BÖLÜM 39: BAŞTAN AŞAĞI BEN

Start from the beginning
                                    

"Haklısın." Oturduğum yerden kalkıp, kenara koyduğum ceketimi üzerime çektim. Fırat'ın gözleri sorgu doluydu ve bu diline de yansıdı. "Nereye?"

"Esma'yı almaya..." Fırat'ın ilk kez yüzü gerçekten tebessüm eden bir hâl almıştı. "Yasaklanmamış mıydınız birbirinize siz?" Elimle başına hafifçe vurup, kaşlarımı çattım. "Esma'yı bana yasaklayacak bir nefes, yeryüzünde bulunmuyor."

"Ne olursa olsun, size çok imreniyorum. Bambaşkasınız." Eğilip Fırat'ın başını ellerimin arasına aldım ve inanarak konuştum. "Eğer o kızı bulursan... Ona kavuşman için ne gerekirse yaparım."

"Umarım bulurum."

"Ne zaman ortaya çıkacağını, bekleyip göreceğiz. Ama böyle bitmiş bir şekilde yaşamayacaksın. Toparlanacaksın ve aşkını arayacaksın."

Fırat gülümseyince, doğruldum ve odadan çıktım. Evin içinde hâlâ koşuşturan annem ve temizlik tayfasına görünmeden çıkmaya çalıştım ve başarılı olduğumda, bahçede derin bir nefes savurdum.

"Nereye?"

Bir bitmediler!

"Şöyle iki tur atacağım Cevad Savcım, uygun mudur?" Yanıma gülerek gelen Cevad, elini omzuma vurup bilmiş ifadesiyle konuştu. "Esma'nın ikamet ettiği mevkilerde mi atacaksın o iki turu, Fatin Savcım? Eğer öyleyse, uyarmadan edemem. Nurhan'ın ve annenin katiyen münasip bulmadığı bir hareket bu iki tur!"

"Benim münasip bulmam yeterli, sende ağzını açmazsan sıkıntı kalmaz diye düşünüyorum."

"Ben elbette ağzımı açmam ama Esma şu anda sana yasak bölge, ona göre davran derim."

"Ya sabır! İşin gücün mü yok be kardeşim?"

"Yok, nerden bildin?"

"Cevad, buradan Nurhan'a kadar yolun var. Düş yakamdan!" Tam bir adım atmıştım ki, Cevad kolumu tuttu. "Bana bak, yakın temastan kaçın yoksa bu kadın milleti seni harcar, benden söylemesi!"

Cevad'ın kolumu tutan elini ittim ve ona en manidar bakışlarımı yolladım. Bahçeden çıkmayı başaracakken, ardımdan gülerek seslendi.

"Ha diyorsun ki, bizim ufaklığa illa kardeş yapacağım. Olur, o da olur Savcı Bey ama önce nikâh kıysaydık be!"

"Zevzek!"

***

Sokak lambalarının aydınlattığı yollardan geçip, Eleni'nin evine yetişmiştim. Bakışlarım evi kuşatırken, ardımdan boynuma sarılan kollarla, gülümsemem yüzüme yerleşmişti. Yorgunluğum anında uçup giderken, yüzü neşeli sevdiğime döndüm.

"Geç kaldın."

"Yakamı kurtaramadım evdekilerden. Ama bilseydim bu kadar hevesle beklediğini, daha acele ederdim."

Gülümseyen yüzü, endişeli bir hale büründü ve elimi tutup çekiştirmeye başladı. Kaşlarımı çatarak onu durduğumda, hızlı bir açıklamaya girişti.

"Acele et! Alesia bizi fark ederse, hayatta izin vermez seninle gelmeme. Hadi ama Fatin, yakalatacaksın bizi!" Bu yaşta, okul çocuklarına dönmediğim eksikti, o da oldu! "Esma, tamam sakin ol."

"Olamam! Alesia bizi fark ederse, seninle gelemem ve sende beni affetmezsin. Bunu göze alamam. Hadi ama dedim!"

Ben mi onu kaçırıyordum yoksa o mu beni kaçırıyordu, anlamamıştım ama beni çekiştirmesiyle birkaç yol kat etmiştik. Yanlış yöne gittiğini görünce, onu bu kez ben kendi tarafıma çekiştirmeye başladım.

"Nereye gidiyoruz? Tepeye gideriz, diye düşünmüştüm. Bir orası var yalnız kalacağımız. Hem kimse bizi de görmezdi. Evlere de uzak zaten..." Hızla ona döndüğümde, dut yemiş bülbül gibi kalakaldı. "Biraz beklersen anlayacaksın ama sen o serçe sesini hiç susturmuyorsun. Duymak istemediğimden değil ancak bu gece vakti sesler olduğundan fazla yüksek çıkıyor. Ya yakalanırsak?"

AHRAZWhere stories live. Discover now