41. Serzeniş

3.7K 208 26
                                    

41. Bölüm: Serzeniş
*Düzlüklerdeki yaşamı ebediyen terk ettim.*


Alparslan'ın ağzından;

Bir insan gerçekten yaşadığını hangi zamanlarda, nasıl hissederdi?

Deli gibi yorgun geçen bir günün sonunda rahat yatağına uzandığında mı, gecenin köründe gördüğü kabustan fırlayarak uyandığında mı? Ya da sadece bir kaç yudum su içerken yaşamını sorguladığında mı?

Aslında genel olarak benim bunları yapacak vaktim olmadığından mıdır bilmem, ben yaşadığımı parmağımın ucundaki namluyla, omuzlarımdaki yükle hissederdim.

Bu yük benim üzerime kendiliğinden devrilmemişti, bu yükü ben kendim sırtlamıştım. Şikayet de etmezdim öyle, severdim mesleğimi. Zaten bu iş sevilmeden yapılabilecek gibi de değildi.

Bir kere askerseniz ikiye bölünürdünüz. O askeriyeden içeri adımınızı attığınız an demir kesilirdiniz. Sesinizin bir kez dahi titreme ihtimali olmazdı, omuzlarınız dik, başınız her daim yukarda olurdu.

"Komutanım!"

Gökay'ın kulaklığımdan işittiğim sesi düşüncelerimi keserken onu görebilmek için yaklaşık on metre ilerimizdeki ağacın tepesine baktım ve elimdeki silahı daha sıkı tuttum.

Son görevimizde bir grup teröristin yaşadığı önemli bir kasabayı bulmuş, bu kasabanın ilerisinde kayalıkların ve ağaçların arasında onlardan bir hareketlilik bekliyorduk.

Gökay durduğumuz kayalıkların arasında keskin nişancı olarak bize gözetmenlik yapıyordu. Ondan alacağımız her bildirim bizim için hayati risk taşıyor olacaktı. Benimle birlikte Ali ve Hakan'da yerlerinde konum alırken dikkatimi Gökay'a verdim.

"Dinlemedeyim, Gökay. Konum bildir." Bir hareketlilik gördüğünü ve bizi nişan alacağımız tarafa yönlendirmesini beklerken ağacın üzerinde kıpırdandı.

"Hareketlilik yok komutanım, rahat olun." Kaşlarım çatılırken pozisyonumu bozarak rahat bir nefes aldım.

"Ne diye caz yapıyorsun o zaman oğlum?" Biraz ötemdeki Ali sinirle söylemek istediklerimi dile getirdiğinde sakinlikten istifade ederek sırt çantamdaki mataradan biraz su içtim.

"Ya ben acıktım komutanım. Ortalık hazır sakinken mümkünse sizden yemek molası talep ediyorum."

"Oğlum sen harbiden bordo bereli asker falan değil pembe bereli prenses olmaya layıksın. İlk kez aç kalıyor sanki." Aslında Ali'nin agresif hallerine fazlaca alışıktım. Fakat bu defa dozu biraz kaçırıyor gibiydi.

Onu anlayabiliyordum. Zeynep'le ilişkisi ilerledikten sonra ilk kez ondan uzaklaşıyordu. Bundan bir önceki sınır dışı görevimizde Duru'dan ayrı kaldığım günün sonrasında heryerde telefon aramış ve zorda olsa ona ulaşabilmiştim. Fakat burada Ali için bırakın telefonu, telsiz bile bulamazdık.

Hoş, benimde ondan bir farkım olduğunu söyleyemezdim. Sadece bir tık tecrübeliydim sevgilimden ayrı kalma konusunda. Sonuçta ikinci kez görev nedeniyle ondan ayrılmıştım.

Arkanızda her dakika sizin için korkan küçük bebeğinizi bırakıp dağ başına mermilerin önüne atlamaya gitmek tahmin edersiniz ki hiç kolay değildi. Bu sebeple Ali'yi biraz alttan alabilirdim.

"Özel gününüzde misiniz üsteğmenim, ne bu şiddet bu celal?"

Gökay'ın söylediklerinden sonra Ali sinirle bana doğru döndü. "Komutanım n'olur izin verin ilk mermimi ağacın üstündeki şu kelaynağa sıkayım."

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now