda kalmıştı. Dün geceden beri konuşmak istiyordu ve istediği şeyde fazla ısrarcıydı, bıkmıştım artık.

"Konuş," dedim tekrar merdivenleri çıkmaya devam ederken. "dinliyorum."

"Benimle iş birliği yap."

Kaşlarım çatıldı, o kendisiyle iş birliği içerisine girebileceğim son insan bile değildi. Üstelik bunu ne için yapacaktık?

"Ne konuda?" Dedim ağzımdan laf almasına izin vermemeye çalışarak.

Abimin katına gelmiştik ve son basamakları çıkıyorduk artık.

"Abinin durumunu biliyorum."

İşte şimdi ayaklarım adım atmayı gerçekten durdurmuştu. Beynim sinyal vermeye başlarken amacının ne olabileceğini düşündüm. Neyi, ne kadar biliyordu?

"Neymiş abimin durumu?" Dedim bilmezliğe vererek. Ne bildiğini ölçmeliydim. Daha tam olarak biz bile bilmiyorduk neler olduğunu, o neden bu kadar endişeliydi?

"Abin," dedi ve kolumdan tutarak beni kendisine doğru çekti. "terör örgütlerine çalışıyor." Gözlerimi sinir kaplarken tuttuğu kolumu bir hışımla geri çektim. "Onu çok kez uyardım fakat beni dinlemedi. Şimdi beraber planımı uygularsak en azından hapse girmesini engelleriz."

Merdivende yanımızdan geçen insanlar bize garip bakışlar atarken onları umursamadım ve Yiğit'i omzundan ittim. "Sen arkadaş falan değilsin," gözlerim büyük bir tiksintiyle bakıyordu artık ona. "düşmansın abime. Sen eğer gerçek bir arkadaş olsaydın abime inanırdın." Uykusuzluktan yanan gözlerimi birkaç saniye kapatarak güç topladım.

"Git buradan. Ve bir daha da asla geleyim deme."

Ağzını açıp cevap verecekken çalan telefonum onu susturdu. Alparslan arıyordu, ikinci kez bile çalmasına izin vermeden merakla açtım telefonu. Yiğit'le olan iletişimimi de böldüğü için minnettar olmuştum ona.

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now